24 Mart 2023 Cuma

UZUNALİ KONAĞININ HÜZÜNLÜ ÖYKÜSÜ




İlçelerinin tarihlerini anlatan Kaymaklı Belediyesi yayınlarından 
Anaku-Enegi-Kaymaklı "Taş Kapının Ardındaki Şehir"  kitabını tarihimize  kazandırdıkları için  Kaymaklı Belediyesi Basın Yayın ve Halkla İlişkiler Müdürü Sayın Hasan Ercan'a çok teşekkür ediyorum.


Merhaba 
İsterim ki Ülkemde her köyün, her ilçenin bir kitabı olsun. Fotoğrafları olsun, yaşayanlar anılarını,dedelerinden ninelerinden duyduklarını anlatsınlar, tarif  versinler çokça....
 Mesela evlerini neden dağın tepesine yaptıklarını, ovaları, sulak alanları niçin tarım arazisi olarak kullandıklarını anlatsınlar. 
Niçin yetiştirdikleri ürünlerin  tohumlarını çeyiz sandıklarının içinde sakladıklarını anlatsınlar mesela...... 1 e 5 almak için hangi ürnün hangi tarlaya ekilmesi gerektiğini, meyve ağaçlarının  seyreltilmesi işinin neden gerektiğini anlatsınlar....
dere yataklarını anlatsınlar mesela......neden uzak durulması gerektiğini.....evlerini ahırlarını neden dere- göl ve deniz kenarlarından uzakta yaptıklarını.......
anlatsalar bizlere tecrübelerini.....deseler ki; yıllar geçse de üzerinden dereler ve göller tekrar yatağını bulur.....belki sizi bulmaz ama torunlarınız zarar görür evi barkı yıkılır, canından olur, uzak yapın evlerinizi deseler....
Köylerindeki depremleri anlatsalar mesela....yıkımların nerelerde olduğunu anlatsalar, neden tek katlı evler yaptıklarını
her biri bilge insanlardı atalarımız ne zaman ki onları ciddiye almadık,tecrübelerinden faydalanmadık işte o gün biz atalarımızla aramızdaki zinciri kopardık işte o zaman biz kaybettik vasatlaştık, köreldik.....
şimdi görüyoruz onların bilgisinin,tecrübesinin   kıymetini bilmememin  sonuçlarını....
deprem ve ardından gelen sel baskınları canımızı çok acıtarak, deprem bölgesinde yaşayan insanlarımızı savurarak  bize öğretti maalesef.... 

Ekin değilsin ki savrulasın diye başlıyor hikayemiz ama savrularak dönüştü hayatlarımız Kahramanmaraş depremi ile.
.............

Ekin değilsin ki savrulasın, yaprak değilsin ki öylece umursamazca uçup gidesin. Kimbilir kaç asırlık bir köksün toprağında ama bir anda o kökün o toprakla ilişkisi kesiliyor.

Kaymaklı'da bulunan Karamanlılardan ve Atalarımızdan kalma harika tarihi eserler bulunmaktadır. Bu binalardan birisi de Papaz Evi olarak bilinen tarihi bir konaktır. Konağın yapımı 1912 olarak cümle kapısının üzerine işlenmiştir. Bu konakta yaşayanlardan biri de konağın hemen arkasında yer alan Aziz Georgios kilisesi papazıdır.


Konağın bulunduğu mekân ve yeraltı şehri bugün de efsunluğunu ve cazibesini hâlâ korumaktadır. Halen Konağın giriş katında bulunan odanın içinde yer alan tünelin, yeraltı şehrine ve yanındaki kiliseye bağlandığı bilinmektedir. Rahibe okulu olarak bilinen ve yaklaşık 300 metre uzaklıkta bulunan bir diğer yapıyla da bağlantılı bir tünel olduğu söylenmektedir.

Mübadele döneminden sonra evlerini terk etmek zorunda kalan Rum vatandaşlar belde de kalan Türk halka evlerini ya cüzi fiyatlara satmışlar ya da hediye etmişler. Ama bu konağın Uzun Ali'ye verilmesinin farklı bir hikayesi var.

Eneği'nin yağız delikanlılarından Uzun Ali'nin başından geçenler dillere destan olmuş, hüzünlü bir aşk hikayesidir.


