23 Kasım 2022 Çarşamba

SEN HİÇ ÇİÇEKLE,YAPRAKLA,İBRİŞİMLE MEKTUP YAZDIN MI?

MENLİKLİ BİR AİLE HİKAYESİ... 





Bu beceri, bu incelik, bu bilgelik, bu romantizm sadece Rumeli’ye  özgü sanırım.....  Aşağıda okuyacağınız bir Rumeli hikayesidir.


......Dedemin, pek aklı başında,terbiyeli,edepli Ahmet isminde bir çubukçubaşısı varmış. Bu genç Ahmet bir iftiraya uğramış ve kurtuluşu Mısır'a kaçmakta bulmuş.Gel zaman git zaman Mısır'da Ahmet zengin olmuş, mevki sahibi olmuş ve oğlu Celal'i eski efendisi Rıfat beye Menlik'e göndermiş. Onu Mısır'a davet etmek üzere "Mısır'a teşrif etsinler, çok büyük mevki sahibi olurlar" demiş.

Dedem gider mi? Osmanlı azameti, Rumeli beyi kibri teşekkür etmiş ve gitmemiş. Zira Mısır'a beyler hiç gitmemiş, gidenler başı bozuk, işsiz güçsüz bir grup.......

Dedemi bilebildiğim kadar yazmaya ve anlatmaya çalıştım. Ya Babannem? Çok kibar, çok zarif Esma Hanımefendi? Ne biliyordum ben onun hakkında? Babannem hakkında çok birşey bilmiyordum. Bilebildiğim kadarıyla genç denecek bir yaşta vefat ettiğini, babamın da annesine ömür boyu sonsuz bir sevgi ve sonsuz bir hasret duyduğudur.Yetiştirdiği 5 oğuldan sonra pek halsiz ve pek solgun kalan Esma Hanımefendi hemen hemen Menlik'te Konaktan dışarıya hiçbir yere çıkmazmış. Yaza doğru yaz hazırlıkları, kışa doğru kış hazırlıkları kilerler ambarlar dolup dolup boşalırmış. Konakta sabun ve mum da yapılırmış. Şunu da belirteyim ki Rumeli hanımları emsalsiz "ev hanımıdırlar" Bu meşguliyetlerinden başka hanımlar arasında bir mektuplaşma faslı da varmış. Evet mektuplar gider, mektuplar gelirmiş.Peki mektuplar nasıl yazılırmış? Haremde okuma yazma bilen yok.Çiçeklerle,yapraklarla ve ibrişim ile....her çiçeğin, her yaprağın manaları başka başka....."seni çok seviyorum" bir çiçek, "seni göreceğim geldi" başka bir çiçek, "hastayım çok üzülüyorum" da bambaşka bir çiçek..bunları ifade etmek için rengarenk çiçek, yaprak ve ibrişim.Bu rumuzlarla pek güzel mektuplaşılırmış, bu mektuplaşmaları Esma hanımefendi pek severmiş.

Kendilerinin yazdıkları mektuplarda ayrı bir telaş ve heyecan, gelen cevabi mektuplar açılırken yine büyük bir merak ve heyecan. Bu çiçeklerle mektuplaşma Konağın en büyük heyecanı imiş. Hele Serez'e yazdığı mektuplar ve Serez'den yakın akrabalarından aldığı çiçekli mektuplarkendisini o kadar bahtiyar edermiş ki......Evet yukarıda ifade ettiğim gibi çok kibar, çok zarif; fakat çok yorgun ve çok solgun Esma Hanımefendi daha yaşlanmadan Allahına kavuşmuş.

Diğer oğullarını bilemem ama benim babam Tayyar beyin kalbinde  öyle derin bir sevgi ve öyle derin bir hasret bırakmıştı ki, bu sevgi ve hasret babamda bütün bir ömür boyu sürmüştü. Babam çok sevdiği ve  çocuk yaşında  kaybedeceği güzel kızına anasının adını takmış, Melek haslet ablamın adı da Esma Nail idi. Bu iki Esmalarla çok sevdiği anası Esma, çok sevdiği kızı Esma ile babam bütün hayatı boyunca birlikte yaşamıştı.

