ÇORUM etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ÇORUM etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

21 Şubat 2021 Pazar

DRAMA NEVREKOP NAHİYESİ KÖY, MAHALLE ADLARI ve 1472 TARİHİNDE TÜRKÇE ADLAR


SELANİK'TE BİR KÖY BEKÇİSİ


Bulgaristan Sofya Milli Kütüphanesinde Oryantal (Şark) kısmında her biri parça halinde muhafaza edilen 1472 ve 1560 tarihli iki defteri çalışarak Türkçe'ye çeviren Sayın Emine Erdoğan Özünlü ile Ayşe Kayapınar'a, ayrıca bu Akıncı defterlerini yayınlayan Türk Tarih Kurumuna teşekkürler.....

Onomastik şahıs adları bilimidir ve tarih araştırmalarına yardımcı olan bilim dalları arasındadır. Osmanlı tahrir defterleri hem şahıs adları bakımından hemde  yer adları bakımından oldukça zengin ve çeşitli malzemeler sunmaktadır. Bu eşsiz hazine incelenmeye muhtaçtır. Balkan coğrafyasına ait Osmanlı tahrir defterleri hem müslüman hem de Gayrimüslim şahıs adları açısından filoloji için olduğu kadar tarih incelemeleri içinde çok önemlidir. 1472 tarihli defterde şahıs adları bakımından oldukça ilginç ve zengin kayıtlar içermektedir. Bu defterde çok ayıda Türkçe şahıs adlarına rastlamaktayız.
1472 tarihli defterde rastlanılan kişi adları arasında;
Ağırca, Akçaluoğlu, Akbaş, Armağan, Aruk, Asıl beyi, Asıl Han Atmaca, Ayas,Aydın, Aydur, Aydoğdu, Bahş, Bahşaiş, Balaban, Bali, Baylu Koca, Bay Hoca, Bazarlu, Bayır, Bayırgen, Beyremlü, Bekdaş, Beylü, Beytimur, Burhan,Cura (Çura), Dabduk (Taptuk), Doğan, Dokmak, Durabeyi, Durak,Dur,Dur beyi,Durmuş,Durnahan, Dündar, Elvan, Esenlü, Gökçe, Göçeri, Göke, Gündoğdu, Güvenc, Güvendik, Güvendi, Güce Gelan, İlbasan,İlbeyi, İnanduk, İncek, İne,........Kara, Karaca, Karaman, Karamani, Oğul Han..........Saruhan, Sevindik, Suyağdı, Timur, Timur han, Turası,Ulamış, Umur, Umuca,Yahşi, Yayla gibi Türklerin tarihleri boyunca kullandığı ve Türkçe'den gelen çok sayıda şahıs ismi sayılabilir.

1472 tarihli defterde şahıs adları incelendiğinde çok sayıda Arapça ve İslami gelenekten kaynaklanan isimler olduğu görülür.
.......
Bunun dışında Osmanlı uçbeylerinden Evrenos (Evrenuz) Mihal ve Malkoç isimlerini almış kimseler de Akıncılar arasında görülmektedir. Dikkat çekici bir diğer isim ise Zağanos ismidir.
Ayrıca Gayrimüslim isimleri arasında bazı isimler özellikle dikkat çekmektedir. Bunların özelliği Akıncı yamağının adının İzlat, Miço, Netko,Konstandin, Kosta, Kali, Yani şeklinde  Slavca/Yunanca olması ve baba adının da Türkçe olarak Doğan, Karaman, Kuman, Kalkan, Barak, Karaca olmasıdır. Bunun yanısıra Drıman,Atmaca,Şahin, Şahin oğlan, Karagöz, Timur, Oruç, Kudelin, Duman gibi adlara rastlanması Osmanlı öncesi Türklerin Balkanlardaki yerleşimlerinin izlerini açıkca ortaya koymaktadır.


Aşağıda Drama Nevrekop a bağlı köy, mahalle ve çiftlik isimleri mevcut...Türkiye'ye geldiklerinde yerleştirildikleri yerler ile 2 köye ait listeler var.
Nevrekop nahiyesi küçük bir şehir.Devlet arşivleri kayıtlarında sadece 97 tane tasfiye talepnamesi var. Meslekleri ise Kunduracı, fırıncı, çiftçi ve öğretmen


KÖYLERİ
MAHALLE
Buçan
Kırgova
Avcı
Satukca
Tarlis
Aşağı mah.
Malomişte
Estar çeşte
Tatar Hatun
Volkova
Periçe
Kumsal
Fergova
Karayol
ÇİFTLİK
Koçan
Koprilen
Komoniç
Rakiştan
Sarova

Palancı
Hacı Halil

Goştrak
Mahallecik



Selanik Drama Nevrekop'tan Türkiye'ye geldikten sonra yerleştirildikleri yerler ise şunlar;

Çorum,Hacı Kevan mah
Çanakkale,Biga
Kocaeli,Bahçecik
Bursa,Gemlik
Tekirdağ,Çorlu
Manisa
Kırklareli,Vize
Konya,İstasyon
Adana,Kozan
İstanbul,Beyoğlu,Fener
Ankara,Beypazarı
İzmir,Kınık,Bergama
Kastamonu, Cebrail mah.Arız mah.