Eneği'nin yiğit delikanlısı Uzun Ali zengin bir Rum ailenin yanında çalışmaktadır. Ali Rum ailenin kızı Tedra'ya gönlünü kaptırmıştır. Aşk öyle bir duygudur kiinsanın özünü yakıp bir ateş gibi kavurur., fakat aşk cesaret ister. Tedra'da Ali'ye karşı derin duygular hissetmektedir. Ali fakirliğinden mi? yoksa vefa duygusundan mı bilinmez konuyu bir türlü Tedra'nın babasına anlatacak cesareti gösteremez. Bir gece Tedra ile Ali gizlice buluşur. Tedra artık evlenme çağına geldiğini, babasının kendisini başka birine vermeden Ali'nin gelip konuşmasını ister. Cumhuriyet yeni kurulmuş ve köye mübadele ile ilgili haberler gelse de kimse pek bir şey bilememektedir. Ali o gece kararını verir. Tedra'nın babası ile konuşmak için sabahı beklemeye başlar. Ali için saatler geçmek bilmez. Nihayet sabah olur olur da Ankara'dan gelen haberler hiç iyi değildir. Yapılan antlaşmaya göre Türkiye'de yaşayan Rumlar Yunanistan'a, Yunanistan'da yaşayan Türkler Türkiye'ye dönecektir.



 Bu aşka şahit olan tüm halkı bir keder sarar. Ali ve Tedra'yı ise tarifsiz bir keder kuşatır. Yaşayacakları evin hayalini kuran genç aşıklar bu haberle adeta yıkılır. Tedra babasının çok katı bir adam olduğunu ve asla burada kalmasına izin vermeyeceğini çok iyi bilmektedir. Ali'nin ise kimsesi olmadığı için Tedra'yı kaçırmak aklına gelmez. Hele ki böyle karışık bir dönemde Tedra'yı oradan oraya sürüklemek ona eziyetlerin en büyüğü olacağını düşünür. Çünkü Uzun Ali'nin gönlü de tutkunun, yaşama sevincinin yeri bambaşkadır. Konağın sahibi papaz efendinin evi satacağı haberi yayılır. Tedra babasını günlerce süren ısrarları neticesinde konağı almaya ikna eder. Konak Ali için alınmıştır. Tedra ve Ali son kez buluşurlar. Heyecanları doruklardadır. Sevmenin ne kadar güçlü ve derin olduğunu da iki aşık bilmektedir. Tedra heyecan dolu bakışlarla sevdiğine bakar. Meramını anlatmakta güçlük çeker. Sevgisi artık Ali'nin eline verdiği bir mendildedir. Mendilde dünyanın en güzel kokan çiçeklerinin kokusu vardır. Ali'ye mahzunca bakar. Yüzleri ay gibi parlamaktadır. Ağzından sadece "ben gitmeden bu mendili açma !" sözleri çıkar.


Ne hazindir ki aşk her zaman mutluluğun en yücesinde dolanmaz. Yüreklerde kor bırakır. Hayatın en garip tecellisi ayrılıklardır. Tedra ve ailesi bir gece  gizlice ayrılırlar köyden......Ali ise sevgilisini son bir kez görebilmenin sevinciyle mendili açar. Bir anahtar ve bir not çıkar içerisinden kağıtta "madem benimle evlenemeyeceksin, evleneceğin kadınla hayalini kurduğumuz o evde mutlu yaşadığını bileyim" yazmaktadır. Bu söz Ali'ye hüzünlerin en zapt edilemez elemini yaşatır. Ali uzun bir süre ne eve girer, ne de Tedra'dan bir haber alabilir. Yazdığı mektuplara cevap alamaz. Sevgilisinin hayali artık gece gündüz hayalindedir. Aradan biraz zaman geçer, köye bir haber gelir. Tedra gemide veba salgınına yakalanmış ve ölmüş. Ali bu habere inanmaz. Yıllar çok şeyi geride bırakır ancak yine de insanın bütün ümitleri hayalleri hatıraların izbe yerlerinde yaşamaya devam eder. ne çare ki hayat devam etmektedir. Yıllar sonra Ali Tedra'nın vasiyeti olarak gördüğü o evde bir yuva kurar.





Bu topraklarda onlarca Tedra-Ali hikâyeleri yaşandı. Acıyla yoğrulan yürekler, yeni doğan güneşin umut dolu çocukları oldu hep.........


27 Ocak 2023 Cuma

KİREÇ KOKULU BEYAZ EVLER


 Karaferye doğumlu Ekrem'in nüfus cüzdanının fotoğrafını kullanmama izin veren  Tülay Urgancı hanımefendiye sevgilerimle 
Atalarımızın nüfus cüzdanları kendi kişisel aile tarihlerimiz için çok önemli kayıtlardır.

MİSS GİBİ KİREÇ BADANALI EVLER

Rahmetli Annanem, yılda 2 ya da 3 kez tüm evinin içini ve dışını çalı süpürgesiyle kireçle boyardı. Mis gibi kokardı. Kireç kokusunu temizlik kokusu olarak algılamam sanırım bu sebepten.......

