KARAFERYE etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
KARAFERYE etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

26 Ocak 2024 Cuma

MÜBADELEDEN ÖNCE YAŞANILAN YER "MEMLEKET"

 


Benim memleketimde bütün sohbetler nerelisin? kimlerdensin diye başlar.
Ben Selanik Kozana Üsküpler köyünden mübadele ile gelen Niğde Hasaköy'e yerleştirilen Hacı Rüstem oğullarından Nail Öztepe'nin torunu Sertaç Öztepe Cihan'ım...... diyerek başlamak istiyorum.

Aşağıda "memleket" kelimesi üzerine önemli bir araştırma yazısı okuyacaksınız. Sevgilerimle


....Araştırma kapsamında alan çalışması yapılan diğer bir çok mübadil yerleşiminde gözlemlenenlere benzer olarak ister köy, isterse kent ya da kaza adı zikredilsin gelinen yer "memleket" olarak anılır. Fakat şehir veya kaza adının ikinci nesillerden itibaren daha belirginleştiği ve kökleri belirten bir unsur haline getirildiği söylenebilir. Çünkü ikinci nesiller, birinci nesillerin söylediklerini aktarırken konuşmalarında onlar gibi Nasliç ve Drama yerine "memleket" ifadesini kullanmaktadırlar.

    Memleket birinci nesiller için " göçten önce yaşanılan yer" olmanın ötesindedir. İkinci nesiller içinse memleket, birinci nesil büyüklerinin geldiği köklerini oluşturan yerdir. 1915 doğumlu babasını 1993 yılında eşiyle birlikte arabayla Nasliç'e götüren ikinci nesil bir görüşmecinin şu sözleri bu nesiller arası farkı örneklemektedir:

Arabayla giderken bir anda;

-İşte benim mahallem! dedi ve kapıyı açtı. Az kalsın arabanın altında kalıyordu.

Siz ne hissettiniz o anda?

O halini görünce nutkum tutuldu, asabım bozuldu. Bir vatanın kaybedilmesi kolay mı? Her şeyini terkedip gidiyorsun kolay mı? Evlenip giderken o bile etkiliyor da bir de vatanını bırakıyorsun, geri gitme yasağı da konuluyor.

Dolayısıyla birnci neslin vurgusuyla, ikinci neslin vurgusu örtüşüktür. Ancak üçüncü nesille birlikte memleket "göçten önce yaşanılan yer" olarak değerlendirilen yani keşfedilmesi,öğrenilmesi,kaydedilmesi,arşivlenmesi,sergilenmesi,önemsenmesi ve aktarılması gereken bir uzamı ifade eder.

Mübadillerin çiftçilik faliyetleri ve ektikleri ürünler onların Türkiye'de hangi şehirlere yerleştirileceklerini büyük oranda belirlemiştir. 

Birinci nesil mübadillerin kendilerinden sonraki nesillere kültürel aktarımında  "yolculuk anlatıları" önemli bir yer tutar. Yolculuk anlatıları göçün gerçekliğini bellekte tutan bir işleve sahiptir. Bu anlatıyı sonraki nesillerle paylaşmak aynı zamanda nereden geldiğini de bildirmektir. Fakat görüşmecilerin bir kısmı gemi yolculuğundan bahsetmemiştir. Bazı görüşmeciler ise birinci nesillerin gemi yolculuğundan kesinlikle söz etmediklerini, tüm göçü (bir görüşmeciye göre Karaferye'den bindikleri) trenle yaptıklarını dile getirmişlerdir.

*100.yılında mübadele adlı kitapta yer alan Makbule Uysal ve Zeliha Nilüfer Nahya nın kaleme aldığı "mübadil mahallesi"nde kimlik, tarih ve söylem adlı makaleden 











27 Ocak 2023 Cuma

KİREÇ KOKULU BEYAZ EVLER


 Karaferye doğumlu Ekrem'in nüfus cüzdanının fotoğrafını kullanmama izin veren  Tülay Urgancı hanımefendiye sevgilerimle 
Atalarımızın nüfus cüzdanları kendi kişisel aile tarihlerimiz için çok önemli kayıtlardır.

MİSS GİBİ KİREÇ BADANALI EVLER

Rahmetli Annanem, yılda 2 ya da 3 kez tüm evinin içini ve dışını çalı süpürgesiyle kireçle boyardı. Mis gibi kokardı. Kireç kokusunu temizlik kokusu olarak algılamam sanırım bu sebepten.......

.................