(Münevver Ayaşlı Rumeli ve Muhteşem İstanbul kitabından)

10 Ekim 2022 Pazartesi

MUSTAFA NECATİ'NİN MÜBADİLLERLE İLGİLİ GENELGESİ "DERDİNİ SORMAYACAKSIN, YÜZÜNE BAKIP ANLAYACAKSIN!"


Selam 
 Sayın Prof.Dr. Kemal Arı hocamızın tarihin tozlu sayfalarından çıkardığı, bize kazandırdığı genelge'de,  Mustafa Necati; emirlerini,  o kadar içten ve duygu dolu cümlelerle yazmış ki, duygulanmamak elde değil. Tam bir devlet adamı mantığıyla hareket ederek " Derdini sormayacaksın, yüzüne bakıp anlayacaksın" diyor. 



"1. Kış başlamıştır. Teşkilatımızın hazırlık döneminde, göçmen taşıma işlerine önemli ölçüde el atılmıştır. Bu zorunlu durumdan dolayı, bölge müdürlerinin göçmenleri indirme iskelelerinden uzaklaşamadıklarını ve çalışma alanlarını oluşturan vilayet ve kazalarla tam anlamıyla ilgilenmeye zaman bulamadıklarını görüyorum. İndirme iskelelerinde bulunan bölge müdürleri, her halde bölgelerinin en uzak noktalarına kadar gidip etki ederek, göçmenlerin küçük ve gizli yaralarına çare bulmayı en önemli görev saymalıdırlar. Bunun için de bölge emrine verilen memurları bölge içindeki vilayet ve kazalara göndererek, işlerin içinde bulunmaları gerekir. Buna dikkat etmenizi tavsiye ederim.
2.Bölge müdürleri, örgütleri hakkında kapsamlı bilgi vermiş değillerdir. Onun için bölge müdürleri emrinde bulunan memurlar oraya gönderilmiş ya da gönderilmesi kararlaştırılmış bulunan göçmenlerin yerleşme, beslenme ve rahatlarını sağlamaya yeterli midir? Bunu belirleyerek bildirmelidirler. Gereksinim oranında memur göndereceğimden, bölge müdürleri memur gereksinimlerini bana anlatmalı ve bu konuda beni ikna etmelidir. Her bölge müdürü emrindeki memurlardan dolayı sorumludur. Atanan ve seçilen gerek maaşlı ve gerek gündelik ücretli memurlardan yararlanma olanağı olmayanlar, derhal işten çıkarılmak üzere bakanlığa bildirilmelidir… Görevini namusu kadar sevmeyen memurlar, imar ve iskan işlerinde çalıştırılamazlar. Çünkü imar ve iskan işi, kardeşlerimizin yaşamı, memleketimizin huzur ve mutluluğu işidir. Çalıştırılamayanları çalışır duruma getirmek, çalışma yeteneği olmayan ve bu işe büyük bir aşkla sarılarak çalışmayanları memurlarımın arasında görmek istemiyorum. Bunu önemle ilginize sunarım…
3.. Herhangi bir muhacir kardeşimin özen ve ilgiyle bakılmamasından dolayı uğrayacağı akıbet, vicdanım üzerinde acı ve elemli etkiler yapar. Sizde de aynı etkiyi yapacağından eminim. Bu nedenle Hilal-i Ahmer dispanserleri, Hilal-i Ahmer örgütü yerleştirilen göçmenlerin sağlığını tam anlamıyla sağlayamıyorsa, bunları güçlendirmeye çalışmakla birlikte, doğrudan doğruya bölgeniz emrinde bulunmak üzere doktor atayabilirsiniz. Aynı zamanda, gelen kardeşlerimizi üretici duruma koyabilmek için bunlara gönderdiğim genelgede vurguladığım gibi, tohum, araç-gereç vermek yetkisine sahipsiniz. Dolayısıyla, bu tohumlar ekilmiş midir? Gerekli yerlere verilmiş midir? Bütün bunları incelemek gereklidir. Bunun için de tarım uzmanına gereksinim varsa, atarsınız. Yalnız gerek doktorlar, gerek tarım uzmanları atak, kötü hava koşullarından yılmaz, gezmekten usanmaz, incelemelerinde etkili olmalıdır. Köylere, kazalara, şehirlere yerleştirilen göçmenlerin kesin olarak memurlarımızın şefkatli ilgi ve özenli bakımdan uzak bulunmamalıdırlar.. Örgütte bu noktaya önem veriniz. Ne kadar arazi ekildiğini, ne kadar hasta, ölüm ve doğum gerçekleştiğini her on beş günde bir raporla bildirmek gereklidir. Gerekli malzeme ve sağlık araç-gereci bulundurmaya dikkat etmelisiniz. Ölenlerin ölüm nedenlerini doktor raporuyla birlikte merkeze göndermeniz gerekir. Doğumlar da önemle izlenmelidir. Doğan çocuklar gözbebeğimizdir. Bunların yaşaması için çalışmak gereklidir. Bunlara gerekli yardımı yapacağımdan, doğum gerçekleştiğinde bana günü gününe haber verilmelidir.