Selanik vilayeti Drama livası Nevrekop nahiyesi
Buçan köyünden gelenlerin isimleri  aşağıda....

1- İsmail oğlu Aziz
2- Talip oğlu Ali
3- Çiftçi Arif oğlu İbiş
4- Çiftçi Salih oğlu Mehmet
5- Çiftçi Cemal oğlu Cemal
6- Çiftçi Abdullah çocukları Mehmet ve Ayşe
7- Çiftçi Arif oğlu Mehmet
8- Çiftçi Elmas oğlu Yusuf
9- Çiftçi Salih oğlu Mestan
10-Çiftçi Hüseyin oğlu Ahmet
11-Çiftçi Hasan oğlu Süleyman
12-Kırklareli ili Üsküp nahiyesinde iskan edilen rençber İzzet eşi Fatma
13-Kırklareli ili Üsküp nahiyesinde iskan edilen rençber İbrahim oğlu Ahmet
14-Kırklareli ili Üsküp ilçesinde iskan edilen rençber Elmas oğlu İdris
15-Kırklareli ili Üsküp nahiyesinde iskan edilen rençber Hasan kızı Zeynep
16-Kırklareli ili Üsküp nahiyesinde iskan edilen rençber Hüseyin oğlu Ahmet

Selanik vilayeti Drama livası 
Periçe köyünden gelenler ise burada.....


1-Kırklareli ili Üsküp nahiyesinde iskan edilen rençber İbrahim oğlu Necip
2-Kırklareli vilayeti Vize nahiyesinde iskan edilen çiftçi Halil oğlu Osman
3- Kırklareli vilayeti Vize nahiyesinde iskan edilen çiftçi Ali oğlu Safvet
4- Kırklareli vilayeti Vize nahiyesinde iskan edilen çiftçi Hüseyin oğlu Mehmet
5-Kırklareli vilayeti Vize nahiyesinde iskan edilen çiftçi Salih oğlu Ali
6-rençber İsmail oğlu Hasan
7-rençber Salih oğlu Ahmet'
8-rençber İsmail oğlu Hasan
9-rençber Hasan oğlu İbrahim
10-rençber Hüseyin oğlu Mehmet'
11-Tekirdağ vilayeti Çorlu nahiyesinde iskan edilen çiftçi Hüseyin oğlu Ahmet
12-Kırklareli vilayeti Vize nahiyesinde iskan edilen çiftçi Osman oğlu Mehmet
13- Kırklareli vilayeti Vize nahiyesinde iskan edilen Hüseyin oğlu Ahmet
14-Kırklareli vilayeti Vize nahiyesinde iskan edilen çiftçi Hüseyin oğlu Aziz
15-Kırklareli vilayeti Vize nahiyesinde iskan edilen çiftçi Ahmet oğlu İbrahim
16-Kırklareli vilayeti Vize nahiyesinde iskan edilen çiftçi İbrahim oğlu Mehmet
17-Kırklareli vilayeti Vize nahiyesinde iskan edilen çiftçi Ahmet oğlu Mehmet'
18- Kırklareli vilayeti Vize nahiyesinde iskan edilen çiftçi Hüseyin oğlu Kamil'

 Kim bilir belki biri büyük büyük dedesinin adına rastlar........Sevgilerimle 

27 Aralık 2020 Pazar

SEN MUHACİRSİN!!!!!!! NERAYDA ALİ AKMONA BARAJ GÖLÜ FOTOĞRAFLARI EŞLİĞİNDE


Merhaba  

Kırımşah'lı Arap Demiroğlu'nun kaleminden  ailesine ait hikaye aşağıda...herkesin ailesinden bir parça gibi........ fotoğraflar Kozana'ya bağlı Ali Akmona baraj gölüne ve köyüne ait......



Evimizin arkasındaki okul yeni açılmış bende birinci sınıfa kayıt olmuştum. Siyah önlük, kolalı yaka ile mahalle arkadaşlarımla okul yolunu sevinç ile tutmuştuk. Sınıfımız belli oldu öğretmenimizin eşliğinde sınıfımıza geldik. Sınıfta arkadaşlarla kaynaşmaya başlamıştık. Bir çocuk evimizi sordu, evimizi sınıfın penceresinden gösterdim bana ;


- sen muhacirsin o zaman deyince ben cevap veremedim.

Aksamı dört gözle bekledim, babam dükkânımızı kapatıp az geç gelirdi. Anneme muhacir sözcüğünün ne demek olduğunu sormadım, çünkü onun okuması yazması yoktu, bilemez diye düşündüm. Babam nihayet geldi ben karşısına dikilip yüzüne bakarak;


- Baba biz muhacir miyiz?

- Evet, oğlum biz muhaciriz.

- Muhacir ne demek baba?

- Babam ; otur bakalım şöyle karşıma dedi anlatmaya başladı. Oğlum bizler Sungurlu'ya Selanik’ten geldik, onun için biz muhacir olduk.