Düz dam yerine üçgen damlar, kireçle badanalar



Mübadele yoluyla marangoz, duvar ustası ve boyacı birçok meslek grubuna mensup kişi Anadolu'ya göç etmiştir.Bu meslek grıplarının mensupları göç ettikleri yerlerde öğrendşkleri ve uyguladıkları birçok tekniği geldikleri Anadolu coğrafyasındaki halkla paylaşmışlardır. Bunlardan birisi evlerin damları ve duvarlarının kirece boyanması geleneğidir. Muhacirler,yeni yerleştikleri Anadolu köy ve kasabalarındaki nüfusa evlerinin damlarını düz dam yerine, üçgen dam kullanmayı öğretmişlerdir. Ayrıca evleri kirec ile badana etmek geleneği de muhacirlerle Anadolu'ya gelmiş başka bir uygulamadır. Cumhuriyetin kurulduğu ilk yıllarda  duvar yapımında coğrafi bölgenin karakteristik özelliğine göre taş ve kerpiç gibi yapı malzemeleri kullanılmaktaydı. Özellikle kerpiç Batı Anadolu'nun değişmez yapı malzemesiydi. Özel olarak hazırlanmış ıslatılmış sarı toprak ve üzerine dökülen samanın karıştırılması ve bu karışımın belli büyüklüklerde tabakalanması ile oluşturulan malzeme ile duvarlar,evler inşa edilmekteydi. İnşa edilen duvar ve evler tekrar toprak ve samandan oluşan malzemeyle sıvanması sonucu düzlük kazanıp göze güzel görünür hale getirilmiştir. Bu sayede ev sahipleri yeni bir tarz badana tekniğini öğrenmiş ve kirece boyanan evler beyaz tertemiz bir görünüm kazandılar.

Erdal İNCE
 Uluslararası Mübadele Sempozyumundan

 

1 Ağustos 2022 Pazartesi

SELANİK'TE MÜBADELE ZAMANINDA YAŞANANLAR


Gidiyoruz bilinmeze,  gidiyoruz, elveda köyüm, atalarım, evim......




Mübadele haberini; ilk önce Yunan hükümetini ve Yunan ordusunu destekleyerek çeteler kuran, müslüman Türk köylerine saldıran, Yunan ordusunun yenilgisi üzerine, yaptıklarının cezasız kalmayacağını anlayarak Anadolu’dan kaçan ve Jerveni köyüne yerleşen Pontuşçu Rumlardan almışlardı. 
-Buradan gideceksiniz, gitmezseniz sizi keseceğiz. tehditlerine maruz kalan Jerveni köylüleri çaresiz Anadolu’dan gelecek haberleri beklemeye başlamışlardır. Zor günler geçirmektedirler.  Yunan hükümeti; Balkan Savaşı sonrasında mallarının bir kısmına el koymuş, daha sonra gelen rumlarla evlerini mal ve  mülklerini  paylaşmalarını istemiş, evleri geniş olanların evlerini, diğerlerinin odalarını muhacirlere tahsis etmişti. Gelenleri ağır kış şartlarında doyurmak için seferber olan köy halkı, yemek pişirme işini işbölümü yaparak hallederken, tarlalarının yarısını ekip dikmeleri için rumlara bırakmışlardı. Bütün iyi niyetlerine rağmen Anadolu’dan gelenlerin eşyalarını, tavuklarını çalmalarını ve tarlalarına gittiklerinde de;
-Buraya giremezsiniz bizim bunlar siz gidin buradan diye üzerlerine saldıran rumlarla  çatışmaya başlamışlardı. 
-Kuzum 15 tavuğum vardı 2 tanesini kesip muhacirlere yedirdim kalanından da 5 tanesini verdim,  birkaç gün sonra sabah kalktık ki hepsini çalmışlar tavuksuz kaldım. diyen Makbule kadından başka
 -Bize bir anne-kız verdiler, odamızı verdik her gün odanın kapısına yemek koyduk yediler-içtiler boş kaplarını kapının önüne koydular, bir gün olsun size yardım edelim demediler diyen köylüler ağır geçen kış şartları yanında; çetelerin baskınlarından korunmak amacıyla tarlalarını ekememiş, odun kesip satamamışlardı. Bunu da 
-Zaten elimizde yiyecek azdı, tohumluk ayırdığımız mısır baklaları bile pişirdik, tavuk, koyun, dana kestik onları doyurduk kendimiz bile yiyemedik, bizimkiler yine de  en zararsızlarıydı sözleriyle anlatmaktadır..

Nihayet zorunlu göç olacağı anlaşılmıştı. Söylentiler gerçekleşmiş, tedirgin bekleyiş sona ermişti. Herkes sahip oldukları mal ve mülk sayımnı yaptırmakta, köy ihtiyar heyeti başkanı  Bayram Himmet hoca ve azalar mümkün mertebe köy halkını mübadele hakkında bilgilendirmekteydi.

