KOZANİ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
KOZANİ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11 Mart 2019 Pazartesi

KAYALAR SALPOVA KÖYLERİ LÂKAPLARI ve SOYADI KANUNU






Selam
21 Haziran 1934 yılında kabul edilen Soyadı kanunundan önce, aileler lâkapları ile tanınmaktaydı.Bu lâkaplar ailenin bağlı olduğu boyu temel aldığı gibi, bazen de aile reisinin mesleği, ailenin önceki yıllarda yaşadığı yerler veya aile reisinin bedensel durumu ile ilgili birtakım kıstaslar göz önüne alınarak oluşturulmuştur. Bunun dışında ayrıca  aile büyüğünün adı ile söylenen lâkaplarda bulunmaktaydı. 

Soyadı kanunu ile getirilen bu değişiklik ile insanlar arasındaki farklar ortadan kaldırıldı. Aşağıdaki listede Salpova / Sılpova  köyüne ait lâkapları göreceksiniz. Lâkapların her biri yukarıdaki anlatımı birebir yansıtıyor.

Bu arada fotoğraflar Sevgili Thanasis'in objektifinden...Nerayda Ali Akmanos barajına ve barajın kenarında bulunan Nerayda köyüne ait. Enteresan olan bu köyü şimdiye kadar bana kimse sormadı, gölden bahseden olmadı.Barajın adı da ayrıca çok ilginç....mutlaka bir hikayesi var, fakat bunu ben bilemiyorum maalesef...



Aşağıdaki paragraf, İhsan Tevfik'in  Mübadele adlı kitabında yer alan   Salpova / Sılpova'nın bağlı olduğu Kayalar ve Cumapazarı anlatımı  Mehmet Kırca'ya ait röportajından....... 

"Kayalardan önce Cuma kaza merkeziydi. Cumapazarı derlerdi.Tevfik amcamın hanımı Atike yengem Cuma köydendi.Beylerin köyüdür Cuma ve orada büyük bir pazar kurulurdu. Cerelli tekkesi vardı, bir Bektaşi tekkesiydi.Kazanların kaynadığı, sıcak aşın eksik olmadığı bir yerdi. Bahçesi rengarenk güllerle dolu....Tekkenin başında Kazım baba diye biri vardı. Tekkede devamlı aş kaynardı ve gelen yolcuları, yoksulları doyururlardı.
Çerkezlerde vardı Cuma'da...tütünü o civarda daha çok Çerkezler ekerdi. Onlara vermişler bu işi.Binbaşı Cemal bey Çerkezdir. Çerkez Ethem'in adamları önce Atatürk'le ters düşüp o bölgeye yerleştirildiler. Yani civarda Çerkez köyleri de vardı. Af çıktıktan sonra o bölgedeki köylüler daha çok İzmit, Adapazarı tarafına göç etmişler.
..............
Yine Kayalarlı Cemal bey vardı, intihar etti. Yunanlılar geldiği vakit eziyet etmişler. Caminin içinde bir mektup bırakmış ve intihar etmiş, öyle anlatırlardı. Cemal beyin iki oğlu vardı, bir tanesi Demokrat Parti döneminde Menderes'in has adamıydı, avukatlık yapardı. Şimdi adı aklıma gelmedi. (Söz ettiği Şeref Kayalar ve Mazlum Kayalar kardeşlerdi.)

Akif Bey Merzifon'a gelmişti. Oradan da sattı savdı malını, gitti İngiltere'ye...Rum mektebinden mezundu. Bir iki dönem orada milletvekilliği yaptı. Öyle bir dönemdi ki dalkavukluk yapanlarda çok oldu. Kendini bey diye tanıtanlar oldu ki ayaklar baş, başlar ayak oldu. Zülfikâr bey vardı.Arnavut cinsindendi. "Zülfo bey" derdi köylüler....Akif beyin yanında görürdüm onu...O da İngiltere'ye gitti. Bir de Kasım bey vardı....."