- Baba neden Selanik’ten buraya geldik peki?



- Oğlum bizler 600 yıl Osmanlı Devleti bayrağı altında Selanik’i idare ettik. Sonra Selanik Yunanların eline geçti 12 yılda Yunanlıların idaresi altında kaldık. Bizim bu muhacirliğimiz ikinci defa: ben doğmadan balkan savaşı olunca biz bölgece bir tarafa göçmüşüz, sonra oradan yeniden köyümüze dönmüşüz. İşte o günlerde Yunanlıların emrine girmişiz. Atatürk kurtuluş savaşını kazanınca bizleri oradan Yunan egemenliğinden kurtarmak için Anadolu yaşayan Rumlarla bizleri mübadele yaptı. İyi hatırlıyorum oğlum; köydeyken bizim köye 300 hane Rum geldi onlarla dört ay beraber yaşadık. Sonra Selanik’e geldik. Üç ay orada çadırlar içinde bekledik, gemi gelmesini. Bir gün gemiye bizi doldurdular sizler Anadolu’ya gidiyorsunuz dediler gemi hareket ederken kimi insanlar sakladıkları silahları çıkartarak Selanik’e doğru ateş etti. Vapur yolculuğumuz böylece başladı vapurda küçük kardeşim Kasım öldü. Onun ölüsünü denize attılar. Bir gün İstanbul’a geldik. İstanbul’da zenginin birisi; gemideki insanlara sıcak ekmek helva dağıttı, günlerce sıcak yemek yememiştik. Bir hafta yolculuktan sonra Samsun'a çıktık. O gün yaylılarla Ordu'ya doğru hareket ettik. Ordu’da iki ay kaldık. Orada sıtmadan insanlar ölmeye başlamıştı, biz yeniden göçe başladık. Çorum’un Mecitözü ilçesinin Karaca öğren köyüne yerleştik. Bu köyde altı ay kaldık. Dedenin abisi Sungurlu'ya gelmişti. Abisinin yanına gelmek istedi bizde buraya yerleşmiş olduk.

- Peki baba komşularımız diğer insanlar onlarda mı muhacir?

- Evet oğlum onlarda muhacir.. kimisi bizim köyden Kırımşalı, kimisi Cumalı, kimi gelinlerimiz ise başka köylü yani Uçanalı, Katransa, Gırametikli, Kölemezli ama ağırlıklı olarak bizim köylü ile Cumalı burda.

- Peki baba oradaki mallarımız ne oldu ?

- Onların hepsini orada bıraktık yedi yüz koyunumuz, beş yüz dönüm arazimiz vardı hep orda kaldı orda zengin iken, burada fakir durumuna düştük.

- Baba biz Selanik’e nereden gitmişiz.?

- Oğlum biz oraya Konya’dan göçmüşüz. Bizler Yahya Bey Yörüklerindeniz.

derdi rahmetli o günkü çocukluğumla muhacirliğimi anlamış muhacir oluşumdan da her zaman gurur duymuşumdur.

Arap Demiroğlu

İkinci kuşak mübadil

Aile tarihine ait hikayeyi bizimle paylaşan Arap bey'e teşekkürler                                                                                     Sevgilerimle




7 Şubat 2018 Çarşamba

YA BENİ DE GÖTÜR, YA SENDE GİTME...........




En güzel Çorum türküsü.....


Bir gün köklerimi aramak için Çorum yollarına düşeceğim, kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi..

Annem; ananemin ailesiyle birlikte, Yunanistan'dan bindikleri geminin onları Samsun'a bıraktığını, oradan akrabaları ile birlikte Merzifon'a gönderildiklerini, bir kısmının orada kaldığını, diğerlerinin ananemlerde dahil,  Çorum Sungurlu'ya yürüyerek geldiklerini anlatırdı. Çorum Sungurlu mübadil listelerini arşivlerde bulduktan  sonra bizimkilerin  iskân edildikleri yerin o zamanlar Sungurlu'ya bağlı Çarşıdere  köyü olduğu netlik kazandı. O dakikadan itibaren içimde yeşeren "gidip görmeliyim" duygusu bütün benliğimi yavaş yavaş ele geçirdi. Birkaç hafta sonra bir pazar günü maceralı  Çorum seyahatimiz başladı. Çorum yol maceramızı BURADA (yazının üstüne tıklarsanız o yazımı okuyabilirsiniz.) anlatmıştım.