4.. Şimdiye kadar gönderdiğim genelge ve emirlerde sözü edilen görevlerin yapılışı gerçekleşmiş olmasına karşın, aşağıdaki noktaya da çok önem veriniz:
1.. Göçmenlerin köylerdeki genel durumları nasıldır? Onlarla temas eden memurlarımız yüzlerine baksa, biraz dertleşse herşeyi keşfedebilirler.Çehrelerin, ifadelerin ayrı ayrı anlamları vardır. Bir bakışımızla, yerleşimini sağladığınız göçmenlerin refah içinde ya da sıkıntıda olduğunu anlayabiliriz. Bundan dolayıdır ki, memurlar göçmen kardeşlerimizle sık sık temas etmeye ve onlarla dertleşmeye mecburdurlar. Camı kırık, kapısı sökük hiç bir göçmen evi istemem. Bütün göçmenlerin yerleştirildikleri evlerin camları, kapıları düzenli değilse, dikkat etmek gereklidir. Bölgelerde bu malzemeyi sağlayarak, kesin olarak her evin soğuktan korunmasını güvence altına alınız. Şayet bölgenizde bu malzemeyi bulamazsanız, telgrafla istemelisiniz.
2.. Yataksız yorgansız hiç bir göçmen kalmamalıdır. Paltosu, ayakkabısı olmayanlar var mıdır? Kundaksız yavruların olması olasılığını bile düşünüyorum. Hilal-i Ahmet Teşkilatı şimdiye kadar bize büyük oranda yardım etmiştir. Genel Merkeze yazdığım telgraflara verilen cevaplarda, her bölgede bu gibi malzemelerin bulunduğunu bildirmişlerdir. Bunları Hilal-i Ahmer memurlarından isteyerek sağlamak gerekir. Şayet sağlanamazsa, telgrafla bakanlıktan istek, gerçek görevlerimizdendir.
3.. Göçmenlerin oturdukları evler, sürdükleri tarlalar geçici değildir. Mübadele işleri son bulunca, kendilerine kesin olarak verilmiş olacaklardır. Göçmenlerin bu konuyu bilmeleri gereklidir. Dolayısıyla ev ve arazinin kendi malları olduğunu kulaklarına sokmalısınız. Oturduğu evin kendi malı olduğunu bilen bir adam, onu korumaya ve onarmaya çalışır. Aksi takdirde, gelişigüzel bırakır ve sonuç olarak da baştan başa düşman eliyle yakılıp yıkılan ülkede yeni viraneler meydana gelir. Her göçmene evine sarılmasına ve onu onarması görevinini anlatmalısınız.
4.. a- Onarım işlerine önem vermek, en önemli görevlerdendir. Terkedilen malların harap olanlarını bundan önce verdiğimiz emir gereğince onarmak gereklidir. İlkbahar’da her bölgede yapılması gerekli köyler için de şimdiden bilgi edinmeye çalışmalı ve mevsim gelince derhal işe başlattırılmalıdır. Buna ait ne gibi girişiminiz varsa, raporla bakanlığı haberdar etmelisiniz…
b- Gelen göçmenler kardeşlerimizdir. Göçün acılarına uğramış vatandaşlarımızdır. Bölgenizde özellikle yerlilik, yabancılık gibi bir zihniyetin ortaya çıkmasına engel olmak için halkı aydınlatmak gereklidir. Bir Türk göçmeni kardeşi gibi bağrına basmayanlar, asalet ve faziletin dünyada mümessili olan büyük atalarımızın çocukları sayılamazlar. Fazilet ve büyüklük, yoksullara yardım, göçmen kardeşlere samimi ve gülümseyen, iltifat eden bir yüz takınmakla gerçekleşmiş ve sağlanmış olur.
Bütün bu yazdıklarımdan amacım, sizleri en küçük davamıza kadar duruma egemen, makamınızın manevi etkisinden güç ve esin alan, işlerinizde etkili, göçmenlere baba, yavrularına ana şefkat ve saygısıyla bakarak, kardeşlerimize öksüzlük ve gariplik çektirmeden, bolluk içinde ve üretici konuma getirmiş biçimde yaşatarak bu kutsal göreviniz başarmaktır…"
Mübadele İmar Ve İskan Vekili Mustafa Necati