.................

Düz dam yerine üçgen damlar, kireçle badanalar



Mübadele yoluyla marangoz, duvar ustası ve boyacı birçok meslek grubuna mensup kişi Anadolu'ya göç etmiştir.Bu meslek grıplarının mensupları göç ettikleri yerlerde öğrendşkleri ve uyguladıkları birçok tekniği geldikleri Anadolu coğrafyasındaki halkla paylaşmışlardır. Bunlardan birisi evlerin damları ve duvarlarının kirece boyanması geleneğidir. Muhacirler,yeni yerleştikleri Anadolu köy ve kasabalarındaki nüfusa evlerinin damlarını düz dam yerine, üçgen dam kullanmayı öğretmişlerdir. Ayrıca evleri kirec ile badana etmek geleneği de muhacirlerle Anadolu'ya gelmiş başka bir uygulamadır. Cumhuriyetin kurulduğu ilk yıllarda  duvar yapımında coğrafi bölgenin karakteristik özelliğine göre taş ve kerpiç gibi yapı malzemeleri kullanılmaktaydı. Özellikle kerpiç Batı Anadolu'nun değişmez yapı malzemesiydi. Özel olarak hazırlanmış ıslatılmış sarı toprak ve üzerine dökülen samanın karıştırılması ve bu karışımın belli büyüklüklerde tabakalanması ile oluşturulan malzeme ile duvarlar,evler inşa edilmekteydi. İnşa edilen duvar ve evler tekrar toprak ve samandan oluşan malzemeyle sıvanması sonucu düzlük kazanıp göze güzel görünür hale getirilmiştir. Bu sayede ev sahipleri yeni bir tarz badana tekniğini öğrenmiş ve kirece boyanan evler beyaz tertemiz bir görünüm kazandılar.

Erdal İNCE
 Uluslararası Mübadele Sempozyumundan

 

12 Ocak 2023 Perşembe

AĞIRNASLI KATİNA'NIN TÜRKÜSÜ VE SELANİK KEÇİLER KÖYÜNE AİT FOTOĞRAFLAR





"Kamayı vurdum yire" Doğal bir Anadolu Türkçesi ile  başlıyor.
...........
Martinim allı pullu
Ben almam senin gibi dulu
Alırsam kız alırım
Her yanı............

Martinim atılmayor
Martinim atılmayor
Ah şu uzun gecelerde yalınız yatılmayor. diye devam ediyor..... 
Anadolu mozaiğinin Son tefçi kadınlarından biriydi  Katina Farasapoulo........
2020 yılında vefat etti dinince dinlensin.....



Mehmet Söylemez "Yitik Vatan Türküleri" adlı kitabında; Anadolu türkülerini derlemek üzere Kuzeybatı Yunanistan'da bulunan köylere gitmiş uzunca bir süre  Anadolu'dan mübadele ile göçen Anadolu Rumlarının yaşantılarına tanık olmuş ve  atalarından gelen halen söyledikleri türküleri bulmak için yoğun bir çaba göstermiş. Aşağıdaki satırlar bu kitaptan...... 


Pella bölgesine bağlı olan Yanniça ili sınırlarında bulunan Agrosikia (mübadeleden önceki adı Gurbeş/Grubevci/Gruvişta) köyünde yaşayan Aleksandıros Yordanidis, Karaman ve Faraşa (Kayseri-Yahyalı-Çamlıca köyü) kökenli bir aileden gelen Yordanidis, köyde Türkçe konuşan yaşlılardan birisidir. Agroskia köyünün ilk yerleşimcilerinin tamamı Anadolu mübadilleridir. Köyün yarısı Pontuslu Rumlardan oluşurken, diğer yarısı Kapadokya kökenli Rumlardan oluşmaktadır.Türkçe konuşmasının yanında Anadolu'da konuşulan Rumca lehçelerden birisi olan Faraşa* lehçesini de konuşabilmekteydi.
**Yordanidis Faraşa dilinden genelde bizim dil veya Rumca diye söz ederken, Türkçe'yi sizin dil olarak ifade etmiştir. Yunanca içinse Yunanca demiştir.

19 Şubat 1949 yılında doğmuş olduğu köyde yaşamını devam ettirmektedir. Asıl mesleği olan elektrik-elektronik teknisyenliğinin yanında yıllarca Karamanlıların halkoyunları eğitmenliği ve müziklerinin icrası ve çalgı yapımcılığı ile ilgilenmiştir.


