Mübadil etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Mübadil etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

21 Temmuz 2022 Perşembe

SELANİK GELMERİYE / GELEMERYE KAZASI KÖY ADLARI





Arkada Türk evleri, mübadeleden hemen sonra çekilmiş bir fotoğraf karesi
Panagiotis Stavretes'e teşekkürler



Selanik Vilayeti Gelmeriye / Gelemerye kazasından  717 aileye ait tasfiye talepnameleri mevcut.  Bu durum bize Gelemeriye / Gelemerye'nin büyük bir ilçe merkezi olduğunu gösteriyor.
genelde meslek grupları Öğretmen, eczacı,yorgancı,istasyon memuru,arabacı,sırımcı,otelci,hancı,kahveci ve çiftçi olarak ayrılıyor.

Gelmeriye kazasından gelenler;

Manisa-Alaşehir, Gedikli köyü ve Muradiye'ye,
Balıkesir Bandırma Edremit ve Havran köyüne,
İzmir Karşıyaka'ya,
Ankara, Adana, Trabzon, Kocaeli'ye,
İstanbul Erenköy-Üsküdar-Beşiktaş ve Fatih'e yerleştirilmişlerdir. 
        Şimdiki adı Kalamaria
                                                         Sevgilerimle







KÖYLER
ÇİFTLİKLER
Avanlı
Arsaklı
Zağarcı Çiftliği
Apaşmı
Burnazlı
Macarlık Çiftliği
Bornazlı
Yeniköy
Büyükkaraburun Çiftliği
Musli
Pişone
Küçükkaraburun Çiftliği
Akçalı
Atmacalı
Çayır Çiftliği
Hacı Musalı
Esenli
Soruklu Çiftliği
Yağcılar
Seleli
Karva Çiftliği
Gedikli
Kapucular
Turhanlı Çiftliği
Uzun Ali
Kerç
Yeniköy Çiftliği
Kasaplı
Üçevler
Pirnar Çiftliği
Adalı
Karacahasan
Bahçeli Çiftliği
Sığırlı
Bahşişli

Karaçuhalı
Aksaklı
MAHALLELER
Çiganeli
Tilkili
İshakpaşa mahallesi
Turhanlı
Çengelli

Soruklu
Senceli

Bozalan


7 Aralık 2021 Salı

LANGAZALI HATAY GAZİSİ MIZRAKLI SÜVARİ ÇAVUŞU RECEP

 

Merhaba

Uzun zamandır blog yazıyorum. Yazmaya ilk başladığım yıllarda Ne yedim? Ne içtim? Nerelerde gezdim? Ne kadar hamaratım? bloggerı iken, aileme ait tasfiye talepnamelerine ulaşmamla birlikte kendi kişisel tarihime doğru çok keyifli ama bir o kadar da hüzünlü yolculuğum başladı. Öğrendikçe daha çok merak etmeye başladım. Zamanla yelpaze genişledi ve aslında bir çok ailenin kendi aile tarihleri konusunda oldukça az bilgi sahibi olduklarını gördüm. Çoğu aile büyükleri konuşmuyor ve anlatmıyor. Bir sonraki nesil ise; umursamıyor ve hafızasına güvenip not almıyor, yazmıyor. Maalesef  bu durum gelecek nesillere aktarabileceğimiz değerli bilgileri, Türk benliğini  kaybettiğimiz anlamına geliyor bence....

Bu nedenle kalıcı bir iz bırakmak için zaman zaman blogumda sizlere ait aile hikayelerinizi paylaşıyorum. Bundan sonra daha da çok bu konuyu paylaşmak istiyorum. Çocuklarımıza, gençlerimize buradan seslenelim

Selanik mübadilleri... siz yazın, ben paylaşayım.

Aşağıdaki kendinizden birşeyler bulabileceğiniz aile hikâyesi, Sayın  Nail Topal'ın Langaza'dan göç eden ailesine ait...

Değerli öğretmenim, yazarım çok teşekkür ediyorum.

Sevgilerimle



Uzun süredir iki fotoğraf gözlerimin önünden gitmiyor. Arada bir onlara bakıyorum dosyadan çıkarıp. Her baktığımda yazayım diyorum belleğim yerindeyken.




 

Birinci resim 26.11.1938 tarihli, Mızraklı Süvari Çavuşu Recep’in anasına yolladığı ve arkasında şunlar yazılı: “Şerefli Validem, Bunu yazan bir arif rüzgâr kendi gitti, resmi kaldı yadigar. Bayram-ı şeriflerinizi tebrik ederim.” Hatay’da Atatürk büstünün önünde çekilmiş bir fotoğraf. Çakı gibi bir asker, bir eliyle tabancasını tutuyor. Atatürk büstü çok yüksek ve çiçeklerle süslenmiş. Ayrıca meşale direkleri de çok yukarıdan yapılmış. Bu genç asker, benim babam. Hatay’a ilk giren askerler arasında. Hatay’ın anavatan Türkiye’ye kavuşturulması sırasında, Ulu Önder Atatürk’ün “ On bin yıllık Türk Yurdu yabancı ellere bırakılamaz!” buyruğunu uygulayan askerlerden biri de o. Babam olarak O’na duyduğum saygı ve sevgiyi katmerli hale getiren bir görev.





