Selam herkese
Bu akşam burada biraz gülümseten, biraz hüzünlendiren farklı bir veresiye defteri hikayesi var.
Sevgilerimle
-Marika 4 kilo pirzola aldı ama parasını getirmedi........
bu bir duvar yazısı...Bakkal Mihalis efendi borcunu tahsil edemeden gitti.
Kırklareli-Demirköy'e bağlı Hamdibey köyü, mübadeleden önce 1900'lü yıllarda zengin bir Rum kasabasıydı. O zamanlar buraya "üç manastır arası yer" anlamına gelen "Trulya" derlerdi. Bu üç manastır Büyük Manastır, Küçük Manastır ve Demirköy manastırı idi. Trulya'da çok büyük bir kilise ve iki su değirmeni bulunuyordu. Yaptıkları kanallarla değirmenlerin suyu boşa harcamayarak köyün içine sevk ediyorlardı. Kadınlar köyün içine doğru akan minik derede çamaşırını, yatağını, yorganını yıkardı. Yollar arnavut kaldırımı idi. Sığır, domuz, koyun, keçi ve hatta kanatlı hayvanlar bile köyün içine sokulmaz, köyün dışındaki ahırlarda bakılırdı. O yüzden Trulya'da ne sivrisinek ne de karasinek vardı. Yollar tertemizdi. Haliyle ahalinin işleri yolunda, keyfi yerindeydi. Köylülerin geçim kaynakları ise;başta hayvancılık, balcılık, kilimcilik, ipekçilik, şarapçılıktı. Ahalinin kereste ve odun kömürü ihtiyacını, Istranca ormanları karşılıyordu. Kasabada her evin alt tarafı mağaza idi. Üst katta yaşanır, alt katta para kazanılırdı.
Kırklareli-Demirköy'e bağlı Hamdibey köyü, mübadeleden önce 1900'lü yıllarda zengin bir Rum kasabasıydı. O zamanlar buraya "üç manastır arası yer" anlamına gelen "Trulya" derlerdi. Bu üç manastır Büyük Manastır, Küçük Manastır ve Demirköy manastırı idi. Trulya'da çok büyük bir kilise ve iki su değirmeni bulunuyordu. Yaptıkları kanallarla değirmenlerin suyu boşa harcamayarak köyün içine sevk ediyorlardı. Kadınlar köyün içine doğru akan minik derede çamaşırını, yatağını, yorganını yıkardı. Yollar arnavut kaldırımı idi. Sığır, domuz, koyun, keçi ve hatta kanatlı hayvanlar bile köyün içine sokulmaz, köyün dışındaki ahırlarda bakılırdı. O yüzden Trulya'da ne sivrisinek ne de karasinek vardı. Yollar tertemizdi. Haliyle ahalinin işleri yolunda, keyfi yerindeydi. Köylülerin geçim kaynakları ise;başta hayvancılık, balcılık, kilimcilik, ipekçilik, şarapçılıktı. Ahalinin kereste ve odun kömürü ihtiyacını, Istranca ormanları karşılıyordu. Kasabada her evin alt tarafı mağaza idi. Üst katta yaşanır, alt katta para kazanılırdı.
Trulya esnafının çok hoş bir adeti vardı. Alacaklarını, vereceklerini duvara yazıyorlardı. Muhasebe defterleri dükkanlarının kapıları ve sıvalarıydı. Bu sayede kimin borçlu kimin alacaklı olduğunu herkes bilirdi. Büyük bir tesadüf eseri olarak bu yazılardan birkaç satır günümüze kadar ulaştı. Birgün eğer yolunuz bu kuş uçmaz kervan geçmez köye düşerse, orada Bakkal Mihalis Efendi'nin duvarında 126 yıllık "çetele defterini görebilirsiniz.
"Nikos canın çıkmasın, süt yine eksik......."
"Vasiliki bir çeki un aldı, çeyreğini ödedi...."
Evin ön cephesinde iki pencere arasında ise daha özenli olarak şu yazı vardır:
"Mihalis'in evi, Bay Nikola İ.Yannuka usta sayesinde, pazar günü 29 Haziran 1891'de tamam oldu."
1924'de Trulya'nın Rum, birazda Bulgar'dan oluşan halkı gittikten sonra, buraya önce Arnavutluk'tan, Sırbistan'dan, Romanya'dan gelen muhacirler yerleştirildi. Böylece 1000 hanelik kasaba, 200 hanelik köye dönüşmüş duruma geldi.