ANADOLU etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ANADOLU etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

27 Mart 2023 Pazartesi

MUHACİR GİDECEĞİ YERİ OLMADAN BİTEVVİYE YÜRÜYEN HAYALETTİR.

 



Fotoğraflar Spanio film şirketinden 
105 yıl önce Kesriye'ye ait
Andreas Konstantinidis’e çok teşekkürler 


Tarihin içinden bakınca Rumeli neredeyse ikiyüz yıldır sancılar içinde kıvranan hasta bir bünyeye benzer...kah orasına kah burasına vuran ağrılarla iç çeken her iç çekişte renkleri solan, eli ayağı işlevini yitiren bir hasta bünye....muhacir ise iki asırdır o hasta bünyeden ayrılıp giden ruhtur sanki...o gittikçe şehirler yad el olur, leylekler geçmez olur semadan, çınar ağaçlaı kuruyup kalır. Öyle ya......toprak bağrında hayat verip büyüttüğü, bünyesine alıp kendine dönüştürdüğü insanlarla anlaam bulur. O insanlar çekip gittiğinde herhangi bir yer olur toprak.Dağın adı başka,suyun tadı başka Rumeli türkülerinde insan ile toprak arasındaki bu bağ nasıl güzel anlatılır. Selanik'teki bir kolera salgınında yârini kaybeden delikanlının dilinden dökülen türküde olduğu gibi;

Selanik Selanik ıssız kalasın,

Taşına toprağına diken dalasın

Sende benim gibi yarsız kalasın.


Kimdi o delikanlı hatırlayan yok....ama ne güzel anlatmışşehre olan sevdasını. Öyle ya, insanlar şehirlerin yâridir, mimari eserler ise süsü.Türküler hatırasıdır,zihnidir,nefesidir,dilidir. Muhacir ise o dil ile yârini anan bir uslanmaz aşık.....bu nedenle giderken herşeyi yanında götürür muhacir....toprağını bırakmanın intikamını böyle alır tarihten. Ama o, geldiğinde bu diyarlara, ayrıldığı yerden getirdiği canı ekmiştir Anadolu toprağına.Toprak ise cömertçe kabul edip benimsemiştir yeni fidanları...yağmur cömertçe can suyu olmuştur onlara.Sesine ses katmıştır bu toprakların rengine renk....o sebeple pek az diyar bu topraklar kadar ana kucağı olmuştur başkalarına.

Muhacir bu topraklarda başkası değildir. Biri Rumeli'den,öbürü Kırım'dan,bir başkası Kaf Dağından.....farklı dillerde,farklı enstrümanlarla dile getirilse de aynı duygular anlatılır.Hani bir vatan vardı,hani kuzeyde mi güneyde mi, doğuda mı batıda mı olduğu çok da önemli olmayan bir vatan vardı. Şah İsmail'in şiirinde dediği gibi.....

"Rakib elindeymiş dest-i Nigar mene ne!"

Yazrın demesi o ki insanlar gibi topraklarında kaderi vardır..Mısır'ı hep köleler idare etmiştir. Irak hep kerb ile bela'nın yurdu olmuştur.Kafkas hiç benzememiştir başkasına, Balkan hep aynı sıcaklıkla kaynayıp durmuştur. Anadolu ise hep içine alıp dönüştürmüştür. Biraz da bu sebeple

"Dost dost diye nicesine sarılanların sadık yâri" olmuştur.

                                                                      Anonim bir yazı

Sevgilerimle

 

16 Aralık 2020 Çarşamba

SELANİK KOZANA KIRMIZIKÖY'ÜN GÜNÜMÜZ FOTOĞRAFLARI EŞLİĞİNDE BİR TÜRKÜNÜN HİKAYESİ


Selam
Aynı toprakların insanlarının dili de, acısı da, sevinci de, müziği de, kültürü de aynı....değişken olan milliyetleri, adları ve dinleri  

Aşağıda yazı Mehmet Söylemez'in "Yitik Vatanın Türküleri" adlı kitabından

................


