DRAMA etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
DRAMA etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

22 Kasım 2016 Salı

DRAMA'DAN BİR MÜBADELE HİKAYESİ......



MUBADELE

Selam
Nazan hanım dik duruşlu tam bir Rumeli kadını...aile hikayesini yazmasını istediğimde Olmaz! yazamam dedi. Sabırla bekledim ve yeğeninin hatırına yazdı sonunda.....teşekkürler Nazan hanımcım...sizi seviyorum.



"Biz Padişah Bedduası aldık evladım derdi nenem,Bulgar gitti Yunan geldi, Yunan gitti Alman geldi , halı gibi çiğnendik" derdi. Rumeliden gönderilen Hareket ordusu tarafından tahtından indirilen Sultan ikinci Abdülhamit Selaniğe sürgüne giderken Drama halkı tren istasyonuna dökülerek teneke çalmış ,bundan çok müteessir olan sultan “İnşallah sürünürsünüz !” diye beddua etmiş. Hikaye böyle......

 Hareket Ordusu’da nenem Naciye hanımın iki ağabeyi de var. İsmail ve Ali İhsan ağabeyleri İstanbul dönüşü küçük kız kardeşlerine bir oyuncak bebek getirmişler. Üç yıla kalmadan patlayan Balkan savaşında o iki ağabey Arnavutlar tarafından şehit edilmiş. İki kardeşin acı haberi bir bayram gününde gelmiş. Anneleri kederinden kırk gün yememiş içmemiş ama şişmanlamış , halk arasında buna gam eti denir. Şehitlerin babası olan dedemiz delikanlı oğulları cepheye giderken “ölmek var , dönmek yok oğlum !” dediği için kaçmayıp şehit olmuşlar.
 Bulgar; Drama varoşlarına dayandığında, yaşlı baba bile eline tüfek alıp savunmaya gitmiş , altı saat süreyle. Bakmışlar olacak gibi değil çoluk çocuğu alıp daha emniyetli olduğunu düşündükleri bir köye kaçmışlar , bir eşeğin ( veya katırın) bir küfesine nenem bir küfesine küçük ağabeyi bindirilmiş Dedemiz Ahmet ağa hayırseverliği ile bilinen bir adam olduğu için Bulgarların elinden kurtulmuşlar . Mübadil torunu hemşerilerden bir arkadaşım, Bulgarların, babasının dört amcasını bahçede gül ağaçlarını altında boğazladığını anlatmıştı. Benzer hikâyeler çoktur.
 Bir süre sonra köylerden şehre geri dönüş başlamış, geldiklerinde yol üzerinde olan üst katı havuzlu evlerini Bulgarlar tarafından talan edilmiş , adeta çırılçıplak bırakılmış halde bulmuşlar. Birleşmiş milletlerden yardım gelene kadar, kırk gün tuzsuz kaçamak yemek zorunda kalmışlar, bu yemek mısır unundan yapılan bir Rumeli yemeğidir, ama bizim evde hiç pişirilmemiştir. Herhalde o acı günleri hatırlamamak için olsa gerek.... Dramada açlık var, çingene nüfus hep açlıktan ölmüş Bu savaşlarda inanılması güç  hümanizma hikayeleri vardır,Bir gün bir Bulgar Subayı eve gelmiş, Sofyaya gideceğim , giderken anneme baklava götürmek istiyorum bana iki tepsi baklava yapın demiş ve un,şeker,yağ bırakıp gitmiş. Akrabamızdan hacı nine adlı bir baklava ustası yaşlı hanım çağırılmış ve Bulgar subayın istediği iki tepsi kendine teslim edilmiş, subay bu tepsinin biri de sizin diyerek çıkıp gitmiş. Bulgar işgali 11 ay sürmüş, sonrası İkinci Balkan savaşına denk geliyor , Yunanlılar Bulgarları kovmuş , . “Karatabanlı Bulgar “ derdi nenem , kaçarken ağaçları bile söktü öyle kaçtı ! Yunanlı gelince bizimkiler evlerine kapanmış , Yunan Subayları sokak sokak gezip, “ Çıkın kardeşlerim , biz insansız bahçeyi ne yapalım ? “ diyerek halkı ikna etmeye çalışmışlar. Yavaş yavaş insanlar dışarı çıkmaya işlerine koyulmaya başlamış. Drama halkının büyük çoğunluğu Türk, Bulgar ve Ulahlardan oluşmuş.Ulahlar, Romanya ile kereste ticareti yaparmış, Yunan azınlık çok az, bir tek Rum mahallesi var( Ulahlar bazı belgesellerde göçebe çobanlar olarak tanıtılıyor ama pek öyle değil.Manastırda o zaman zengin bir Ulah nüfusu var. Yunanistan şimdilerde Ulahları ya öldürerek ya kaçırtarak bitirmiş) Köylerde Müslüman Pomaklar ve sanıyorum bir de Türkçe konuşan Rumlar var, 