Salpova köyüne ait lâkaplar aşağıda.....
                                                                                     Sevgilerimle

Kara Latif oğulları
Koca Kadirler
Süleymanoğulları
Dede Hüseyin oğlu
Kara Mustafa oğlu
Biko oğlu
Fettah oğulları
Cihanoğulları
Topalzadeler
Şekeroğullarından
Karakoçoğulları
Hacı Salihoğulları
Hacı İsmail oğulları
Şahin oğulları
Siyami oğulları
Türk oğulları
Mustafa Hoca oğulları
Davutoğulları
Koca Selim oğulları
Sakaroğulları
Kalfa oğulları
Zeko oğulları
İsmail oğulları
Kuru oğulları
Sagır oğulları
Koca Selim oğullarından
Mısırlıoğulları
Kara Hasan oğulları
Kara Mustafalar
Zülfiye oğulları
Saferoğulları
Şehabettin bey oğulları
Kel Süleymanlar
Kalfalardan
Kara Abdullar
Kayalarlı İsmail oğulları
Paşaoğulları
Dede Veli oğulları
Kara Muminoğlu
Dede Salihlerden
Çaka oğulları
İslam bayrakdaroğulları
Hasan oğulları
Osmançe oğulları
Apuşlarzade
Çako oğulları
Matuşoğulları
Yakupoğulları
Kuruoğulları
Latif Hocalardan
Davutoğulları
Azizoğulları
Menafoğulları


GÜNCELLEME


4 yıllık emeğimin sonucu olan kitabımı 2018 yılında yayınladım. Vefa örneği olmasını istediğim için ; doğduğu toprakları bir daha göremeyen buğulu,elâ gözlü tüm mübadillere ithâf ettim. 
Umarım birçok mübadile faydası olur. Kitapta Kozana'ya bağlı 61 köyde yaşayan 5140 Türk-Müslüman-Erkek nüfusa ait bilgiler bulunmaktadır. Kitabı almak isterseniz eğer sertaccihan@hotmail.com adresinden bana mail atmanız yeterlidir. 


20 Aralık 2018 Perşembe

ESKİ ADI DÖRTALİ-DÖRTHANLI YENİ ADI TETRAFOLOS FOTOĞRAFLARI İLE MÜBADELE GEMİSİ GÜLCEMAL



Yunanistan Türk köylerinde bugün Dörtali ya da Dörthanlı 

Rena Dallia'dan Gülbahar.....Fotoğrafın üzerine tıklayarak dinleyebilirsiniz bu güzel şarkıyı.....Dedemin İnsanları'nın final müziği eşliğinde, Türkler zamanındaki adı  Dörtali-Dörthanlı şimdiki adı  Tetrafolos olan köyün  fotoğrafları ve Gülcemal'in hikayesi.......






"Anıları en çok süsleyen gemilerin başında hiç kuşkusuz  Gülcemal gelmektedir. 1874 yılında Kuzey İrlanda'nın Belfast kentindeki Harland and Wolff adlı gemi tezgahlarında inşa edildi. 1910 yılında  15.000 altın karşılığında Osmanlı Seyri Sefain idaresi tarafından satın alındı.Gemi satın alınınca gemiye,  o dönemin Osmanlı padişahı Sultan Reşat'ın annesinin adı verildi: Gülcemal.....anlamı "gülyüzlü"demekti.


Mübadele Sözleşmesi gereği Yunanistan'dan Türkiye'ye gelecek mübadilleri Selanik limanından İstanbul ve İzmir limanlarına taşımıştır. Ancak mübadilleri yalnız Yunanistan'dan getirmekle kalmadı. Güvenlik için bir süre karantinalarda bekletilen göçmenleri barakalardan alarak Karadeniz ve Ege limanlarına taşıdı.


Atatürk'ün de birkaç kez bindiği gemi 1937 yılında hizmet dışı kaldı. 75 yaşındaki bu emektar gemi sayısız insanın anılarında kalarak sökülmek üzere İtalyan enkazcılara satıldı. Onca yılların haşmetli gemisi onu satın alanlar tarafından çekilerek Marsilya'ya götürüldüğünde takvimler 1950 yılını gösteriyordu.


Bedri Rahmi bir şiirinde Gülcemal'den şu dizelerle söz ediyordu.
İstanbul deyince aklıma Gülcemal gelir,
Anadolu'da toprak damlı evde,
Gülcemal üstüne türküler söylenir....
Süt akar cümle musluklarından;
Direklerinde güller tomurcuklanır
Anadolu'da toprak damlı bir evde çocukluğum
Gülcemal'le gider İstanbul'a,
Gülcemal'le gelir......."