O gün bayağı maceralı bir seyahat sonrası 1640 rakımlı Aygar dağının zirvesinde bulunan  Çarşıdere'ye vardık. İnanın köye indiğimizde hepimizin başı yükseklikten fırıl fırıl dönüyordu. İlk izlenimimiz, iki vadi arasında  yemyeşil bir köy.....girişte terk edilmiş bir köy okulu ve yanı başında iki katlı bir bina bizi karşıladı.Geldik ama nereye gideceğimizi ne yapacağımızı bilemiyoruz. Perdeli giriş kattaki evin  kapısını çalmaya karar verdik.  Okul bahçesinde kocaman bir inek sakin sakin otluyor. Arada dönüp bize bakıyor, tekrar ot yemeye başlıyor. Biz yakından inek  görmemiş şehirliler, korka korka ineği göz hapsinde tutarak eve yanaştık ve  zilini çaldık.Evde kimse yok. Etrafa bakınırken biri bize doğru yanaştı ve
-hoş geldiniz dedi ben köyün imamıyım, burası da benim evim...Kim için geldiniz buraya?
Ben Ankara'dan geldiğimizi, Ananem ve ailesinin Selanik'ten bu köye geldiklerini, eğer köyde kaldıysa eski evlere bakmak, büyük ihtimal eski kilise olan camiyi gezmek ( ya kiliseler camiye ya da camiler kiliseye dönüşür. O toprakların kimin eline geçtiğine bağlı) köyü ve köylüleri  tanımak istediğimiz söyledim. Aklıma hiç gelmemişti o gün orada Yunanistan Selanik doğumlu, mübadeleyi 3-4 yaşlarında yaşayan ve geçmişe ait hiçbir anısını unutmayan Cemile nine ile karşılaşacağım........

-Tamam dedi imam, ben sizi gezdiririm. Burada yaşayan birkaç mübadil aile var. Sizi onlarla da tanıştırırım.


Arnavut kaldırımlı köyün içinde yürümeye başladık..Yemyeşil, köy evleri ağaçların arasında kaybolmuş, evlerinin önünden şırıl şırıl küçücük bir dere akan,  kuşların cıvıldadığı sakin- sakin- sakin bir köy.....İlk camiye uğradık. Bahçesinde top top  leylakların o mis gibi baygın kokusu, zaten temiz havadan serseme dönen bizi iyice sersemletti. Caminin, kilise olan  ilk halinden eser yok.Yenilenmiş. Sadece dış görüntüsü değişmemiş. İmama, o döneme ait hiçbir şey kalmadı mı? diye sordum. Yok dedi. Kalan hiçbir şey yok.

Ardından köyün içinde gezmeye başladık. İmam bize Selanik'ten gelenlerin zamanla buranın iklimine alışamayıp, köyü terk ettiklerini boşalan köyün, sonrasında Malatya'dan göçen vatandaşların  yerleştirildiğini anlattı. Mübadil bir ailenin evine gittik.Evdeki  büyük anne Yunanistan doğumlu fakat alzaymır hastası hiçbir şey hatırlamıyor.
-Biraz aşağıda bir de Cemile nine var dedi ona götüreyim sizi.....
tamam dedik, hadi gidelim..
köyün kıvrımlı yollarından aşağı doğru indik, kapısının önünden dere geçen bahçesi ağaçlıklı   iki katlı bir evin önünde durduk...
İmam içeri  size "Tanrı misafiri" getirdim diyerek seslendi..Balkona çıkan bir kadın yukarı gelsinler diye karşılık verdi. Tahta merdivenlerin gıcırtısı ile yukarı çıktık.
-Buyur ettiler oradaki yer minderlerini işaret ederek, dimdik oturan nenenin yanına sıra sıra oturduk.
 -neden geldiğimizi anlatan kısa bir girişten sonra, oğlu işte annem dedi. 96 yaşında Selanik-Cuma köy doğumlu, kulakları ağır işitir, bağırmanız lazım, fakat aklı zehir gibidir, en ufak bir olayı dahi hatırlar. Hatta Selanik gelirken ve geldikten sonra hikayelerini bize anlatırdı da biz anam yine başladı derdik,pek ciddiye alıp dinlemezdik. Şimdi sizi görünce biz naptık? dedim kendi kendime....koca bir tarihi dinlemeden büyüdük, farkına varamadık, değerini bilemedik şimdiye kadar  anamızın.....

Keşke geçen sene gelseydiniz, babam o da Selanik doğumluydu, o kadar çok anlatırdı ki oraları, arkasından da ağlamaya başlardı, sizi görse benim melmeketli  gelmiş diye o kadar çok sevinirdi ki! dedi ve dolu dolu olan gözlerini çevirdi.
Biz oğluyla konuşurken, dimdik oturan Cemile nine gözlerini dikmiş,  bize gülümsüyordu. Bu arada söylemek isterim; Rumeli kadını kaç yaşına gelirse gelsin bir duruşu vardır.  O yüzden "Rumeli kadını rütbe gibidir durup durup selam veresin gelir" derler. Öyle bir endamla yanımda oturuyordu 96'lık Cemile Nine.....  Kulağına doğru eğildim, bağırarak
-Cemile nine ben seni görmek için Ankara'dan geldim. Selanikliyim bende dedim....
Nine ağlamaya başladı, yemenisinin kenarıyla göz yaşlarını siliyordu bir taraftan da.... herkes bir anda sustu, hani herkes aynı anda susunca " biri daha öldü, bunun adı  ölüm sessizliği"  derler ya! işte öyle bir şey.....