4 yıllık emeğimin sonucu olan kitabımı 2018 yılında yayınladım. Vefa örneği olmasını istediğim için ; doğduğu toprakları bir daha göremeyen buğulu,elâ gözlü tüm mübadillere ithâf ettim. 
Umarım birçok mübadile faydası olur. Kitapta Kozana'ya bağlı 61 köyde yaşayan 5140 Türk-Müslüman-Erkek nüfusa ait bilgiler bulunmaktadır. Kitabı almak isterseniz eğer sertaccihan@hotmail.com adresinden veya 05386748294 nolu whatsapp hattından bana  ulaşmanız  yeterlidir. 

7 Eylül 2022 Çarşamba

ADALAR DENİZİNDE YER ALAN LİMNİ - ILIMLI ADADA BULUNAN TÜRK KÖYLERİNİN ve MAHALLELERİN ADLARI




                                                                                                                      Alıntıdır.

Selam
Limni adası, Osmanlı zamanındaki ismi ile Ilımlı ada.....Ege Denizinde, Türkiye sınırlarına 50 km uzaklıkta, Gökçeada'nın güneybatısında bulunan volkanik adadır.
 Bir zamanlar Osmanlı idaresinde olan Limni adasının bir başka önemli özelliği ise şudur.  1.Dünya Savaşında, Osmanlı Devleti başarı göstermesine rağmen, birlikte savaşa girdiği devletler yenildiği için yenik sayılır. Mondros Ateşkes Antlaşmasını imzalayarak, savaştan ağır şartlar ile çekilmek zorunda kalır.    İşte Mondros Ateşkes Antlaşması, bu adanın Mondros Limanında imzalanmıştır. 
Antlaşmanın bazı maddeleri şöyledir.
* Çanakkale ve İstanbul boğazları İtilaf Devletlerine açılacak
*Osmanlı Ordusu dağıtılacak.
*Bütün demir yollarını ve haberleşme araçları İtilaf Devletlerinin kontrolü altına girecek.