SELANİK DÖRTALİ


Gülcemal'le birlikte Akdeniz, Sakarya, Cumhuriyet,Dumlupınar, Sadıkzade ve Giresun iki kıyı arasında sürekli göçmen taşıyor, Selanik ve diğer Yunan iskelelerindeki yığılmalar bitmiyordu. Gelen grupların yerini hemen iç bölgelerden gelen yenileri alıyordu. Yunanistan'ın dağlık yörelerinden kıyı kentlerine göçmen akışı sürüyordu. Kar, soğuk ve kışın her türlü olumsuz etkisi bu yollara dökülüşü engelleyemiyordu. Öbek öbek çadırlara yerleştirilmeye çalışılan ya da açıkta bir köşeye sinip derme çatma sargılar altında titreşen göçmenlerin dramına, yanlarında getirdikleri kara sığır bağırtıları, at kişnemeleri, koyun,kuzu,keçi melemeleri karışıyordu. Oraya buraya kağnılar, at arabaları ve diğer yaylı taşıma araçları savrulmuş, öbek öbek yakılan ateşlerin etrafında insan yüzleri alevler üzerine düşmüş, gölgeler halinde oynaşıyordu.



Balkanlar çözülürken, Dünyanın gözü önünde iç içe geçmiş; ulus,din,etnik kimlik ayrımı yapılmaksızın insanlığın tanık olduğu en büyük dramlardan birisi bir trajedi gibi sahneye konuluyordu.
1923 yılının son aylarında taşıma işi hız kazanmıştı. Türk gemileri gidip geliyor, insanları ve hayvanları yanında çökmüş psikolojileri ve gurup burukluklarını da güverteleri üzerinde taşıyordu"

Prof. Dr .Kemal Arı'nın "Türk Ticaret-i Bahriyesi ve Mübadele gemileri" adlı yayınından......



4 yıllık emeğimin sonucu olan kitabımı 2018 yılında yayınladım. Vefa örneği olmasını istediğim için ; doğduğu toprakları bir daha göremeyen buğulu,elâ gözlü tüm mübadillere ithâf ettim. 
Umarım birçok mübadile faydası olur. Kitapta Kozana'ya bağlı 61 köyde yaşayan 5140 Türk-Müslüman-Erkek nüfusa ait bilgiler bulunmaktadır. Kitabı almak isterseniz eğer sertaccihan@hotmail.com adresinden veya 05386748294 nolu whatsapp hattından bana  ulaşmanız  yeterlidir. 























13 Aralık 2018 Perşembe

KOZANA SARTAKLI- SPARTO KÖYÜ FOTOĞRAFLARI EŞLİĞİNDE PAPA EFTİM ve ORTODOKS KARAMANLILAR

                                                        

KOZANA SARTAKLI

Saltıklı ya da Sartaklı'dan günümüze ulaşan cumbalı bir Türk evi...



Selam
Geçenlerde 2 dönem muhafazakâr sayılabilecek  bir partinin milletvekilliğini yapan ve vekili olduğu şehrin büyümesinde, gelişmesinde  çok büyük katkısı olan bir vekille tanıştım.
-Biz dedi 
En büyük hatayı Türk-İslâm sentezini savunarak yaptık. Şimdi anlıyorum ki yanlıştı yaptığımız......Hıristiyan Türklerin suçu neydi, dışlandı onlarda böylelikle..... Mesela Gagavuz Türkleri, mesela  Ortodoks Karamanlılar...."

papa eftim fotografı ile ilgili görsel sonucu

                                                         Alıntıdır.

Bir gün size Türk Papa Eftim'i yazmak istiyorum. Ben bu konuyu öğrendiğimde  çok şaşırmıştım. Türk Papa Eftim'in ölümünden sonra  yerine oğlu Turgut Erenerol geçmiş. Alparslan Türkeş'in desteğiyle Hırıstiyan Türk halklarını Türk Ortodoks Patrikhanesi çatısı altında toplamak istemiş. Bu konuda Gagavuzların Cumhurbaşkanı Stefal Topal ile görüşülmüş, olumlu adımlarda atılmış ancak nihai bir sonuca varılamamış.
2007 yılında Türk-Ortodoks Patrikhanesinin adı Ergenekon davasına karıştırılmış ve Patrikhane var olduğu iddia edilen Ergenekon Terör Örgütünün karargahı olmakla itham edilmiş. Patrikhane Basın Sözcüsü Sevgi Erenerol dava kapsamında tutuklanmış, müebbet hapis cezasına çarptırılmış, 17-25 Aralık sürecinin arkasından özel yetkili mahkemelerin kaldırılmasının ardından serbest bırakılmış.
Sevgi Erenerol'ün Ergenekon hakimlerine söylemiş olduğu şu sözler ancak Türk Milliyetçisi, vatan, bayrak sevdalısı kişilerin cümleleri olabilir.