Resmi tarih kitaplarının yazamadığı muhtemelen sansür etmekte fayda gördüğü şöyle bir durum daha var.Bir süre sonra Yunan askeri de çekip gitmiş bir sebeble.....ailenin en küçük oğlu çocuk yaşta olmasına rağmen askere alınmış.Askere alan kim?  Osmanlı ordursu.....Yani biz Birinci Dünya Savaşında resmen oradayız ve orduya asker veriyoruz. Sözde müttefik Almanların askeri de bir süre Drama'da bulunmuş, Varvara çayında yüzerlermiş. Annanem bir mahallenin delikanlısını "Çanakkale yedi" derdi.Kızlar genç nüfusun kırılmasından dolayı Rumeli geleneğinde hiç olmadığı şekilde yaşlı dul erkeklerle evlendirilmeye başlanmış.
Küçük abi bir süre sonra askerden hastalanarak gelmiş.Babası Ahmet ağa bedel vermiş.Hastalık verem..... Rumeli'de o zaman hayli yaygın, savaştan sağ dönen gençleri de verem alıp götürmüş.
Bir süre sonra büyük dede Ahmet ağa'da ölmüş. Evladlarımı Türk toprağına bir çıkarabilsem diye diye....Biraz iyileşen küçük oğul evlendirilmiş, bir oğlu olmuş ama nafile.....sonunda o da hastalığa teslim olmuş. Arkadan bebekte ölmüş yaslı gelin baba evine geri dönmüş. Bu gelin hanım yıllar sonra İzmir'e, yanında genç bir subayla Samsun'dan çıkıp gelmiş. İkinci eşinden olan oğlu ile onlarda Samsun'a yerleştirilmiş.
Atilla İlhan "Daha Rumeli'nin hikayesi yazılmadı" demişti. O romanlar yazılmalı, şimdilik yazılanlar giden Rumlara ah-u-vah eden romanlar sadece..."Gelenlerin dramını anlatan yok, gidenlere ise; neredeyse Kerbela ağıtları yakılacak" demişti genç tarihçi Osman Karatay.........Bunları yazıyorum ama bir yandan da gözlerimi siliyorum....Bana yazsana diyen yeğenimin hatırı için.......
Büyük dede öldüğü sırada Yunanlılar tekrar gelmiş.Bu dönem anlaşılan Mondros Mütarekesinden sonraki dönem olmalı......
Derken Yunan Hükümeti evlere Türkiye'den gelen Rumları yerleştirmeye başlamış. Bizim eve de Çorlu'dan ya da Çatalca'dan  şimdi tam hatırlayamıyorum bir aile yerleştirilmiş.Bir anne iki kızı ve damadı....Bu arada annane tekrar evlendirilmiş.Tesadüf bu ya...damat beyde verem hastasıymış ve Nazan hanım'ın dayısının doğumundan 13 gün sonra vefat etmiş.Bebeğin doğum tarihi İzmir alındıktan 6 ay sonrasıymış. (Eski usulde tarih düşme) Evde ki davetsiz misafirlerin damadı Niko acıdan sütü kesilen Naciye nene için kapı kapı dolaşıp süt aramış. Niko; Amerika'da büyümüş çok efendi bir Yunanlıymış. Hanımı Kiryakisa'da öyle.....Bizim Naciye nene ile çok iyi anlaşmışlar.Bu 1,5 yıllık ortak hayatta aile hem Türkçe hem de Yunanca konuşarak anlaşmış. Gelelim diğer küçük kıza.....tam bir edepsiz...Naciye nenenin dizdiği tütünleri çalıp,satmış.Düşünün bir yetim oğlancık ile anasının bir yıllık geçim parasını......Naciye nene gidip kızı Yunan Komutana şikayet etmiş ama ne olmuş? Sormak aklımıza bile gelmemiş :) O yıllarda çocuk ya da genç olduğumuz için masal gibi dinlenlerdik anlatılanları..Şimdi bütün mübadil torunları hepimiz pişmanız. Evin küçük kızının hakaretleri de ayrıdır. O sırada Anadolu'da savaş sürmektedir. Yunan basına sansür uygulamakta, haber alınamamaktadır. Evin küçük kızı Naciye neneyi sürekli taciz etmektedir: "Kör Kemal'i yakaladık,kör Kemal'i getiriyorlar"Naciye nene her gün bir haber alabilir umuduyla tren istasyonuna gelir, gelenlere bakar canı sıkkın geri dönermiş."Bugün de gelmedi bizi kurtarmaya" diye düşünen ailenin her gün yürekleri ağızlarına gelmekteymiş. Derken! Trenler Kemal'i değil ama vagonlar dolusu yaralı Yunan askerlerini taşımaya başlayınca bizimkiler bozgun olduğunu anlamış.