İkinci fotoğraf çok daha sonraları Ortaklar’da çekilmiş. Arkasında tarih ve yazı yok ama 1952 yılında olma olasılığı yüksek. Babam kasketli, yeleğinin üstünden bir mendil sarkıyor. Aynı yıllarda açıldığını bildiğim kahvehanemizin yanında. Fotoğrafın arkasında Delgen Kardeşlere ait bir benzinliğin pompası görünüyor. O yıllarda Ortaklar- İzmir karayolu kentin ortasından geçiyordu. Önde üç oğlu, arkada babam. Ağabeyim Ali, küçük kardeşimiz Nafiz’in başından tutmuş, ortanca çocuk Nail 6 yaşlarında ve kendini göstermek istercesine sol elini kaldırmış. O, artık üç çocuk sahibi bir adamdır ve ailesini geçindirmek için kahve işletiyor. Kahvehanenin adı Ferah Kahvesi’dir ve halkın O’nu çağırdığı bildiği adıyla Recep Ağa’dır o.



Babam ve ailesi, Balkan savaşı sonrası, Osmanlı’nın yenilgisi ve Balkanlarda Yunan komitacılarının Türklere yaptıkları eziyetler üzerine, yaşadıkları Selanik Langaza’dan, altı aylık bebekken Türkiye’ye göç ederler. Babası Topal Ali, anası Osman Hoca’nın kızı Hamide Nene’mle. Bindikleri gemi, onları önce Muğla kıyılarına götürür. Daha sonra Ortaklar’a gelirler.

Ortaklar, geldiklerinde, tren istasyonu çevresinde kurulan yeni bir yerleşim yeridir. Bir süre yerli Rumlarla birlikte yaşanır. Önce Balatçık iskelesi diye anılır. Sonraları Reşadiye olur adı, Sultan Reşat döneminde kurulduğu için. Çok sonraları Cumhuriyet döneminde, Ulu Önder Atatürk Ortaklar diye adını koyacaktır.

Yunan, Ortaklar’ı tümüyle işgal edince, Balatçık’a, Dağyeniköy’e ve oradan Tire’ye kadar çekilirler. Babam dokuz yaşlarında bir çocuktur o sıralar. Düşmandan nasıl kaçtıklarını, tanıdıkları bir yabancı kişinin onları nasıl uyardığını, Yunanlılara görünmeden, evlerinden gizlice nasıl yiyecek alıp kaçtığını, babamdan çok dinledim. Ne yazık ki bunları yazılı hale getirmediğim için ayrıntıların çoğu unutuldu gitti.

Babası, üvey Ninem Fatma -çok konuştuğu için olacak Çakılafka Fatma diye tanınırdı - ile evlenir. Dedem Topal Ali, Hamide Ninemi, talâk-ı selase ile boşar. Belli bir tazminat verir. Onu da Rum çeteleri, Balatçık’a kaçarken çalarlar. Bu evlilikten sırasıyla Salim, Fevzi, Firdevs, Mukaddes ve Muammer adlı çocukları olur. Dedem Topal Ali, celeplik ve kasaplık yapmaktaymış. Üvey annesi Fatma, babamı diğer çocuklarından dışlamaktaymış. Yeni doğan koyunların kuzuları, hep küçük kardeşlerine verilirken, ona hiç kuzu verilmezmiş. Bir gün ona yapılanlar, canına tak demiş, evden kaçmış ve anasının yanına gitmiş. Ana oğul birlikte yaşamışlar. Bir daha baba ocağına dönmemiş. Bu yüzden Topal Ali Dedem, oğluna darılır. Oğlu askere giderken, öpmesi için elini bile vermez. Dedem Selanik Langaza’da yaşarken, bir av kazasında ayağından sakatlanır. Bu yüzden çevresinde Topal Ali diye tanınırmış. Soyadı yasası çıkınca Topal soyadını almış. Benim Topal’lığım buradan kaynaklanıyor.

Babam, mızraklı süvari alayında Hatay’da üç yıl askerlik yapmış. Gaziantep Nizip’ten Hatay’a nasıl geldiklerini, Ordu komutanları İzzetin Çalışlar Paşa’yı ve Alay komutanları Şükrü Kanatlı’yı, onların yaptıkları çalışmaları ballandıra ballandıra anlatırdı. Arkadaşlarına askerlik anılarını anlatırken ben de kulak kesilir dinlerdim. Hele Hatay’ın en zengin adamının, “Buraya ordumuz girerse, oğlumu kurban edeceğim” diyerek yemin etmesini ve yeminini tutmak için oğlunu kesmeye kalkışmasını, onu Alay Komutanı Şükrü Kanatlı’nın engellemesini hiç unutmadım. Bu zengin adam, yemininin kefaretini ödemek isteyince, kahraman Albayımız der ki: ” Ordumuz aç ve yorgundur. Onları doyurur ve barındırırsan yemininin kefaretini ödemiş olursun.” Böylece hem kurban edilecek çocuk kurtulmuş hem de askerimiz doyurulmuş olur.

Babam askerden gelince değişik işlerde çalışmış, incir, zeytin, pamuk gibi tarım alanlarında ve demiryolunda işçi olarak yaşamını kazanmaya çabalamış. En sonunda da kahvecilikte karar kılmış. 1942 yılında evlenmiş annemle. Annemin adı Melek. İslamköylü, İmamoğlu Mustafa’nın kızı. Mustafa Dedemin dedesi, büyük dedem Ramazan, İsparta İslamköy’den, Ortaklar’ın Balatçık köyüne imam olarak gelmiş, uzun süre ramazan imamı olarak çalışmış ve bahçe sahibi de olmuş orada. Dedemin babası, Ethem dedem, 1. Dünya savaşında Yemen’de şehit olmuş. Bu yüzden Mustafa dedemin lakabı İslamköy’de farklıdır. Ona Zennelerin Hacı derler. Mustafa dedemin bir adı da Hacı’dır. Herhalde babası kutsal topraklarda şehit olduğu için.