"Müzikolog Mahmut Ragıp Gazimihal  Orta Anadolu kökenli bir Rum olan Bay Pavlaki'den duyduğu türküyü notaya alarak  derleme yapmıştır.  "Minarenin alemi" adlı türkü, ilk defa Orta Anadolu kökenli bir Rumdan derlenen türkü ünvanını taşımaktadır. 

Gazimihal, türkünün derlenme hikayesini şöyle aktarmaktadır;

"Bay Pavlaki bu türküyü,  Melitopulos'da  öğretmenlik yaparken, 1890'da Ürgüp'te bulunduğu sırada oranın Hırıstiyanlarından öğrenmiş. Türküyü yakanlar oralı Farazoğlu Mihail  veya onun kızları imiş. Farazoğlu Mihail kırnatacı idi, düğünlerde şenliklerde o civar İslâm ve Hırıstiyan köylerine çalgıcılarla birlikte giderek para kazanırdı"


Bu sözlerin arkasından bu müzisyen ve ailesinin Eğriboz (şimdiki adı Halkida) adasında mübadil olabileceğini belirtmiştir. Bugün adı geçen bölgede çok yoğun bir Ürgüplü nüfus bulunmaktadır. Ada üzerinde yaşadıkları en önemli merkezlerden birisinin adı Prokopi olan yerdir. Bu isim Ürgüp adının Rumlar tarafından telaffuzudur. Buradaki Türkçe konuşan Anadolu kökenli Rumlarla iletişime geçilmiş ve Farazoğlu ailesinden birilerine ulaşılmaya çalışılmışsa da başarılı olunamamıştır. Türküye ait sözler aşağıdadır.

Minarenin alemi
Kara kaşın kalemi

Kalem alıp gaşlarını yazdırayım aman
Gerdanına liraları dizdireyim aman
Seni alıp diyar diyar gezdireyim aman

Minare ince ince
Ölürüm görmeyince

Kalem alıp gaşlarını yazdırayım aman
Gerdanına liraları dizdireyim aman
Seni alıp diyar diyar gezdireyim aman



Buna benzer bir örnekte Pertev Naili Boratav tarafından verilmiştir. 1986 yılında basılan Ahmet Şükrü Esen derlemelerinin ikinci kitabı olan "Anadolu Türküleri" kitabının özsözünde Boratav; 
İç Anadolu bölgesinde sıklıkla varyantlarıyla karşılaşılabilen "Gesi Bağları" türküsü için şu notu düşmüştür.
"Bu kitap içinde oldukça zengin çeşitlemeleriyle yer alan "Gesi Bağları" türküsünün bendeki en eski izlenimi Birinci Dünya Savaşı'nın ilk yıllarına çıkar. Arapsun (şimdiki adı Gülşehri) da hanımların meclisine bilmem hangi sebepten Kayseri'den sürgün edilmiş genç bir Rum kadını da katılırdı ve başka türküler arasında bu türküyü dertli dertli söyler, dinleyenleri duygulandırırdı" diyor.



Ahmet Şükrü Esen'in derlemelerinde bu türkünün altı farklı varyantının sözlerini kayıt etmiştir. Bu türkü ve ileride değinilecek olan bunun gibi birkaç türkünün varyantları günümüzde İç Anadolu bölgesinde yaşayan Müslümanlar ve Yunanistan'da yaşayan mübadil Rumlar arasında hala söylenmekte ve  bilinmektedir"



***Farazoğlu Mihail hakkında ise; bölgede yaşayan Despina Bougukmanou, Farazoğlu ailesinin adının bazı insanlar tarafından bilindiğini ama aile bireylerine dair bir bilgi olmadığını belirtmiştir. Görüşülen diğer Rumlar'da ailenin soyadını değiştirmiş olma ihtimali ya da başka ülkeye göç etmiş olabileceğini belirtmişlerdir.