Zaten Drama'da direniş vardır. Yunan her akşam iftar vakti insanları kurşuna dizmektedir. Sonradan Akhisar'a iskân edilen elbiseci ( hazır giyimci) Hüseyinler ailesi bu direnişin içinde olanlardır. Nenemin bana anlattıkları yıllar sonra okuduğum komitacı Yüzbaşı Fuat Balkan'ın hatıraları ile çok uyuşmaktadır. "Fuat Balkan'ın anıları" ikinci defa basılmıştır.İsteyen kitapçılarda bulabilir.
Nenem Yunana "yaygaracı kafir" derdi."yaygaracı kafirler korkaktır!"Geceleri sabahlara kadar kralcılarla, Venizeloscuların sokak kavgaları yaptıklarını anlatırdı. Zito Konstantino! Zito Venizelos! yaygaraları ile.......
Mübadele haberleri gelince evdeki davetsiz misafirlerin küçük kızı hakaretlerin dozunu iyice arttırmıştır."Siz Türkiye'ye gidince aç kalacaksınız, orada o....k yapacaksınız"şeklinde çirkin konuşmalar, kızın annesini çok üzmektedir.Türkçe olarak neneme "Allah hayır versin bu kıza" demektedir.
Neticede mübadele olmuş bizim üç kişilik aile gemi ile İzmir'e gelmiş. (Hangi vapurla,nereden binmişler? hiç bilmiyoruz.) Sanırım Urla'da karantina da beklemişler.Herkes yavaş yavaş dağılmış,bizimkiler sona kalmış.Kendilerine teklif edilen yerlere korkudan gidememişler, İzmir'in Bayraklı'sını  çok uzak bir yer sanmışlar.Başlarında erkek yoktur, en sonunda İzmir'in Alsancak (eski adı Punta) semtinde bahçesiz, 1,5 katlı sakız biçimi metruk bir Rum evine yerleşmişler. Drama'da Rum mahallesinden geçerken "bahçesiz ev nasıl olur?" diye alay ederken, havuzlu Türk konağından bahçesiz Rum evine tıkılan, yerli-köklü tütün çiftçisi bir Dramalı aile ve hayatta kalanları, genç bir anne, yaşlı anası ve 1,5 yaşında yetim bir oğlancık....Nasıl? Sultan Abdülhamit'in bedduası tutmuş mu? Herşeyden önce ağır bir statü kaybı...Çünkü koskoca Ağa kızı Naciye hanım -hazıra hazine dayanmaz hesabı- bir müddet sonra mahalledeki diğer hemşehri kızları ve gelinleri gibi incir işletmesine çuval dikim işçisi olarak girip çalışmaya başlamış.
MUBADIL
 Balkan Savaşı öncesi Aydın'a göçmüş,Yunan işgalinde eniştesi yerli Rumlar tarafından katledilince Demirci Efe çetesine katılıp savaşmış hemşerilerden dedemle evleninceye kadar İncir İşletmesinde işçi olarak çalışmayı sürdürmüş.Birçok mübadil aile de aynı şekilde malının karşılığını alamayarak , aynı kaderi paylaşmıştır.Dedemin hayatı ise ayrı ibretlik hikayedir.Harekat Ordusunun Drama'dan kalkan kolu büyük dedemizin konağında toplanmış.Kur'an ve tabanca üzerine yemin edilmiş (Tam bir ittihatçı ritüeli olduğu aşikar.). Dede gönüllülere masraflara katılmak için bir çekmece dolusu altın vermiş.Dedem İzmir'in kurtuluşunda bir Rum'u öldürmüş.Adam"Yapma vire Sami bütün altınlarım senin olsun!" diye yalvarıyormuş.Sami neler gördüyse artık bu işi yapmış,ölmeden bir hafta öncede kendisine nasıl bir yük olduysa durmadan bu olayı sayıklamış.Aslında kimseye kıyacak biri değil,hayırseverliğiyle tanınmış bir ağa çocuğu,içki de içmiş ama her Ramazan Ayında fahri müezzinlik yapmış bir gönül Müslümanı.....Rumeli ağalığı da şimdiki güneydoğu ağalığından çok farklı.