Dedem, annem ve dayım iki çocuğu varken, Müzeyyen Anneannemi kaybeder. Yeni bir evlilik yapar. İsparta’dan ayrılır, dedesinin topraklarını işletmek üzere Ortaklar’a göçer. Hatun ninemle Mustafa dedemin evliliğinden sırasıyla Sevim, Nevin ve Neriman teyzelerim doğar. Kader, Selanik göçmeni babamla, ailesiyle İsparta’dan buraya göç eden annemi, Ortaklar’da buluşturur. 

Annem, küçükken ağır bir rahatsızlık geçirmiş. Nüfus kayıtlarında annemin adı Emine Dudu. Dönemin inanışına göre, adı ağır geldi, taşıyamadı demişler büyükleri ve adını Melek olarak değiştirmişler. Ad değişimi ve gerekçesi, bana çok eğlenceli gelmişti öğrendiğimde.......

Babam ve annem bir de yanlarındaki Hamide Nenemle, 2. Dünya savaşı yıllarında, ekonomik sıkıntıyı, açlığı, kıtlığı, yokluk ve yoksulluğu yakından yaşamışlar. Karı koca gündeliğe giderek, çocuklarını yetiştirmeye çabalamışlar. 1952 yılında babam kahvehanesini açmış. Ferah Kahvesi- Recep Topal yazardı levhada. Önce Belediyenin kiracısıydık. İşyerimizin eski bir Yunan kilisesi olduğu söylenirdi, şimdi Çocuk Kütüphanesi olan yer. Kahvemiz Demokrat Partinin Ocak kahvesiydi. Demokrat Parti’nin ağır toplarından Ethem Menderes ve Namık Gedik’in kahvemize geldiğini hayal meyal hatırlarım. Kahvemiz bir süre de Gençlik Spor Kulübünün lokali oldu. Ben de yedi yaşında burada Fenerbahçeli oldum. Cumartesi günleri, Ortaklar’ın pazarıydı. Müşterilere hizmet için babamla birlikte üç garson çalışırdı. Ağabeyim, küçük kardeşim Nafiz ve ben de onlara yardımcı olurduk. Askı ya da terazi adı verilen bir araçla, pazarcılara çay kahve taşıdığımı hatırlarım.

Evimizde annemin yayıkta hazırladığı ayranlar, taş dibekte dövdüğümüz kahveler, kahve kıtlığı nedeniyle, arpa, çıtlık ve nohuttan yapılan tahmis kahveleri de unutamadıklarım arasındadır. Çay ve kahvenin 7,5 kuruşa satıldığı günlerdi. Kahvemiz iyi çalışıyordu. Altı yıl içinde evimizin yanındaki arsaya kendi işyerimizi ve üzerine de evimizi yaptık.

Çocukluğumdan kalan unutamadıklarım arasında, yazları incir bahçemize göç ettiğimiz gelir. Gece kahveyi kapatınca, babam lüks lambasını yakar, bahçenin yolunu tutardık. Babamın bir elinde lüks lambası, bir elinde köpeklerden korunmak için koca bir sopa, bahçemize giderdik. Bizi Arap adlı köpeğimiz yolda karşılardı.

Rumeli göçmenleri, sevdikleri, değer verdikleri, akıl danıştıkları kişilere Aga derler. Babam çevresine, yakınlarına yardımcı olmaya çalışan bir insandı. Onu 37 yıl önce 15 Ocak 1984’te kaybettik. Annemi kaybedeli de 15 yıl oluyor. Onu da 26 Haziran 2006’da kaybettik. Sevgili yeğenim Aslı’yı 24 Ekim 1997’de bir trafik cinayetinde kaybettik. Niğde’den Aydın’a dönerken, Konya Karapınar’da, otobüs ve tanker çarpışmasında. İçimizde hiç dinmeyen bir acıdır. Ağabeyim Ali Topal’ı 5 Nisan 2017’de, küçük kardeşim Nafiz Topal’ı da 2 Temmuz 2018’de kaybettik. Sizlere anlattığım iki fotoğraf, beni alıp geçmişin sisli anılarına götürdü. Sevgili babamı, annemi, sevgili yeğenim Aslı’yı, sevgili kardeşlerim Ali ve Nafiz’i, saygıyla minnetle ve rahmetle anıyorum. Işıklar içinde yatsınlar.

21 Haziran 2019 Cuma

KİMDİR BU KARAMANLILAR......


Selam 
Aşağıdaki yazıda Sevgili hocam Leyla Kaplan'ın kaleminden Karamanlıların yani kendilerini Ortodoks Türkler olarak tanımlayan Anadolu Rumlarını okuyacaksınız.  Nereden geldiklerini, nerede yaşadıklarını, kim oldukları taa Milattan önce 4200'lü yıllardan başlayarak hemde...........

