LOZAN etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
LOZAN etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

7 Ağustos 2019 Çarşamba

MÜBADİLLERE AİT TASFİYE TALEPNAMESİ KAYITLARI NEDİR?





Selam 
Bugün en sık karşılaştığım sorulardan birini açıklamaya çalışacağım. Tasfiye Talepnamesi nedir? Niçin doldurulmuştur? 
Lozan Barış Antlaşmasına bağlı olarak 30 Ocak 1923'de imzalanan "Yunan ve Türk halklarının mübadelesine ilişkin sözleşme ve protokol" uyarınca Anadolu'da yaşayan Ortodoks Rumlar ile Rumeli'de yaşayan Müslüman Türklerin yer değiştirmesine karar verilmişti. 

Anadolu'ya gelecek  mübadiller tarafından doldurulan ya da doldurtulan, oradaki mallarını gösteren tasfiye talepnameleri; göçmenlerin (mübadillerin) yanlarında getirecekleri en değerli belge niteliğindeydi.

Belgeler  Karma komisyona bağlı ara komisyonlarca düzenlenecekti. 
4 nüsha olarak düzenlenecek ve resmi olarak onaylanıp,  mühürlenecekti.
  Mallarının dökümünü yapan ve kendisine göre paraca değerini belirleyen göçmen elindeki beyannameyi ihtiyar heyeti azalarına onaylatıyor, sonra ara komisyona teslim ediyordu.*
*Büyük Mübadele Prof Dr.Kemal Arı


Mübadele sürecini işletmekle yükümlü bulunan  Muhtelit Mübadele Komisyonu, komisyon üyesi Tevfik Rüştü Bey'in (Aras) istek ve önerileri doğrultusunda mübadeleye resmen 10 Kasım 1923'de başlanacağı açıklandı. Resmi nitelikli bu karar açıklanınca hazırlıklara hız verildi. Mübadele edileceklerin henüz ayrılmadıkları topraklarda ki mal kayıtlarının yapılması ve bu malların paraca değerlerinin saptanması gerekiyordu. Böylece gidecekleri yeni topraklarda, ne oranda mal sahibi olabileceklerinin belirlenmesi de mümkün olabilecekti.*
*Büyük Mübadele  Prof.Dr.Kemal Arı

Amaç mübadeleye tabi Türk halkının malına karşılık mal almalarını sağlamaktı. Ama düşünüldüğü gibi olmadı. Uçsuz bucaksız Vardar Ovasına sıralanan Türk köylerinde yaşayan Müslüman halk, Anadolu'ya döndüklerinde; Rumeli'de bıraktıkları mallarının karşılığını alamadıkları gibi, dönüm dönüm bereketli toprakları tam hasat mevsiminde, tahıl ambarları, tütün dizgileri  ağzına kadar dolu olarak bırakarak,  bir avuç işlenmemiş toprağa, yanmış yıkılmış toprak damlı evlere gelmek üzere yola çıkacaklardı. 

Türkiye savaştan galibiyetle çıkmıştı ama elde kalan 
yanmış-yıkılmış, talan edilmiş, imarsız bir ANADOLU idi.
Ama bu durum onları yıldırmayacaktı. Küllerinden tekrar doğacaklardı.

Tasfiye talepnamelerinin doldurulması için  şehir merkezlerinde, köylerde yapılan duyurular ile halkın  köy meydanında toplanması, Muhtelit Tasfiye Komisyonu eşliğinde,  mal sahiplerine sorularak doldurtulması amaçlanmıştı ama planlandığı gibi olmadı. Zaman dardı ve her köye ulaşmak mümkün olamadı. Çoğu yerleşim yerlerinde bu belgeler mübadillerin kendisine doldurtuldu. Böylece bir takım fırsatçılar da ortaya çıkıp abartılı mal varlıklarını kayıtlara geçirdiler.


Yukarıdaki sayfa seyahat belgesi...bazı tasfiye talepnamelerinde  üst nüshası olarak görmekteyiz. Belgede mübadilin adı, gemiye bindiği liman, erkek-kadın-çocuk olarak kaç kişi oldukları, tarihi seyahatin ücretli olup olmadığı hakkında bilgiler yer almaktadır. 











Tasfiye talepnameleri 16 yaşından büyük, evin reisi kim ise, onun adına doldurulmuş. Bazen evin babasının, bazen annesinin, bazen de en büyük çocuk adına doldurulmuş. İsmi  ve babasının  ismi ile başlıyor.  Memleketinin neresi olduğu, mesleği, söylediyse lâkabı, hatta mahallesi varsa onun ismi bile yazıyor.
 Belge en başında yanlış ve mübalağalı olarak bildirimde bulunmayacağına dair ihtar yazısı ile başlıyor. Ardından 30 Ocak 1923 tarihli Mübadele Sözleşmesine göre menkullerinin ve gayrimenkullerinin Mübadele komisyonu tarafından kişinin menfaatına uygun olarak doldurulması rica eden bir dilekçe geliyor.





3.sayfada evinin özellikleri ve ürünlerinin çeşitleri ve nerelerde yetiştirildikleri yazıyor. Bizimkilerin evi gayet mütevaziymiş. Tek katlı iki odalı, avlulu bir ev.........İki ara ahır, dört ara samanhanesi, iki ara Hayatı olan bir ev..........34 dönüm arazisi, 38 dönüm bağı olan bir çiftçi.....






4.sayfada ise altın olarak değeri hesaplanmış. Tapuların kimden ve  nereden olduğu sorulmuş. Pederinden intikal ettiği cevabı yazılmış ve tapuların zayi olduğu yazılmış. Bazı gördüğüm tasfiye talepnamelerinde ise Balkan Savaşında zayi olmuştur diye yazıyordu. Haydar Dedem' e mallarına  1075 altın olarak değer biçilmiş. Ardından belgeyi Aksakallı köyü muhtarı Tevfik ihtiyar heyeti muavini Ali tastik etmişler.






5. sayfada hayvanları yazılmış.Toplam da sadece 6 tane küçükbaş hayvanı varmış.






Ambarlarındaki tahılların kile olarak hesabı yapılmış ve altına çevrilmiş. Belgenin hazırlandığı tarih 25 Mayıs 1924.......