MUBADELE



5 Kasım 2013 Salı

ALTINLARI BULAMADIK AMA......

YUNANİSTAN GEZİSİ

GÜMÜLCİNE GÜN DOĞUŞU


Kadıköy Evlendirme Salonunun önünden başlayan turumuz Edirne İpsala sınır kapısını geçtikten sonra sabaha karşı Gümülcine'ye varmamız ile başladı...Turumuz boyunca son kez demleme çay içebileceğimiz Çukur Kahve'ye gittik..Lozan Mübadilleri Vakfı Genel Sekreteri Sefer Bey'in anlattığına göre Çukur Kahve Batı Trakyanın siyasetine yön veren mekanmış..Türk siyasetçiler Batı Trakya'ya geldiklerinde mutlaka uğrarlarmış.



İSKEÇE

     İskeçe saat kulesi
        Bizim grubun yarısı....


    Daha sonra Gümülcine'de Türklerin yoğun olarak yaşadığı eski çarşı,saat kulesi,Türk Okulunu gördükten sonra İskeçe'ye doğru hareket ettik.İskeçe’de çarşı, saat kulesi ve Türk mahallesi görüldükten sonra Karasu Nehri üzerinden geçerek Drama’ya doğru yol aldık.Drama'ya gelmeden gezideki başka bir arkadaşımızın köyü olan Koru Köyüne uğradık.



MÜBADİL BULUŞMALARI


    Koru köyünde bizleri köy kahvesinde kalabalık güleryüzlü köy halkı karşıladı. Onlarda Türkiye'den göç eden mübadillermiş. Dayım hemen haritaları,tasfiye talepnamelerini çıkarttı köy halkı ile bilgi alışverişinde bulundu.Karşılıklı adresler,telefonlar verildi. Resimler gösterildi.Bir otobüs dolusu insana kahve ısmarladılar. Nasıl ağırlayacaklarını bilemediler.  (Aklıma Çağan Irmak'ın Dedemin İnsanları filmi geldi.O filmde de böyle bir sahne vardı.Seyahatimiz boyunca her gittiğimiz köyde  bir şeyler yiyip içmekten gına gelmişti) Köy kahvesinin sahibesi bayan hediye mumlar verdi bizlere...Bütün seyahat boyunca ben neden küçük  hediyeler almadım yanıma diye üzüldüm durdum.

MÜBADİL

Revika köyündeki mübadil bayan ve annem
 Burada herkes Türkçe konuşuyor.:))))
    Daha sonra bu şirin köyden ayrılarak Drama’ya geldik.Şehir turunda Karpuz kaldıran parkı, eski Türk mahallesi, eski tütün işleme atölyeleri ve depoları, Beyazıt camii gibi mübadele öncesine ait yapıları gördük.



KARPUZ KALDIRAN PARKI
                                                  
                                  Karpuz Kaldıran Parkı 

TÜTÜN İŞLEME ATÖLYELERİ
                                                        Drama Türk Mahallesi
                                     Tütün İşleme Atölyeleri


SELANİK

Atamın tadilatta olan evi


    Drama'dan ayrılarak Selanik’e doğru yola çıktık. Selanik’e geldiğimizde  ilk durağımız Selanik Türk Konsolosluğu içindeki Atatürk'ümün eviydi. 


    Atamın tek işçi çalıştırdıkları için bir türlü restorasyonu bitmeyen Türk Büyükelçiliğinin içindeki evini mesai saati bittiği ve tadilat sürdüğü için ziyaret edemedik. (Yabancı bir ülkede mesai saati durumunu da hiç anlayamadım.Başımız derde girse acaba...mesai saatini mi bekleyeceğiz?)Dışarıdan resimlerini çekebildik. İleride cadde üzerinde Atatürk ile ilgili hediyelik eşya satan İzmir den gelip buraya yerleşen bir bayandan hediyeliklerimizi aldık ve Türk mahallesindeki  Selanik kalesine çıktık. Manzara harikaydı. 