Antlaşmanın en ağır maddeleri ise;
*7. maddesine göre galip devletler güvenliklerini tehlikede gördükleri stratejik yerleri işgal edeceklerdi. 
*24.maddesine göre ise; Doğu Anadolu bölgesinde, Van-Bitlis-Elazığ-Erzurum-Sivas-Diyarbakır'da bir karışıklık çıkarsa buralar işgal güçlerince mazeret gösterilmeksizin işgal edilebilecektir.
Bu antlaşma ile birlikte Osmanlı Devleti bağımsızlığını tümüyle kaybeder ve İtilaf Devletleri (İngiltere-Fransa-Yunanistan-İtalya) vatanımızı işgal etmeye başlar.

Bu antlaşmaya göre 
İngilizler, Antep,Urfa, Maraş ve Musul'u
Fransızlar, Hatay, Adana'yı (Dörtyol)
Yunanlılar, İzmir, Manisa, Muğla ve Aydın'ı
İtalyanlar, Antalya ve Konya'yı  işgal eder. Yıl 1918'dir.
                                                                

Atatürk; Mondros Ateşkes Antlaşması imzalandığı sırada 37 yaşındadır ve 7.Ordu Komutanıdır. Antlaşmanın maddelerine itiraz eder. İstanbul'a telgraf çeker, ama İstanbul'da ki Osmanlı yönetimi, işgale karşı savunma yapmamasını ister. Karşı çıkar. Bunun sonucunda görev başında olduğu 7.Ordu ve Yıldırım Orduları Grup Komutanlığı görevine son verilir. Mustafa Kemal İstanbul'a döner. Boğazda demirlemiş İtilaf donanmasını gördüğünde ağzından şu sözler dökülür.
"GELDİKLERİ GİBİ GİDERLER!"






Gelelim tekrar Limni Adasına

1912-1913 yılları arasında  kaybettiğimiz Balkan Savaşları sonrası yüzölçümü iki kat artan Yunanistan Devleti, Balkanlardan pek çok toprağı sınırlarına dahi ederken, Girit Adasını da alır. 1919-1922 yılları arası Batı Trakya ve Ege Adalarını da işgal eder. İtalya'nın işgalindeki 12 ada hariç, kalan tüm Ege adaları Ekim 1912- Mart 1913 tarihleri arasında Yunanlılar tarafından işgal edilir. Avrupa Devletleri 14 Şubat 1914'de İmroz, Bozcaada ve Meis'i Türkiye'ye bırakırken, Taşoz Semadirek, Limni, Midilli, Sakız ve Sisam'ı Yunanistan'a verdiklerini ilan ederler. Ancak bu adaların gerek Türkiye'ye ve gerekse kendilerine karşı tahkim edilmemesi şartını koşmuşlardı. Osmanlı Devleti bu kararı tanımaz ve bu şekilde Birinci Dünya Savaşına girilir.

Sonuç olarak yönetime, eğitim-öğretime, maliyeye ve savunmaya ilişkin gerekli önlemleri zamanında alamayan, siyasi gelişmelerin içeriğine nüfuz etmeksizin, umudunu dost olarak vasıflandırdığı büyük devletlerin aralarındaki dengeye bağlayan ve etkin bir siyaset izlemek yerine, uysal davranmayı tercih eden Osmanlı, milletlerarası bir soruna dönüşen bu uzun süreli mücadelede kaybeden taraf olur.*

*Şerafettin Turan- "Geçmişten günümüze Ege Adaları sorunu, boyutlar,taraflar"
111.Askeri Tarih Semineri, Türk Yunan ilişkileri, Ankara-1986




Gazeteci  Bülent Günal' ın tamamını burada okuyabileceğiniz  Osmanlı tarihi üzerine dersler veren, kitaplar yayınlayan tarihçi Health Lowry ile yaptığı röportajında ;