                          

                             
     Anadolu’ya Oğuz Türklerinden önce geldikleri kabul edilen Türklerin, Anadolu’daki varlığı Millattan önceki zaman dilimlerine dayandırılmaktadır. Asurlara ait olduğu iddia edilen taş tabletlerde, nehirin kuzeyinde dağlık bölgede yaşayan Turuk-Turukkuların saldırılarından bahsedilmektedir. Akkad İmparatoru Naram Sin, 17 Anadolu kralının oluşturduğu koalisyona karşı savaşmış ve onları mağlup etmişti. Bu krallardan biri de TÜRKİ kralı İLŞU-NAİL’di. Sargon’un torunu Naram-Sin’e ait Şartamhari metinlerinde geçen bu bilgi M.Ö. 4200 yıllarında Anadolu’da yaşayan Türk kavminin olduğunu ve bunların bir devlet kurduklarını göstermektedir. (1)
     V ve VI. yüzyıllarından itibaren Anadolu’da Hırıstiyan Türklerin bulunduğundan dönemin kaynaklarında yeteri kadar bahsedilmemekle birlikte, Doğu Roma(Bizans) orduları içerisinde yer alan Türk kabilelerinin daha çok Avrupa Hun Devleti’nin yıkılmasından sonra dağılan Türklerden oluştuğu bilinmektedir. Bizans İmparatoru Theophile (829-842) zamanında Bizans’a gelip hıristiyanlaştırılan Vardar Türklerinin 19.y.y. kadar kendi dillerinde yazılmış kutsal kitapları olduğu yazılmaktadır. Marko Polo’ nun Asya seyahatini anlatan eserinde, Anadolu’dan Minor Turcica, Orta Asya’da Major Turcica?? olarak bahsetmesi dikkat çekicidir. 


"Şimdi Müslümanların elinde bulunan Kutsal Topraklarda ,kuzeyinde Türkmenlerin oturduğu Karaman ülkesi vardır” (2)








      Evliya Çelebi’de Türkçe konuşan Hıristiyanlardan;

 “Urum keferesi bir mahalledir.Cümle yüz hanedir.Amma asla Urum lisanı bilmeyip,batıl lisani bilirler”şeklinde bahseder.
     Periskop, Theofanis, Menendros gibi bazı Bizans tarihçileri, Karadeniz’in kuzey sahillerinde Hun, Saragur, Ugor, Onugor, Bulgar, Peçenek, Kuman, Hazar Türk kavimlerinin varlığından bahseder.
 Zeki Velîdi Toğan ”Karamanlıların (Akmanlar) Hoca Ahmet Yesevi tarafından lanetlendiğinden bahsederek, Ahmed Yesevi’nin öldürülen oğlu İbrahim için bunu Karamanlıların yaptığından şüphelendiğini, oğlundan sonra halk arasında anlatılan efsanevi özelliklerdeki ineğinin öldürülmesinde Karamanlıları suçladığı ve bu yüzden bunlara Tanrı’nın yurt ve devlet vermemesi için intizarda bulunduğunu yazmaktadır.(3 )

  Doğu Roma İmparatoru I.Konstantin’in annesi Hıristiyanlığı kabul etmiş, Kudüs’e Haç seyahati dönüşünde de adamlarına "Kutsal Haçı"arattırdığını, aramaların sonunda kutsal haçın üç küçük parçasını bulduğunu söylemiş. Bu üç parçadan birini Küdüs’te bıraktığını, yanında getirdiği iki parçanın birisini Roma’ya gönderdiğini, diğerini Konstatinopolis’e getirdiğini iddia ederek oğlunu Hıristiyan olmaya ikna etmeye çalışmıştır. Konstantin'in Hıristiyanlığı kabulü bundan daha sonra Bulgarlarla yaptığı savaş sırasında gördüğü bir rüyaya bağlanır. Savaşı kazandıktan sonra İznik’te düzenlenen bir törenle Hıristiyan olmuştur. Kendisi Hıristiyan olmadan önce Hıristiyanların serbestçe ibadetlerini yerine getirmelerine ilişkin kararını uygulamaya koymuşsa da, Hıristiyanlığın devlet dini olarak resmiyet kazanması I.Theddosius (379-391) döneminde gerçekleşmiştir. Hıristiyanlığın devlet dini olarak kabulünden sonra diğer dinler yasaklanmış, öncelikle pagan inançlara sahip çok tanrılı  toplulukların zorla Hıristiyanlaştırma dönemi başlamıştır. Heraklius döneminde de (610-614) Doğu Roma İmparatorluk dili Latince yerine Yunanca resmi dil olarak kabul edilmiş, İmparatorluk sınırları içerisinde yaşayan halklar arasında Yunanca yaygınlaşmıştır.


     Ortodoksların Ayasofya’da düzenlediği ayin sırasında Papa’nın  görevlendirdiği üç papaz tarafından Kilise kürsüsüne aforozlu boğa başı ve aforoz kağıdının asılmasıyla  Ortodoks Roma aforoz edildi.(1054) Katolik Roma’nın Ortodoksluğu aforoz etmesi, kiliselerin ayrışmasında etkili olmuştur. Türklerin Ortodoks hamisi olarak görülmesinde ve Ortodoks kiliselerini Katolikler karşısında destekleyici rolü benimsemesinde etkili olmuştur.


      Millattan sonra V.yüzyılda, Bizans ordusuna katılan Peçenek, Uz, Kuman Türklerinin hıristıyanlığı kabul etmeleri şartıyla Anadolu’ya yerleştirilmiş ve Bizans tarafından idari, askeri, diplomatik ve dini alanlarda görevlendirilenler olmuştur. Ayrıca Aynaroz (Athos)’daki manastırlardan biri Kutulmuş Manastırı ismini taşımaktadır. Balkanlar, Beserebya, Odesse çevresinde Türkçe konuşan Ortodoks Hıristıyan topluluklara rastlanılmaktadır. Yunanistan’ın Veria bölgesinde Meliki ve Koman isimleri taşıyan yerleşim birimleri de bulunmaktadır.(4)  Komnenus Hanedanının başkomutanı  Ionnes Aksukos Türk asıllıdır.I.Haçlı seferinin ardından I.Aleksios döneminde 2000 kadar Türk’ün Adalara yerleştiği,1124 yılında yapılan savaşta birçok Türk  esir alınarak İmparatorluk topraklarına yerleştirilerek Hıristiyanlaştırıldığı da yazılmaktadır.

