25 Kasım 2016 Cuma
22 Kasım 2016 Salı
DRAMA'DAN BİR MÜBADELE HİKAYESİ......
Selam
Nazan hanım dik duruşlu tam bir Rumeli kadını...aile hikayesini yazmasını istediğimde Olmaz! yazamam dedi. Sabırla bekledim ve yeğeninin hatırına yazdı sonunda.....teşekkürler Nazan hanımcım...sizi seviyorum.
"Biz Padişah Bedduası aldık evladım derdi nenem,Bulgar gitti Yunan geldi, Yunan gitti Alman geldi , halı gibi çiğnendik" derdi. Rumeliden gönderilen Hareket ordusu tarafından tahtından indirilen Sultan ikinci Abdülhamit Selaniğe sürgüne giderken Drama halkı tren istasyonuna dökülerek teneke çalmış ,bundan çok müteessir olan sultan “İnşallah sürünürsünüz !” diye beddua etmiş. Hikaye böyle......
Hareket Ordusu’da nenem Naciye hanımın iki ağabeyi de var. İsmail ve Ali İhsan ağabeyleri İstanbul dönüşü küçük kız kardeşlerine bir oyuncak bebek getirmişler. Üç yıla kalmadan patlayan Balkan savaşında o iki ağabey Arnavutlar tarafından şehit edilmiş. İki kardeşin acı haberi bir bayram gününde gelmiş. Anneleri kederinden kırk gün yememiş içmemiş ama şişmanlamış , halk arasında buna gam eti denir. Şehitlerin babası olan dedemiz delikanlı oğulları cepheye giderken “ölmek var , dönmek yok oğlum !” dediği için kaçmayıp şehit olmuşlar.
Bulgar; Drama varoşlarına dayandığında, yaşlı baba bile eline tüfek alıp savunmaya gitmiş , altı saat süreyle. Bakmışlar olacak gibi değil çoluk çocuğu alıp daha emniyetli olduğunu düşündükleri bir köye kaçmışlar , bir eşeğin ( veya katırın) bir küfesine nenem bir küfesine küçük ağabeyi bindirilmiş Dedemiz Ahmet ağa hayırseverliği ile bilinen bir adam olduğu için Bulgarların elinden kurtulmuşlar . Mübadil torunu hemşerilerden bir arkadaşım, Bulgarların, babasının dört amcasını bahçede gül ağaçlarını altında boğazladığını anlatmıştı. Benzer hikâyeler çoktur.
Bir süre sonra köylerden şehre geri dönüş başlamış, geldiklerinde yol üzerinde olan üst katı havuzlu evlerini Bulgarlar tarafından talan edilmiş , adeta çırılçıplak bırakılmış halde bulmuşlar. Birleşmiş milletlerden yardım gelene kadar, kırk gün tuzsuz kaçamak yemek zorunda kalmışlar, bu yemek mısır unundan yapılan bir Rumeli yemeğidir, ama bizim evde hiç pişirilmemiştir. Herhalde o acı günleri hatırlamamak için olsa gerek.... Dramada açlık var, çingene nüfus hep açlıktan ölmüş Bu savaşlarda inanılması güç hümanizma hikayeleri vardır,Bir gün bir Bulgar Subayı eve gelmiş, Sofyaya gideceğim , giderken anneme baklava götürmek istiyorum bana iki tepsi baklava yapın demiş ve un,şeker,yağ bırakıp gitmiş. Akrabamızdan hacı nine adlı bir baklava ustası yaşlı hanım çağırılmış ve Bulgar subayın istediği iki tepsi kendine teslim edilmiş, subay bu tepsinin biri de sizin diyerek çıkıp gitmiş. Bulgar işgali 11 ay sürmüş, sonrası İkinci Balkan savaşına denk geliyor , Yunanlılar Bulgarları kovmuş , . “Karatabanlı Bulgar “ derdi nenem , kaçarken ağaçları bile söktü öyle kaçtı ! Yunanlı gelince bizimkiler evlerine kapanmış , Yunan Subayları sokak sokak gezip, “ Çıkın kardeşlerim , biz insansız bahçeyi ne yapalım ? “ diyerek halkı ikna etmeye çalışmışlar. Yavaş yavaş insanlar dışarı çıkmaya işlerine koyulmaya başlamış. Drama halkının büyük çoğunluğu Türk, Bulgar ve Ulahlardan oluşmuş.Ulahlar, Romanya ile kereste ticareti yaparmış, Yunan azınlık çok az, bir tek Rum mahallesi var( Ulahlar bazı belgesellerde göçebe çobanlar olarak tanıtılıyor ama pek öyle değil.Manastırda o zaman zengin bir Ulah nüfusu var. Yunanistan şimdilerde Ulahları ya öldürerek ya kaçırtarak bitirmiş) Köylerde Müslüman Pomaklar ve sanıyorum bir de Türkçe konuşan Rumlar var,
Resmi tarih kitaplarının yazamadığı muhtemelen sansür etmekte fayda gördüğü şöyle bir durum daha var.Bir süre sonra Yunan askeri de çekip gitmiş bir sebeble.....ailenin en küçük oğlu çocuk yaşta olmasına rağmen askere alınmış.Askere alan kim? Osmanlı ordursu.....Yani biz Birinci Dünya Savaşında resmen oradayız ve orduya asker veriyoruz. Sözde müttefik Almanların askeri de bir süre Drama'da bulunmuş, Varvara çayında yüzerlermiş. Annanem bir mahallenin delikanlısını "Çanakkale yedi" derdi.Kızlar genç nüfusun kırılmasından dolayı Rumeli geleneğinde hiç olmadığı şekilde yaşlı dul erkeklerle evlendirilmeye başlanmış.