Belgeleri incelediğimizde: Anadolu’dan mübadele ile gidecek olan Rumlara, Yunan hükümeti ve Fener Rum Patrikhanesi öncülüğünde zengin rumların katkılarıyla, mübadelede göçmenlerin neler yapması gerektiği bir kılavuz kitapta anlatılmaktaydı.  Çoğunluğu varlıklı ve eğitimli Rumlar bilinçli hareket ederek taşıyabildikleri bütün taşınmazlarını çeşitli şekillerde götürmeye veya paraya çevirmeye çalışmıştır. Yunanistan’daki müslüman köylerinin çoğuna hala mübadelenin boyutlarını anlatacak heyetler gidememekte, kulaktan dolma haberler söylentiler yayılmakta,  müslümanların mallarını bedava üzerlerine geçirmeye çalışanlar tarafından “yakında geri döneceksiniz geldiğinizde size tekrar veririz” diyerek kandırılmaktaydılar. Eşyalar, hayvanlar, evler, tarlalar çok ucuza ya Yunanlılara ya da Anadolu Rumlarına veya Makedonlara satılmaktaydılar. Kesriye’ye gelen Uluslararası komisyon yetkilileri tarafından; Jerveni köyünün ve köylülerinin mal beyanlarına dayalı tesbitler yapılmış, günler süren yazılımlar bittikten sonra köyü terk etmeleri bildirilmiştir. Çıkılacak yol ulaşım güçlükleriyle doludur. Yayan ve At arabalarıyla yola çıkılacaktı, taşıma parası fazla hesaplanmaktaydı. Yunan hükümeti vergi ve taşıma ücretini oldukça yükseltmiş gayri resmi yollardan Anadolu’ya gideceklerin soyulmasına göz yummaktaydı.

               Türk hükümetinin bütün itiraz ve misilleme yapacakları açıklamasına rağmen; “Öküz, inek ve koyun-keçilerimizi tavuk fiyatına satmak zorunda kaldık, yol paramızı denkleştirelim istedik. Hayvanları yollarda beslemek, barındırmak, vapurla taşımak olmaz dediler. Ne yapalım telef olmasınlar yollarda diye sattık. Bir şey almanıza gerek yok, acil ihtiyaçlarınızı alın gideceğiniz yerlerde bıraktığınız eşyaların karşılığı var denildi, pişirdiğimiz yemekleri, kap kacaklarımızı ambarımızda ne varsa onları bıraktık, halılarımızı bıraktık, yastıklarımızı bıraktık…" 
-Bunlar ne ki çupçe mezardaki ölülerimizi, annemizi-babamızı, evlatlarımızı bıraktık, eşya nedir ki geçmişimizi atalarımızı bıraktık..”
-Az biraz ekmek aldık yanımıza birde tava, bir gömlek, akıl edenler yatak ve yorganlarını da aldılar yanlarına , almayanlar sonra çok zahmet çektiler ben bakla ve mısır tohumu aldım kuşağıma sardım. Bilseydik tavukları da alırdık keser yerdik aç kalınca çok zahmet çektik çok…Denkler sarıldı, eşyaların bir kısmı arabalara yüklendi. Komşu köylerden arkadaşlarımızla helalleşildi, sıra mezarlarımızı ziyaret edip ayrılmaya geldi. İşte o zaman bir kıyamet koptu ağıtlar, ağlamalar evladının, annesinin-babasının mezarından ayrılmak  istemeyip hemen oracıkta ölmek için yakaranlar…Artık anladık gidiyoruz …son ana dek bir  mucize beklemiştik olmadı. Tırnaklarımız kaldı mezarlarda öyle söküp aldılar bizi, yürüttüler. Yunan askerleri bize saldırı olmasın ve de kafileden kaçanlar olmasın diye önden ve yanımızdan yürüyorlardı. 
Gidiyoruz bilinmeze,  gidiyoruz, elveda köyüm, atalarım, evim......
 Daha düne kadar bahçesinde çocuklarımızın kahkahalarla oyunlar oynadığı evim, saklandığımız orman, meşe ağaçlarım, gürül gürül akan dere, değirmen, cami, mektebim, durmadan öten kuşlar elveda..          
Dönecek miyiz sağ salim, görecek miyiz bir daha bilinmez!.. Bilinmeze doğru çıktık yola.. Hastaları, çocukları, bebekli kadınları at arabalarıyla taşımaya çalıştılar, kimini sırtında, kimini kucağında çocuğuyla..... 
Kafile Jerveni’den yayan olarak Florina (Soroviç) istasyonuna ulaşır. Buraya  diğer köylerden gelenlerle birlikte trene bindirilerek, hayvanlarla aynı vagonlarda istif edilen mübadiller  Selanik şehrine taşınır.
Üstleri başları perişan, Selanik şehrine ulaşan göç kafilesi; sokakta yürüyüp barınılacak yer olarak ayrılan yere doğru giderken bazı evlerden Yunan ve Rum kadınları ”gidin gidin, gittiğiniz yerde açlıktan öleceksiniz. Kendi pisliğinizi yiyeceksiniz” diye bağırarak pis sular dökmektedir üzerlerine....
Kıyafetlerimiz, malka bağladığımız örtülerimiz kir içerisinde kaldı üstümüz başımız sidik koktu..Korkumuz arttı, iyice sesimiz kesildi, sızlanmalarımız bitti.. Selanik’te      Hilal-i Ahmer tarafından kurulan çadır ve barakalarda, açık alanlarda, güneş altında günlerce kendilerini ANADOLU’YA GÖTÜRECEK GEMİYİ beklediler. Başarabilenler, hamile kadınlar ile  küçük çocuklar bir çadırın altına sığındılar. Hilal-i Ahmer’in dağıttığı yiyeceği –yemeği alabilenler olduğu gibi alamayanlar da  oldu. 
- Aşı olduk, yapabilenler banyo yaptılar bu amaçla kurulan yerlerde. 
Bu ve benzeri anlatımlar bütün mübadillerin ortak anlatımıdır!.. Ayrıca aç kaldıkları için yıkıntılarda yiyecek arayan Müslüman kadın ve erkeklere yapılan saldırılardan da bahsedilmektedir. Saldırılar muhacirlere yapılmakla kalmamış onlara hizmet etmek için Selanik ve diğer merkezlerde bulunan Hilal-i Ahmer görevlilerine de yapılmıştır. Bu saldırılar  dönemin belgelerinde ve gazete haberlerinde yer almıştır.
Anadolu’ya gidecekleri günü beklerken, her yerde olduğu gibi Selanik’te de yiyecek fiyatları çok artmış, biraz olsun açlıklarını bastırmak için pahalıda olsa satılan yiyecekleri almak zorunda kalmışlardır.. 
-bir simit aldık  20 para istediler geri vermek istedik almayıp Yunan polisi ile gelip zorla aldılar parayı elimizden.... Sattıkları mal ve mülklerinin karşılığı olarak aldıkları üç kuruş hızla erimekte, ellerindeki gittikçe azalan paranın bir kısmını  taşıma parasını olarak muhafaza etmeye çalışarak beklemektedirler kendilerini taşıyacak gemiyi.