Kırmızıköy'den Anadolu'ya sadece 16 hane gelmiş. Tasfiye talepnamelerinin kimlere ait olduğu aşağıda listeledim. Mübadiller  Niğde ve civarına yerleştirilmiş. Kırmızıköy'ün sanırım adını toprağının kızıllığından almış.

                                                                                  Sevgilerimle



1- Manastır vilayeti Kozana livası Kırmızıköy'den gelen çiftçi Hurşit oğlu Abidin'e ait tasfiye talepnamesi
2-Çiftçi Cafer oğlu Ömer
3-Çiftçi Rahman oğlu Dizar
4-Çiftçi Rahman oğlu Hüseyin
5-Çiftçi Rahman oğlu Saadet
6-Çiftçi Hurşit oğlu Hayrettin
7-Çiftçi Emin oğlu Salih
8- Çiftçi Rahman oğlu Celalettin
9-Çiftçi Hamit oğlu Ömer
10-Çiftçi Rahman oğlu Şehabettin
11-Çiftçi Şehabettin oğlu Ramazan
12- Sait oğulları Hüseyin, Halil ve Selim
13-Çiftçi Hurşit oğlu Yakup
14-Çiftçi Hurşit oğlu Hasan
15-Çiftçi Süleyman oğlu Salih
16-Çiftçi Süleyman oğlu Şahin
17-Manastır vilayeti Kozana livası Kırmızıköy evkafına ait tasfiye talepnamesi
     

       
            
 





5 Kasım 2019 Salı

MÜBADİLLERE AİT MUHACİR KAYIT BELGESİ


SELANİK ESKİ TÜRK EVLERİ

Bu fotoğrafta ev iki katlı ve henüz Türkler yeni ayrılmış. Kimlerin arkasına baka baka, yüreği sıkışarak terk ettiği ev kimbilir?


Selam
Mübadele de göçenlere verilen ikinci bir belgeyi anlatacağım bugün size...belgenin adı Muhacir kayıt Örneği....

Bildiğimiz gibi tasfiye talepnameleri  yaşadıkları yerlerdeki mallarını kanıtlamak için , mübadele antlaşmasından sonra oluşturulan heyetlerin, köy köy dolaşarak köy muhtarı ve azaları eşliğinde mübadile doldurttuğu belgelerdi.

Muhacir kayıt örneği belgesi ise; Türkiye'ye geldiklerinde yerleştirildikleri yerleri ve kaç kişi olarak geldiklerini gösteren belge olması niteliğini taşıdığından dolayı, mübadiller adına çok önemli bir belgedir. Kişisel aile tarihinize ait birçok ayrıntıyı bulabilirsiniz.

SELANİK TÜRK EVLERİ

Köy gezimiz sırasında bize verilen Üsküpler köyüne ait bir fotoğraf..tarih 1973
Sayfa başındaki fotoğrafta aynı eve ait...Ev, köyden  bizimkiler ayrılırken iki katlıymış. Daha sonra evin bir katı yıkılmış.

Devlet Arşivlerinden mübadele de gelen atalarınıza ait tasfiye talepnamelerini bulduktan sonra, birazda şanslıysanız, kayıtlar yerleştirildikleri yerlerin bağlı olduğu nüfus müdürlüklerinden yanmadan, yırtılmadan, kaybolmadan geldiyse eğer ikinci olarak Devlet arşivlerinden isteyeceğiniz belgenin adı "Muhacir Kayıt Örneği"dir.

Kayıtlarda tam olarak ilk iskan edildikleri  yer,  memlekette geldikleri il, kaza ve köy adı bulabilmeniz mümkün...Aile reisinin adı, yaşı, zevcesinin adı ve yaşı, yanında getirdikleri çocukları varsa, onların adı ve yaşı, kardeşleri varsa adı ve yaşı ve hatta kardeşlerinin eşlerinin adını ve yaşını bulabilirsiniz.