"Şayet Kurtuluş savaşı zaferle sonuçlanmamış olsaydı; sanık sandalyesinde Mustafa Kemal ve Papa Eftim yan yana olacaklardı. 91 yıl sonra bu operasyonla Türk ordusuna açılan savaşta Türk ordusunun Genel Kurmay Başkanı sanık sandalyesinde oturtulurken onun yanında Papa Eftim'in torunu Sevgi'nin oturtulması bir tesadüf müdür? Asla!
Türk ordusu nasıl ki; Mustafa Kemal'in deyimiyle Türk birliğinin çelikleşmiş iradesiyse, Türk Ortodoks Patrikhanesi de Mustafa Kemal düşüncesinin çelikleşmiş iradesidir. Tekrar ediyorum. Bugün bu salonda Genel Kurmay Başkanımızın yanında olmak benim için şereftir, onurdur, namustur!"
            Yukarıdaki yazı Ümit Doğan'ın Türk Papa adlı kitabından alıntıdır.

Aşağıdaki yazı ise  Sayın İskender Özsoy'un "Selanik'te Selâ Sesi" adlı kitabından ...... bir Ortodoks Karamanlı aileye ait hikâye.......

MÜBADELE ÖNCESİ KÖYLER

"Kaç geceyi uykusuz geçirmişti.
Sabahı olmayan kaç geceyi ezberlemişti ama bir türlü bitirememişti sabahsız geceleri....
Ah o geceler; katran karası, yürek yarası geceler..
ve hep aynı rüyalar....


Bir gece dedesi Dimitris, bir gece babannesi Evsevia
ama en çok da Evsenia..
Babannesi yalağının sol tarafında istavroz olan çeşmeden bakraçla su alıyor, bir koşu iniyor yokuşu göle boca ediyor suyu.....
Sonra kan ter içinde çıkıyor yokuşu, dolduruyor bakraca suyu, iniyor koşarak yokuşu, boca ediyor göle suyu.....
Bir daha
bir daha
En çok bu rüyayı görüyordu katran karası, yürek yarası sabahsız gecelerde.....rüyasından belki kan-ter içinde uyanmıyordu ama her görüşünde etkileniyordu.
"Ninem beni mi çağırıyor acaba?" diye düşünmüyor değildi hani.....



Niye babannesini görüyordu rüyasında ve niye çeşmeyle gölü?
Sırrını uzun gecelerin bir gecesinde ki rüyasından sonra çözdü.
Yine ninesini görmüştü ama bu kez konuşmuştu Evsevia.....
"Pamucak" demişti sayıklarcasına....."Ah vre toprağım" demişti. O geceden sonra Evsevialı rüyalara kendisi de girdi. Bu kez babaannesi yedi yaşının çocuksuluğu ile rüyalarındaydı Despoina'nın....hep gülüyor, oynuyordu.
Kendisi de o yaşlardaydı. Nine-torun Pamucak'ın tarlalarında kâh koşuyor, kâh ip atlıyordu.
Bazen ikisi, bir  dut ağacının dibinde kozasını delen kelebekler gibi İznik gölünün üstünde uçmanın hayalini kuruyordu.
"Söz yayam söz! memleketine, Türkiye'ye gideceğim, bulacağım Pamucak'ı!"
Dediğini de yaptı Despoina Sinanidou Matziari........
.......................
Derbent'in ara sokaklarında "ninem de bir zamanlar buralarda dolaşmış, arkadaşlarıyla oynamış!" diye gezen Despoina'nın köyün Kılkış'lı sakinleriyle buluşmasında hüzünlü anlar yaşanmış. Konuklarının, ninesinin çocukluk çağını bu köyde geçtiğini öğrenenler onunla kucaklaşırken gözyaşlarını tutamadı.
Savaşın getirdiği kaos ortamında çeteler tarafından yakılan Derbent'te, bugün Rumların yaşadığı dönemden kalan tek iz köyün o zamanki zenginlerinden olan Çeşmeci ailesinin yaptırdığı yalağı istavrozlu çeşme.......bu çeşme o kadar yer etmiş ki Pamucaklı Rumların belleğinde, köyden ayrılıp neredeyse üç yıl süren zorlu bir yolculuktan sonra Serez'e yedi kilometre uzaklıkta hiç yoktan kurdukları köye -memlekete- özlemin belki de bağlılığın bir nişanesi olarak Monovrisi yani Tekçeşme adını koymuşlar. 
Ayak bastıkları toprak o güne değin adını bile duymadıkları bir ülkenin toprağıdır.
Yunanistan......
Hiç duymadıkları bir kenttir: Serez.....