Mübadeleden hemen sonra Selanik köylerinden biri arkada Türklerin evleri

    Yunanlılar çeteler kurarak; Vapur bekleyenleri polis kıyafetleriyle dolandırdıkları, tartaklayıp paralarını gasp ettikleri şikayetleri kadar eşyaların aranarak değerli eşyaların alınması şikayetleri dikkat çekicidir. “Bebeğin kundağına birikimlerimizi ve altın saklamıştık kundağı açıp aldılar!.. Yorgana dikip sakladık altın ve paralarımızı aldılar. üstümüzü ararken çaldılar paramızı… Sizi göndermeyeceğiz şu kadar para vermezseniz gidemezsiniz dediler.. Şikayetler saymakla bitmiyor….

Çekilen acılar bir daha yaşanmasın diyerek noktalamak istiyorum. Sevgilerimle

Bu yazısını  benimle paylaşan Sevgili Hocam Leyla Kaplan'a en kalbi duygularımla




2 Ocak 2020 Perşembe

KARAFERYE DE SON EZAN........



Selanik Hamidiye Camii Şerifi fotoğrafları 


Selam
Aşağıda okuyacağınız hikaye mübadele hikayeleri arasında en çok içimi acıtanlardan biridir. 


"Müezzin İsmail Efendi yıllardır hergün beş defa çıktığı minareye bu defa adımlarını zorlukla atarak yavaş yavaş çıktı.
Gecenin sessizliği ve serinliği içinde ovanın karanlığına, aşağıdaki evlerin zayıf ışıklarına baktı.
Daha önce yüzlerce defa okuduğu ezanın, atalarının yüzyıllardır yaşadığı bu küçük kasabada son defa yankılanacağını düşünerek ellerini kulaklarına götürdü. Derin bir iç geçirerek gözlerini kapattı. Sicim gibi yaşlar kır düşmüş sakallarına doğru süzülürken, yanık bir sesle yatsı ezanını okumaya başladı.