1456'da Limni Adasından, İstanbul'a bir heyet gelir. Fatih'e adayı kendi istekleri ile Osmanlı'ya vermek istediklerini söylerler. Fatih kabul eder. Adaya çoğu Rum kökenli 19 yeniçeri atanır. Bir yıl sonra adayı Papa'ya ait güçler işgal eder ama ada halkı tekrar Osmanlı İdaresi altına girmeyi ister. Üç yıl içinde Osmanlı güçleri adanın yönetimini tekrar ele geçirir. Birkaç yıl sonra Venedikliler adayı ele geçirir. Fakat halkın tavrı yine değişmez, halk yine tavrını Osmanlı'dan yana koyar. 1479 yılında Venediklilerle yapılan antlaşma sonucu Limni tamamen Osmanlı İdaresine geçer. Fatih'in Limni adasına karşı olan ilgisi ne adanın stratejik önemi, ne de vergi ile açıklandığını belirtiyor Lowry.......Ardından ekliyor;
Fatih aslında  Limni Adasında ki "Tıyn-ı Mahtûm " için savaştı

476 km'lik volkanik bir adada Fatih'in vazgeçemediği Tıyn-ı Mahtûm  neydi peki........

“Tıyn” çamur, “mahtûm” ise mühürlenmiş anlamına gelmektedir.*


 *Ferit Devellioğlu, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat, Ankara 1978

Sadece Limni Adasında bulunan "Tıyn-ı Mahtûm" yani "mühürlü toprak" la ilgili çok eskilere dayanan bir inanç vardır. Başlangıçta bu özel toprağın yılan sokması ve zehirlenmelere karşı şifa olduğu düşünülüyormuş. 15. yüzyıla gelindiğinde ise başta veba olmak üzere salgın hastalıklara karşı da önleyici bir etkisinin  olduğu düşünülmeye başlanılmış. O dönemlerde Fatih'in en büyük düşmanı veba..... 1455 ve 1467'de İstanbul'da iki büyük veba salgını olur. On binlerce insan ölür. Fatih Sultan Mehmed o tarihlerde İstanbul'a  Balkanlardan adam yolluyormuş salgının geçip geçmediğini öğrenmek için....Geçmediğini öğrenince Balkanlarda dolaşmaya devam ediyormuş.

Bu arada Limni adasından çıkan bu toprağın vebaya karşı kullanıldığı haberini alır. Adada vebaya karşı  bu toprak hap gibi yutuluyormuş. Mühürlü toprak  yani Tıyn-ı Mahtûm yılın sadece bir günü yani Hz. İsa'nın dirildiği gün olduğuna inanılan 6 Ağustos'ta Limni Adasında bir tepecikten çıkarılıyor. O toprağın kullanım hakkı şu anda bir Hırıstiyan ailenin sorumluluğunda... Tepenin hemen yanında bir çeşme yapılmış. Her 6 Ağustos'ta dini törenle tepede 2-3 metrelik kazı gerçekleşiyor ve bir miktar rengi kızıla çalan mühürlü toprak çıkarılıyor. Çıkarılan toprak önce çeşmede yıkanıyor, sonra bezlere sarılıp ağaçlara asılıyor. Ardından mühürlenip, İstanbul'a saraya gönderiliyormuş. Satılması kesinlikle yasak olan bu toprağı kaçak olarak çıkarmaya çalışanların ise kellesi vurulurmuş.
Fatih Sultan Mehmet bu topraktan bardaklar yaptırır. Halen Topkapı Sarayında bu bardaklardan birkaç tane var. Fatih'e sunulan içecekler önce bu bardağa konuluyor, ardından şaşaalı bir kadehe konularak Padişaha sunuluyormuş. Eğer içecekte zehir varsa Tıyn-ı Mahtûm'dan yapılan bardak çatlıyormuş! Eğer bardak çatlamazsa içinde zehir yok demekmiş. O yüzden mühürlü toprak çok değerli....Diğer ülkelerin elçileri Padişaha değerli hediyeler kürkler, mücevherler getirdiklerinde, Padişahın onlara verdiği hediyelerin içinde mutlaka  Tıyn-ı Mahtûm'dan yapılma bardaklarda bulunmaktaymış.*







