15 Temmuz 2015 Çarşamba

NAİL DEDEMLE BİRLİKTE RAMAZAN BAYRAMI MESAJIMIZ....


Benim çocukluğumda Ramazan yine yaza gelmişti. Ramazan ayının özelliği, sahurda; akşamdan yoğurulan ve  mayalanmaya bırakılan hamurundan pişi yapılır,  üşenilmez pişiler kızartılırdı. Bir gün pişi, bir gün soğan, ertesi gün kabak böreği, ertesi gün ekmek balığı, tereyağı, yumurta....yanında mutlaka taze toplanmış biber,domates, maydanoz, nane, tarhana çorbası....  dört dörtlük sofralarda sahur ve iftar yemekleri yenirdi hep beraber...Oruç tutsanız da, tutmasanız da mutlaka herkes sahura kalkar, niyetlenenler ertesi gün oruca devam eder, niyetlenmeyenler oruç tutmazdı. Çocuklar öğlene kadar tekne orucu tutardı. Ben uykudan gözümü açamazken, herkes cin gibi kadınlı-erkekli oradan oraya koşturup,masayı hazırlamaya çalışırlardı. Evde tam bir demokrasi ve iş bölümü vardı. Babaannem ve Dedemle aynı evi paylaşırdık. Fakat aile büyüklerimiz bile, köşelerinde oturmaz kalkar, bir işin ucundan mutlaka tutarlardı. Nihayetinde sahur sofrasına geçildiğinde çocuklar hariç; tüm yetişkinler, günlük kıyafetleri ile masaya otururlardı. Asla sofraya pijamalarla oturulmazdı. Bu durum mübadil Atalarım tarafından  "sofraya saygısızlık" olarak nitelendirilirdi. Hele Rahmetli Nail dedem, gömleğini giyer, kravatını takar öyle otururdu sofraya....Çokk yaşlandığında, küçük küçük adımlarla yürümeye başladığında bile, pantolonunu giyemese de; gömlek ve kravat ile sahur sofrasına oturmayı hiç bırakmadı.Hala hayallerimde altında Sümerbank çizgili pijaması, üzerinde gömlek ve kravatı ile hatırlarım. Abimler takılırlardı dedeme bazen...- ee dede şimdi hiç oldu mu! nerde kaldı sofraya saygı? Altında pijama, üstünde gömlek-kravat derlerdi de hiçç istifini bozmaz oğlum masaya gözüken taraf derli toplu derdi  boş ver sen masanın altında kalan tarafı...:)))) nur içinde yatsın... 
Ananem anlatırdı....Mübadiller için  bayram temizliği  yapmak kireçten badana yapmak anlamına gelirmiş o zamanlar... her yer elden geçermiş..Evin içi-dışı her yeri boyanır miss gibi bembeyaz olurmuş.Toprak ev değilmiş ki bizimkilerin evleri, kümeslerinin bile kiremitli çatıları varmış..Ne yazık ki yağmur yağınca başlarına yıkılan toprak evleri burada görmüşler.  

Benim çocukluğumda bayram şekeri yerine her gelene sofra açılır, yemek verilirdi. Öyle şekerle misafir mi ağırlanırdı? çok ayıptı çokkk..Yemek ısrarı zaten o ayrı bir mesele yani...Israr karşısında yememen söz konusu olamazdı.Tok olsan da 1-2 lokma bir şeyler yiyeceksin.Yoksa ev sahibine karşı büyük saygısızlık işlersin. Kahvenin yanında verilen nane ya da gül likörleri vardı. Minik minik incecik cam bardaklarda sunulan yeşil, pembe.... mutfakta gizli gizli tadına baktığım, gözlerimi yuvalarından çıkaran, boğazımı yakıp geçen.... :)))) Mendiller vardı...Kenarları işlemeli...İçine para koyup çocukların ellerine tutuşturulan....Yatağımın başucuna bayram ayakkabılarımı koyarak uyuduğum günler ne güzeldi. Her Ramazan bayramı annem yalvarırdı zavallıcık....Kızım, arkadaşlarınla  komşulara git, hem bayramlarını kutla,hem de şeker topla diye...Bin bir naz-niyazla çıkar sonra da akşama kadar dönmek bilmezdim. Herkesin evinde zaman geçirip yer, içer şeker komasına girmeden de geri dönerdim. Bizim kızı kestiler mi? tecavüz ettiler mi? diye annemde, "şimdiki anneler" gibi hiçç endişelenmezdi. Dönüp dolaşıp sağ salim geleceğimi bilirdi. Şimdi nerdeeee şeker toplamaya çıkan çocuklar, ölü çocuklar olarak annelerine geri dönüyor. 
Ne kadar güzel değerlerimiz var aslında  (-mış demek istemiyorum) değerlerimiz yozlaştırıldı, burun kıvrılmaya, beğenilmemeye, devam ettirenler köylülükle suçlanmaya başlandı. Annenin-babanın elini öpüp, bayramını kutlamak yerine, tatile gitmek matah bir şey sayılmaya başlandı. Tatile herkesin ihtiyacı var. O zaman bayram tatillerine annelerinizi-babalarınızı da götürün..."Dört atanın hakkı birdir der annem..." 3 nesil bir arada...çok eğlenceli olur :))))ee azıcık ta sabretmeyi bileceksiniz artık :)))....herkesin birbirinden öğrenecek o kadar çok şeyi var ki aslında...farkına varılır belki... diye düşünüyorum.
Hepinizi çokkk seviyorum herkese iyi bayramlar 
                                                                    Sevgiler  