Tarihler konusunda yazım sırasında ya da  çeviri sırasında bir hata yapılmış. Yukarıdaki belgede farklı, aşağıda belgede farklı gözüküyor.
7.sayfada ise Mustafa oğlu Haydar'ın onay bölümü var.

Yıllar önce Devlet Arşivlerinde orijinal belgeyi gördüğümde bu belgede Haydar Dedemin imzası vardı.
Şimdi anlamlandırıyorum bazı şeyleri.......demek ki imzası olduğuna göre okuma yazması vardı. 






8. ve son sayfa ise zorunlu Vekâletname....Reşit olanlarda olmayan bir belge....Bu belgeden de anlaşılan Haydar dedem belge doldurulduğunda reşit değil.....onun adına başka birine yetki verilmiş. 

Tasfiye Talepnameleri 4 nüsha olarak doldurulmuş.Biri mübadile, biri Yunanistan arşivlerine, biri Lozan'da, ötekisi ise Türkiye'ye verilmiş. Türkiye'de olanlar halen Devlet Arşivlerinde muhafaza edilmektedir. 
Şimdiye kadar görüştüğüm mübadil ailelerin hiçbirinde bu belgeye rastlamadım. Sadece Devlet Arşivlerinde mevcut ve kayıtlar araştırmaya açık durumda.....
Umarım tasfiye talepnamelerinin en olduğunu anlatabildim.
Sevgilerimle


4 yıllık emeğimin sonucu olan kitabımı 2018 yılında yayınladım. Vefa örneği olmasını istediğim için ; doğduğu toprakları bir daha göremeyen buğulu,elâ gözlü tüm mübadillere ithâf ettim. 
Umarım birçok mübadile faydası olur. Kitapta Kozana'ya bağlı 61 köyde yaşayan 5140 Türk-Müslüman-Erkek nüfusa ait bilgiler bulunmaktadır. Kitabı almak isterseniz eğer sertaccihan@hotmail.com adresinden veya 05386748294 nolu whatsapp hattından  ulaşmanız  yeterlidir. 


4 Şubat 2019 Pazartesi

MASUM DEĞİLDİNİZ SİZİN İHANETİNİZİN CEZASINI BİZE KESTİLER!!!!!!



Selam
Her insan, bir hikâye..bu hikâyeleri dinlemeyi, yazmayı ve yazılanları size aktarmayı  çok seviyorum. Kim olursa olsun yaşanmışlıkları, aile hikâyeleri beni çok etkiliyor. Anadolu ve Rumeli yüzyıllarca birçok halkın birlikte yaşadığı topraklar....ve Anadolulu olmak öyle birşey ki genlerine işliyor insanların....hiç görmeseler de Anadolulu olmakla gurur duyuyorlar. Sanırım nesilden nesile aktarılan  bir tür  kodlama yapılıyor. Topraklarımız çok kıymetli, keşke kıymetini daha çok bilsek, karış karış gezip, hafızalarımıza kaydedebilsek.....

Anadolu'da yaşayan halkların kaderinde hep bir entrika, etkilenme var. Sonrasında kışkırtılan  halklar birbirlerine düşman kesilir. Ardından  gelen ayaklanmalar, ihanetler, berbat kaderler, ağıtlar eşliğinde gözyaşı,kan,acı...

Acının dini, dili,milliyeti,etnik kökeni yoktur. Acı acıdır.


Aşağıdaki hikâye Sevgili Leyla Kaplan'ın kaleminden  çocukluğu.


30 Ocak 1923 tarihli Türkiye-Yunanistan arasında yapılan Mübadele(Ahali değişimi) antlaşması ile 1924 Ağustos yılı sonlarında, köydeki Türk Ortodokslar Yunanistan’a gönderilmiş.Yerlerine Yunanistan’dan gelen Müslümanlar yerleştirilmişlerdir. 
Bu köye yerleştirilenler, Manastır Vilayeti Florina Livası Kesriye Kazası Jerveni Köyü ile Zabereni(Zabordin) köylüleridir.
Mübadele ile Kesriye’nin(Kastorya) kazası - Jerveni köyünden Cemil Köyü’ne getirilerek yerleştirilenler arasında Babam Mustafa Kaplan’ın babası Şevki ve oğlu Mevlüt ve kızı Nevruze(KAPLAN), annemin(Münevver Kaplan Pişkin) babası(Mümin ve annesi(Selime) Pişkin’le diğer akrabalarım bulunmaktadır.



Yerleştirildikleri ev iki katlı olup, evin dışı ve odaları taş oymacılığının güzel süslemelerine sahipti. Odalar kemerli oda ve kaya odaları olarak yapılmıştı. Evin dışında taşların oyulması ile yapılmış bir sıra süsleme bulunmaktaydı. Evin üstünde lale motifi içinde Karamanlıca “Maşallah” ve 1853 yazısı bulunmaktaydı.

 Eski ev sahibinin İstanbul’da çiçekçi olduğu söylenmekteydi.






1964 yılı ya da sonrası olabilir.Cemil köyündeki evimize Yunanistan’a giden eski sahiplerinden iki kişinin geleceği haberi geldi.
 Bir kadın ve bir erkek yanlarında birkaç kişi ile geldiler.Hayatta (Avluda) komşular karşılamak üzere bekliyorlardı. Gelen mübadil misafirlerin çekinerek girdiği evin avlusunda sohbet başladı. (Kadının adını unuttuk! oğlundan bahsetmişti ve oğlunun adının Yanaki olduğundan bahsetmişti(anlatan:Cemil Kaplan) 
onun için Yanaki’nin annesi olarak kaldı ismi hafızalarda....




Gelenler gayet güzel  Türkçe  konuşmaktaydı.
Yanaki’nin annesi hüzünlü bir sesle anlatmaya başladı.

-Burası babamın evi....Ben bu evde doğdum, büyüdüm, bu evden aşağı mahalleye gelin oldum. dedi. Avluda  bulunanlar merakla bakıyor ve dinliyorlardı konuşmaları.... O durmadan anlatıyordu ailesiyle geçirdiği günleri.....

 Tayyör giymiş, saçını eşarpla bağlamıştı. Yanındaki erkeğin (Ağabeyim dediği söylendi) kıyafeti gayet güzeldi ve şapkasını elinde tutarak konuşmaktaydı.