 Fatih’in adanın kesin olarak fethedilmesinin hemen ardından, Limni’ye tıyn-ı mahtûm ile alâkalı bilgi toplamaları için bir heyet gönderdiği bilinmektedir. Bu yalnızca Osmanlı padişahlarının toprağa hassasiyetle yaklaştıklarının bir örneğini teşkil etmektedir. Bunun dışında çıkarılan toprağın çok önemli bir kısmının saraya gönderilmesi, Osmanlı padişahları için esas önemli olanın toprak üzerinden ticarî gelir elde etmek olmadığını düşündürmektedir. Buna rağmen toprağın ticarî bir emtia değeri taşıdığı anlaşılmaktadır. Bu hususta Naîmâ oldukça ilgi çekici bilgiler aktarmaktadır. Tarihçi bilhassa nispeten zengin bir kesimin, tıyn-ı mahtûma rağbet ettiğini, yahut edebildiğini bildirmekte, dolayısıyla ticarî bir değeri olduğuna dikkat çekmektedir. Ayrıca Hoca Saadeddin Efendi de tıyn-ı mahtûmun devlet hazinesine önemli katkı sağladığını ifade etmektedir.
Toprağın ne denli kıymetli olduğu, İstanbul’un ağırladığı üst düzey misafirlere hediye olarak sunulmasında da açık bir biçimde görülmektedir. Bu noktada Stephan Gerlach’ın tanıklığına müracaat edilebilir. Gerlach, elçiye sunulan en kıymetli armağanlar arasında zaman zaman tıyn-ı mahtûmun da bulunduğuna işaret etmektedir.*

Yasemin Demircan'ın Acta Turcica Türkoloji dergisinde yayınlanan    AKDENİZ DÜNYASININ MUCİZE TOPRAĞI  adlı makalesinden.....



                                                   ALINTIDIR




 Limni adasının mübadele ile gelen  eski sakinlerinin çoğunluğu İzmir-Foça'ya yerleştirilmiş. Diğer bir kısmı ise; 
İZMİR
Ödemiş, Çeşme, Alsancak, Bergama, Halkapınar köyü, Karşıyaka'ya
BALIKESİR
Edremit, Havran, Erdek, Altınoluk, Ayvalık'a
ÇANAKKALE
Lapseki, Bayramiç, Yukarı çarşı mahallesi, Ezine, Musaköy, Ayvacık'a
İSTANBUL
Çatalca Kabakça mah., Arnavutköy, Kadıköy'e
Ordu-Ünye'ye
Aydın-Karapınar köyü'ne ve  Nazilli'ye yerleştirilmiştir.


Ilımlı yani Limni adasında bulunan köyler ve mahalle isimleri aşağıdadır.

KÖYLER
MAHALLE
Kornoz
Kadı Ahmet
İsterati
Kale Altı
Portyanoz
Çarşı
Kuzulu
Camii Cedid
Lera
Halil bey
Şiyordiya
Kayacık
Kroni
Meydan
Penaya
Varoz
Kondiye
Camii Atik
Kortuz
Komi
Filya
Firgide
Bozcaada (Tenedos)
Kapıska
Orispol
Çamandarya
Ayopat
Karpaş
Açkı
Livadimor
Kondopol
Tanoz
Mondoros
Kondoraki
Paşa Limanı
Plaka
İmroz kazası
Angaryanoz
Kapya
Orminoz
Yerlice
Candır



İşte böyle bir zamanlar bizim olup, kaybettiğimiz vatan topraklarından birinin daha ilginç hikayesi......
                                                                         Sevgilerimle







BU BİR MÜBADELE HİKAYESİNİN ANLATILDIĞI RADYO HİKAYESİ

KOZANA HATIRALARI......

Selam Mübadil insanların fotoğraflarıyla birlikte bir mübadele hikayesi anlatımı burada....Bakalım kimlerle ortak hikayelerimiz var?...