Ailenin ikamet adresi  zorunlu olarak  değiştirildiyse, belgenin sonundaki açıklama kısmında hangi tarihte nereye gönderildikleri de ayrıca yazıyor.

SELANİKLİ TÜRKLER

Kozana Üsküpler köyünde doğup büyüyen, en büyüğü 36 yaşında olan kardeşlerin fotoğrafı
Nail, Niyazi,Sabri



MÜBADİLLERE AİT BELGELER

SELANİKTE Kİ TÜRK KÖYLERİ

Kozana Üsküpler köyü..Dedemin geldiği köy..
 Türkler gittikten hemen sonra çekilmiş

Yukarıdaki belge benim dedeme ait muhacir kayıt belgesi....aile reisi olarak yazılan ailenin en büyüğü Salim dede dedemin abisi... Zevcesi Feriha ve iki küçük kızı eşliğinde, diğer erkek  kardeşleri Sabri, Niyazi ve kız kardeşleri Remziye ile  Sabri'nin ismi okunamayan zevcesi var.

Bu belgede dedemin adı yok. Olmamasının sebebi ise; Selanik'ten gelirken aile çok kalabalık, tasfiye talepnamesi bile 2 ayrı belge olarak mallar ikiye bölünüp hazırlanmış. Nail dedem ve diğer kardeşlerin ayrıca bir tasfiye talepnamesi olmasına rağmen muhacir kayıt örneğini bulamadık. Yukarıdaki belgedeki aile fertlerinin ilk iskan yerleri Niğde Hasaköy olarak gözüküyor. 1924 yılında geldiklerinde bütün kardeşler Niğde Hasaköy'e yerleştirilmiş fakat 1928 yılında kardeşlerden üçü ve aileleri Adana'ya gönderilmişler. Allahtan kardeşler arasındaki bağlantı kopmamış.  

Aşağıdaki diğer bir muhacir kaydı ise  sanırım kardeşlerin Adana'ya nakli kabul etmemesinden dolayı ikinci kez düzenlenen sadece Hafız Salim Dede ve ailesine ait  muhacir kayıt örneği....
Umarım geçmişini arayanlar için faydalı bir paylaşım olmuştur.
Bana sertaccihan01@gmail.com adresinden ya da 0538674829 nolu whatsapp hattından ulaşabilirsiniz. 
                                                                                  Sevgilerimle





4 yıllık emeğimin sonucu olan kitabımı 2018 yılında yayınladım. Vefa örneği olmasını istediğim için ; doğduğu toprakları bir daha göremeyen buğulu,elâ gözlü tüm mübadillere ithâf ettim. 
Umarım birçok mübadile faydası olur. Kitapta Kozana'ya bağlı 61 köyde yaşayan 5140 Türk-Müslüman-Erkek nüfusa ait bilgiler bulunmaktadır. Kitabı almak isterseniz eğer sertaccihan@hotmail.com adresinden veya 05386748294 nolu whatsapp hattından  ulaşmanız  yeterlidir. 


3 Aralık 2018 Pazartesi

KÜÇÜKTEKELER YENİ ADI ANATOLİ FOTOĞRAFLARI İLE ANADOLU'DAN BİR MÜBADELE HİKAYESİ




Kemal Yalçın'ın ödüllü kitabı Emanet Çeyiz'den bir bölüm ile Küçüktekeler köyü fotoğrafları  aşağıda....Küçüktekeler köyünün şimdi ki adı Anatoli yani Anadolu.......
Küçüktekeler köyüne ait  42 isimden oluşan seçmen listesi kitabımda var. Hatta ilk isim olarak kayıtlara geçen 1889 doğumlu Aris oğlu Abdi'nin lâkabı Min abi....... 

Aşağıdaki hikâye ile bağlantısı var mı? yok mu? bilemem ama pek çok şey  ortak......

...................