Avluda  bulunan kadınlar, Yanaki’nin annesinin kıyafetini beğenmişlerdi. Kendi aralarında;
 "Kadın ne giymiş, daha önce görmedik, bacağındaki çorapsa nasıl bir çorap? parlıyor" diye konuşuyorlardı.
Merak ettim, kadının yanına gittim, eğildim ve iki parmağımla tutup çorabı çektim. Bunun üzerine bana dönerek;
-buna ince çorap diyorlar, yeni çıktı. Çok çekme kaçar. dedi.

Oradakilerden bunu yaptığım için iyi de  bir azar işittim. “Azarlamayın merak etmiş çocuk” dedi . 

Çantasını açıp içinden küçücük kutular çıkardı. Güzel süslü mika bu kutucuklardan bir tane bana ve bir tane ağabeyime (Turgut Kaplan) uzattı. Alıp almama arasında tereddüt ederken
-alın, alın daha var dedi....
 Orada bulunan çocuklara da dağıttı. Bu kutuların içinde dörder tane badem şekeri vardı..Sevindik …Yıllarca sakladık plastik süslü kutuları...
Evi gezmek istedi, avlunun alt kısımdan başladı gezmeye..... Aşağıdaki kemerli odayı gezdi, hüzünlü hüzünlü başını sallayarak..Merdiven boşluğundaki ambarçe dediğimiz un,nohut,bulgur vs koyduğumuz, dört bölümlü aşağı kısımlarında yukarı çekilen kapaklardan oluşan ahşap dolap ve su testisi koyulan içi oyuk yere baktı ve “Bizde testimizi buraya koyardık" diyerek, dört gözlü ahşap ambarçeye yöneldi. 
Eğilip kapaklardan birini yukarı çekti 
 -Siz un koymuşsunuz buraya.... 
Diğer gözleri açarak tek tek baktı.
- Buraya biz bakla koyardık, siz bulgur koymuşsunuz...dedi. 

 Merdivenlere yöneldi, merdivenlerden yukarıya çıktık ..Büyük odaya girdi, etrafa baktı.Gaz lambasını koyduğumuz duvardaki oyuk yere doğru yürüdü
 -bizde buraya koyardık lambamızı dedi. Odadaki diğer eşyalara dolaplara tek tek dolaşıp göz gezdirdi. İki ahşap kapıyla örtülü dolap tarzında yıkanma yeri ve annemin üzeri kuş motifleriyle süslü çeyiz sandığına, üzerindeki yüklüğü baktı.

"Çok güzel sandık....bizde çeyizimizi sandıkta saklardık”dedi. Oda ve çardak tandır ile ısıtılmaktaydı.. 
-Bunu hala kullanıyor musunuz ? Orada yok bundan... dedikten sonra odadan çıktı. Çardakta kara kovanlarımız vardı.
 -Biz burayı yazın yemek ve sohbet için kullanıyorduk geleni giden görürdük deyince, bizimkilerde; 
-bizde aynı şekilde kullanıyoruz arı kovanlarının zararı yok dediler..
Aşağıya inerken merdivene oturdu, ağlamaya başladı ve evde yaşadığı günleri anlatan"Türkçe" bir ağıt söylemeye başladı ...

"Ben burada doğdum,büyüdüm. Bu hayatta koştum,düştüm kalktım, oyun oynadım
Merdivenlerden koşarak indim. Gelenlere kapıyı ben açtım, soframızda yemek yedik.
Baba evimden, buradan gelin oldum. Bir rüzgar esti, fırtına oldu savrulduk.
Gidiyorsunuz haydi hazırlanın emri verildi. Ne yapacağımızı nereye gideceğimizi şaşırdık..
Kalmak istedik izin vermediler.Yola düzüldük hepimiz.. Çok eziyet çektik yolda, vapurda, iskelelerde..
Gittik doğmadığımız doymadığımız yerlere, doğduğumuz büyüdüğümüz topraklardan
Memleketsiz kaldık. Evsiz, aşşız susuz kaldık. Yağmurda çamurda kaldık. Memleketi özledik.
Ağladık günler, gecelerce derdimize derman aradık bulamadık..Kötü sözler dediler…
Attılar bizi dört bir yana....suçumuz ne idi anlamadık..
Mustafa Kemal – Venizelos karar kıldılar, sürüldük…
Sürdüler bizi…."

Herkes üzgün dinliyor ve gözyaşlarıyla"bizde bizde eziyet çektik" diyerek söylenenlere katılıyorlardı. (Türkçesi kıt olan yaşlılara, gençler konuşulanları Makedonca anlatıyorlardı .. )
Ağıt devam ederken üzgün, öfkeli bir ses; 
-suçunuz yok mu? doğduğunuz doyduğunuz topraklara, devletinize, komşularınıza ihanet ettiniz. Rahat durmadınız, kimseye huzur vermediniz. Siz bu cezayı hak ettiniz. Ama bizim suçumuz yoktu. Biz sizin yaptığınızı yapmadık.
Sizin yaptıklarınızın cezasını biz çektik. Niye şimdi ağlıyorsun.Sus artık....dedi.
Bunu söyleyen Mümin (Pişkin)dedemdi..
Onun da gözleri yaşlarla doluydu. Avludakiler "bırak Mümin söylesin yüreği yanıyor kadıncağızın”diye itiraz ettiler.
Dedemi kızdıran çektikleri acıyı tek taraflı anlatan sözleriydi. Devam etti dedem.....
"Bizim yüreğimiz daha çok yanıyor..Onların suçunu biz ödüyoruz. Biz sizden fazlasını çektik”dedi.
Bunun üzerine Yanaki’nin annesi;
"Karışanlar var idi..Ama biz karışmamış idik. Karışmayanı bıraksalar, karışanları gönderseler iyiydi"dedi ve sustu. Daha sonra konuşmalar çekilen eziyetlerin anlatılması şeklinde devam etti. Yaşadıkları zorlukları, kötü davranışlarla karşılaştıklarını, Türkçe konuştukları için hor görüldüklerini, Yunancayı hâlâ öğrenemediğini..... Evlerinde ve sokakta karşılaştıkları Anadolu’dan gidenlerle hemen Türkçe konuşmaya başladıklarından bahsederek
-Yine gelmek isteriz buraya, memlekete, büyüsün oğlumu da getireceğim dedi. 
Ayrılırken, kalın burada, misafir edelim sizi teklifi yapıldı ama; 

-Ablamlarla Kayseri’ye geldik. Ablamların köyünde kalacağız, biz evimizi görmeye  buraya geldik, şimdi Kayseri'ye  gideceğiz. Sonra da gönderildiğimiz yere, Yunanistan’a döneceğiz diyerek ayrıldılar..(Yıllar sonra oğlu ile gelip evi tekrar gezmiş)





YILLARA NOT
Bir ajanın belgeli hikâyesi

Yıllar önce arşiv kataloğunda ( O zamanlar daktilo sayfalı defterlerdi ) ”Cemil köyüne, aynı köyden Yovan oğlu Lazari’nin Selanik'ten gönderdiği mektup ile ilgili kaydı bulmuştum. Bu mektubun köy hasretini dile getiren bir mektup olduğunu düşünerek, mektubun peşine düştüm. Bir türlü mektuba ulaşmak mümkün olmadı..Nihayet iki yıl önce ulaştım. Düşündüğüm gibi değildi..