          Eckmann’a göre 1553-1555 yılları arasında İstanbul ve Anadolu’ya seyahat eden Hans Dernshwam’ın seyahatnamesinde Caramanos (Accusativus) şeklinde Karamanlılar anlatılmaktadır. Yedikule yakınlarına yerleşmiş olan bu topluluk, Karamandan gelmiş Ortodoks Hıristiyanlardır. Yunanca bilmeyen Karamanlılar Türkçe konuşmaktadırlar. Kitapta  "Kiliselerinde ayinlerini Yunan dillerinde yapmayıp Türkçe konuşurlar" denilmektedir. (5)  


Konya Sille'de bulunan Aya Elenia Kilisesi Karamanlıca yazılmış kitabesi




         1551’de Fransız gezgin Nicolas Do Nicolay "Muhteşem Süleyman'ın İmparatorluğu’nda" adıyla yazdığı Anadolu Seyahatnamesinde, kitabının son kısmında Karamanlılardan bahsetmektedirKaramanlılar hakkındaki bilgiler arasında Tuğrul Bey zamanında Anadolu’ya gelen Türk topluluklarıyla geldikleri, Rum Türkmenlerin, Karaman ve Eşrefoğullarının 20.000 çadırdan oluşan kalabalık bir kitle halinde Anadolu'ya yerleştiği bilgisi verilmektedir.(6)



       Karamanos denilen ve Karaman’dan geldiği belirtilen  topluluğa Evangelinos Misaelidis, bu ismin, ilk defa Sultan I. Murat  tarafından kullanıldığını "Karamanlı ustalar getirin” sözlerinden sonra Karamanlı ifadesinin yaygınlaştığını yazmaktadır. Doğu Roma(Bizans) kaynaklarında Karamanie denilen topluluktan bahsedildiği, Edouard de Muralt’ın; Essai de Chronographie Byzantine pour Servir a’l Examen des Annales du Byzantine Empire et partıculierment Des Chronographes Slavons” isimli eserinde rastlanmaktadır. Doğu Roma İmparatorluğunu Bizans olarak adlandıran bu iddia Türklerin İstanbul’u fethinden 98 yıl sonra  ortaya atılmış ve Molier’in tiyatro eserlerinden  sonra yaygınlaşmıştır.






19.yüzyıldan kalma el yazması Kuran-ı Kerim 
  Karamanlıca  yazılmış "Kitab-ı Mukaddes" İncil  ile birlikte Konya-Sille Müzesinde

           1124 tarihli savaşta birçok Türk'ün esir alınarak Hıristiyanlaştırıldığı, I. Haçlı seferinin ardından I. Akksios döneminde 2000 kadar Türk’ün Adalara yerleştiği de bazı kaynaklarca yazılmaktadır. İstanbul’un Latin hakimiyeti altında olduğu dönemde Edirne’ye 1205 tarihinde saldıran Ulahya (Eflak) ve Karamanie krallarından bahsedilmektedir. 1034 tarihinde Alaşehir (Philedelpia)’ya kuşatmasında Türklerin takviye kuvvetlerini engellemekle Bizans tarafından görevlendirilen Alişir isimli kişinin komutasındaki Karamanie kuvvetlerinden bahsedilmektedir.



       Büyük Yunan Ansiklopedisinde yer alan  Turkopol maddesinde; Bizans askeriyesine mensup olan, sonradan Hıristiyanlaştırılmış, paralı Türk askerine verilen isimdir derken,  Alexis Savvades Turkopollerin, Türk kökenli, Müslümanken Hıristiyanlaşan, Bizans askeri birliklerinde paralı askerlik yapan ve Grek kadınlarla evlenenlerin çocuklarından oluşan askeri birlikler olduğunu iddia etmektedir. Türkçe konuşan “Turkofon” Ortodokslar hakkında 1437 yılında toplanan Batı Kilise tarihine ait Basle konsili’ne sunulan ve Latince olarak hazırlanan raporda; "Türk kafirlerin kıyafetlerini giyen din adamlarının, piskoposların ve baş piskoposların Anadolu’da değişik yerlerde dolaştıklarına, Türkçe konuştuklarına ve ibadet ve vaazın Türkçe verildiğine dikkat çekilmektedir” Kiliselerin bazılarında ibadetlerde Yunancanın yanında vaazların Türkçe verildiğinden bahsedilmektedir (7)

      Büyük Selçuklu ve Anadolu Selçukluları zamanında Türklerin büyük çoğunluğu Müslümanlığı kabul ederek, gelenlerle kaynaşmış varlıklarını devam ettirmişlerdir. Anadolu Selçuklularının Moğol istilası sonunda yıkılması üzerine kurulan Beylikler arasında yapılan mücadelelerde, Osmanlı Beyliği sınırlarını diğer beylikler aleyhine genişletmiştir. Osmanlı Devleti’nin  Anadolu’da hakimiyet kurma  mücadelesinde, Karamanoğlu Beyliği, Fatih Sultan Mehmet tarafından Osmanlı topraklarına katılmış ve Karamanoğlu Beyliğinin toprakları 
“Vilayeti Karaman" olarak adlandırılarak vergi toplanmaya başlanmıştır.


Kapadokya halayı


    Yavuz Sultan Selim tarafından Deraliye'ye getirtilen Sineson'luların Karamanos (Karamanlı) olarak adlandırılan Hırıstiyan Türklerden oldukları, incelediğimiz nüfus tahrir defterlerinde "Togan (Doğan), Tufan,  İşbir (İşbara,Eşber) Beyaz, Torasan, Tavil, Azem, Ulaş, Serender, Karyağdı, Tatar, Tatoros, Nazlı, Aslan, Karagöz adlarının bulunmasından anlaşılmaktadır. 