9 Temmuz 2015 Perşembe

YAVRUM VATAN KIBRIS-GAZİ MAĞUSA

Günaydın
Ramazan başlamadan bir hafta önce üç günlük kısacık bir Kıbrıs tatili yaptık.O kadar iyi oldu ki...Hala o tatilinin verdiği doping ile devam ediyorum. Kıbrıs'ı biz çok seviyoruz. Her ada gibi, ağır ağır akan bir hayat var burada da...bu bize iyi geliyor. Bu sefer Gazi Mağusa'ya gittik.
Şehri bir kadına benzetmek gerekirse eğer;  denizi gibi, turkuaz mavi gözlerinin içinde derin derin bakışlarında, serin serin  oradan oraya savrulursun.... 
Beline kadar inen altın sarısı saçları anımsatan kumsallarına; aşık olursun...
 Kısaca çok güzel, endamlı ama hüzünlü bir kadın Gazi Mağusa....



Eski St.Nikolas Katedrali, yeni Lala Mustafa Paşa Camii muhteşem bir yapı...Önünde durduğunuzda etkilenmemeniz mümkün değil....

Lüzinyanlar döneminde Kudüs'ü de yöneten Lüzinyan kralları 1372'ye kadar Mağusa'da ki St.Nikolas Katedralinde taç giymiş.







Bu gördüğünüz Lala Mustafa Paşa Camiinin sol tarafında yer alan cümbez ağacı...Söylendiğine göre 717 yaşında.....Katedralin inşaatına başlandığı 1298 senesinde  dikildiği söyleniyormuş. Kocaman bir ağaç.... gölgesinin keyfi ise paha biçilemez. Kıbrıs'ta geçen birçok tarihi olaya da şahit aynı zamanda....Zırhlı Lüzinyan Şövalyeleri, taç giyen Lüzinyan kralları, Venedikliler, Mısırlılar,1571 yılında gerçekleşen bombardıman, depremler,savaşlar,Namık Kemal'in 38 ay sürgün hayatı....neler görmüş, geçirmiş.


Zindanın duvar yazısı..Bir Türk milliyetçisi duygularını ancak bu dizelerle anlatabilirdi.
Zalim olsa ne rütbe bi-perva
Yine bünyad-ı zulmü biz yıkarız!
Merkez-i hake atsalar da bizi
Küre-i arzı patlatır çıkarız!
                              Namık Kemal

Namık Kemal'in sürgün hayatı yaşadığı zindan, Lala Mustafa Camii'nin biraz ilerisinde tarihi parkın içinde..zaten burada her yer tarihi eser...Namık Kemal birçok edebiyat eserini Gazi Mağusa'da bu zindanda yazmış.Burada çok zor ve olumsuz şartlar altında yaşamış, birçok kez sıtmaya yakalanmış.
3 günlük seyahatimizde 2 kez gittik Gazi Mağusa'ya....Gece gittiğimizde büyük bir hayal kırıklığı yaşadık. Camiinin ve o tarihi bölgenin ışıklandırıldığı düşünmüştük çokk yanılmışız...Sanki şehirde karartma vardı. Sokaklar karanlık, tarihi binalar karanlık, insanlar yok, hayalet şehir gibi..Elimizdekinin kıymetini hiç bilmiyoruz. Sonra başka ülkelere gittiğimizde değmeyecek yerlere hayran kalıp, geri geliyoruz. :((( Üzücü çok üzücü..