"Verilen adreste Denizlili Minoğlu soyundan Yanni Minoğlu ile eşi Stelya'yı yapı malzemeleri satan dükkanlarında bulduk. Birkaç kelime dışında Türkçe bilmiyorlardı.
Aleko amca beni tanıttı.Nereden, niçin geldiğimi kendilerini nasıl bulduğumu anlattım. Yanni kalkıp sarıldı boynuma!
"Demek sen bizi aradın! Demek sen Minoğlu'nu aradın?" diyor, bir yüzüme bakıyor, bir boynuma sarılıyordu.
Dedesi Denizli'den gelmiş.Soyadının Rumcaya çevrilmesi istememiş. "Ben Denizlili Minoğlu olarak geldi, Denizlili Minoğlu olarak gideceğim!" demiş.
Yanni'nin soyadı böylece Türkçe kalmış. "Ben Türkçe bilmiyorum, ama soyadım Türkçe!" deyip güldü.
Honazlı Minoğlu soyundan insanları tanıyıp tanımadığını sordum.
"Honaz'da akrabalarımız varmış. Dedem, babam anlattılar. Yollarda gelirken çoğu ölmüş. Honazlı Minoğlu'nun karısı ve Sofya isminde bir kızı Volos'a gelmiş. Birbirimize gider gelirdik. Hepsi ölüp gittiler! Kalanlar oraya buraya dağıldılar.Sadece Sofiya'nın kızının kızı burada yaşıyor. Akşam bize  çağırırım. Buyrun hem yemek yeriz, hemde konuşuruz......"
Davetini kabul ettim Anna sevinçten uçuyordu. Aleko amcanın gözlerinden mutluluk saçılıyordu.
"Ben dedim sana, merak etme buluruz....Çeyizler elinde mi kalacaktı? Babanın kemikleri sızlardı sonra!" diye sevincime sevinç kattı.
Anna "Akşam bende gelmek istiyorum" dedi.
Minoğlu'nun kızlarının çeyiz bohçasını hazırladım. Anna ve Aleko amcayla birlikte hava kararmadan Yanni Minoğlu'nun evine gittik. Yanni'nin kızları Vasiliya, Angela, Nikoleta ve damatları...hepsi şömineli konuk odasında toplanmışlardı.
Yanni:
"işte aradığın Honazlı Minoğlu soyundan Sofiya'nın kızının kızı İrini!" dedi.
"Bende Minoğlu'nun bahçe komşusu Gacaroğlu Mehmet Kemal'in oğlunun oğlu Kemal!"
İrini ile sarıldık birbirimize...deniz mavisi gözlerinden akan damlalar ağaçların özsuyu gibi saf ve berraktı.
Sofiya'yı bulmuşcasına sevindim. Kulaklarımda babamın sözleri çınlıyordu.....
"Senin annanen Sofiya, babamı Karakörpü Savağında suya batırmış.Babam bunu hiç unutmamış.
"Bulursan Sofiya'ya söyle bunu!" demişti ölmeden önce..
Size söylüyorum İrini, babam Safiye'yi yani Sofiya'yı ölünceye kadar hiç unutmamıştı!"
Yemekte İrini ile yanyana oturduk. Anna karşımızda, can kulağı ile bir beni, bir çevirmenliğimizi yapan Aleko amcayı dinliyordu.
İrini'ye Sofiya'yı, Minoğlu'nu sordum:
"Ben Sofiya'nın kızı Stella'nın kızıyım. Savaşlardan sonra doğmuşum.Adımı İrini koymuşlar, yani barış....Sofiya ninem 1980'de 70 yaşında öldü. Annem Stella 1988'de vefat etti. 53 yaşındaydı. çaresiz hastalıktan kurtulamadı. İki kardeşiz. Ağabeyim Hristo Atina'da yaşıyor. Ben tarih öğretmeniyim. Ninem, annem çocukluğumda başlarından geçenleri anlatırlardı. Dedemiz Minoğlu dönememiş buralara! yıllar geçti unuttum duyduklarımın çoğunu...unutmak istedim. İki çocuğum var, anlatmıyorum duyduğum kötü olayları...kinle beslemek istemiyorum çocuklarımı! Sofiya ninem kötü olaylardan çok güzellikleri iyi insanları anlatırdı. Bak aklımda ne kalmış. Kiraz bahçeleri varmış...sular akarmış her yerden...bizim oranın kirazları! bizim oaranın meyveleri!der dururdu.Çok görmek istiyordu memleketini...anneme "Ben gidemem,sen git gör!"derdi. Ne ninem, ne de annem göremeden ölüp gittiler!"
.........
Yemekten sonra oturma odasına geçtik. babam ve annemle birlikte yerleştirdiğimiz çeyizleri bir bir bohçadan çıkardım. Masanın üstüne koydum.Öyküsünü anlattım:
"Annem şitare ipekli yorganı Fatma isminde Yunanistan'dan Honaz'a gelen yoksul bir muhacir kızına çeyiz olarak vermiş. Bazıları da erimiş. Dedem "Dönüp gelirler bir gün! Emanet çeyiz kimseye verilmez! Ahlı çeyiz hiçbir kızın yüzünü güldürmez! diye saklatmış. Dedemin babama, babamında bana vasiyetiydi. Sizler dönüp gelemediniz....ben geldim. Buyurun emanetinizi! Buyurun Minoğlu'nun kızlarının çeyizini......."
İrini birini koyup, birini alıyor, kokluyor,yüzüne sürüyordu.....
"Demek ki bunlar Sofiya ninemin çeyizleri! Tanrım! Bu nasıl bir güzellik, nasıl bir insanlık böyle!"
Yanni bir eline güvüllü ipek göyneği, öbürüne ipekli gelin başlığını almış, gönlünün çok derinlerinden gelen sözcüklerle konuşuyordu.
"Bir mendil bile getirseydin, altından kıymetli olurdu bizim için! Sen çeyizleri getirdin, kalbimizin tamamını götürüyorsun!"