-Neden daha önce gelmedin dedi? Hep söyledim benim çocuklara  birgün biri gelip, beni bulacak diye..inanmazlardı bana, gülerlerdi... Kocam vardı, görümcemler vardı..onlar hep sana anlatırdı oraları...benim bildiğim çok az, anamın anlattığı kadarını biliyorum, küçükmüşüm ben...ama onlar gençmiş her şeyi hatırlarız biz derlerdi.....

-Napalım nene? yetişedim onlara işte dedim, sen bana anlat neler biliyorsun?
Benim kaynatamlar diyerek başladı anlatmaya....  geldiklerinde  topraktan evlere yerleştirmişler, çimento katmamışlar evlere....yağmış yağmur , yağmış yağmur, toprak dam çökmüş üzerlerine,,,,,,,kaynatam çok hastalanmış o ara, ev denilen yerde bir tas yokmuş ki su içmeye...kaynanam çıkmış hayvanların su içtiği yalakları almış, getirmiş eve, kaldırarak su içirmiş hasta kocasına.....çok çileler çekmişler çok dedi..
O sırada gelini bize ayran yaptı getirdi.Köyün tamamı hayvancılıkla uğraşıyormuş. Süt, yoğurt,ayran bol bol....Gelini ayranı bana verirken, sor bakalım dedi cebinde niye kuru soğan taşırmış?
-Cemile nine dedim kulağına bağırarak
Cebinde niye soğan taşıyorsun?

Ah onu hiç sorma..Biz melmeketten (bizimkilerin dilinde memleket, melmekettir) gelirken,  yaşlı nenemi ve beni bir kağnıya bindirmişlerdi. Yolda acıktım soğan istiyorum  diye ağlamaya başladım
-Sus dedi babam....biz ekmek bulamıyoruz, sen soğan diye ağlıyorsun!
İçine oturmuş o minik kızın bu azarlanma....o gün bugündür yeleğinin cebine her gün küçük bir kuru soğan koyarmış...yani 93 yıldır...dile kolay...
Daha fazla yormak istemedik Cemile nine'yi....fotoğraflar çektirdik, tekrar geleceğimize dair söz vererek buğulu gözlerle yanından ayrıldık.
Merdivenlerden inerken; gitmeyin dedi ilk önce, sonra boğazı düğüm düğüm  tekrar gelin oldu mu? diye seslendi.
Bu sefer bizi gezdirme görevini Cemile Ninenin oğlu Mevlüt devraldı. Mezarlıkları görmek istediğimi söyledim ona....bizi alıp Rum Mezarlığına götürdü. Köy çeşmesinin arkasında hiçbir taşı olmayan dümdüz bir alan......
-Hiç mezar taşı yok muydu? dedim. Yeni yapılan evlere temel taşı oldu dedi.
Ardından küçük dereyi atlayarak müslüman mezarlığına giderken yolda yıkık dökük bir evin yanında durduk. Mevlüt bu ev bizim eski evimizdi dedi. Evin Rum olan sahibi 1970'li yıllarda bu köye gelmiş. Ev o sırada sağlammış Mevlüt'ün babasına bu evin eski sahibi olduğunu, evini görmek istediğini söylemiş çok yalvarmış. Bizimkiler eve sokmamış.
Keşke gösterseydiniz niye böyle yaptınız? dedim
Cahillik işte.... çok pişman oldu  dedem ama adam gitmişti bir kere dedi.....
Ben bu hikayeyi, Çarşıdere yazımda paylaştıktan birkaç ay sonra bir mail aldım. Yunanistan'dan geliyordu mail....Xatzi o anlattığın benim dedem diyordu...Dünya o kadar küçük ki... Aşağıdaki fotoğraftaki soldaki ev Xatzi'nin dedesinin evi....



Mezarlığa giderken bahçede  yaşlı bir amca gördük, yanına gittik. Nerden geldiniz buralara? diye seslendi. Ankara dedik inanamadı.. Selanikli misin? dedim yok dedi..yanından ayrılıp  belki bir mezar taşı buluruz  umudu ile eski Türk mezarlığına yürümeye başladık. Derenin kıyısında yemyeşil dümdüz bir alan..
-İşte burası dedi Cemile ninenin oğlu....yok Rum mezarlığından farkı yok buranın da, ne bir mezar taşı, ne de oranın eskiden mezarlık olduğunu gösteren bir emare.....oraya giderken içimde küçükte olsa bir umut vardı Annanemin babası İzzet ve annesi Mihriban'ın mezarının orada olduğunu düşünüyordum çünkü.....boynu bükük ayrıldım oradan da... Oysa benim içimde  Türk mezarlığında en azından bir taş bulabilirim umudu vardı. Dönüşte minik derenin üstünden atlarken, tezeği taş sanıp üstüne basınca da, (bazen bende ki öngörü bu kadar tekdüze olabiliyor yani, kahverengi gördüm ya....)ayak bileğime kadar tezek içinde kaldım. elimdeki ıpad havaya, ardından cumburlop  dereye düştü,çocuklar suyun içinden  hemen aldılar, Allahtan kabı vardı da bir şey olmadı. Olan bana oldu ve bundan sonraki köy gezimi ayak bileğime kadar battığım tezek içinde tamamladım.