Emniyet Genel Müdürlüğü İkinci Şube (İstanbul) tarafından el konulmuş olan bu mektup”Karışanlar var idi” sözünü haklı çıkarmaktaydı..Daha doğrusu ön yüzünde "Yunan Efzun Alayının” askerinin resminin bulunduğu, arkada tarafında da Yunanca yazıların yer aldığı bir kartpostal ve soruşturma dosyası idi.
Selanik'ten, Ürgüp'ün Cemil köyüne gönderilen Rumca mektubun, aynı köy ahalisinden Yovan oğlu Lazari tarafından gönderildiği ve bu husustaki tahkikat evrakının takdimi. Emniyet-i Umumiye Dördüncü Şube Müdürü Doktor Ahmed Fuad Bey adına gelecek mektupların açılmadan gönderilmesi hususunun Sansür Müfettişliği'ne bildirilmesi.(3)Osmanlı.A.-DH.EUM.2.Şb-15-47-0-H-13-02-1334/21 Aralık 1915).(Selanik’ten Roştan imzasıyla Ürgüp’ün Cemil karyesi ahalisinden Pavlus Grafopulos adresiyle gönderilmiş kartpostal)




Niğde’nin Bakiz Roşnun imzasıyla Konya Vilayeti’nin Ürgüp kazasına mülhak Cemil karyesinde "Pavlus Grafopolos" namlı şahsa gönderilen merbut mektup da; Bakiz, Yunan
askerlerinden birinin resmi musavver bir kart mevcud olub, mezkur kartta yazılanların etbaı tercümesidir. Gönderilen kartın ön yüzünde Yunan Efzun askerinin resmi...



Kartpostalın arka yüzünde ise şu satırlar bulunmaktadır.

"Gönderdiğin adam buraya geldi. Eşkiya çeteleriyle görüştü. Sen hazırol…….Bizim eşkıya çeteleri Cemil karyesine doğru hareket edeceklerdir. Sen yalnız onların maişetini temini sarf edeceksin. Sana vaad ettiğimiz olacaktır. Yani Konya Valisi sen olacaksın. Sakın kimseye söyleme ve On bin drahmi de sende olacak. Osmanlı Balkan Muharebesinde yapmış oldukları
hizmetten dolayı size çok teşekkür ederiz. Gönderdiğiniz malumat ile Osmanlı ordusunun hallerini öğrendik. Demek ki perişan bir haldedir.”..




Osmanlı Arşivi: DH.EUM.2.Şb 15 47 H-13-02-1334

Ahmed Fuad Bey tarafından tercüme edilen ve ilgili makamlara yazdığı suret......
Yapılan soruşturma üzerine ifadeleri alınan şahıslar ise;
Papaz oğlu Yuvan ve oğulları Vasil ve Lazari’dir. Mektubun Selanik’ten köyün ahalisinden “Yuvan Grafopulos Pavlus”adresiyle gönderildiği, bu kişinin Selanik’e gittiğini, 60 yaşında öldüğü, İstanbul’da At pazarında ve Havyarcıda çalışan oğullarının bundan haberi olmadığı,Cemil köyünden bir ay önce Selanik’e Vasiliki adında bir kadın tarafından bir mektup gönderildiği, ayrıca başka birisi tarafından 3 lira bir paranın geldiği bununla çeşitli eşyalar alındığı. Diğer mektuptan haberlerinin olmadığı şeklinde cevapların verildiği ifade tutanağı yer almaktadır. 

Evrak dosyasında diğer bir yazı ise;

(1)Rafet METİN, XVI. YÜZYILDA NİĞDE SANCAĞINDA DEMOGRAFİK YAPI ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME AN EVALUATION ON THE DEMOGRAPHIC STRUCTURE OF NIGDE PROVINCE IN XVI CENTURY, The Journal of Academic Social Science Studies International Journal of Social Science Doi number:http://dx.doi.org/10.9761/JASSS3402 Number: 45 , p. 35-52, Spring III .
(2)Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Osmanlı.A.İ..ŞD..-117-7032-0-H-23-09-1309
(3)Osmanlı.A.-DH.EUM.2.Şb-15-47-0-H-13-02-1334/21 Aralı


GÜNCELLEME

GÖÇ KİTAPLARI


4 yıllık emeğimin sonucu olan kitabımı 2018 yılında yayınladım. Vefa örneği olmasını istediğim için ; doğduğu toprakları bir daha göremeyen buğulu,elâ gözlü tüm mübadillere ithâf ettim. 
Umarım birçok mübadile faydası olur. Kitapta Kozana'ya bağlı 61 köyde yaşayan 5140 Türk-Müslüman-Erkek nüfusa ait bilgiler bulunmaktadır. Kitabı almak isterseniz eğer sertaccihan@hotmail.com adresinden bana mail atmanız yeterlidir. 


