Geçenlerde 2 dönem muhafazakâr sayılabilecek bir partinin milletvekilliğini yapan ve vekili olduğu şehrin büyümesinde, gelişmesinde çok büyük katkısı olan bir vekille tanıştım.
-Biz dedi
En büyük hatayı Türk-İslâm sentezini savunarak yaptık. Şimdi anlıyorum ki yanlıştı yaptığımız......Hıristiyan Türklerin suçu neydi, dışlandı onlarda böylelikle..... Mesela Gagavuz Türkleri, mesela Ortodoks Karamanlılar...."
Alıntıdır.
Bir gün size Türk Papa Eftim'i yazmak istiyorum. Ben bu konuyu öğrendiğimde çok şaşırmıştım. Türk Papa Eftim'in ölümünden sonra yerine oğlu Turgut Erenerol geçmiş. Alparslan Türkeş'in desteğiyle Hırıstiyan Türk halklarını Türk Ortodoks Patrikhanesi çatısı altında toplamak istemiş. Bu konuda Gagavuzların Cumhurbaşkanı Stefal Topal ile görüşülmüş, olumlu adımlarda atılmış ancak nihai bir sonuca varılamamış.
2007 yılında Türk-Ortodoks Patrikhanesinin adı Ergenekon davasına karıştırılmış ve Patrikhane var olduğu iddia edilen Ergenekon Terör Örgütünün karargahı olmakla itham edilmiş. Patrikhane Basın Sözcüsü Sevgi Erenerol dava kapsamında tutuklanmış, müebbet hapis cezasına çarptırılmış, 17-25 Aralık sürecinin arkasından özel yetkili mahkemelerin kaldırılmasının ardından serbest bırakılmış.
Sevgi Erenerol'ün Ergenekon hakimlerine söylemiş olduğu şu sözler ancak Türk Milliyetçisi, vatan, bayrak sevdalısı kişilerin cümleleri olabilir.
"Şayet Kurtuluş savaşı zaferle sonuçlanmamış olsaydı; sanık sandalyesinde Mustafa Kemal ve Papa Eftim yan yana olacaklardı. 91 yıl sonra bu operasyonla Türk ordusuna açılan savaşta Türk ordusunun Genel Kurmay Başkanı sanık sandalyesinde oturtulurken onun yanında Papa Eftim'in torunu Sevgi'nin oturtulması bir tesadüf müdür? Asla!
Türk ordusu nasıl ki; Mustafa Kemal'in deyimiyle Türk birliğinin çelikleşmiş iradesiyse, Türk Ortodoks Patrikhanesi de Mustafa Kemal düşüncesinin çelikleşmiş iradesidir. Tekrar ediyorum. Bugün bu salonda Genel Kurmay Başkanımızın yanında olmak benim için şereftir, onurdur, namustur!"
Yukarıdaki yazı Ümit Doğan'ın Türk Papa adlı kitabından alıntıdır.
Aşağıdaki yazı ise Sayın İskender Özsoy'un "Selanik'te Selâ Sesi" adlı kitabından ...... bir Ortodoks Karamanlı aileye ait hikâye.......
"Kaç geceyi uykusuz geçirmişti.
Sabahı olmayan kaç geceyi ezberlemişti ama bir türlü bitirememişti sabahsız geceleri....
Ah o geceler; katran karası, yürek yarası geceler..
ve hep aynı rüyalar....
Bir gece dedesi Dimitris, bir gece babannesi Evsevia
ama en çok da Evsenia..
Babannesi yalağının sol tarafında istavroz olan çeşmeden bakraçla su alıyor, bir koşu iniyor yokuşu göle boca ediyor suyu.....
Sonra kan ter içinde çıkıyor yokuşu, dolduruyor bakraca suyu, iniyor koşarak yokuşu, boca ediyor göle suyu.....
Bir daha
bir daha
En çok bu rüyayı görüyordu katran karası, yürek yarası sabahsız gecelerde.....rüyasından belki kan-ter içinde uyanmıyordu ama her görüşünde etkileniyordu.
"Ninem beni mi çağırıyor acaba?" diye düşünmüyor değildi hani.....
Niye babannesini görüyordu rüyasında ve niye çeşmeyle gölü?
Sırrını uzun gecelerin bir gecesinde ki rüyasından sonra çözdü.
Yine ninesini görmüştü ama bu kez konuşmuştu Evsevia.....
"Pamucak" demişti sayıklarcasına....."Ah vre toprağım" demişti. O geceden sonra Evsevialı rüyalara kendisi de girdi. Bu kez babaannesi yedi yaşının çocuksuluğu ile rüyalarındaydı Despoina'nın....hep gülüyor, oynuyordu.
Kendisi de o yaşlardaydı. Nine-torun Pamucak'ın tarlalarında kâh koşuyor, kâh ip atlıyordu.
Bazen ikisi, bir dut ağacının dibinde kozasını delen kelebekler gibi İznik gölünün üstünde uçmanın hayalini kuruyordu.
"Söz yayam söz! memleketine, Türkiye'ye gideceğim, bulacağım Pamucak'ı!"
Dediğini de yaptı Despoina Sinanidou Matziari........
.......................