MEMLEKETTEN VATANA SESSİZLERİN HİKAYESİ
4 yıllık emeğimin sonucu olan kitabımı 2018 yılında yayınladım. Vefa örneği olmasını istediğim için ; doğduğu toprakları bir daha göremeyen buğulu,elâ gözlü tüm mübadillere ithâf ettim. 
Umarım birçok mübadile faydası olur. Kitapta Kozana'ya bağlı 61 köyde yaşayan 5140 Türk-Müslüman-Erkek nüfusa ait bilgiler bulunmaktadır. Kitabı almak isterseniz eğer sertaccihan@hotmail.com adresinden veya 05386748294 nolu whatsapp hattından bana  ulaşmanız  yeterlidir. 

                                                            Sevgilerimle



13 Ocak 2018 Cumartesi

CAFE AMANLAR ve REMBETİKO



Fotoğrafa tıklayarak, Gülbahar yumuşak yumuşak çalarken  yazıyı okuyun bence :))))


-Rembetiko kültürünün doğuşu-

Anadolu'daki Yunan yenilgisinden sonra, Büyük Helen İmparatorluğu- Megali İdea hayali ve din kardeşliği nedeniyle, Yunanlılara sempati ile bakan  Rumlar,  Türklerin kendilerinden intikam alacağından korkarak kitleler halinde Yunanistan'a göç ettiler. O zamanki nüfusu 4-5 milyon olan yerli halka, birde Anadolu'dan gelen yaklaşık 1.500.000 göçmen eklenince Yunanistan çok ciddi ekonomik ve siyasal sorunlarla karşı karşıya kaldı. Ticari dengeleri alt-üst olan Yunanistan, ihtiyaçlarının çoğunu ithal etmek zorunda kalmıştı. Açlık sınırındaki ülkede salgın hastalıklar artmış, mübadillerin yaşadığı çadır kentlerde tifo, tifüs, çiçek  salgını baş göstermişti.