YUNANİSTAN GEZİLERİ

                                          Selanik kalesinden görüntüler


SELANİK GÜN BATIŞI




MÜBADİL BULUŞMALARI

                                Amasya'dan Yunanistan'a göçen mübadiller                                                            annem ve teyzem

Mübadillerin sevk edildiği   Selanik limanını, Kordon boyunu, Beyaz kuleyi, Alaaddin  köşkünü, Yedi kule bedesteni, Bey hamamı, İdadi binası ve Hamza bey camiini gördük. 


SELANİK BEYAZ KULE

Beyaz kule 

  2.GÜN
İkinci gün Karaferye’ye hareket ettik fakat bugün aracımızda gezimizi daha anlamlı hale getirecek bir konuğumuz vardı. Yazar Canan Tan Türkiye'den Yunanistan'a göç eden mübadillerin hikayesini yazacakmış.Karaferye’ye geldiğimizde eski Türk mahallesini, yeni restore edilen Medrese camii ve Medreseyi ancak dışarıdan ziyaret ettik.Medrese ilkokul olarak hala hizmet veriyor. Medrese camii bahçesinde bulunan Osmanlı çeşmesinden su içtik, bu çeşme sürekli akan ve suyunda hiçbir eksilme olmayan atalarımızdan kalma bir çeşme.

GEZİ EKİBİ

                       Medrese Camiisinin bahçesinde gezi ekibi 

MEDRESE CAMİİ

                                                     Medrese Camii


                   Geçenlerde bir televizyon programında seyrettim.Dünyada bir tek Yunanistan'da camilerde ibadete izin verilmiyormuş...İnanamadım.Hoşgörü biraz hoşgörü....



MEDRESE CAMİİ

             Medrese Camiinin bahçesinde teyzem, annem, dayım



YUNANİSTAN GEZİLERİ

                                       Yazar Canan Tan ve Bendeniz


     Karaferye'den ayrılarak Kayalar ve Kozana'ya hareket ettik. Yunanistan'da yaşayanlar halen Kozana'ya Kozani diyorlar. İlk durağımız Büyük babam Nail Öztepe'nin  köyü olan   Kilada yani Türkçe ismi Üsküpler  oldu. Bizi kahvede köyden ve civar köylerden gelen Niko,Dimitris,Giorgos ve arkadaşları karşıladı. Bize köyün içini dolaştırdılar. Eski mezarlığı, sonradan kilise yapılan Camiyi ve Büyük babamızın olduğunu düşündüğümüz evi gösterdi.Evin tam arkasındaki tepenin ismi Göztepeymiş. O anda bütün Öztepeler neye uğradığımızı şaşırdık. Çünkü yıllar önce rahmetli dedem( Atatürk'ün AOÇ'de ki bahçıvanıydı.) Soyadı kanunu çıktığında Büyük babam Atatürk'ün yanına gitmiş
   -Paşam soyadımı ne alayım sizin uygun gördüğünüz bir soyad almak istiyorum  demiş.
Atatürk
  -Sizler Balkanlardan geldiniz.Sizlere ve gelecek nesillere aktarılacak  geldiğiniz yerleri hatırlatacak soyadları alın. demiş... Bunun üzerine Büyük babam "GÖZTEPE" soyadını almak üzere Nüfus Müdürlüğüne(herhalde o zaman adı başkaydı.Bilemiyorum artık) gitmiş o zaman ki memurun yanlış yazması sonucu bizim soyad "ÖZTEPE" olmuş..  Bu olayı Büyük babam bana anlattığında önemini kavrayamamıştım.Bu gezi bana çokk şey öğretti.   

 ÖZTEPE TEPESİ 
 Soyadımın tepesi

ÖZTEPE TEPESİ
                                Rum dostlarımız Öztepeler,Gürkanlar

  Soldaki ev bizimkilerin  olduğunu düşündüğümüz ev 
sağdaki tepe.... bizim tepe



ÜSKÜPLER

Rum dostlarımız Dimitris, Niko, Giorgos ve adını bilemediğim diğer dostlar...Bizi ağırlamak için çırpındılar...Bize göstermiş olduğunuz dostluğunuz için çokk teşekkürler....


HAMSİKÖY

 Sevgili dostumuz Giorgos bize kemençe çaldı.. O da mübadilmiş.Ailesi Maçka Hamsiköy'den gelmiş. Yani anlayacağınız burada herkes geldikleri toprakların hasretiyle yaşıyor ve geleneklerini yaşatmaya çalışıyor ve en güzeli de TÜRKÇE konuşuyorlar. 