"Yayamlar Derbent'ten kaçmak istememişler. Çiftlikleri vardı, iratları vardı. O kadar zenginliği kim bırakmak ister? Köyden ayrılırken yanlarına hiçbir şey alamamışlar. "Döneceğiz!" umuduyla altınları ve bazı değerli eşyaları köyde bırakmak zorunda kalmışlar. Yanlarına aldıkları az miktardaki para ve altın yolda tükenmiş. Pamucak'ta ki o varlıklı aile Serez'de ve sonradan yerleştirildikleri Monovrisi'de çok fukaralık çekip yarı aç, yarı tok günler geçirmiş. Yıllar sonra ancak kendilerine bir ev kurabilmişler. O zor günlerde akıllarında sadece "memleket" dedikleri Pamucak varmış. Hatta dedem Dimitris'in annesi Sultana bohcası hazırda Türkiye'ye gitmeyi beklemiş hep......
Bir gün onu elinde bohçasıyla traktörün üstünde bulmuşlar.
"Türkiye'ye gideceğim!" diye tutturmuş Sultana...bohçasına sıkı sıkıya sarılmış.Onu traktörden zar zor indirmişler.


Bende aklımın ermeye başladığı günlerden itibaren hep bu hasrete tanık oldum. Yedi-sekiz  yaşıma kadar Monovrisi'de ninemin yanında kaldım. O yaşlarda Türkçe'yi iyi bilmiyordum. Ninem hergün defalarca "memleket" derdi, ben pek anlamazdım "memleket'in" ne demek olduğunu......benim Tükçem kıt, onun Yunancası kıt hiç anlaşamazdık. O zaman ninem kızar ve "Hadi vre çekiç kafalı çocuk........" diye yarı Türkçe yarı Yunanca bağırırdı.
..........

Evlendikten sonra yeniden ninemle buluştuk. O zaman daha iyi anladım onu...Artık ikimizde Türkçe konuşuyor, Türkçe anlaşıyorduk. O kadar zorluk çekmelerine rağmen ninemden bir kere bile Türkiye hakkında, Pamucak hakkında kötü bir söz duymadım. Ninem ve diğer Pamucaklılar Mustafa Kemal'i seviyordu. Ninemden çok duydum "Kemal bizi de kurtaracaktı!" lafını....
Pamucaklılar "Kemal akıllı adamdır.Bizim iyi insanlar olduğumuzu, zanaatkâr olduğumuzu anlayacak, bizi Türkiye'ye çağıracak!" diye düşünüyorlarmış.
Mustafa Kemal ölene kadar Monovrisi halkı ondan gelecek haberi beklemiş. Dimitris dedem de "Kemal çok akıllıydı.O Yunan halkını seviyordu" diyordu"

Çekilen acılar bir daha yaşanmasın
                                                                             Sevgilerimle






MEMLEKETTEN VATANA SESSİZLERİN HİKAYESİ

4 yıllık emeğimin sonucu olan kitabımı 2018 yılında yayınladım. Vefa örneği olmasını istediğim için ; doğduğu toprakları bir daha göremeyen buğulu,elâ gözlü tüm mübadillere ithâf ettim. 
Umarım birçok mübadile faydası olur. Kitapta Kozana'ya bağlı 61 köyde yaşayan 5140 Türk-Müslüman-Erkek nüfusa ait bilgiler bulunmaktadır. Kitabı almak isterseniz eğer sertaccihan@hotmail.com adresinden veya 05386748294 nolu whatsapp hattından bana  ulaşmanız  yeterlidir. 







BU BİR MÜBADELE HİKAYESİNİN ANLATILDIĞI RADYO HİKAYESİ

KOZANA HATIRALARI......

Selam Mübadil insanların fotoğraflarıyla birlikte bir mübadele hikayesi anlatımı burada....Bakalım kimlerle ortak hikayelerimiz var?...