Kıbrıs'ta toplu taşıma falan yok..Her yere taksi ile gitmek zorundasınız. Arabalarda İngiliz sistem geçerli yani direksiyonlar sağda...Trafik sağdan akıyor.İngiltere'nin arka bahçesi  deyimini boşuna demiyorlar.Trafikte, Türkiye'de ne yapıyorsanız, orada tam tersini yapıyorsunuz. Bu sebepten dolayı, kendinize güveniyorsanız  eğer, araba kiralayabilirsiniz. Ama biz güvenemedik, taksileri kullandık. Taksi şoförleri de, araba kiralayanlardan yana  çok dertli ...trafikte en çok kaza yapanlar, kendine sonsuz güveni olan yurdum insanlarıymış...Taksilerde çok lüks ama.... mercedesler, limuzinler, cadillaclar orada taksi...keyfi de bir başka hani.....Daha önce Kıbrıs'a geldiğimizde kiraladığımız taksi Mercedes-Vito  idi....Bu seferki de C 180 Mercedes idi. Yayla gibi, deri koltuklu, kliması süper çalışan bir arabaydı...Bizi götürdü, bekledi, aldı, geri getirdi.

Kıbrıs'ta Lefkara işi işlemeler çok meşhur...Lefkara işinin özelliği ŞURADA bu şekilde anlatılıyor
"Venedikli asiller, pek çok döneme ev sahipliği yapan Kıbrıs’a tatil amaçlı olarak sık sık gelirlerdi. Özellikle Lefkara Köyü’ne gelen asilzadelerin kendi ülkelerine özgü getirdikleri danteller ve yerli köylünün yaptığı nakışların birbirinden etkilenmesi ile “Lefkara işi” ortaya çıkmıştır.
Tarihi yaklaşık 7 yy. öncesine dayanan bu özel el sanatı, Kıbrıs’ın en önemli el işlerinden birisidir. Adaya özgü pek çok motifin işlendiği Lefkara işi, genelde beyaz veya ekru yeşil renk olarak yapılmaktadır. Geçim kaynağı olması amacıyla kadınlar tarafından yapılan bu işler Kıbrıs erkekleri tarafından farklı ülkelere götürülüp satılmış, böylece dünya tarafından bilinen özel bir iş haline gelmiştir. 
14. yy’da Venedik Kraliçesi Katerina döneminde Kıbrıs adasını ziyaret eden ünlü ressam Leonardo Da Vinci, Lefkara Köyü’nde gördüğü bu işten çok etkilenmiş ve en önemli motiflerden “dere motifi” olarak bilinen işten yapılan masa örtüsünü satın almıştır. Daha sonra aldığı bu örtüyü Milano’da bulunan St. Trobezas Katedrali’ne hediye etmiştir. Da Vinci, Lefkara işine olan ilgisini İsa’nın havarileri ile yediği son yemeği resmettiği tablosunda göstermiştir. “Son Akşam Yemeği” tablosunda yer alan masa örtüsünde, dere motifini kullanmış ve tüm dünya bunu görmüştür. Bu tablo, Lefkara işinin tarihinin ne kadar eskiye dayandığının güzel bir kanıtıdır.
Kıbrıs’ta yapılan Lefkara işi, nesiller boyu önemini kaybetmemiş, pek çok motif yok olmuş olsa da günümüze kadar varlığını sürdürmüştür. Tepsi, masa örtüsü, tablo, bardak altlığı, çanta, kıyafet olarak hediyelik eşya satan her yerde Lefkara işini bulmak mümkündür. "

Artık benimde bir Lefkara işi kolyem var...Çok hoş ve çok dikkat çekici..


Bizim kaldığımız otel Salamis By idi. Otelden kalan izlenimlerim şöyle....Otel  Kıbrıs'ın ilk otellerinden biri...fakat yönetimi gayet güzel.. tıkır tıkır işliyor.Odalar temiz, yataklar rahat.. Her şey dahil olmasına rağmen yemekler çok iyi..Mısır tarafına baktığından dolayı herhalde, kumsal tek kelime ile şahane...Deniz muhteşem.... girdiğim en iyi denizlerden biriydi..


Gazi Mağusa'da diğer bir önemli merkez ise Salamis Harabeleri....İncil'de adı geçen şehirmiş. Kazılar durmuş durumda...Zamanında o kadar büyük bir şehirmiş ki; şu ana kadar yapılan kazılarda sadece %3'ü gün yüzüne çıkartabilmiş. Sahilden yürüye yürüye gittik ama dönüşte bizim taksici Hüseyin'i çağırdık..:)) Denize çok yakın..görmekte fayda var...ama terkedilmişlik havası  burada da var...