Küçük abi bir süre sonra askerden hastalanarak gelmiş.Babası Ahmet ağa bedel vermiş.Hastalık verem..... Rumeli'de o zaman hayli yaygın, savaştan sağ dönen gençleri de verem alıp götürmüş.
Bir süre sonra büyük dede Ahmet ağa'da ölmüş. Evladlarımı Türk toprağına bir çıkarabilsem diye diye....Biraz iyileşen küçük oğul evlendirilmiş, bir oğlu olmuş ama nafile.....sonunda o da hastalığa teslim olmuş. Arkadan bebekte ölmüş yaslı gelin baba evine geri dönmüş. Bu gelin hanım yıllar sonra İzmir'e, yanında genç bir subayla Samsun'dan çıkıp gelmiş. İkinci eşinden olan oğlu ile onlarda Samsun'a yerleştirilmiş.
Atilla İlhan "Daha Rumeli'nin hikayesi yazılmadı" demişti. O romanlar yazılmalı, şimdilik yazılanlar giden Rumlara ah-u-vah eden romanlar sadece..."Gelenlerin dramını anlatan yok, gidenlere ise; neredeyse Kerbela ağıtları yakılacak" demişti genç tarihçi Osman Karatay.........Bunları yazıyorum ama bir yandan da gözlerimi siliyorum....Bana yazsana diyen yeğenimin hatırı için.......
Büyük dede öldüğü sırada Yunanlılar tekrar gelmiş.Bu dönem anlaşılan Mondros Mütarekesinden sonraki dönem olmalı......
Derken Yunan Hükümeti evlere Türkiye'den gelen Rumları yerleştirmeye başlamış. Bizim eve de Çorlu'dan ya da Çatalca'dan şimdi tam hatırlayamıyorum bir aile yerleştirilmiş.Bir anne iki kızı ve damadı....Bu arada annane tekrar evlendirilmiş.Tesadüf bu ya...damat beyde verem hastasıymış ve Nazan hanım'ın dayısının doğumundan 13 gün sonra vefat etmiş.Bebeğin doğum tarihi İzmir alındıktan 6 ay sonrasıymış. (Eski usulde tarih düşme) Evde ki davetsiz misafirlerin damadı Niko acıdan sütü kesilen Naciye nene için kapı kapı dolaşıp süt aramış. Niko; Amerika'da büyümüş çok efendi bir Yunanlıymış. Hanımı Kiryakisa'da öyle.....Bizim Naciye nene ile çok iyi anlaşmışlar.Bu 1,5 yıllık ortak hayatta aile hem Türkçe hem de Yunanca konuşarak anlaşmış. Gelelim diğer küçük kıza.....tam bir edepsiz...Naciye nenenin dizdiği tütünleri çalıp,satmış.Düşünün bir yetim oğlancık ile anasının bir yıllık geçim parasını......Naciye nene gidip kızı Yunan Komutana şikayet etmiş ama ne olmuş? Sormak aklımıza bile gelmemiş :) O yıllarda çocuk ya da genç olduğumuz için masal gibi dinlenlerdik anlatılanları..Şimdi bütün mübadil torunları hepimiz pişmanız. Evin küçük kızının hakaretleri de ayrıdır. O sırada Anadolu'da savaş sürmektedir. Yunan basına sansür uygulamakta, haber alınamamaktadır. Evin küçük kızı Naciye neneyi sürekli taciz etmektedir: "Kör Kemal'i yakaladık,kör Kemal'i getiriyorlar"Naciye nene her gün bir haber alabilir umuduyla tren istasyonuna gelir, gelenlere bakar canı sıkkın geri dönermiş."Bugün de gelmedi bizi kurtarmaya" diye düşünen ailenin her gün yürekleri ağızlarına gelmekteymiş. Derken! Trenler Kemal'i değil ama vagonlar dolusu yaralı Yunan askerlerini taşımaya başlayınca bizimkiler bozgun olduğunu anlamış.
