Byron Ayanoğlu'nun eğlenceli kitabı İstiridye üstü Girit'ten insanların niye Girit'i seçmesi gerektiğini anlatan kısa bir paragraf
"-Sen neden Girit'i seçtin? diye sözünü kestim.
"Neden mi Girit'i seçtim? sorduğum soru onu hayrete düşürmüştü.
"Girit dünyanın deprem merkezidir de ondan....hayatın başladığı ve bittiği yerdir. Girit'in hiçbir zaman boğun eğmemiş olduğunun farkında mısın? Doğu Akdeniz'e yelken açan herkes, hırlısı hırsızı Girit'i zaptetmeye kalkışmış ama içlerinden hiçbiri başaramamıştır bu işi...yok efendim! Girit ölümsüzdür, tanrısaldır.Gördüğüm en güzel yerdir ve ben güzel denen yerlerin hepsini görmüş biriyim. İçimizdeki en başarılı insanların doğduğu yer de Girit'tir. Minotauros ve Zeus'ta burada doğmuştu. Aynı şekilde yazar Kazancakis. Modern Yunanistan'ın kurucusu Venizelos...hey El Greco, ressam.O da Giritliydi..Tral la la....bende Giritliyim!
Sen mi? Hadi be,Theo! Bugüne kadar neler oldun bi hatırlasana..Kanadalı oldun, Güney Afrikalı oldun, İngiliz, Amerikalı, Atinalı oldun"
"Evet ama sonuçta aslında Giritli olduğum anlaşıldı, ben bunu Vancouver'de giydiğim takımla kanıtladım. Hatırlıyor musun siyah takımları mı?
"Nasıl unutabilirim ki?
"Evet o takım benim köyümün, Anogia'nın geleneksel kıyafetidir. Psiloritis'in eteklerindeki son köy.Bizim insanlarımız dayanıklıdır sende göreceksin zaten....Girit'e gidiyorsun değil mi?"
"Niyet o"
"Evet bu ülkede umudunu kaybetmemelisin, aynı zamanda inanç sahibi de olmalısın. İkisi de hâlâ bedava....Aslında Girit'in en güzel yanı yemekleri.Girit'in yemekleri öylesine muhteşem ki insanlar yemek yemeye devam etmek için ölmeyi reddediyorlar......
Kendime bir emekli olarak yaşayacağım yeri bulmaya geldim, Girit'e...
"EMEKLİ OLMAK MI?" Theo'nun ağzından tükürür gibi çıkmıştı sözcükler..."DELİRDİN Mİ SEN?"
-Girit'te benim halkım emekli olmayı ancak yüz yaşına gelince düşünmeye başlar......"
Daha yapacak çok işimiz var.
Selam
Baştan sizi ikaz etmek isterim, çok uzun bir yazıyı okumaya başlıyorsunuz. Girit ile ilgili birçok konuyu anlatmaya çalıştım, alıntılar yaptım. Ama hâlâ anlatacak o kadar çok şey var ki......Araştırırken o kadar çok şey öğrendim ki....Belki ileride tekrar yazarım. Girit en çok görmek istediğim adalardan biri... Türkiye'ye biraz uzak olduğu için ulaşım biraz sıkıntılı....Türkiye'den Atina'ya, Atina'dan Girit'e gidiyorsunuz.Ya da bir havayolu şirketi ile anlaşıp, bir uçak dolusu Girit yolcusu ayarlayıp gidebilirsiniz.
Girit; "Hanya'yı Konya'yı görmek" deyiminin ortaya çıktığı yer....
Hanya, Girit’in önemli şehirlerinden biri.... adadaki Türk unsura yardımcı olmak için açılan Hanya
Mevlevihanesi, diğer Mevlevihaneler gibi Konya’ya bağlı idi. Hem Konya, hem de
Hanya Mevlevihanelerini görme fırsatı yakalayan Mevlevi dervişlerinin, yakaladıkları
şansı ifade etmek açısından söylediklerini tahmin ettiğimiz bu deyim, bugün tamamen farklı bir
anlama sahip olmuştur.*
*Nazım İşler'in Girit göçmenleri Türk halk kültürü üzerine bir araştırma /2007- Yüksek Lisans tezinden alıntı yapılmıştır.
Osmanlı zamanında Girit'te ki Hırıstiyan ve Müslüman toplum arasında dinsel farklılıklar dışında, yaşam tarzında belirgin bir fark yoktu. Dilleri, gelenek ve görenekleri, mutfak alışkanlıkları, giyim kuşamları, hatta yürüyüş tarzları ve davranışları büyük oranda aynıydı. Sadece kıyafetler açısından farklılıkta Müslümanlar, başlık olarak genellikle fes giyer, bazı hallerde başlarına beyaz mendil bağlarlardı. Hırıstiyanlar ise başlık olarak ya küçük siyah kep giymekte veya oyalı siyah mendil bağlamaktaydı. Adaya dışarıdan gelen yabancıların, bu küçük ayrıntıyı fark etmeleri mümkün değildi*
*Ali Ekrem Erkal, Geleneksel Türk kültürü
İstatistikler; 1894-1895 yıllarında Girit'te 7.250.000 kıyye süt, 175.000 kıyye tereyağı, 75.200 kıyye peynir üretidiğini ortaya koyuyor ki; bu rakamlar adada hayli yüksek bir üretimin gerçekleştiğinin kanıtıdır. Toplam 36 idari bölge içinde Girit süt üretiminde 31. sırada olmasına karşın, tereyağ üretiminde sonuncu, peynir üretiminde 13.sıradadır. Göçmenlerin aktarımlarından da anlaşılacağı üzere, Girit bir peynir üretim merkezidir. Tereyağ üretimindeki sonunculuk ise; Girit mutfağının zeytinyağına dayanmasıyla açıklanabilir.