     Kanuni döneminde yazılmış bir coğrafya kitabında Peru'dan bahsedilen bölümde "Kaideleri ve yaşayış tarzları her ne ise zikrolunan tementitden memleketi gibi amel ederler. Ve bundan evvel bu Vilayetün halkı hepsi putperest idiler. Lâkin haliya Hispanya tayfasından dil ve kâide öğrenmiş ve nice ki Anadolu'nun ve Karaman'ın halkı dahi Türk tayfasından aynı şekilde (hemçünan) dil ve kaide öğrendiler." denilmektedir. (8)






    Buna göre Osmanlı yazar tarafından bahsedilen toplulukların putperest olarak değerlendirilip dil ve yaşam tarzlarını Osmanlı İdaresinde geliştirdikleri iddia edilmektedir. İslâmiyeti benimseyen Türklerin bu din dışında kalan inançları değerlendirmesine bir örnek olan bu değerlendirme aynı zamanda Anadolu'da Karamanlılar arasında farklı inançların olduğunun izahıdır. Ayrıca Kanuni döneminde yazılan bu kitaptaki bu bölüm Marko Polo'nun "burada Karamanlı Türkmenler yaşar" sözleriyle çelişmekte ise de; Marko Polo'nun gezi notları tarih olarak daha eskidir.



          Yunan isyanları sırasında bu isyanları destekleyen Fener Rum Patrikhanesinin bu faliyetlerine göz yummayan II.Mahmut Ortodoks Karamanlı Türklerle yakın ilişkiler kurarak Karamanlı kiliselerinin tamir-inşasına izin vermiş ve yardım etmiştir. Yunanistan'ın bağımsızlığının kabul edilmesinden sonra kendisine tabi Ortodoks cemaatleri Yunanlaştırmaya çalışmıştır.(Konstantin’in Hıristiyanlığı serbest bırakmasından sonra Heraklius döneminde  Yunan harfleri  kullanılmıştır)








     Fener Rum Patrikhanesinin Etniki Eterya Cemiyeti faaliyetleriyle Yunanistan’ın bağımsızlığını ve Megalo İdeallerini destekleyen faaliyetlerinden, kiliselerde Yunanca ibadet ve ayinlerin yapılmasını istemesinden rahatsız olan Kumkapı ve Longa’da oturan Karamanlılar 1870 tarihinde başlarında piskoposları olduğu halde kiliselerde Yunanca tören ve vaaz verilmesini isteyen Fener Rum Patrikhanesi’nin bu kararına karşı direnmiştir. Patrikhane bu direniş karşısında Osmanlı Hükümetinden yardım istemek zorunda kalmıştır. Karamanlı Türk Ortodokslar, zaman zaman  Patrikhane’nin kararlarına itiraz ederek Osmanlı Hükümeti’ne müracaat ediyor ve kiliselerindeki dini törenlerin Türkçe yapılmasını ve bir Türk kilisesi kurmayı dile getiriyorlardı. Bu isteklerine olumlu cevap alamayan Karamanlıların II. Abdüllhamit’e de müraacat ederek Fener Rum Patrikliğinden kiliselerinin ayrılmasını istemişlerdir.



     Karamanlı Türk Ortodokslarıyla diğer Türk Ortodokslarını Fener Rum Patrikhanesi "Anadolu Rumları" olarak adlandırmış, Amerikalı misyonerler (Board misyonerleri) dini açıdan bağlı oldukları Ortodoks kilisesinin yazısı olan Yunan alfabesini kullandıkları halde Türkçe konuşan ve konuştukları Türk dilini Yunan harflerinden daha farklı bir şekilde”Karamanlıca” yazan Karamanlı Türk Ortodokslarını Fener Rum Patrikhanesinin adlandırdığı gibi Anadolu Rumları olarak adlandırıp Protestanlığı yaymak için Karamanlıca İncil hazırlayıp bastırmışlardır.(10)




       Karamanlı Türk Ortodokslarının Türk İstiklal Savaşı yıllarında Fener Rum Kilisesinin Yunan işgalini desteklemesinden duydukları rahatsızlığı dile getirerek Milli Mücadeleyi desteklemeleri ve Türk Ortodoks kilisesi kurmak istekleri bilinmektedir. Papa Eftim öncülüğünde birçok kilise cemaati tarafından desteklenen bu teşebbüs, yayınlanan Anadolu Sedası gazetesi ve gönderilen telgraflar dile getirilmiştir. 30 Ocak 1923 tarihinde imzalanan Mübadele antlaşması öncesi buna karşı çıkarak mübadeleyi kabul etmediklerini, Yunanistan'a gitmek istemediklerini sürekli olarak anlatmışlardır;
          "Anadolu’da Mecburi Mübadele’nin Türk Ortodokslara Şümulü Var mıdır?Biz Türk Ortodoksları, ırken Türk olduğumuz tarihen sabittir. Lisan ve âdât ve âdap ve muaşşerâtımız yine Türk’tür. Şu itibarla irkiyetleri Türk olmayan ve yalnız Türk tabiiyetinde bulunan diğer Rumlarla kabil-i kıyas değiliz. Bizim ekalliyetlerle hiçbir münasebetimiz yoktur. Doğrudan doğruya Türk İslâmların ekseriyeti dahilinde aynı ırka mensup ve yalnız din noktasından Ortodoksluk mezhebine saikiz.İşte bu menşe-i ırkıyemizi,aslımızı,lisanımızı tefsir ve ezhan ederek,ol suretde Türk İslam kardeşlerimizle birlikte Türk vatanının selamet ve saadetiigaye-i ulviyesinde aynı fikir ve hiss-i mütefekkir ile ve mütehassıs-ı yek vücut olarak yaşamaya karar verdik.Doğup büyüdüğümüz ana topraklarımızdan başka bize külliyen yabancı ve ahlak ve âdâtımıza,lisanımıza gayri muvafık muhitlerde,topraklarda yaşayamayız ve yaşamamızın da kabiliyet ve imkanı yoktur." demiştir. (11)