Aşağıdaki fotoğraflar Cemil köy eski Türk mezarları






KAYNAKÇA


-Konya Vilayeti - Niğde sancağı-Ürgüp kazasına bağlı Cemil köyünün eski adları:Zelil,Zalela(Τζαλέλα,Tzalela)-(Zeyl-i-islam;1871(1288)- 1872(1289) ve 1873 (1290)tarihli Konya Vilayet Salnamelerinde Zeyl-i islam) Cemal ve Cemil Köyü olarak yazılıdır.
Köyün adının Cemil olarak değiştirilmesi isteğinin köylüler tarafından teklif edildiğine dair yazı "Konya'nın Zelil köyünün isminin ahali tarafından değiştirilmesinin" talep edildiği (Osmanlı arşivleri -DH.MKT.-1903-66-0-H-18-05-1309) defterde 20 Aralık 1891 tarihli olarak kayıtlıdır.
Köyün adının değiştirilmesi hakkındaki diğer yazılar ise  -Niğde sancağına bağlı Zelil isimli köy adının Cemal olarak tebdil edildiği ile ilgili kayıt (Osmanlı.A.-H-18-08-1309/18 Mart 1892 )
ile
 Niğde sancağına bağlı Zelil adlı karyenin isminin köy ahalisinin talebi üzerine Cemil olarak değiştirilmesi...
( Osmanlı DH.MKT.-1948-37-0-H-14-10-1309/12 Mayıs 1892) 
Niğde sancağı muzafatından Zelil karyesinin Cemil namıyla yad olunması. (Dersaadet 12) (Osmanlı.A.ŞD.- 2592-27-0-H-08-09-1309/7 Şubat 1892)-Niğde sancağında Zelil karyesinin isminin Cemil namına tahvili.( Osmanlı.A.İ..ŞD..-117-7032-0-H-23-09-1309/21 Nisan 1892)-


Yazışmalar sonrası 1892 tarihinde köyün adı Cemil Köyü olarak yazılmıştır.
Anlaşılan yazışmalar 2 yıl boyunca sürmüş.


Türk Ortodoks ve Müslümanların birlikte yaşadığı köyün (1584) Niğde Sancağında : Ürgüp, Zelil karyesi :Müslim nefer:92- Gayrimüslim nefer:75 Tımar kaydı bulunmaktadır.

27 Kasım 2018 Salı

SUVERMEZ ve AKSAKLI KÖYÜ HİKÂYELERİ İLE FOTOĞRAFLARI


MÜBADELE FOTOĞRAFLARI

Yannis İspiroğlu sol başta..anne, baba ve kardeşleriyle beraber...yıl 1936


Selam
Uzunca bir aradan sonra tekrar burada olmak çok güzel..... Kitap işlerim yolunda gidiyor. Şekli, şemali, kağıdın kalitesi, kapağın tasarımı, fotoğrafların kalitesi  tam istediğim gibi oldu. Faydalanan ve beğenen bir sürü insan var. Bu da ayrıca benim için övünülecek bir durum....tekrar tekrar söylemek istiyorum iyi ki yayınlamışım.....
Blogda yeni bir projeye başlamak istiyorum. Türklere ait mübadele köyleri ile  Rumlara ait mübadele köylerinin fotoğrafları eşliğinde  o köye ait  gelenlerin ya da gidenlerin anısının olduğu  bir yazı paylaşacağım.
Paylaşacağım köylerde yaşayanlara  ait isim listeleri, lâkapları  "Memleketten vatana sessizlerin hikâyesi" adlı mübadele kitabımda mevcut...
İlk paylaşacağım köy; eski adı Aksaklı yeni adı Lefkara olan, o zamanlar büyük bir merkez olduğu için 7 mahalleden oluşan köye ait günümüz  fotoğrafları ile  Suvermez köyünden gönderilen, Sayın İskender Özsoy'un "Selanik'te sela sesi" adlı romanında  röportajını yayınladığı Yannis İspiroğlu'nun memleketine yani Suvermez'e ait hatıraları ile başlayacağım. 

Birbirlerinden kilometrelerce uzakta olan bu iki köyün  bağlantısını şöyle açıklayayım:
Yunanistan Aksaklı'dan mübadele ile getirilen  Dedem Haydar, Nevşehir Suvermez köyüne yerleştirilirken, Yannis'in ataları Suvermez köyünden mübadele ile gönderilip orada yerleştirildikleri köye "Nea Flotia" yani "Yeni Suvermez" adını vererek yaşamlarını devam ettirmeye çalışmışlar.
Birinin  Aksaklı-Lefkara köyü yüreğinde kalmış
ötekinin Suvermez köyü.....
Aşağıda Sayın Thanasis Papanikolau'nun objektifinden Aksaklı köyüne ait günümüz  fotoğrafları eşliğinde,  Sayın İskender Özsoy'un röportajını okuyacaksınız.
Her ikisine de çok teşekkürler....


"Onlar, Türkiye özlemlerini hâlâ diri tutan komşularımızdı komşularımızın çocuklarıydı.
Onlar, bir zamanlar anneleri,babaları,nine ve dedeleriyle ortak sevinçlerimiz hüzünlerimiz olan komşularımızdı.
Onlar, aile büyüklerinin Türkiye hakkında anlattıklarıyla büyüdüler.
O yüzden onlar da Türkiye'yi düşünür ve sever oldular.


Yannis İspiroğlu; Nevşehir Suvermez (Floria) köyünden Yunanistan'a gitmek zorunda bırakılan bir ailenin 2.kuşak temsilcisi....
1931 yılında Drama'nın Kato Nevrokopi (Yukarı Nevrekop) köyünde doğan İspiroğlu, Selanik'teki Suvermezlilerin kurduğu derneğin başkanı....Ailesinin memleketteki lâkaplarını soyadı olarak alan babası Spiros gibi o da soyadını gururla taşıyor, soyadını anne ve babasının hiçbir zaman unutamadıkları Suvermez'den bir iz olarak geleceğe bırakıyor.
..........
KİMSEYE SORULMADAN
"Kapadokya bölgesinde yaşayan Rumların savaştan haberleri yoktu. Bütün Kapadokya'da olduğu gibi Suvermez'de de hayat problemsiz devam ediyordu. Ama 1924 yılında hiçkimseye birşey sorulmadan topraklarımızdan....Yunanistan diye bir yere kaldırıldık. Türkler Rumlar kardeşçe yaşıyordu Suvermez'de .....Annem Katina ev kadını, babam Spiros hem çiftçi hemde yağhaneciydi.....haşhaş yağı basıyordu. Dedem Vasilios da yağhaneciydi....


Mübadele olacağı duyulunca birden telaşa düşmüş köy ahalisi...
-Bu da nereden çıktı? 
-Nedir bu mübadele, nereye gideceğiz? diye dövünmeye başlamışlar.
Türkler'de bizi bırakmayın diye ağlamış.