Yağ kandilleri ile aydınlatılmış camide imam efendi ve cemaat başları öne eğilmiş gözlerinden süzülen yaşlarla İsmail efendinin okuduğu yatsı ezanını son defa dinlediler. Kasabanın en uçtaki evlerine kadar bütün kasabalılar aynı hüzün ve sessizlikle başları önde ezanın bitmesini beklediler.Bir daha bu topraklarda ezan sesinin duyulmayacağı düşüncesi hepsinin yüreğine taş gibi oturmuştu.

İmam Şefik efendi son rekatı kıldırıp selam verdiğinde cemaatin hıçkırıkları sessizliğin içinde yankılanırken sanki yarın her biri bir tarafa dağılmayacakmış gibi belki de birbirlerini bir daha hiç göremeyeceklerini düşünmeden birbirleriyle konuşmadan başları önde kafalarında bin birşey evlerinin yolunu tuttular.
Cemaatin tamamı dağılınca Şefik Efendi kapıda dikilen müezzin İsmail Efendi'den başka kimsenin kalmadığını gördü.
"Sende gidebilirsin İsmail efendi" dedi
Kapıyı ben kapatırım.
İsmail Efendi boğazına düğümlenen acıyla hiçbir şey diyemeden ağır adımlarla çıktı.
İmam Şefik efendi cübbesi ile olduğu yere çöktü. Sarığını çıkardı. Usulca yanına koydu. Küçücük bir çocukken dedesi ile bu camiye geldiklerini, camide kılınan bayram namazlarını, avluda bayramlaşmalarını, cami hocasından gördüğü dersleri aklından geçirdi.
Birisi bu tarihi camide son namazı kendisinin kıldıracağını söylese idi herhalde kötü bir rüya diye düşünürdü. Ama işte önce söylenti şeklinde duydukları sonra jandarma kumandanı ve cemaat liderleri tarafından resmen de bildirilen o gün gelmişti.
Yüzyıllardır yaşadıkları bütün atalarının gömülü olduğu bu toprakları yarın terk edeceklerdi.Bu tarihi camide son namazı kıldırmak ta ona düşmüştü.Kaç nesil görmüş bu tarihi cami kendi kaderine, yalnızlık içinde yok olmaya terk edilecekti.
İmam Şefik Efendi çöktüğü yerden yavaşça kalktı.
Sarığını kafasına geçirdi. Kandilleri tek tek söndürdü.Son kalan kandilin titrek ışığında ağır ağır mimbere çıktı. İçinde Kuran-ı Kerim bulunan bohçayı yavaş yavaş açtı.Bohçanın içinde sarılı eskimiş ciltli kitabı öpüp başına koyduktan sonra koynuna soktu.
Kasabadaki bütün evlerin pencerelerindeki solgun  ışıklardan kimsenin yatmadığını, yatamayacağını anladı. Gecenin serinliğinde içinden "Allah yardımcımız olsun, camimiz de atalarımızın ruhlarına emanet olsun" diyerek gözlerinden süzülen yaşlarla arkasına bakmadan ağır adımlarla karanlığın içinde kayboldu.
.........
Hikaye burda bitti mi, aslında yeni mi başlıyor.......

2006 senesinde ilk defa Yunanistan'a gittiğimde eskiden Osmanlı'nın olan vatan topraklarında kalan camilerin, türbelerin, bedestenlerin bakımsız acıklı halleri içimi çok acıtmıştı. Hele camları kırık, döşemeleri çıplak, şerefesi yıkık, etrafı telle çevrili bir cami beni çok etkilemişti. Caminin önünde düşüncelere daldım. Bu camide kim bilir ne bayram namazları kılınmış, insanların huzur içinde asırlarca ibadetlerini yerine getirmişlerdi. Ama şimdi cemaatsiz, bakımsız, duvarlarında incir ağaçları bitmiş durumda yok olmayı bekliyordu. Caminin insanlarının oraları nasıl bırakıp gittiklerini düşündüm. O camide son defa ezan okunmuş,son defa namaz kılınmıştı. Sonra kapıyı kapatıp gitmişlerdi.
Sanki bir güç belki de atalarımın ruhları adeta fısıldadılar ve bu öyküyü yazdım.
............
Aradan bir yıl kadar geçmişti, bir gün mail adresime tanımadığım birinden mesaj geldi.
İzmir'de yaşayan Suphi bey internette ailesinin memleketi Karaferye ile ilgili arama yaparken bu öyküyü okumuş.Öyküde adı geçen müezzin İsmail Efendi'nin dedesi olduğunu, mübadeleyle gelip yıllarca Çeşme Yukarı Camii de hocalık yaptığını, vefat ettiğinde de bu caminin haziresine defnedildiğini söylüyor ve mesajını
"Dedemi nereden tanıyorsunuz?" sorusuyla bitiriyordu.
Ben müezzin İsmail Efendi'yi tanımıyorum ki............
çok şaşırmıştım.
Kurmacayla, gerçek örtüşmüştü.
Memleketlim Suphi beye rahmetli dedesini tanımadığımı, ama kurmacanın bu kadar isabetle gerçekle örtüşmesinin ilahi bir mucize olduğunu yazdım.
Suphi bey bir de nur yüzlü dedesi İsmail Efendi'nin yaşlılık fotoğrafını göndermişti.
Öyküdeki kişilerden birisi böylece ete-kemiğe bürünmüştü."
............................................