Teşekkürler sevgili dostlar her şey için... 

    Annanemin ve Babannemin köyü Cuma.... Bütün ovaya adım başı  termik santral kurmuşlar. Mahvetmişler güzelim ovayı....Annanem rahmetli buralardan bahsederken kolka mısırlar olurdu derdi...Kolka mısırlar mazide kalmış...Bizler bu gezimiz sırasında bizimkilerin köyünü ziyaret edemedik. Çünkü askeri bölgedeymiş izin gerekliymiş.Yaz tatilinde Dayım ve kuzenim annanemin köyünü görmek için tekrar gittiler.

YUNANİSTAN

    Annanem 13 Babannem 15 yaşında iken Türkiye'ye göç etmeye zorlanmıştı. Rumca bilemiyorlardı....Çünkü bizim köyde Rum yoktu derlerdi. Baskılar artınca Camii yerine samanlıkta gizli gizli Kur'anı öğrenmek için dersler verilirmiş köyün çocuklarına..Annanemin gözüne tel batınca derslere ara vermek zorunda kalmış ama babannem devam etmiş derslerine..Kur'anı öğrenmiş. Yıllarca hep Necibe ablam bitirdi. Ben bitiremedim diye üzüldü durdu. Annanemin babası İzzet ve ailesini, Babannemin babası Rüstem ve ailesini Türkiye'ye getirdiklerinde Çorum Sungurlu Çarşıdere köyüne yerleştirilmişler.Cuma köyündeki mübadilleri getirince köyün Çarşıdere olan ismini Çarşıcuma olarak değiştirmişler.
    

CUMA KÖY

         Cuma köyünün camisi....Sonraki kilisesi


CUMA KÖY-YUNANİSTAN

Annanem evlerinin yanında ki su kuyusundan bahsederdi. Bizimkiler su kuyusunu bulmuşlar. 

AKSAKLI-LEFKARA

    Sonraki durağımız Aksaklı(Lefkara)  oldu. Bu köy Annemin babasının köyüydü. Tasfiye talepnamesinde Haydar Dedemin Davarlı mahallesinden olduğu yazıyordu. Amasya’lı mübadil bir Rum aile ile tanıştık, köyde ki kahvenin işletmesini yapıyorlar.Bu Rum ailenin büyüğü bizi dedemizin evinin olduğu yere  götürdü.Mahalledeki evler  yıkılmış ancak kalıntıları hala duruyor.Yıkık dökük kalıntılar, pencere, kandil koydukları girintiler...Bahçelerinde hala nar ağaçları var.Yüzünü göremediğim hakkında hemen hemen hiçbir şey bilmediğim  dedem...neler yaşadın acaba..Şu an yanımızda mısın? Allahım ne karışık duygular bunlar... gülerken ağlıyoruz.

       Bak geldik çocukların ve torunlarınla senin topraklarına....doğduğun yerlere..anneme takıldı bir ara gözüm....Gözleri dolu dolu bak bize doğru  koşuyorlar dedi..hayal etmek bile güzel..ahh annem ahh.... insan 70 yaşını devirse de baba aynı baba, anne aynı anne...Mezarlarına götürmek için toprak ve su aldık.(Çok istedi rahmetli annanem tekrar buraya gelmeyi...fakat getiremedik...Ruhun şad olsun güzel ve güçlü kadın)


YUNANİSTAN GEZİSİ

 Lefkara köyündeki Rum mübadil dostumuz..Bizi Dedemin mahallesine götürdü.


YUNANSİTAN GEZİSİ

                           Annemin babasının evine ilk  bakışı

MÜBADELE




MÜBADELE




MÜBADELE

              Yıkıntılar.. yıkıntılar..diliniz olsa da konuşsanız....