Çarşıdere köyüne gitmeyi, baharda tekrar  düşünüyorum. Çünkü Cemile nineye söz verdim 100. yaşgününü kutlamaya gideceğim.
                                                                                     Sevgilerimle 







17 Mayıs 2016 Salı

ÇORUM ÇARŞIDERE'Lİ KOSMOS'UN HİKAYESİ

MÜBADELE

Yıl 1830,  Yer Gümüşhane
Year 1830, Place Gümüşhane

Tanzimat Fermanının gayri Müslimlerle ilgili hükümlerinden faydalanılarak ortaya atılan "Pontus" projesi bir algı operasyonu ile  "Ortodoksluk" meselesi olarak ortaya çıkmış, daha sonra bir "Yunanlılık" meselesi haline dönüştürülmüştür.  Pontus projesinin sahibi Doğu Karadeniz Bölgesi’nde yaşayan Ortodoks Hristiyanlar olmadığı gibi, bu insanların Yunan Ulusu ile uzaktan yakından hiçbir ilgileri de yoktur. Tarihi olaylara baktığımız zaman, Pontus projesini hazırlayanların, 1923 yılına kadar bölgede yaşamış olan Ortodoks Hıristiyanlara dayanarak bölgeye hakim olma amacı güden emperyalist devletler olduğunu görüyoruz.

Sonra ne oldu.....

Pontus Meselesi, Birinci Dünya Savaşı öncesi ve sonrasında Karadeniz Bölgesinde ‘kendilerine bağımsızlık vaat edilen’ Hıristiyan halkın kışkırtılmasıyla cereyan etmiş, siyasi propaganda olarak başlayıp, bölgedeki Rumların kanlı eylemleri ile devam eden,  nüfus mübadelesi kapsamında Rumların bölgeden çıkartılması ile son bulan olaylar bütünü haline dönüşmüştür.


Kim zarar gördü peki? Müslüman olsun, Ortodoks olsun Vatansever Anadolu insanları tabii ki.....

Olan bizim insanlarımıza oluyor....


Bugün size anlatacağım hikaye Çarşıdere'li Xatzi'nin atalarına ait.... 
Annanemin tasfiye talepnamesini bulduktan sonra, onların Türkiye'ye döndüklerinde Çarşıdere'ye yerleştirildiklerini öğrendim. İlk yerleştirildikleri yeri  görmek istedim.Bir pazar günü ailecek yola çıkıp Çarşıdere'ye zar zor vardık.Nasıl bir yolculuk yaptığımızı
yazdım. Ardından Çarşıdere'yi anlattığım yayını BURADA paylaştım. Birkaç gün sonra bir mail aldım. Yunanistan'dan Xatzi idi mesajı yazan...
-sizin yazınızda anlattığınız benim dedemdi diye başlıyordu mail....duygu dolu satırlarda peşi sıra geliyordu..

İşte o gün anladım yapmaya çalıştığım işin ne kadar doğru olduğunu...
Xatzi'nin anlatımı ile işte ailesinin ve Çarşıdere'nin nasıl kurulduğunun hikayesi......


1830 Pontus ayaklanması sonucu iç göç ile kendileri de
 -Ortodoks- olmasına rağmen memleketleri Gümüşhane'yi kaçarak terk etmek zorunda kalan, kendi deyimleri ile  Ankara'nın doğusunda yer alan Sungurlu'ya  (Sougkourlou ) 20 km uzaklıkta ,1350 rakımda Çarşıdere (Tsarsiteresi) köyünü kurmak üzere 10 Ortodoks  aile buraya gelir.    

MÜBADELE





Yıl 2016....  bugünün  şartlarında zar zor köye ulaşabilmişken, sahte bağımsızlık hayallerine inandırılmış çeteler tarafından nasıl bir zulüm gördülerse artık  o kadar korkmuşlar ki; 1350 rakımlı yere, dağın tepesine kaçıp yeni bir köy inşa etmişler...

Köyün ilk sakinleri olan ailelerin isimleri  aşağıda;


GEORGIOS - XATZIGEORGIOU
MIXAIL      >>  MIXAILIDIS
XARALAMPOS  >> MAURIDIS
PAULOS   >>PAULIDIS
KIRIAKOS   >>KIRIAKIDIS
APOSTOLOS  >>APOSTOLIDIS
XRISTOFOROS >>XRISTOFORIDIS
TRIANTAFILOS   >>TSAKIRIDIS 
bu aile Çarşıdere'nin yanındaki Curcabalu köyünden gelir.


PANAGIOTIS  >> PANAGIOTIDIS
Çorum'dan gelir. Öğretmendir.

XRISOSTOMIDIS
Samsun'dan gelir.
ve Çarşıdere'yi inşa etmeye başlarlar.



KARAMANLI ORTODOKS TÜRKLER
Çarşıdere'de 1924 yılına kadar yaşarlar. 1924'de mübadele sonucu bir tekneyle Yunanistan'a gitmişler. Yaklaşık 7 yıl boyunca Kesriye (Kastoria) Kar köyüne yerleşmişler, yapamamışlar. Oradan Kılkış'a bağlı Gerakona'ya yerleşmişler.
   