Teşekkürler Erol Uzsoy, teşekkürler İskender Özsoy

Sayın İskender Özsoy'un Selanik'te Sela sesi adlı kitabında yer alan Erol Uzsoy tarafından kaleme aldığı güzel hikaye......

Bana sertaccihan01@gmail.com adresinden ya da 0538674829 nolu whatsapp hattından ulaşabilirsiniz. 

                                                                                Sevgilerimle


   

25 Şubat 2019 Pazartesi

1902 SELANİK SALNAMESİNDE KARAFERYE........

Selam
Bugün size  Sayın Hatice Oruç'un tercümelerini tamamlayıp, yayınladığı 1902 Selanik Salnamesi'nde Karaferye'yi anlattım. En alt bölümde ve burada bağlantılarını verdiğim linklere tıklayarak  Markos Markoudis'in  günümüz fotoğrafları ve anlatımıyla eski Karaferye, yeni Veria sokaklarında gezintiye çıkabilir, anlatımlarıyla kendinizden birşeyler bulabilirsiniz.


VERİA



"Karaferye kasabası halkı 9000 kadardır. Otuz mahalleden oluşan kasabada 2132 hane ile 369 dükkan vardır. 19 cami, 4 tekke,2 medrese,60 kadar kilise vardır. Bu kiliselerin çoğu harap durumda olduğundan sadece 5 kilisede ayin yapılmaktadır. Kasabada 1 rüştiye mektebi, erkeklere mahsus beş, kızlara mahsus 1 tane ibtidai mektebi olup, gayri müslimlerin 5 adet mektepleri vardır.
Karaferye'de bir hükümet konağı, bir telgrafhâne, iki kışla ve birde hastahane bulunmaktadır."



VERİA

Karaferye'de bulunan Medrese camii..... bahçesinde bulunan çeşmeden su içmek bize de nasip olmuştu.  Osmanlı zamanından beri  akıyormuş.

                                                                                                                           Fotoğraflar Hellas photography 





VERİA

KAZA HAKKINDA BİLGİ

Kazada hububat buğday, arpa, mısır, susam, burçak, nohut, çeltik ve pamuk yetiştirilir. Ahali genelde ziraatle uğraştığından sanayii  yok gibidir.
Ağustos kasabası ahalisi gayet çalışkan olduklarından yeniden ipekböceği için  dutluk yetiştirmeye başlamışlardır. Bundan başka Karaferye kazasında senede bir milyon kıyye şarab ve yüz onbeş bin kıyye karib arak hasıl olmaktadır ki şarabın yüzelli bin kıyyesiyle arakın otuzbeşbin kıyye kadarı Ağustos kasabasının mahsulatıdır.  Her sene Karaferye kasabasında Aya Andon adıyla üç gün süren panayırda 1500-2000 lira raddesinde alışveriş yapılmaktadır.
Karaferye kasabasında su ile çalışan dört un fabrikası, iki iplik fabrikası  bulunmakta olup, pek çok fabrika ve tesis yapılacak mahalleler  olmasına rağmen bu durumundan istifade edilmemektedir.

VERİA

"Kasabada 10 adet çeşme vardır. Kasabada sarnıç olmayıp 3 su kuyusu vardır. Kasaba civarında yarım saat mesafede Bendbaşı mahallesinden doğan Anadere adındaki su ile civardaki ve kasabanın altındaki araziler sulanmaktadır.

Kasaba dahilinde 15 kunduracı, 10 demirci, 2 saraç, 2 marangoz, 8 ekmekçi dükkanı, erbâb-ı sanattan şimdilik 20 dülger mevcuttur.
Karaferye'den, Serfice'ye giden yolda büyük-küçük 28 adet köprü vardır.
Karaferye'den, Selanik civarına giden yolda ise 48 adet köprü bulunmaktadır."

VERİA ŞEHRE BAKIŞ


"Selanik-Manastır, Osmanlı demiryolu hattı 220 kilometredir. Hattın üzerinde her gün bir tren çalışmaktadır. Hat üzerindeki meşhur istasyonlar şunlardır; Karaferye, Agustos,Vodine,Sorovic,Filorine'dir. Hattın üzerindeki bekçilerin adedi 50 olup, yol boyunca hattın tamiri için istihdam edilen amele sayısı 315 kişiymiş.
1901 senesinde bu hat üzerinde  taşınan 112.306 yolcudan 731'i birinci, 10.398'i ikinci, 101.177'si üçüncü mevkiide seyahat etmişler"

Yazarken rakamlara inanamadım. O döneme göre yolcu taşıma kapasitesi çok büyük.......