1924'ün Ağustos ayında yola çıkmışlar. O yılın Kasım ayında Pire limanına varılmış.Ailem de diğer aileler gibi ağlayarak ayrılmış Suvermez'den.....köyden ayrılırken Türkler çok yardım etmiş.Araba vermiş, hayvan vermiş,eşyalarını taşımalarında yardımcı olmuş. Rumlar Türkler tarafından hırsızlara soygunculara karşı korunarak Mersin limanına kadar götürülmüş. Suvermez'den çıkılınca Derinkuyu'ya gidilmiş. Orada 15 gün kalınmış.Oradan Niğde'ye ardından Ulukışla'ya ve sonra Mersin Limanı......ve yerleştirildikleri yere Yeni Suvermez demişler. (Nea Flotia)



SUVERMEZ ÜZÜMÜ
Nevşehir'de ki köylerinden kalkıp, adını bile duymadıkları Yunanistan'a ayak bastıklarında yeni gelenleri kabullenememe sorunu İspiroğlu ailesinin de karşısına çıkmış.


"Yunan ahalisi bizi hiç istememiş, kabullenmemiş.Türk-Rum aynıydı memlekette...herkes huzur içinde yaşıyor, kimse birbirinin dinine ibadetine karışmıyormuş.Buraya gelince çok kötü muamele görmüş büyüklerimiz...en hafif hakaret olarak "Türk Dölü"demişler.Hatta daha da ileri gidip kadınlarımıza, kızlarımıza kötü kadın gözüyle bakmışlar. Beş sefer gittim anamın babamın köyüne...dedemin evini buldum. Şimdi o evde Gülbaş ailesi oturuyor. Her gidişimde Suvermezliler kolumdan çekiştirirler:
-Bize gel, bizde kal bu gece...diye...
Hep dostluk görürüm babamın köyünde. İki kadın, iki erkek evlilik dolayısıyla Suvermez'de kalmış mübadele günlerinde...köye gittiğimde onların çocuklarını,torunlarını aradım ama bulamadım.


Suvermez'e bir gidişimde büyüklerimiz istediği için asma çubukları getirmiştim. Onları diktim. Şimdi Yeni Flotia'da anamın babamın köyü Suvermez'de yetişen üzümlerinden yiyoruz. Yaşlılarımız o üzümlere "memleket üzümü" adını taktı.Anam babam için ölene kadar vatan hep Suvermez'di. Orayı çok özlüyorlardı. Ama göremediler. Büyüklerimiz bir de Saydali dağını hiç unutamadılar. Dillerinde hep onun adı vardı. Bugün geçmişe baktığımda daha iyi anlıyorum. Mübadele çok kötü....Allah düşmanıma göstermesin"

"Acının dili, dini, milliyeti, etnik kökeni yoktur. 
Acı acıdır."
Tekrar yaşanmasın.


MEMLEKETTEN VATANA SESSİZLERİN HİKAYESİ

4 yıllık emeğimin sonucu olan kitabımı 2018 yılında yayınladım. Vefa örneği olmasını istediğim için ; doğduğu toprakları bir daha göremeyen buğulu,elâ gözlü tüm mübadillere ithâf ettim. 
Umarım birçok mübadile faydası olur. Kitapta Kozana'ya bağlı 61 köyde yaşayan 5140 Türk-Müslüman-Erkek nüfusa ait bilgiler bulunmaktadır. Kitabı almak isterseniz eğer sertaccihan@hotmail.com adresinden veya 05386748294 nolu whatsapp hattından bana  ulaşmanız  yeterlidir. 

                                                                         Sevgilerimle 

















23 Ocak 2018 Salı

126 YILLIK BİR VERESİYE HİKAYESİ.......






Selam herkese
Bu akşam burada  biraz gülümseten, biraz hüzünlendiren  farklı bir veresiye defteri hikayesi var.
                                                                                  Sevgilerimle    



-Marika 4 kilo pirzola aldı ama parasını getirmedi........
bu bir duvar yazısı...Bakkal Mihalis efendi borcunu tahsil edemeden gitti. 
Kırklareli-Demirköy'e bağlı Hamdibey köyü, mübadeleden önce 1900'lü yıllarda zengin bir Rum kasabasıydı. O zamanlar buraya "üç manastır arası yer" anlamına gelen "Trulya" derlerdi. Bu üç manastır Büyük Manastır, Küçük Manastır ve Demirköy manastırı idi. Trulya'da çok büyük bir kilise ve iki su değirmeni bulunuyordu. Yaptıkları kanallarla  değirmenlerin suyu boşa harcamayarak  köyün içine sevk ediyorlardı. Kadınlar köyün içine doğru akan minik derede çamaşırını, yatağını, yorganını yıkardı. Yollar arnavut kaldırımı idi. Sığır, domuz, koyun, keçi ve hatta kanatlı hayvanlar bile köyün içine sokulmaz, köyün dışındaki ahırlarda bakılırdı. O yüzden Trulya'da ne sivrisinek ne de karasinek vardı. Yollar tertemizdi. Haliyle ahalinin işleri yolunda, keyfi yerindeydi. Köylülerin geçim kaynakları ise;başta hayvancılık, balcılık, kilimcilik, ipekçilik, şarapçılıktı. Ahalinin kereste ve odun kömürü ihtiyacını,  Istranca ormanları karşılıyordu. Kasabada her evin alt tarafı mağaza idi. Üst katta yaşanır, alt katta para kazanılırdı.

Trulya esnafının çok hoş bir adeti vardı. Alacaklarını, vereceklerini duvara yazıyorlardı. Muhasebe defterleri dükkanlarının kapıları ve sıvalarıydı. Bu sayede kimin borçlu kimin alacaklı olduğunu herkes bilirdi. Büyük bir tesadüf eseri olarak bu yazılardan birkaç satır günümüze kadar ulaştı. Birgün eğer yolunuz bu kuş uçmaz kervan geçmez köye düşerse, orada Bakkal Mihalis Efendi'nin duvarında 126 yıllık "çetele defterini görebilirsiniz.

"Nikos canın çıkmasın, süt yine eksik......."
"Vasiliki bir çeki un aldı, çeyreğini ödedi...."

Evin ön cephesinde iki pencere arasında ise daha özenli olarak şu yazı vardır:
"Mihalis'in evi, Bay Nikola İ.Yannuka usta sayesinde, pazar günü 29 Haziran 1891'de tamam oldu."

