2 Mart 2015 Pazartesi

BABAANNE PASPASI


İNCE ÇORAPTAN PASPAS
Selam
Niye bilmiyorum; bu aralar hiçbir işe yetişememe durumu yaşıyorum...o sebebten blogumu da aksattım..Ama sizleri sessizce takip etmeye devam ediyorum. Sizi aksatmam :))))Gelen ikazlar sonucunda şöyle bir silkelenerek kalktım bilgisayarın başına oturdum.
Birkaç hafta önce yaptığım Babaanne paspasını sizlerle paylaşmak istedim. Taa yıllar önce kaçan sarımtrak ten rengi ile siyah ince çoraplar ve çokk kaliteli ipek çoraplar  varken;  evin hanımları tarafından organize olunarak yapılan benim hiç sevmediğim (neden bilmiyorum) şimdi sevesimin geldiği bir paspas vardı. Mutlaka sizde de vardı  hatırlarsınız görünce...
 İşte onu geçenlerde Halamın verandasında gördüm. Valla gözlerim parladı, eski dostumu görmüş gibi oldum..Resmini çektim.Halam ve annemden nasıl yapılacağını öğrendim ve başladım.
Annem bu benim eskilere düşkünlüğümü hiç anlamaz, sevmez 
"eskiye rağbet olsa bit pazarına nur yağarmış" der durur.:)
İNCE ÇORAPTAN PASPAS
 İlk önce kare kafes kafes paspasın zeminini ördüm.Daha sonra ince çorapların ayak kısmını kesip attım. Naylon çoraptan ip yapmak üzere İki parmak genişliğinde parçalar kestim.Sonra bu parçaları birbirlerinin içinden geçirerek uzun ipler oluşturdum.Tabii bu arada annemlerin öyle bir şansı yoktu ama ben pazardan aldığım pembe, pudra, yeşil çocuk çorapları da kullandım. Yaptığım ipleri kafeslerin bir altından bir üstünden geçirerek tüm köşeleri aynı iple dolanarak yaptım.Benimki gibi dolanarak yapılması biraz riskli bir durum çünkiiii bol bırakmazsanız paspasın ortası bombeleniyor dikkat !!!!!!
Bizim kızlar bunu düz yapardı..Bir sıra bir sıra.....
RENKLİ PASPAS YAPILIŞI

Ve işte karşınızda  babaanne balkon paspası hazır......Hemde renkli....Beğendiniz mi?
Herkese güzel, bol güneşli, mutlu bir hafta diliyorum
                                                                                                                                                                                     Sevgiler

İNCE ÇORAPTAN PASPAS

BABANNE PASPASI

6 Şubat 2015 Cuma

KABAĞIN EN GÜZEL HALİ ANNEMİN MÜCVER TARİFİ




Günaydın
Bir aydır devam eden  yoğunluk arasında geçen gün vakit bulup yaptığım annemin mücver tarifini paylaşmak istiyorum. Söz konusu kabak olunca aklıma  ya mücver ya da kabak kızartması gelir. Son zamanlarda kabaklı-kremalı böreklerde aklıma gelmiyor değil tabii :)))
Ne ka iştah açıcı cümleler kuruyorum böyle...Aman allahım....zaten bu aralar bi iştah patlaması bi iştah patlaması nolcek benim halim :((((((



MALZEMELER
*1kg kabak iri rendelenmiş
*4 yumurta
*7-8 adet taze soğan yaprakları
*1 tatlı kaşığı kuru nane
*yarım demet dereotu
*yarım demet maydanoz
*1 çay kaşığı karabiber
*1 çay kaşığı pul biber
*1 çay kaşığı tepeleme karbonat
*2 su bardağı un
*varsa peynir kırıkları( küçük çay bardağı kadar)
Dikkat !!!!!Hepsi bir araya geldiğinde akışkan olacak 


Kabakların kabuklarını sıyırdıktan sonra rendenin kalın tarafı ile rendeleyelim. Taze soğanın yeşil yapraklarını, dereotunu,maydanozu doğrayalım.4 yumurtayı, kuru naneyi, karabiberi,pul biberi, varsa peynir kırıklarını yoksa problem değil :)) unu ve karbonatı kasemize koyup karıştıralım.Bu arada  tavamıza ayçiçek yağımızı koyup kızdıralım. Karışımın içine en son 1 çay kaşığı tuzumuzu atıp,karıştıralım ve kaşık kaşık kızgın yağın içine atıp arkalı önlü kızartalım. Sonra kağıt havlu serilmiş tabağımızın içine çıkartalım
Afiyet olsun





Herkese hayırlı Cumalar, mutlu hafta sonları diliyorum.Sevgiler....

3 Şubat 2015 Salı

NEREDEYDİK NERELERE GELDİK

Prof.Dr.Kemal ARI hocadan "Neredeydik nerelere geldik" hakkında şahane bir yazı....
Kaleminize sağlık 
NEREDENSİN? KAYALAR’DAN MI FLORİNA’DAN MI?


(- Ankara’da Bir Mübadele Etkinliği )
“Mübadele” sözcüğü, sizlere ne anımsatıyor?
Biliyorum, kimilerinin düşünce dünyasında hiç bir anlamı olmadığını...