    Daha sonra gruptan diğer bir arkadaş Ali Kazım beyin dedelerinin çiftliğini aramak üzere Kayalar Sulpova köyüne gittik. Fakat pek fazla  bilgileri olmadığı çiftliği bulamadık.
       Bu köyden de ayrılarak Yusuf DURMUŞ'un baba topraklarını bulmak umuduyla  Erdoğmuş köyüne gittik. Tam öğlen vakti olduğu için ortada kimseler yoktu. Herhalde siesta vaktiydi. Bizler orada ki parkta oturup bekledik. Yusuf bey ve birkaç arkadaş karakolun yanındaki evini bulmuş o da toprak ve su almış yanına..babasının mezarı için... 
 Sırada Gelibolu'dan tur arkadaşımız Suzan hanım ve ailesinin  köyü olan Çor köyüne (Galatai)doğru hareket ettik. Köy meydanına geldiğimizde birkaç yaşlı Rum köylü köy kahvesinde oturmuş sohbet ediyorlardı. Onlara sordular köy halkından Yorgo amca onların evinin yerini bildiğini söyledi aileyi eski evlerinin bulunduğu yere götürdü.Biz köy kahvesinde Rum dostlarımızın bize ikram ettiklerini yiyerek onları beklemeye başladık. Hemen çilingir sofrası kurdular, birkaç meze birkaç kadeh uzo masaya koydular kadehler dostluğa kalktı masada...(Misafir ağırlamak onlar içinde çok önemli..Herhangi bir köyde durduğumuzda bir otobüs dolusu insanı yedirip içirmeden asla göndermiyorlar.Evlerine davet ediyorlar. Ellerimize bir şeyler tutuşturuyorlardı..Suzan hanım ve ailesi duygu yüklü olarak geri döndüler. Yola çıkmak üzereyken köylülerden birisi Suzan Hanımın eşine Rumca bir şeyler söyledi, bisikletli bir adamı gösterdi. Tercümanımız Sula Hanım devreye girerek o adamın Suzan hanımın dedesinin evinin altından 4 teneke altın çıkaran adam olduğunu söyledi. Suzan hanımlar görüşmek istediklerinde adam ortadan kayboldu. Yola çıkma vakti yine gelip çatmıştı.El sallayarak oradan da ayrıldık..Akşama tavernada da Yunanlı dostlarımızla vur patlasın çal oynasın....Çok eğlendik.2.gün turumuzu da bu şekilde noktaladık.


GALATAİ-ÇOR  KÖYÜ

SUZAN'LARIN KÖYÜ  GALATAİ -ÇOR

      3 GÜN
     Üçüncü gün  Vodina’ya (Edesse) hareket ettik. İlk önce Gazi Evrenos Bey’in kurduğu Yenice-i Vardar’ı ziyaret etmek üzere şehre geldik.
     Şehre girdiğimizde Folklorik kıyafetli  ellerinde flama ve bayraklar bulunan öğrencilerle karşılaştık. Ancak ne olduğunu otobüsümüzün park ettiği yerde evinin penceresinden bakan yaşlı bir kadından öğrendik. Bize “Bu gün 20 Ekim bizim Türklerden kurtulduğumuz gün, kurtuluş bayramımız dedi.Bak kurtulamamışsınız.....İşte geldik buradayız dedik...Birlikte gülüştük.



TÜRKLERDEN KURTULUŞ GÜNÜ


   Yenice-i Vardar 
20 Ekim şehrin Türklerden kurtuluş günüymüş.

TÜRKLERDEN KURTULUŞ GÜNÜ
Onlar bizden, bizde onlardan kurtulduğumuz için yapılan ORTAK kutlamadan bir kare.....
   Gazi Evrenos Bey’in yeni restore edilen türbesini ve saat kulesini gördük. Sonra otobüsümüze binerek Vodina’ya doğru yola çıktık. O muhteşem şelalenin bulunduğu Vodina yani şimdiki ismiyle Edesse’ye geldik. Müthiş bir manzara bizleri karşıladı.  Daha sonra şelalelin etrafındaki hediyelik eşya dükkanlarını gezdik. Akşama doğru  ataları Türkiye'den göç ettirilen mübadillerden olan Avrupa Parlamentosu eski parlamenteri Yannis Glavakis ile karşılıklı olarak Dostluk Mesajları verildi. Ailesinin eski resimlerini gösterdi bizlere..Türk-Yunan dostluğunun herkese anlatılması gerektiğini  söyledik. Gösterdikleri dosthane tavırlar için teşekkür ettik..


MÜBADİL


                 Sol başta Lozan Mübadilleri Genel Sekreteri Sefer Güvenç beyefendi, ortada Avrupa Parlamentosu eski parlamenteri Yannis Glavakis , sağ başta tercüman Sula Hanım.....