"Karaferye kazasına bağlı Agustos nahiyesinde Rum cemaat tarafından yapılmış olan 3 yataklı bir gureba hastanesi vardır.
Bu arada .....Karaferye'de Yahudilere ait mahallede olan Barbuta kahveleri çok meşhur....aşağıdaki linkte görebilirsiniz....

 Günümüz fotoğrafları ile Karaferye sokakları ve yaşantıları nı görmek için yazının üstüne tıklamanız yeterli.....

                                                               Sevgilerimle

GÜNCELLEME

,

4 yıllık emeğimin sonucu olan kitabımı 2018 yılında yayınladım. Vefa örneği olmasını istediğim için ; doğduğu toprakları bir daha göremeyen buğulu,elâ gözlü tüm mübadillere ithâf ettim. 
Umarım birçok mübadile faydası olur. Kitapta Kozana'ya bağlı 61 köyde yaşayan 5140 Türk-Müslüman-Erkek nüfusa ait bilgiler bulunmaktadır. Kitabı almak isterseniz eğer sertaccihan@hotmail.com adresinden bana mail atmanız yeterlidir. 



2 Kasım 2017 Perşembe

SELANİK KARAFERYE KÖY VE MAHALLE ADLARI- BALKAN KIZLARI




Niğde'de Rum evi


Gidiyorlar, sabaha karşı
Baldırlarına tırmanan çamurlarla
Gidiyorlar....Kağnılara asılmış kıl torbalardaki
Yağsız, tuzlu hamurlarla
Gidiyorlar
Okuyarak göklerdeki yıldızları
Gidiyorlar
Kanlı geçitleri aşarak, eğim de eğim
Balkan kızları.......

Gidiyorlar, yorgun,susak ve çatık
Sabah ayazına, gece yağmurlarına açık
Sarı öküzlerin ardında, fidan kızlar
Gidiyorlar, kirpiklerinde gümüş damlacıklar
Gidiyorlar, şakaklarında altın yaldızlar

Bırakmışlar, Tuna'nın cennet boylarını
Bırakmışlar, Tuna'ya ışık, ses, renk götüren
Dağları, bayırları yeşil başak denizine çeviren
Bırakmışlar büyük soylarını.....

Bırakmışlar ne varsa; kışla, tapınak, ev, ekmek
Bırakmışlar; gazi, şehit, tarih, ülke, emek
Gidiyorlar, okuyarak bulutlu göklerde
Görünebilen son yıldızları.....
Gidiyorlar kanlı geçitleri aşarak, eğim de eğim
Balkan kızları....

Susuyorlar, dönmeyesi kalan mutlu illere
Susuyorlar, düğümlenmiş tarihin acısı dillere
Susuyorlar, Selanik'e, Manastır'a,Üsküp'e, Yanya'ya
Susuyorlar, arslanı göçmen yaşatan kahpe dünyaya
Susuyorlar, salkım salkım dökülüp kalan soylara,soplara
Susuyorlar, vızıldayan kurşunlara, inleyen toplara
Düşüyorlar sarı öküzlerin ardında fidan kızlar
Ölüyorlar altın şakaklarda kanlı yaldızlar....


Şeref Tipi'nin 1939'da yazdığı  "Balkan kızları"şiiri...


.................................

"Ramazan Bayramını Rumeli'de memleketimizde kutladık. On gün sonra porte (çift kanatlı) kapılarımızı çekerek memleketten çıktık.  Kamyona doluştuk. Karacalar boğazına bakarak gidiyoruz. O boğazdan köye son bir kez baktık. Bu noktada bir feryad koptu, kadınlar ağlıyordu."İşte köyün minaresi kaldı, evin çatısı kaldı" derken, köydeki son kez görebildikleri noktalara baka baka köyden büyük bir hüzünle uzaklaşıyorlardı. En son minare de kaybolunca yönlerini çeviriyorlardı artık.....3 gün Karaferye'de kaldık.Yağmurluydu hava,eşyalarımız ıslandı, oradan trenle Selanik'e geldik.1924 Kurban Bayramında ise Giresun'daydık"  Mehmet Kırca anılarını İhsan Tevfik'in "Mübadele" isimli kitabında böyle anlatıyor.

Annanem de Karaferye'yi  şehir merkezi olarak anlatırdı. Alışveriş için Karaferye'ye geldiklerini, mübadelede trene binmek için geldikleri Karaferye'nin  garından bahsederdi. 