Yıllar önce Ankara Palas’ta bir konferans vermiştim.O etkinliği organize eden Dışişleri Bakanlığı’nın uzmanlarından biri, yaptığı sunuş konuşmasında, “Müdahale” deyip durdu...
Yaklaşık on beş yıl önce gerçekleşen bu olay, belleğimde çakılmış kalmış..
 On beş, olmadı yirmi ve daha önceki yıllarda, mübadele konusunda Türkiye’de hemen hiç                                                                  bir şey bilinmiyordu.
Bugün durum çok farklı.

Yapılmış pek çok araştırma var. 
Kimi sivil kuruluşlar ortaya çıktı.
Mübadeleyi yaşamış kuşaklardan bugün kaç kişi var Türkiye’de bilinmez...
Ancak onların çocukları, derken çocuklarının çocukları mübadele konusunda bir şeyler yapmak için bütün iradelerini ortaya koyuyorlar.

“Mübadele” yaşanmış bir tarihsel süreç değil yalnızca...
Aynı zamanda bir kültür:
Yemekleri, giyim kuşam biçimleri, gelenekleri, davranış özellikleri, yaşama bakışları; siyasal eğilimleri, toplumsal yaşam içindeki algı biçimleri ve düzeyleriyle gerçekten de Mübadele, bir kültür olarak gelecek kuşaklara aktarılması gereken bir kültür...

Ortak bir duygu bir kere...

Bir duygu, hadi buna ortak atan bir kalp diyelim; siyasal görüş farklılıklarını dikkate almadan, pek çok insanı bir araya getiriyor ve ilk karşılaşmada birbirlerine soruyorlar:
-Neredensin? Kayalar’dan mı, Florina ‘dan mı?
Serfice’den mi; Hanya’dan mı?

Bu sorular aslında bir sohbete başlangıç için, karşılıklı olarak aralanmış kapılardır.
O kapı birazdan sonuna kadar açılacak; giderek geçmişte, şu an Yunanistan toprakları içinde olan, ama hala “bizim” ve “bizden” dediğimiz o topraklarda yaşanmış ortak anılara, yaşamış ortak tanıdık yüzlere ve onları anımsamalara kadar gidecek ortak yolculuğa da çıkıştır aynı zamanda...
Ortak renkler, sesler, izler, yüzler; nefesler, hevesler, özlemler, kaygılar, acılar...

Of...
Ne çok ortak şey varmış meğer, işte bu tek sözcüğün içinde...
Kimileri tam olarak ne olduğunu bilmese de, bu ülkede sayıları milyonları aşan insan, o sözcüğün kendi yaşamlarında ne denli önemli olduğunu biliyorlar...

Geçtiğimiz cumartesi ve pazar günü Ankara’da, ,Ankara Lozan Mübadelleri Derneği ile Ankara Barosu’nun ortaklaşa yaptığı bir etkinliğe katıldım.

Tanıdık eski yüzler gördüm...
Ve beni tanıyan çok kişiyi...
Bellek ne tuhaf şey?
Az da olsa, bir kere bile görülen yüzden nice çizgileri derinlerde bir yere kazıyor...
İsimlerden, mekanlardan, yaşanmış ortak anlardan söz edildikçe, o çizgiler uyudukları yerlerden harekete geçip, bir bir ortaya dökülüveriyor...

Renkler başka renkleri, çizgiler başka çizgileri anımsatıyor; anımsanan şeyler, anımsanmayanlara yeni kanallar açıyor; böylelikle bir zincir oluşarak parçaları birleştiriyor...
Ve o birleşen şey, bir süre sonra ete kemiğe bürünüyor, ruh kazanıyor ve anlıyorsunuz ki; meğer sizin dünyanızda, o zamana kadar farkında bile olmadığınız ne duygular varmış!

Kimler vardı bu etkinlikte?
Ankara Barosu’nun yeni ve genç başkanı Av. Hakan Canduran, Av. Ertan Sütçü, çok sevgili arkadaşım-kardeşim Dr. Neval Konuk ve yıllardır tanımaktan hep mutlu olduğum sevgili Yrd. Doç. Dr. Ali Güler...

Ve elbette, daha önce tanıdığım ve tanımadığım onlarca kişi...
Mübadeleyi konuşuyoruz...
Konuşulan şeylere bakıyorum da; bundan yirmi yıl öncesine göre, ne kadar çok şey biliyoruz artık!
Ve kademe kademe, ne çok şey iç dünyamızda kanıksanmış, duygularımız yerine oturmuş; daha çok nesnel bakar olmuşuz her şeye...
Mübadelede yaklaşık iki milyondan fazla insan, büyük bir trajedi yaşadı.
Artık onlar yok...
Ancak bugün onları anımsayan, olayları sorgulayan, içselleştiren, kanıksayan, nesnel değerler dünyasına oturtan bilinçli bir kitle var...
Evet, ulus olmak önemli...
Ulus, sancılı süreçlerin sonunda olgunlaşıyor...
O sancılar bile meğer ne değerliymiş!
Bugün bunu daha iyi anlıyoruz...

Kemal Arı, 3.2.2015

BU BİR MÜBADELE HİKAYESİNİN ANLATILDIĞI RADYO HİKAYESİ

KOZANA HATIRALARI......

Selam Mübadil insanların fotoğraflarıyla birlikte bir mübadele hikayesi anlatımı burada....Bakalım kimlerle ortak hikayelerimiz var?...