   
KARAMANLI ORTODOKS TÜRKLER

1947 yılında sivil savaş sırasında Xatzi'nin babası Kosmas


Kosmos 1922 yılında  Çorum Çarşıdere'de doğmuş.2005 yılında Yunanistan Gerakona'da ölmüş. Gerakona'da yaklaşık 10 yıl muhtarlık yapmış.
Onun babası Kosmos ise; 1840 yılında Çorum Çarşıdere'de doğmuş,  1910 yılında Gerakona'da ölmüş. Çok uzun yıllar Çarşıdere'de muhtarlık yapmış.
   


KARAMANLI ORTODOKS TÜRKLER

1943 yılında Alman işgali sırasında Gerakona'da okul




ÇARŞIDERE KARAMANLILAR

1967 yılında Xatzi köyü Gerakona'da...
Xatzi Village in Gerkona 1967


Türkiye'den Yunanistan'a  gidenler, hatıralarını yaşatmak ve unutturmamak için bir internet sitesi kurmuşlar.
İncelemek isteyenler için adresi burada....
                                                  Sevgilerimle









4 Haziran 2015 Perşembe

ÇORUM'DAN CEVAP GELDİİİİİİİ......



Selam
 Ben bu bilgi edinmeyi kullanmayı  seviyorum.......Bildiğiniz gibi  iki hafta önce bir köy gezisi yapmak üzere  yola çıkıp balçıklarla, uçurumlarla sınanarak  zar zor köyü bulduğumuzu  TABELA YOK MU TABELA   yazımda anlatmıştım...ve gerekli yerlere bildirdiğimi yazmıştım....İşte Çorum İl Özel İdareden cevap geldi....Takmışlar...Yazıyı bana da bilgilenmem için göndermişler. Memnun oldum..Eksik gördüğümüz her şeyi bildirelim bence arkadaşlar ölmez sağ kalırsanız bayağı işe yarıyor....:))) 
                                                                               Sevgiler








26 Mayıs 2015 Salı

TABELA YOK MU TABELA.....


İŞARET LEVHASI

Selam...
Ailecek bu hafta sonu, doğal ve çok riskli  off road rallisinden çıkmak ne demek anladık...Kabus görürsün, uyanmak istersin ama bir türlü uyanamazsın, uyanamadığın gibi kabusta bitmez....gözlerini açabildiğinde şükredersin ya...işte öyle bir şey...

Cumartesi rutin işler işte....Çamaşır, ütü, bitmemiş bahar temizliğinin son rötuşları halledildi. Kuru temizlemeden mantolar-montlar alındı. Yıkanan-kuruyan yün-pamuk yastıklar halaça götürüldü.(Erkan Topuz hocam; yastık, yorgan ve yatakları (yatak mümkün değil de :))) pamuk ya da yün kullanın der...Vücudumuzda ki elektriği alırmış...(Doğru bence de) Evdeki bütün yeni nesil( mikrofiber,silikon, v.s) yastık,yorgan hepsi gönderildi.Geleneksel hale dönüldü.) Kabak böreği yapıldı ve yaz aylarının efsanesi limonata yapıldı.O kadar çok iş, bir güne sığdırıldı ki akşam bel ağrısından yine yatılamadı...falan filan... 

Yani  cumartesi her şey olması gerektiği gibiydi....
Pazar günü  planımız ise; yoğun baskılarım sonucu gerçekleşen Ananemin babası İzzet dedenin mübadeleden sonra yerleştirildiği  köy olan Çorum'un Boğazkale ilçesinin Çarşıcuma köyünü ziyaret etmekti... 

İnsanlar plan yapar, kader gülermiş.........

Pazar günü çocukların dershanesi de yoktu hep beraber saat 8'de evden çıktık. Çorum-Ankara arası yaklaşık 2 saat...Mustafa'ya kalsa 6'da çıkmıştık ama sabahın erken saatinde insanları uyandırmayalım diye diye 8'e kadar oyalayabildim.... Çıktık yola...gayet güzel, dümdüz  bir yol..Sağa sola baka baka, leblebi yiye yiye geldik Sungurlu'ya.... Telefon navigasyonu hostesi ben.....gidiyoruz....ne güzelde tarif ediyordum oysa ki...Taa ki benim eş; benzin istasyonunda ki çalışanlara soracağım ben diyene kadar.....Neyse sorduk adamcağız bi güzel tarif etti.Sağa dön, Beşkız köyünden devam et, sapak falan yok, işte orada.... Bir de  sizin ne işiniz var o köyde...gidin ama kimseyi bulamazsınız ki  dedi....Şöyle bi baştan aşağı süzdü, garip garip baktı...Çocuklar dalga geçmeye başladılar benimle tabii....Türlü türlü uydurdukları hobbit,sapık,uzaylı  efsaneleriyle Beşkız köyü ayrımına geldik. Sağda 2 köy ismi, direk giden yolda tabela falan yok...Neyse bir tane tabela var.....daha  bu iyi saatlerimiz.....Döndük yine emin olamadık yakaladığımız köylüye soruyoruz...Bu yol "Çarşıcuma'ya gidiyor mu? diye dudak büküyorlar anlaşılan bu köyü bilen yok deyip devam ediyoruz. Yol engebeli,kıvrıla kıvrıla yukarı doğru devam ediyor bende bir duygusallık... 
-Benim ananecim nasıl yürüdü bu yolları daha 13 yaşında,kardeşleri Osman 3, Mümine 1 yaşında....
  annane.... annane.....bağırıyorum falan :)))))