Selanik ili Karaferye kazasından mübadele zamanında  gelenlerin tasnifini yaptığımda,  14 köy, 12 çiftlik ve 10 mahalleden oluştuğunu görmekteyiz. Toplam da 1924 aile için tasfiye talepnamesi düzenlenmiş. Ağustos nahiyesinin bir kısmı ile  Viçeste köyünün tamamına yakınının mesleği -ipekçi,çiftçi- olarak görülmektedir. İlçe merkezi olduğundan dolayı nüfus, birçok meslek grubundan oluşmaktadır. Her çiftlikte birer tane "kimyager" bulunmaktadır. 
Meslek grupları nalbant, helvacı,leblebici, saraç, cambaz, tornacı, saatçi, fesçi, müfettiş, kolağası,memur, ipekçi, terzi, marangoz, fotoğrafçı, semerci, ziraatçi, rençber, demirci,öğretmen,binbaşı, kunduracı, eczacı,kimyager olarak görülmektedir.

Mübadele'den önce Karaferye'ye bağlı köyler-mahalleler ve çiftliklerin adları aşağıda.....


KÖYLER

ÇİFTLİKLER
Ağustos nahiyesi

Menlek
İğnepınar

Yovakos
Kulubeler

Lulumara
Viçeste

Çirkofyan
Çiflaik

Lotrus
Buvatoş

Kabahor
Yeniköy

İstavroz
Rabsomanik

Podrum
Babatekkesi

Kolora
Çağlayık

Nevrarin
Zepeşte

Kırçalı
Topalan

Kobanovaizir
Bayır


Hıdırlı





MAHALLE


Kemalbey


Eyne


Çermen


Cedid


Yolageldi


Sinanbey


Hamidiye


Çarşıbaşı


Çiflaik


Sofpos







Karaferye'den gelenlerin yerleştirildikleri yerler ise şöyle

İSTANBUL
Boğaziçi /Yenimahalle, Üsküdar/ Caferağa köyü, Karagümrük, Şişli, Heybeliada, Çatalca, Fatih, Maltepe, Silivri/ Fatih mahallesi, Zincirlikuyu/Zeyrek, Karaköy, Kadıköy/Fener, Cerrahpaşa/ Canbaziye mahallesi, Beyoğlu/Firuzağa mahallesi

İZMİR
Karaburun, Bergama/Rahmibey köyü, Tire, Çeşme, Alsancak, Ödemiş, Bergama/ Camii Kebir mahallesi, Çandarlı/Urla, Karşıyaka, Gökçe köyü, Menemen, Alaçatı, Bayındır, Çeşme/Sakarya mahallesi, Bornova

MANİSA
Turgutlu, Salihli, Akhisar, Kula/Medar köyü,Kırkağaç

Adana/ Osmaniye, Samsun, Konya, Sinop/Karacaköy, Amasya, Muğla/Köyceğiz, Bursa/Gemlik, Ankara, Kalecik, Aydın/Çine,  Edirne/Keşan, Giresun/Alucra, Bolu, Konya/Karaman, Kocaeli/Havadis mahallesi

ESKİŞEHİR
Arifiye mahallesi, Hoşnudiye mahallesi, 

ZONGULDAK
Meşrutiyet mahallesi, Mithatpaşa mahallesi, 

BALIKESİR
Ayvalık, Burhaniye/Muradiye köyü

ÇANAKKALE
Gelibolu/İnöz mahallesi, Çallı köyü, Karacabey, Ahmetbey ve Umurbey mahalleleri

TEKİRDAĞ
Şarköy, Malkara, Kumbağı köyü

KASTAMONU
Araç, İnebolu/Camii Kebir mahallesi




4 yıllık emeğimin sonucu olan kitabımı 2018 yılında yayınladım. Vefa örneği olmasını istediğim için ; doğduğu toprakları bir daha göremeyen buğulu,elâ gözlü tüm mübadillere ithâf ettim. 
Umarım birçok mübadile faydası olur. Kitapta Kozana'ya bağlı 61 köyde yaşayan 5140 Türk-Müslüman-Erkek nüfusa ait bilgiler bulunmaktadır. Kitabı almak isterseniz eğer sertaccihan@hotmail.com adresinden bana mail atmanız yeterlidir. 


                                                                       Sevgilerimle




BU BİR MÜBADELE HİKAYESİNİN ANLATILDIĞI RADYO HİKAYESİ

KOZANA HATIRALARI......

Selam Mübadil insanların fotoğraflarıyla birlikte bir mübadele hikayesi anlatımı burada....Bakalım kimlerle ortak hikayelerimiz var?...