1924'de Trulya'nın Rum, birazda Bulgar'dan oluşan halkı gittikten sonra, buraya önce Arnavutluk'tan, Sırbistan'dan, Romanya'dan gelen muhacirler yerleştirildi. Böylece 1000 hanelik kasaba, 200 hanelik köye dönüşmüş duruma geldi.

                                        Ümit BAYAZOĞLU yazısından alıntıdır.




6 Ocak 2018 Cumartesi

LOZAN'IN ÇOCUKLARI ETKİNLİK DUYURUSU



Lozan Mübadilleri Vakfı & Ankara Lozan Mübadilleri Derneği Etkinlik Duyurusu







Lozan'ın Çocukları Türk-Yunan Nüfus Mübadelesinin 95. Yılında Anma
Etkinlikleri Düzenliyor.

7 Ocak-1 Şubat 2018 tarihleri arasında Kadıköy Belediyesi Barış Manço Kültür
Merkezinde mübadil aileler, bir dizi etkinlik ile geçmişlerini anlatacaklar.

7 Ocak 2018 Pazar akşamı saat 18.00'de Kadıköy Belediyesi Barış Manço
Kültür Merkezinde "MÜBADİL İNSANLAR-Hasretin İki Yakasından Mübadele
Öyküleri, Portreler, Anı Eşyaları Sergisi " Anma programlarının ilk
etkinliği olacak. 
        
Toplumlar için göç kavramı 21. Yüzyılı yaşadığımız şu günlerde hala çok büyük önem taşımaktadır. Göç olgusu tarihimizde önemli bir yer tutar. Bu göçler 19.yüzyıldan itibaren kaybedilen topraklardan Anadolu'ya, Anadolu'dan da dış ülkelere doğru olmuştur. Ülkemizin yaşadığı en büyük göç dalgası, bundan tam 95 yıl önce Türkiye ve Yunanistan Devleti arasında yapılan nüfus mübadelesi ile gerçekleşmiştir.


 Türkiye ve Yunanistan, 30 Ocak 1923 tarihinde Lozan Barış Antlaşmasına ek olarak bir mübadele sözleşmesi imzaladılar. Sözleşmeye göre Türk topraklarına yerleşmiş Rum Ortodoks dininden Türk uyruklularla, Yunan topraklarına yerleşmiş Müslüman dininden Yunan uyruklu olanların zorunlu mübadelesine karar verildi. Kısaca mübadele "din esaslı"olarak yapıldı.


 Yunanistan'ın Balkan Savaşına katıldığı tarih olan 18 Ekim 1912

tarihinden itibaren yurtlarını terk etmiş olanları da kapsamına alan bu sözleşme ile yaklaşık 2.000.000 insan doğdukları toprakları terk etmek zorunda kaldı.


Yunanistan doğumlu ilk mübadiller artık 95 yaşın üzerinde. Sayıları bir elin parmakları kadar az kaldı. Hatırladıkları bile kendilerine çok uzakta......2.kuşak mübadiller ise büyüklerinden duydukları kadarını biliyorlar. 



2.kuşak mübadiller ise büyüklerinden duydukları kadarını biliyorlar. 1.kuşak mübadiller memleket hasreti ile bu dünyadan sessizce göçüp gitti. Torunları ise, kendi özel tarihlerine ve kültürlerine ait izleri sürmeye çalışıyor.

"MÜBADİL İNSANLAR" sergisinde 1.kuşak mübadillerin göç öyküleri ve yanlarında getirebildikleri çocukları ve torunları için  
anlamı ve yanlarında getirebildikleri, çocukları ve  torunları için anlamı manevi değeri büyük olan anı eşyaları sergilenecek.

Peki her iki toplumda da bu kadar baskı, zulüm ve acıya rağmen Türk ve Yunan toplumları birbirinden ayrılabilmiş mi? Hâlâ aynı denize bakıp hüzünlenen, aynı şarkılarla ağlayan, kültürleri birbirlerine çok benzeyen her iki toplumda da sevinç, üzüntü, kaygı, nefret, acı, mutluluk hepsi bir arada yaşanıyor. Türklere ait milli bayramlarda, Yunanlılar ağıtlar yakıp yas tutarken, Yunanlılara ait milli bayramlarda Türkler hüzünleniyor. 
Ekonomik ve jeopolitik durumlarından dolayı "Arap Baharı" olarak adlandırılan özgürleşme ve demokrasi getirmek adına Irak, Suriye ve Libya'ya savaş açılması binlerce insanın ölmesi, göçlerle ülkelerinden uzaklaştırılmaları tarihin 21.yüzyılda da tekerrür ettiğini bize göstermektedir. Kısaca acının milliyeti, cinsiyeti, dili, dini, etnik kökeni yoktur. Acılarımız ortaktır.


Diliyoruz ki "Çekilen Acıların Bir Daha Yaşanmasın"

Kamuoyuna saygı ile duyurulur.




2 Kasım 2017 Perşembe

SELANİK KARAFERYE KÖY VE MAHALLE ADLARI- BALKAN KIZLARI




Niğde'de Rum evi


Gidiyorlar, sabaha karşı
Baldırlarına tırmanan çamurlarla
Gidiyorlar....Kağnılara asılmış kıl torbalardaki
Yağsız, tuzlu hamurlarla
Gidiyorlar
Okuyarak göklerdeki yıldızları
Gidiyorlar
Kanlı geçitleri aşarak, eğim de eğim
Balkan kızları.......

Gidiyorlar, yorgun,susak ve çatık
Sabah ayazına, gece yağmurlarına açık
Sarı öküzlerin ardında, fidan kızlar
Gidiyorlar, kirpiklerinde gümüş damlacıklar
Gidiyorlar, şakaklarında altın yaldızlar

Bırakmışlar, Tuna'nın cennet boylarını
Bırakmışlar, Tuna'ya ışık, ses, renk götüren
Dağları, bayırları yeşil başak denizine çeviren
Bırakmışlar büyük soylarını.....

Bırakmışlar ne varsa; kışla, tapınak, ev, ekmek
Bırakmışlar; gazi, şehit, tarih, ülke, emek
Gidiyorlar, okuyarak bulutlu göklerde
Görünebilen son yıldızları.....
Gidiyorlar kanlı geçitleri aşarak, eğim de eğim
Balkan kızları....