YENİCE-İ VARDAR
                       GAZİ EVRENOS BEYİN YENİ RESTORE EDİLEN TÜRBESİ

YENİCE-İ VARDAR

                                                   YENİCE-İ VARDAR SAAT KULESİ

YENİCE-İ VARDAR



                                  MUHTEŞEM VODİNA  ŞELALELERİ

VODİNA




VODİNA
    Şimdiki durağımız Kavala idi...Kavala'ya vardığımızda akşam olmuştu. Otelimize yerleştikten sonra yemek için Balık Lokantasına gittik.Garson bizi Hoş geldiniz diyerek karşıladı.Türkçe'yi gayet güzel konuşuyordu. Meğer onlarda mübadilmiş.İzmir'den göçmüşler. Yunanistan'da dikkatimi geçen bir başka durumda restaurantlardaki porsiyonların büyüklüğü idi. Makarna istiyorsunuz koca bir kayık tabağın içinde nerdeyse bir paket makarna geliyor önünüze.....Bu yüzden önümüze gelen hiçbir şeyi bitiremiyorduk. Her şeyden bol bol.....

DENİZ ÜRÜNLERİ  PİLAVI



         Midyeli pilav.....İçinde bütün deniz ürünleri vardı..2 kişi zor bitirdik....Çok güzeldi .
    21 Ekim Pazar sabah kahvaltısından sonra Kavala’yı gezmek üzere şehir turuna çıktık. Türk Mahallesi, Kavalalı Mehmet Paşa’nın imareti, evi annesinin mezarı, heykeli ve Kanuni döneminden kalma su kemeri, Pargalı Damat İbrahim Paşa Camii’ni gördük.Kaleden manzara çok güzeldi. Kanuni döneminde yapılan su kemerleri şehrin içinde çok havalı duruyordu. 

PARGALI İBRAHİM PAŞA
                   PARGALI DAMAT İBRAHİM PAŞA CAMİİ
                 Makbul ve Maktül İbrahim Paşa Camii


KAVALALI MEHMET ALİ PAŞA 


KAVALA

                                                           MEHMET ALİ CADDESİ



   İMARET HOTEL

KAVALALI MEHMET ALİ PAŞA TARAFINDAN YAPTIRILAN MEDRESE ŞİMDİ İMARET ADINDA LÜKS BİR OTEL

TÜRK EVİ
                           
                                 TÜRK  MAHALLESİNDE TERK EDİLMİŞ BİR EV
KAVALA MANZARA



KAVALA MANZARA

KAPI TOKMAĞI

TÜRK MAHALLESİNDE ÖZENLİ BİR KAPI TOKMAĞI
 


Kavala'dan Kapadokyalı Rumların kurduğu Nea Karvali’deki bademli kurabiyelerinin üretim yerinden hediyelik kurabiyelerimizi aldıktan sonra Dedeağaç’a doğru hareket ettik. Öğle yemeğini yedikten sonra yola çıktık. Yaklaşık 45dk.sonra  Pasaport ve gümrük işlemlerimizden sonra Türkiye’ye giriş yaptık. 
Bu gezi boyunca birçok dostumuz olmuştu. Hepsini çok sevdik. Ailem adına bizlere farklı duygular yaşatan, özveri ile bizi köy köy dolaştıran, en ufak sıkıntımızı bile çözümlemeden bırakmayan, köylerde bilgi alışverişinde bulunalım diye Rum mübadil dostlarımız ile iletişim kurup yanımızda olmalarını sağlayan Lozan Mübadilleri Vakfı Genel Sekreteri Sayın Sefer GÜVENÇ'e, Tercümanımız Sayın Sula ARSLANOĞLU'na, Otobüs şoförümüz Oral Bey'e çok çok çok teşekkürler....





GÜNCELLEME 

4 yıllık emeğimin sonucu olan kitabımı 2018 yılında yayınladım. Vefa örneği olmasını istediğim için ; doğduğu toprakları bir daha göremeyen buğulu,elâ gözlü tüm mübadillere ithâf ettim. 
Umarım birçok mübadile faydası olur. Kitapta Kozana'ya bağlı 61 köyde yaşayan 5140 Türk-Müslüman-Erkek nüfusa ait bilgiler bulunmaktadır. Kitabı almak isterseniz eğer sertaccihan@hotmail.com adresinden veya 05386748294 nolu whatsapp hattından bana  ulaşmanız  yeterlidir. 


                                                            Sevgilerimle
    

BU BİR MÜBADELE HİKAYESİNİN ANLATILDIĞI RADYO HİKAYESİ

KOZANA HATIRALARI......

Selam Mübadil insanların fotoğraflarıyla birlikte bir mübadele hikayesi anlatımı burada....Bakalım kimlerle ortak hikayelerimiz var?...