Zaten Drama'da direniş vardır. Yunan her akşam iftar vakti insanları kurşuna dizmektedir. Sonradan Akhisar'a iskân edilen elbiseci ( hazır giyimci) Hüseyinler ailesi bu direnişin içinde olanlardır. Nenemin bana anlattıkları yıllar sonra okuduğum komitacı Yüzbaşı Fuat Balkan'ın hatıraları ile çok uyuşmaktadır. "Fuat Balkan'ın anıları" ikinci defa basılmıştır.İsteyen kitapçılarda bulabilir.
Nenem Yunana "yaygaracı kafir" derdi."yaygaracı kafirler korkaktır!"Geceleri sabahlara kadar kralcılarla, Venizeloscuların sokak kavgaları yaptıklarını anlatırdı. Zito Konstantino! Zito Venizelos! yaygaraları ile.......
Mübadele haberleri gelince evdeki davetsiz misafirlerin küçük kızı hakaretlerin dozunu iyice arttırmıştır."Siz Türkiye'ye gidince aç kalacaksınız, orada o....k yapacaksınız"şeklinde çirkin konuşmalar, kızın annesini çok üzmektedir.Türkçe olarak neneme "Allah hayır versin bu kıza" demektedir.
Neticede mübadele olmuş bizim üç kişilik aile gemi ile İzmir'e gelmiş. (Hangi vapurla,nereden binmişler? hiç bilmiyoruz.) Sanırım Urla'da karantina da beklemişler.Herkes yavaş yavaş dağılmış,bizimkiler sona kalmış.Kendilerine teklif edilen yerlere korkudan gidememişler, İzmir'in Bayraklı'sını çok uzak bir yer sanmışlar.Başlarında erkek yoktur, en sonunda İzmir'in Alsancak (eski adı Punta) semtinde bahçesiz, 1,5 katlı sakız biçimi metruk bir Rum evine yerleşmişler. Drama'da Rum mahallesinden geçerken "bahçesiz ev nasıl olur?" diye alay ederken, havuzlu Türk konağından bahçesiz Rum evine tıkılan, yerli-köklü tütün çiftçisi bir Dramalı aile ve hayatta kalanları, genç bir anne, yaşlı anası ve 1,5 yaşında yetim bir oğlancık....Nasıl? Sultan Abdülhamit'in bedduası tutmuş mu? Herşeyden önce ağır bir statü kaybı...Çünkü koskoca Ağa kızı Naciye hanım -hazıra hazine dayanmaz hesabı- bir müddet sonra mahalledeki diğer hemşehri kızları ve gelinleri gibi incir işletmesine çuval dikim işçisi olarak girip çalışmaya başlamış.
Balkan Savaşı öncesi Aydın'a göçmüş,Yunan işgalinde eniştesi yerli Rumlar tarafından katledilince Demirci Efe çetesine katılıp savaşmış hemşerilerden dedemle evleninceye kadar İncir İşletmesinde işçi olarak çalışmayı sürdürmüş.Birçok mübadil aile de aynı şekilde malının karşılığını alamayarak , aynı kaderi paylaşmıştır.Dedemin hayatı ise ayrı ibretlik hikayedir.Harekat Ordusunun Drama'dan kalkan kolu büyük dedemizin konağında toplanmış.Kur'an ve tabanca üzerine yemin edilmiş (Tam bir ittihatçı ritüeli olduğu aşikar.). Dede gönüllülere masraflara katılmak için bir çekmece dolusu altın vermiş.Dedem İzmir'in kurtuluşunda bir Rum'u öldürmüş.Adam"Yapma vire Sami bütün altınlarım senin olsun!" diye yalvarıyormuş.Sami neler gördüyse artık bu işi yapmış,ölmeden bir hafta öncede kendisine nasıl bir yük olduysa durmadan bu olayı sayıklamış.Aslında kimseye kıyacak biri değil,hayırseverliğiyle tanınmış bir ağa çocuğu,içki de içmiş ama her Ramazan Ayında fahri müezzinlik yapmış bir gönül Müslümanı.....Rumeli ağalığı da şimdiki güneydoğu ağalığından çok farklı.
17 Kasım 2016 Perşembe
SAKIZ ADASI SAKİNLERİ -7-
Günaydın
gururlu insanlar
Fotoğraflara baktığın zaman gördüğün nedir diye sorsanız...gurur derim..Başı dimdik, boyun eğmeyen, gururlu, aç kalsa da kimseye müdana etmeyen ve vatanını çok seven Türk insanları diye eklerim...
Bugün tarihin tozlu sayfalarından bize seslenen Sakız livasından gelip, İzmir ili Bayraklı Mahallesinde iskan edilen Süleyman oğlu Ahmet Saffet.....
21.07.1925 tarihli tasfiye talepnamesinin numarası 130-16-13-2/35-257-9
Sevgilerimle
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
BU BİR MÜBADELE HİKAYESİNİN ANLATILDIĞI RADYO HİKAYESİ
KOZANA HATIRALARI......
Selam Mübadil insanların fotoğraflarıyla birlikte bir mübadele hikayesi anlatımı burada....Bakalım kimlerle ortak hikayelerimiz var?...