Susuyorlar, dönmeyesi kalan mutlu illere
Susuyorlar, düğümlenmiş tarihin acısı dillere
Susuyorlar, Selanik'e, Manastır'a,Üsküp'e, Yanya'ya
Susuyorlar, arslanı göçmen yaşatan kahpe dünyaya
Susuyorlar, salkım salkım dökülüp kalan soylara,soplara
Susuyorlar, vızıldayan kurşunlara, inleyen toplara
Düşüyorlar sarı öküzlerin ardında fidan kızlar
Ölüyorlar altın şakaklarda kanlı yaldızlar....


Şeref Tipi'nin 1939'da yazdığı  "Balkan kızları"şiiri...


.................................

"Ramazan Bayramını Rumeli'de memleketimizde kutladık. On gün sonra porte (çift kanatlı) kapılarımızı çekerek memleketten çıktık.  Kamyona doluştuk. Karacalar boğazına bakarak gidiyoruz. O boğazdan köye son bir kez baktık. Bu noktada bir feryad koptu, kadınlar ağlıyordu."İşte köyün minaresi kaldı, evin çatısı kaldı" derken, köydeki son kez görebildikleri noktalara baka baka köyden büyük bir hüzünle uzaklaşıyorlardı. En son minare de kaybolunca yönlerini çeviriyorlardı artık.....3 gün Karaferye'de kaldık.Yağmurluydu hava,eşyalarımız ıslandı, oradan trenle Selanik'e geldik.1924 Kurban Bayramında ise Giresun'daydık"  Mehmet Kırca anılarını İhsan Tevfik'in "Mübadele" isimli kitabında böyle anlatıyor.

Annanem de Karaferye'yi  şehir merkezi olarak anlatırdı. Alışveriş için Karaferye'ye geldiklerini, mübadelede trene binmek için geldikleri Karaferye'nin  garından bahsederdi. 

Selanik ili Karaferye kazasından mübadele zamanında  gelenlerin tasnifini yaptığımda,  14 köy, 12 çiftlik ve 10 mahalleden oluştuğunu görmekteyiz. Toplam da 1924 aile için tasfiye talepnamesi düzenlenmiş. Ağustos nahiyesinin bir kısmı ile  Viçeste köyünün tamamına yakınının mesleği -ipekçi,çiftçi- olarak görülmektedir. İlçe merkezi olduğundan dolayı nüfus, birçok meslek grubundan oluşmaktadır. Her çiftlikte birer tane "kimyager" bulunmaktadır. 
Meslek grupları nalbant, helvacı,leblebici, saraç, cambaz, tornacı, saatçi, fesçi, müfettiş, kolağası,memur, ipekçi, terzi, marangoz, fotoğrafçı, semerci, ziraatçi, rençber, demirci,öğretmen,binbaşı, kunduracı, eczacı,kimyager olarak görülmektedir.

Mübadele'den önce Karaferye'ye bağlı köyler-mahalleler ve çiftliklerin adları aşağıda.....


KÖYLER

ÇİFTLİKLER
Ağustos nahiyesi

Menlek
İğnepınar

Yovakos
Kulubeler

Lulumara
Viçeste

Çirkofyan
Çiflaik

Lotrus
Buvatoş

Kabahor
Yeniköy

İstavroz
Rabsomanik

Podrum
Babatekkesi

Kolora
Çağlayık

Nevrarin
Zepeşte

Kırçalı
Topalan

Kobanovaizir
Bayır


Hıdırlı





MAHALLE


Kemalbey


Eyne


Çermen


Cedid


Yolageldi


Sinanbey


Hamidiye


Çarşıbaşı


Çiflaik


Sofpos







Karaferye'den gelenlerin yerleştirildikleri yerler ise şöyle

İSTANBUL
Boğaziçi /Yenimahalle, Üsküdar/ Caferağa köyü, Karagümrük, Şişli, Heybeliada, Çatalca, Fatih, Maltepe, Silivri/ Fatih mahallesi, Zincirlikuyu/Zeyrek, Karaköy, Kadıköy/Fener, Cerrahpaşa/ Canbaziye mahallesi, Beyoğlu/Firuzağa mahallesi

İZMİR
Karaburun, Bergama/Rahmibey köyü, Tire, Çeşme, Alsancak, Ödemiş, Bergama/ Camii Kebir mahallesi, Çandarlı/Urla, Karşıyaka, Gökçe köyü, Menemen, Alaçatı, Bayındır, Çeşme/Sakarya mahallesi, Bornova

MANİSA
Turgutlu, Salihli, Akhisar, Kula/Medar köyü,Kırkağaç

Adana/ Osmaniye, Samsun, Konya, Sinop/Karacaköy, Amasya, Muğla/Köyceğiz, Bursa/Gemlik, Ankara, Kalecik, Aydın/Çine,  Edirne/Keşan, Giresun/Alucra, Bolu, Konya/Karaman, Kocaeli/Havadis mahallesi

ESKİŞEHİR
Arifiye mahallesi, Hoşnudiye mahallesi, 

ZONGULDAK
Meşrutiyet mahallesi, Mithatpaşa mahallesi, 

BALIKESİR
Ayvalık, Burhaniye/Muradiye köyü

ÇANAKKALE
Gelibolu/İnöz mahallesi, Çallı köyü, Karacabey, Ahmetbey ve Umurbey mahalleleri

TEKİRDAĞ
Şarköy, Malkara, Kumbağı köyü

KASTAMONU
Araç, İnebolu/Camii Kebir mahallesi




4 yıllık emeğimin sonucu olan kitabımı 2018 yılında yayınladım. Vefa örneği olmasını istediğim için ; doğduğu toprakları bir daha göremeyen buğulu,elâ gözlü tüm mübadillere ithâf ettim. 
Umarım birçok mübadile faydası olur. Kitapta Kozana'ya bağlı 61 köyde yaşayan 5140 Türk-Müslüman-Erkek nüfusa ait bilgiler bulunmaktadır. Kitabı almak isterseniz eğer sertaccihan@hotmail.com adresinden bana mail atmanız yeterlidir. 


                                                                       Sevgilerimle




BU BİR MÜBADELE HİKAYESİNİN ANLATILDIĞI RADYO HİKAYESİ

KOZANA HATIRALARI......

Selam Mübadil insanların fotoğraflarıyla birlikte bir mübadele hikayesi anlatımı burada....Bakalım kimlerle ortak hikayelerimiz var?...