Kalp şeklinde bir kalıntı...Bence Salamis aşıklar şehriymiş. :)))

Gazi Mağusa'da ki bir başka hüzün ise kapalı şehir  Maraş....1974 Kıbrıs Barış Harekatında bizde kalmış fakat antlaşmalardan dolayı kullanılamıyor.Zamanın Dubai'si...Kumarhaneler şehri...Ömer Şerif, Sophia Loren'in evinin olduğu söyleniyor.Kumsalında ki kumu, Mısır'dan gemilerle getirtmişler. İhtişamlı şaşalı dönemlerin şehri...Şimdi bomboş...2000'li yılların başında Gazi Mağusa'ya tekrar gelmiştik.Tam burada denize girmiştik.O zamanlar böyle plajlar falan yoktu...o şaşalı dönemden kalma demirden şezlonglar vardı ne kadar ilginç gelmişti bize..... Gazimağusa'nın altın kumsalları dünyanın en iyi bilinen plajları arasındaymış.


Bir de Gazi Mağusa'nın neden "Gazi" ünvanlı olduğunu da yazayım bitireceğim. 1974 Kıbrıs Barış Harekatının ardından resmen gazilik unvanını aldığı için ismi  Gazi Mağusa olmuş.  Gazi Mağusa nam-diğer Famagusta Kıbrıs'ın en önemli şehirlerinden biri... ayrıca hüzünlerin de başkenti...
                                                                         Sevgiler


7 Temmuz 2015 Salı

LEZZETLİ BİBER-KABAK DOLMASI


ETLİ KARIŞIK DOLMA NASIL YAPILIR

Selam
Hafta sonu köyü gezdim, geldim..Köy işleri çok zor ama...hepimiz pert olduk..İki ağaç kiraz topladık; iki gündür elimiz kolumuz kalkmıyor. Bir de toprakla uğraşsak ne hale gelirdik bilemiyorum. Anladık ki aslında çok ham ve sağlıksız vücutlarımız var. Ne kadar spor yaptık desekte, yok olmuyor..Bizim yaptığımız spor, onların yaptığı daldan dala atlayarak meyve toplama sporunun  yanında pasif jimnastik olarak kalıyor.
Gelelim karışık dolmanın tarifine...   

MALZEMELER
*Yarım kilo dolmalık biber
*Yarım kilo kabak
*Yarım kilo kıyma
*2 fincan pirinç
*Yarım bağ maydanoz
*1 büyük boy domates
*1 büyük boy kuru soğan
*Tepeleme 1 çorba kaşığı salça (benim salçam biber ve domates karışık)
*1 çay bardağı zeytin yağ
*yeterince tuz ve karabiber

*Kapak yapmak için 2 domatesi iyice yıkayıp iri iri parçalar keselim.


KABAK DOLMASI

İlk önce biberlerimizin sap kısımları ve çekirdekleri ayıklayalım.Eğer biberlerin saplarını kolay kolay ayıramıyorsanız  tam saplarının çevresinden bir bıçak yardımı ile keserek çıkartabilirsiniz. Kabaklarımızı ortadan ikiye keselim ve içlerini kabak oyacağı ile oyalım ama atmayalım.... ŞURADA tarifini paylaştığım mücverden yapılmak üzere buzdolabına kaldıralım. Kabaklar ve dolmalık biberleri yıkayalım.Süzgece koyalım.


ETLİ KABAK DOLMASI


Ardından karışık dolmamızın içini hazırlamaya başlayalım. Kasemizin  içine  iyice yıkadığımız pirinçlerimizi, kıymamızı, ince doğradığınız kuru soğanımızı, kabuklarını soyarak doğradığımız domateslerimizi, ince ince kıydığımız maydanozlarımızı, salçamızı, tuzumuzu, karabiberimizi ve yarım çay bardağı zeytinyağımızı ekleyip iyice karıştıralım. 

ETLİ DOLMA İÇİ

Biberleri ve kabaklarımızı dolduralım.Domatesten yaptığımız kapakları kapatalım.Tenceremize dizelim.1 çorba kaşığı salçamızı,2 su bardağı sıcak su ile seyreltelim. Dolmalarımızın yan tarafından tenceremize ekleyelim.  Parlak olması için  kalan zeytinyağımızı da dolmalarımızın üzerine ekleyelim.Kısık ateşte yaklaşık 30 dakika pişirelim.Yoğurt ile servis yapalım.Afiyet olsun.Hayırlı iftarlar diliyorum herkese....
                                                                                                                                                                       Sevgiler


ETLİ DOLMA İÇİ


BU BİR MÜBADELE HİKAYESİNİN ANLATILDIĞI RADYO HİKAYESİ

KOZANA HATIRALARI......

Selam Mübadil insanların fotoğraflarıyla birlikte bir mübadele hikayesi anlatımı burada....Bakalım kimlerle ortak hikayelerimiz var?...