Yukarı Beşkız mahallesine (Mahalle dediğime bakmayın köy köy....  hani 2012'de çıkarılan Büyükşehir belediye yasası var ya mücavir alanı genişleten :) taaa nerde ki köyü bile büyükşehire devreden) geldik.Yol boyunca hiççç rastlamadığımız tabela bu yol  ayrımında da yok.... Orada büyük bir hata yaparak çocuklara sorduk. Eliyle aşağıyı gösterdi buradan gidin dedi...Girdik o yola ama o kadar tepedeyiz ki elimizi uzatsak bulutlara dokunabilecekmişiz gibi...Dün bu dağın rakımını bilmiyordum bugün baktım; tepesinde gezdiğimiz Aygar dağı rakım 1650..... resimler çektik, öz çekimler falan....  miss gibi bir hava aşağıdaki vadiler bile sis içinde.... laylaylom hayat.....

Saat 11... Uyduruk silinmiş bir tabela koymuşlar 12 km gösteriyor. Köye ulaşmaya az kaldı diye seviniyoruz. Tekrar arabaya bindik.Yol yok zaten....sanıyorum orman bekçilerinin kullandığı, gelip geçerken kendiliğinden oluşmuş bir yol... o kadar çok yağmur yağmış ki; yol balçık çamur, yolun bazı kısımları o kadar dar ki bir teker boşlukta gidiyoruz...sağ taraf uçurum, sol taraf dağ..Her dönemeç daha da darlaşıyor.Tekerlekleri çamur kapladı araba patinaj yapacak diye ödümüz patlıyor. Cep telefonları çalışmıyor. Uçuruma yuvarlansak ne zaman bulurlar Allah bilir....Bu arada bizim burada olduğumuzdan  kimsenin haberi de yok...Nerede arayacaklarını bile bilemezler... bende panik tavan..yüreğim ağzımda.. benim yüzümden diye özür diliyip duruyorum....Melis ağlamaya başladı...Eşin rengi attı....Şakak damarları atmaya başladı. En çok eğlenen Doruk...Ben böyle bir durumu hayatta yaşayamazdım...Çok eğlenceli diyip duruyor.Babasına güveniyor tabii....Bu dağdan inme işi yaklaşık 1 saat sürdü...12 km 1 saat....Bu 12 kilometreyi nasıl hesap edip koydularsa artık oraya.....
Aşağıdaki köye vardığımızda, kilitlenmiştim ben...Ben vazgeçtim artık istemiyorum Çarşıcuma'yı görmek geri dönelim diyorum ama Eş beni dinlemiyor...Ben bu köyü bulmadan buradan gitmeyeceğim... diyor...Mücadeleden asla vazgeçmez. Bu sefer telefonun gösterdiği yola yöneldik. Yine tabela yok sağda solda gördüğümüz tarlada çalışan köylülere sorarak ilerliyoruz. Yine tırmanmaya başladık ama bu kez yol stabilize.....bir baraj yapmışlar da onun hatırına herhalde...Çıktık yine zirveye...Dolanıyoruz dolanıyoruz...Bu dağda sürekli yol ayrımları var ve  bir tane tabela yok her neyse köylülere sora sora köyü bulduk...Saat 15.00.....

Zavallı, kaderine terk edilmiş bir köy...Ne yol tabelası var ne de girişinde bir tabela...İnsanları unutulmuş....yazık çok yazık...
Niye bu ülkede insan hayatı çok ucuz..Neden insanlara hak ettiği değer verilmiyor.Niye kimse işini doğru-düzgün yapmıyor. 2 tabela koymak, o dağın girişini çitle kapatmak,uyarı levhaları asmak bu kadar zor mu?

Bu memlekette işini doğru yapan,öngörülü insan yok mu? Daha geçen gün Sivas'ta 5 kişilik bir aile yok olmadı mı?
Yolun sonu gölete çıkıyor.....



Çorum İl Özel İdareye bu durumu bildirdim. Sonucunu bekliyorum..Cevaplarını aynen yayınlayacağım.
                                                                              Sevgiler

YOL TABELASI


BU BİR MÜBADELE HİKAYESİNİN ANLATILDIĞI RADYO HİKAYESİ

KOZANA HATIRALARI......

Selam Mübadil insanların fotoğraflarıyla birlikte bir mübadele hikayesi anlatımı burada....Bakalım kimlerle ortak hikayelerimiz var?...