 Artık emekli olduğu için sadece müzisyenlik ve çalgı yapımcılığı yapan Yordanidis, geleneksel olarak Kapadokya Kemanesi adlı çalgıyı yapan tek isimdir. İç Anadolu'dan gelenler kendilerini ifade ederken diğer göçmenlerden ya da diğer Yunanlılardan farklılıklarını dilleri, kültürleri hatta yemekleri üzerinden anlatan İç Anadolu kökenli mübadillerin müzikleri de bu farklılıkları göstermektedir. Yordanidis, Karadeniz ezgisi çalarken sadece kemençe kullandığından kendisine neden bu türküyü kemane ile çalmadığı sorulduğunda; 

"Olmaz! o bizim değil Pontusluların havası bununla çalmam" demesi aslında bu fikri desteklemektedir.


Yordanidis ile sonraki gün görüştüğümüzde,  köyüne yaklaşık 30 km mesafede olan ve yine mübadil bir köy olan Vathilakos'da (mübadeleden önceki adı Keçiler) bir eğlence olacağını ve o eğlencede bütün müzik işinin kendisinde olduğunu söylemesi üzerine yola çıkarak Vathılakos köyüne gittik. Kayseri, Develi,Satı ve Taşçı köylerinden gelen mübadiller ile Karadeniz kökenli Rumların oluşturduğu bu köy eski bir Türk köyü....köyün yaşlıları halen köyün Türkçe olan adını yani Ciciler'i kullanmaktalar.




Gümülcine'ye 40 km mesafede olan Askites köyünde Kayseri ve civarından göç etmiş olan mübadillerle, Karadeniz'den göç etmiş mübadiller yaşamaktadır. Köyün eski adı Sofular'dır. Köyde yaşayan herkes köyün eski adını bilmektedir. Köydeki derleme çalışmaları sırasında köye gelen Kayseri ya da Karadeniz kökenli Rumların büyük çoğunluğunun Türkçe dışında hiçbir dil bilmeden  geldikleri öğrenilmiştir. Bu köydeki en önemli değer, en önemli müzikal kaynaklardan birisi olan Katina Farapoulo Anadolu'da bugünlerde gittikçe temsilcisi azalan "Defçi" veya "Tefçi Kadın" kadın geleneğinin son örneklerindendir. Katina hanım misafirperverliği ve hoş sohbeti ile Anadolu'dan gelen herkesi ailenin bir üyesi gibi ağırlamaktadır. Kayseri Ağırnas'lı olan Farasapoulo ailesi  mübadele sonrası bu köye yerleştirilmiştir. 

Katina hanım Kayseri Ağırnas'la olan ilişkilerini şöyle anlatıyor:


"Biz Ağırnaslıyız. Sen biliyor musun Sinan'ı? Hani siz mimar diyorsunuz...Koca Sinan onlar hep bizim akrabamız...bu köy Ağırnas'lı...bizim köyümüze Kayseri'den Türkler geldiler, biz oralara gittik."

Repertuarında Türkçe ve Faraşa Rumcası türküler olduğunu anlatan Katina hanım daha sonradan Yunanca türküleri de eklediğini söylüyor. Katıldığı eğlencelerde sadece def çalmayan Katina hanım aynı zamanda maşa çaldığını da söylemiştir. Akıcı ve anlaşılabilir Türkçe konuşan Katina hanım yaptığı yemeklerin isimlerini de Türkçe söylemiştir.
Yuvalama çorbası yapan Katina hanım kendi yaptığı kurabiyelere
-bu kete ben yaptım diyor.



Bazı türküleri söylerken Katina hanım çeşitli bilgiler verir.

"Kız anası kız babası eline mumlar yanası"adlı türküyü söylerken 
"Biz bunu zamah gecesi okuruz, kız evden çıkarken güvey onu almaya geldiği zaman"

Zamah gecesinin ne olduğu sorulduğunda ise;

"siz kına gecesi diyorsunuz ama biz kına gecesi demiyoruz. Zamah demek herkes yanyana geliyor, bir araya geliyor demek.Bizde kına yakmak çok yok. Kız evden çıkarken ağlasın diye bu türküyü söylüyoruz" demiştir.
Mehmet Söylemez'in Yitik Vatanın Türküleri  adlı kitabından

Kayseri'den Selaniğe tüm mübadillere selam olsun....sevgilerimle












BU BİR MÜBADELE HİKAYESİNİN ANLATILDIĞI RADYO HİKAYESİ

KOZANA HATIRALARI......

Selam Mübadil insanların fotoğraflarıyla birlikte bir mübadele hikayesi anlatımı burada....Bakalım kimlerle ortak hikayelerimiz var?...