         Peki yıllar yıllar sonra ne oldu biliyormusunuz? Milli Mücadeleyi destekleyen, Türk olduğunu her yerde dile getiren, mübadele antlaşması sonucu Yunanistan'a gitmeyi şiddetle reddeden Papa Eftim'in bu tutumunun intikamı, torunu Sevgi Erenol'dan  alındı.



2007 yılında Türk-Ortodoks Patrikhanesinin adı Ergenekon davasına karıştırılmış ve Patrikhane var olduğu iddia edilen Ergenekon Terör Örgütünün karargahı olmakla itham edilmiş. Patrikhane Basın Sözcüsü Sevgi Erenerol dava kapsamında tutuklanmış, müebbet hapis cezasına çarptırılmış, 17-25 Aralık sürecinin arkasından özel yetkili mahkemelerin kaldırılmasının ardından serbest bırakılmış.


Aşağıda yazdığım Sevgi Erenerol'ün Ergenekon hakimlerine söylemiş olduğu şu sözler ancak Türk Milliyetçisi, vatan, bayrak sevdalısı kişilerin cümleleri olabilir:

"Şayet Kurtuluş savaşı zaferle sonuçlanmamış olsaydı; sanık sandalyesinde Mustafa Kemal ve Papa Eftim yan yana olacaklardı. 91 yıl sonra bu operasyonla Türk ordusuna açılan savaşta Türk ordusunun Genel Kurmay Başkanı sanık sandalyesinde oturtulurken onun yanında Papa Eftim'in torunu Sevgi'nin oturtulması bir tesadüf müdür? Asla!
Türk ordusu nasıl ki; Mustafa Kemal'in deyimiyle Türk birliğinin çelikleşmiş iradesiyse, Türk Ortodoks Patrikhanesi de Mustafa Kemal düşüncesinin çelikleşmiş iradesidir. Tekrar ediyorum. Bugün bu salonda Genel Kurmay Başkanımızın yanında olmak benim için şereftir, onurdur, namustur!"


            Yukarıdaki yazı Ümit Doğan'ın Türk Papa adlı kitabından alıntıdır.



       Fener Rum Patrikhanesini ve işgalleri kınayan Türk Ortodoks Cemaatinin ruhani temsilcilerivle, murahhasları arasında Nevşehir Türk Ortodoks Cemaati Murahhası Güdürlüoğlu Anarkius ve Ürgüp Türk Ortodoks Cemaati Murahhası Hacı Eftimoğlu Efdad’da bulunmaktadır..

              Özetle:  Türklerin 1071 Malazgirt Savaşı öncesinde Anadolu’da yaptıkları Malazgirt savaşı  sırasında, Bizans ordusunda görev yapan Türk askerlerinin savaştıkları ordunun Türk ordusu olduğunu anladıkları anda saf değiştirerek Sultan Alparslan tarafında savaşa katılmaları, Türk bilincine sahip olduklarının göstergesidir. Malazgirt savaşı sonrasında Anadolu’da hakimiyetlerini her geçen gün arttırarak  devlet kuran Türkler,  Bizans ordusunda görev yapan Türk boyları ve yine Bizans hakimiyeti altında yaşayan Hırıstiyan Türklerin sağladığı destekle daha da kuvvetlenmiştir. Anadolu Selçuklu ve Osmanlı hâkimiyetleri altında yaşamaya başlayan Türklerin bir kısmı Müslümanlığı kabul etmişse de, Hıristiyan Türklerin bir kısmı da varlıklarını Hıristiyan Ortodoks olarak devam ettirmiştir.

        Moğol istilası(Hülagü ve Timur) sırasında ve sonrasında Hıristiyan, Manihesit ve Budist bazı Türk , Tatar ve Moğol topluluklarının Anadolu’ya yerleştirilmesinin yanısıra eski Göktanrı inancına sahip Türk boylarının da Anadolu’ya gelerek yerleştiği bilinmektedir. Bunların bir kısmı zamanla Müslüman olurken, bir kısmı eski dinlerine bağlılıklarını sürdürmüşlerdir. İç Anadolu’da Nevşehir-Kayseri-Niğde-Tokat-Ordu çevresine yerleştirilen Tatar-Türk boyları arasında "Maniheist" inancına sahip Türklerin zamanla Müslümanlığı benimsedikleri, bununla birlikte Gayrimüslim-Hıristiyan-Türk  topluluklarının da Türk hakimiyeti altında hayatlarını sürdürmeye devam ettikleri görülmektedir. Kur’an’da 30’uncu sure olan “Rum “suresinden dolayı Anadolu’da yaşayan topluluklara (Müslümanların haricinde ) Rum(Romalı) adı verilmiş bu yüzden Türk Ortodoksları da kendilerini bu adla adlandırmışlardır. 


      "Gerçi Rum isek de hurufumuz Yonanice denilmesi, Roma(Rum) bu sebebledir."



     Yukarıdaki cümleden de anlaşıldığı gibi kendilerini tanımlarken Yunan olarak değerlendirmemişlerdir. Türk Ortodoksları bağlı oldukları kiliselere  kayıt edilirken baba adlarına göre kayıt edilmektedir.