Derbent'in ara sokaklarında "ninem de bir zamanlar buralarda dolaşmış, arkadaşlarıyla oynamış!" diye gezen Despoina'nın köyün Kılkış'lı sakinleriyle buluşmasında hüzünlü anlar yaşanmış. Konuklarının, ninesinin çocukluk çağını bu köyde geçtiğini öğrenenler onunla kucaklaşırken gözyaşlarını tutamadı.
Savaşın getirdiği kaos ortamında çeteler tarafından yakılan Derbent'te, bugün Rumların yaşadığı dönemden kalan tek iz köyün o zamanki zenginlerinden olan Çeşmeci ailesinin yaptırdığı yalağı istavrozlu çeşme.......bu çeşme o kadar yer etmiş ki Pamucaklı Rumların belleğinde, köyden ayrılıp neredeyse üç yıl süren zorlu bir yolculuktan sonra Serez'e yedi kilometre uzaklıkta hiç yoktan kurdukları köye -memlekete- özlemin belki de bağlılığın bir nişanesi olarak Monovrisi yani Tekçeşme adını koymuşlar.
Ayak bastıkları toprak o güne değin adını bile duymadıkları bir ülkenin toprağıdır.
Yunanistan......
Hiç duymadıkları bir kenttir: Serez.....
"Yayamlar Derbent'ten kaçmak istememişler. Çiftlikleri vardı, iratları vardı. O kadar zenginliği kim bırakmak ister? Köyden ayrılırken yanlarına hiçbir şey alamamışlar. "Döneceğiz!" umuduyla altınları ve bazı değerli eşyaları köyde bırakmak zorunda kalmışlar. Yanlarına aldıkları az miktardaki para ve altın yolda tükenmiş. Pamucak'ta ki o varlıklı aile Serez'de ve sonradan yerleştirildikleri Monovrisi'de çok fukaralık çekip yarı aç, yarı tok günler geçirmiş. Yıllar sonra ancak kendilerine bir ev kurabilmişler. O zor günlerde akıllarında sadece "memleket" dedikleri Pamucak varmış. Hatta dedem Dimitris'in annesi Sultana bohcası hazırda Türkiye'ye gitmeyi beklemiş hep......
Bir gün onu elinde bohçasıyla traktörün üstünde bulmuşlar.
"Türkiye'ye gideceğim!" diye tutturmuş Sultana...bohçasına sıkı sıkıya sarılmış.Onu traktörden zar zor indirmişler.
Bende aklımın ermeye başladığı günlerden itibaren hep bu hasrete tanık oldum. Yedi-sekiz yaşıma kadar Monovrisi'de ninemin yanında kaldım. O yaşlarda Türkçe'yi iyi bilmiyordum. Ninem hergün defalarca "memleket" derdi, ben pek anlamazdım "memleket'in" ne demek olduğunu......benim Tükçem kıt, onun Yunancası kıt hiç anlaşamazdık. O zaman ninem kızar ve "Hadi vre çekiç kafalı çocuk........" diye yarı Türkçe yarı Yunanca bağırırdı.
..........
Evlendikten sonra yeniden ninemle buluştuk. O zaman daha iyi anladım onu...Artık ikimizde Türkçe konuşuyor, Türkçe anlaşıyorduk. O kadar zorluk çekmelerine rağmen ninemden bir kere bile Türkiye hakkında, Pamucak hakkında kötü bir söz duymadım. Ninem ve diğer Pamucaklılar Mustafa Kemal'i seviyordu. Ninemden çok duydum "Kemal bizi de kurtaracaktı!" lafını....
Pamucaklılar "Kemal akıllı adamdır.Bizim iyi insanlar olduğumuzu, zanaatkâr olduğumuzu anlayacak, bizi Türkiye'ye çağıracak!" diye düşünüyorlarmış.
Mustafa Kemal ölene kadar Monovrisi halkı ondan gelecek haberi beklemiş. Dimitris dedem de "Kemal çok akıllıydı.O Yunan halkını seviyordu" diyordu"
Çekilen acılar bir daha yaşanmasın
Sevgilerimle
4 yıllık emeğimin sonucu olan kitabımı 2018 yılında yayınladım. Vefa örneği olmasını istediğim için ; doğduğu toprakları bir daha göremeyen buğulu,elâ gözlü tüm mübadillere ithâf ettim.
Umarım birçok mübadile faydası olur. Kitapta Kozana'ya bağlı 61 köyde yaşayan 5140 Türk-Müslüman-Erkek nüfusa ait bilgiler bulunmaktadır. Kitabı almak isterseniz eğer sertaccihan@hotmail.com adresinden veya 05386748294 nolu whatsapp hattından bana ulaşmanız yeterlidir.
İlgiyle ve zevkle okudum. Gerçeklerden kimse kaçamaz / yüz çeviremez. Şerafettin GÜÇ
YanıtlaSilŞerafettin bey merhaba....evet haklısınız gerçeklerden kaçmamalı kimse...saygılarımla
SilDedemin 1917 yılında doğduğu köyün fotoğrafları...
YanıtlaSilBlogunuzu keyifle takip ediyorum Sertaç hanım. Çalışmalarınızda başarılar diliyorum.
Çok teşekkür ederim Okan bey
Silhttps://www.youtube.com/watch?v=b2PCrNT7yRw
YanıtlaSil