Yerli Yunanlılar ise; şaşkın vaziyette bir yıl önce Megali İdea hayali ile zafere ve Anadolu'nun işgaline umut bağlamışken, yaşanan bu büyük hezimetten, Anadolu'dan gelen mübadilleri sorumlu tutuyorlardı.  Dindaşları olan Rumları ötekileştiriyorlar ve dışlıyorlardı. Dışlanan ve ciddi bir husumete maruz kalan mübadiller, yalnızlıktan ve anavatanlarından kopmanın hiçbir yere ait olamamanın acısı ile giderek kriminalize olmaya devam ediyorlar, kurdukları gettolarda Anadolu'dan getirdikleri kendi gelenek ve kültürlerini yaşatarak dayanışma içinde varlıklarını sürdürmeye çalışıyorlardı.

Savaş ve siyasi çalkantılar sonucu başka bir ülkeye mülteci olarak sığınanlarda ya da zorunlu göçe tabi tutulanlarda sıklıkla görülen "Sıla hasreti" şeklinde kendisini gösteren "Kökten kopma sendromu" Rembetçi mübadillerde ziyadesi ile ortaya çıkmıştır. Göç literatüründe  "Hayata Küsme Bozukluğu" olarak tanımlanan sinsi ve kronik çaresizlikle baş etmekte zorlanan ve varoşlarda birbirine kenetlenerek asgari yaşam koşullarında yaşama tutunmaya çalışan bu marjinal gruplarda suça yönelik davranışlar alkol,esrar başta olmak üzere madde bağımlılıkları yoğun şekilde olduğundan, kolluk güçleri tarafından sıkı kontrol altında tutulmuşlardır.

Ezilmişlik, dışlanmışlık, hor görülme sonucu gelişen narsistlik incinmişlikler bu grubun ortak hüznü haline gelmiş altta yatan kronik depresif ruh halini ancak bu söz konusu suç mahallerinde (Cafe amman'larda) bir nebze olsun dindirmişlerdi.

Yaşadıkları topraklardan sökülüp atılan mübadil göçmenlerin birinci kuşağında yaşanan sayısız sosyal travma ve acılar kuşaktan kuşağa özellikle sözlü kültür aracılığı ile aktarılırken, acılı yaşam öyküleri Anadolu kökenli çalgıcıların ve yine Anadolu ezgilerinin karıştığı bir tür özgün müzik (Rembetiko) ile "kolektif kimliklerini" yıllar içinde inşa ediyorlardı.Onlar için  Rembetiko sadece bir müzik değil aynı zamanda bir yaşam biçimiydi. 

Bu "yaralı kimlik bilinci" onlara yeni bir yaratıcılık olanağı sunmuş ve özellikle 1950'lerden sonra özellikle Amerika'ya açılmakla ünlenen Rembet müziği Afroamerikalıların  yarattığı Blues ve Caz ile aynı kalitede özgün müzik olarak dünyaya yayılmıştır.

Prof.Dr. Cengiz Güleç'in "Büyük mübadele'nin yarattığı sosyopsikolojik sorunlar ve rembetiko kültürünün doğuşu" adlı makalesinden alıntıdır.

Racon gereği Cafe Ammanlara gidip, müzisyenlerden şarkı isteyen külhanbeyi (bi mangaslar)  o şarkı çalmaya başladığında   tek başına  dans etme hakkına sahip olurmuş.
Yani Rembetiko'nun yazılmamış ama herkes tarafından bilinen belli kuralları varmış.

                                                                 Sevgilerimle

BU BİR MÜBADELE HİKAYESİNİN ANLATILDIĞI RADYO HİKAYESİ

KOZANA HATIRALARI......

Selam Mübadil insanların fotoğraflarıyla birlikte bir mübadele hikayesi anlatımı burada....Bakalım kimlerle ortak hikayelerimiz var?...