      Lozan Barış görüşmeleri sırasında İsmet İnönü’nün "50.000 Türk Ortodoksu Müslümanlarla eşit yaşamak istediklerini dile getirmektedirler” sözleri Anadolu’dan ayrılmak istemeyen Türk Ortodokslarının durumlarını özetlemektedir. Buna rağmen mübadele meselesi dine dayalı zorunlu yer değişimini esas alarak imzalanmıştı. Bunun sonucu olarak Türk Ortodoksları Yunanistan’a gönderilirken, Yunanistan’da yaşayan Müslüman Türklerle birlikte, Yunan, Slav, Arnavut, Pomak, Bulgar, Ulah vd. Müslümanlar etnik kökenlerine bakılmaksızın mübadeleye tabi olmuşlardır. Yunanistan’ın almak istemediği Arap ve Arnavut Ortodoksları meselesi daha sonra çözüme kavuşturulmuştur.. 


*******Türk Papa Eftim'in ölümünden sonra  yerine oğlu Turgut Erenerol geçer. Alparslan Türkeş'in desteğiyle Hırıstiyan Türk halklarını Türk Ortodoks Patrikhanesi çatısı altında toplamak istemiş. Bu konuda Gagavuzların Cumhurbaşkanı Stefal Topal ile görüşülmüş, olumlu adımlarda atılmış ancak nihai bir sonuca varılamamıştı.


İşte böyle Karamanlıların hikayesi.......Sevgili Leyla Kaplan konuyu Millattan önce 4200'lü yıllardan alıp, 30 Ocak 1923 Lozan Barış Antlaşmasına kadar getirdi. Ardından bu tarihi olay 2007 yılına dayandı, 2019'da da nihayet bloga konuldu :) 
Bu yazıyı hazırlayan Sevgili Hocam Leyla Kaplan'a en kalbi duygularımla......... 
                                                                                                                           Sevgilerimle 




1- Ekrem Memiş:Eskiçağ Türkiye Tarihi,Konya 2002,sh.16,17) 
2- Marco Polo’nun Geziler Kitabı(Çeviren:Ömer Güngören),İstanbul 1985,sh.19 
3- Ali Bademci;Karamanlılar Rum Veya  Ermeni mi?,19 Kasım 2014,Haberiniz com)   
4- Karamanlılar:Bin 960, Maria Stamova; Çok Dillilik Açısından Gagavuz Türkleri,Çağdaş Türklük Araştırmaları Sempozyumu(2002) Ankara Üniversitesi Dil Ve Tarih Coğrafya Fakültesi Yayınları No:395, Ankara 2004, sh.183,185   Yonca Anzerlioğlu: Karamanlılar, Urumlar ve Gagavuzlar Arasında Tarihsel Ve Sosyo Kültürel Bağlar Var mıdır? Çağdaş Türklük Araştırmaları Sempozyumu (2002) Ankara 2004, sh.221,231    
5- Mustafa Ekincikli, Karamanlı Ortodoks Türkler, Ankara 1998,s.137, Yalçın Öcal,Tarihin Işığında Gayrimüslim Türkler,İstanbul,2004,s.15-16)  
6- Mustafa Ekincikli,a.g.e.s.130-138)  
7- Vryonis Speros,The Decline of the Medival Hellenism in Asia Minor and Process of İslamiztion from 11.th. through the 15. Centuries, Los Angeles 1971,s.452-453,Yonca Anzerlioğlu, Tarihi Verilerle Karamanlı Ortodoks Tarihi,Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi, s.51,sh.179.,Mustafa Ekincikli, a.g.e,s.137)Sebahatin Yaşar, Son Kırifos Romanında Türk Ve Yunan Milliyetçiliği Osmanlı Gayrimüslimlerinde Milliyetçiliğin İç Etkenleri,Türk Yurdu,Mart 2012,Sayı:295) 
8- Hayrullah Kaya:Karamanlıca Bir Esere Göre Karamanlıca’da Arapça ve Farşça Kelimeler,Turkısh Studies,volume3/3 Spring 2008,sh.482,483 )
9- İbrahim Erdal, Türk Basınına Göre Ortodoks Türklerin Milli Mücadeledeki Tutumu,Atatürk Yolu Dergisi, Mayıs-Kasım 35-35.sayılar, s.333-343 Bülent Atalay, Fener  Ortodoks Rum Patrikhanesi’nin Siyasi Faaliyetleri (1908-1923), Tarih Ve Tabiat Vakfı Yayınları, İstanbul 2001, s.186 Zekeriya Türkmen, İstiklal Harbi Yıllarında Türk Ortodokslarının Fener Rum Patrikhanesine Karşı Yürüttükleri Propoganda Faaliyetleri, Askeri Tarih Bülteni 24/46,Şubat 1999, s.71, Sebahhatin Yaşar, Son Kırifos Romanında Türk Ve Yunan Milliyetçilik
10- Bülent Atalay,Fener Ortodoks Rum Patrikhanesi’nin Siyasi Faaliyetleri(1908-1923) Tarih Ve Tabiat Vakfı Yayınları, İstanbul 2001, s.186
11- İstamat Zihni,Anadolu Ortodoksluk Sedası,29 Temmuz1339 /1923,No:2) 
                                                            





BU BİR MÜBADELE HİKAYESİNİN ANLATILDIĞI RADYO HİKAYESİ

KOZANA HATIRALARI......

Selam Mübadil insanların fotoğraflarıyla birlikte bir mübadele hikayesi anlatımı burada....Bakalım kimlerle ortak hikayelerimiz var?...