Tuncay Ercan Sepetçioğlu- Adnan Menderes Üniversitesi Tarih Ana Bilim Dalı 2007/ Yüksek lisans tezi- Cumhuriyetin ilk yıllarında Girit'ten Söke'ye mübadele öyküleri
Bruce Clark'ın İki Kere Yabancı adlı mübadele kitabında Giritlilerin kullandığı dil olan Giritliceyi yani Kritica'yı şöyle anlatıyor:
"Fiyakalı, konuşkan, ufak tefek seksenlik Ali Onay, 2004 başlarında Cunda Giritlileri arasında yaşayan yaşlı ve saygın bir beyefendidir. Babası Resmo limanının zengin tüccarlarındandı. Ailesi ana dili Rumca olan sadık, seçkin Osmanlı nüfusunun mensubudur. Bu durumu kendi mantığı ile şöyle izah eder: Ana dili Yunanca değildir, Kritika'dır. (Giritli ağzı) gerek kendisinin, gerekse Giritli topluluğunun geliştirdikleri tarih versiyonuna göre, 1669 yılında Girit'in Osmanlılar tarafından fethi bir kurtuluştu. Çünkü Osmanlı, hem Müslümanlara, hem de Hırıstiyanlara bir önceki Venedik idaresine göre çok daha merhametli bir rejim getirmişti.
Kritika meselesine gelince; Osmanlı döneminin daha başlarından itibaren pratik nedenlerle kullanılmaya başlanmıştı. Girit, Osmanlı müslümanlarının -ki bunlar Arap, Slav, Arnavut ya da Türk olabilirdi- idaresi altında bir ada olup, bu Osmanlılar sıklıkla Yunanlı Hırıstiyan kadınlarla evleniyorlardı. Kritika'da böylece faydalı bir uluslararası dil olup çıkmıştı. Onlar Kritika konuşan Osmanlılardı"
"Kaçak da olsa, mübadil de olsa Girit’ten gelenler daha kültürlüydü. Avrupa kültürü
vardı. Görgü yapısı farklıydı. Mesela, kadının toplumdaki yeri bizde daha fazlaydı
Kendimize “Kritikos” deriz. Şalvarı burada gördüler. Kara çarşaf hiç giymediler. Eski Giritlilerin kırmızı
peştamalları vardı; bir kısmı bunu bellerine de bağlardı. Giritlilerde siyah renge olan bir merak vardır; erkeklerde de kadınlarda da......
Eşim siyah giydiğinde ona (Yunan karısı gibi yine siyah giymişsin) diye
takılırım. Giritliler yerlilere nazaran daha modern giyiniyorlardı. Elbiselerinden dolayı
hemen ayrılıyorlardı. Yerliler, yörük gibi giyiniyorlardı. Girit’te çekilen
resimlerden anlaşılacağı üzere, kalpak giyer, bıyıklı olmak şartıyla kravat
takarlardı. Kadınların Girit’te başları açıktı. Dışarı çıkarken başlarına normal bir şal
alırlardı. Önlerinde önlük vardı. Giritlilerin giyimi yerli halkın tepkisini
çekmişti. Giritlilerde fiyaka, afi, çalım vardı. Gösterişli yürüyüş, hovardalık, çapkınlık, güzel
giysiler, boyalı simsiyah kıvrık bıyıklar, pırıl pırıl çizmeler… Girit’ten gelenler hâlâ başı açık gezerler. Ama buralarda bu yok. Kız alıp verme önceden çok katıydı; şimdi öyle değil. Ama oğlum bekar olsa, Giritli
kız alsa sevinirim. Anlaşma, kültür, ruh yapısı işte......"
Bilal Türkoğlu röportajı- Tuncay Ercan Sepetçioğlu- Adnan Menderes Üniversitesi Tarih Ana Bilim Dalı 2007/ Yüksek lisans tezi- Cumhuriyetin ilk yıllarında Girit'ten Söke'ye mübadele öyküleri
Özlem, doğal bir insani duygudur. Fakat resmi belge niteliğinde olmadığı ve tarihsel
akışta önem arz etmediği için Tarih çalışmaları içinde yer almaz. Bu duygu,
mübadillerin yeni çevrelerine uyum sürecinde etkili olmuş, onların sosyal, kültürel ve
ekonomik katkı ve üretimlerinde önemli rol oynamıştır. Bu sebeple, göçmenler üzerine
bir sözlü tarih çalışmasının içeriğinde “özlem” olgusunun varolması gerekliliğine
inanıyoruz.
Gerek Yunanistan’da, gerekse Türkiye’de, muhacirlerin doğdukları topraklara dair
özlemlerini anlatan onlarca kaynak vardır. Özlem duygusuna dair aktarımlardaki ortak
nokta, göçmenlerin yeni yerleşim yerlerini seçerken dahi eski vatanlarını anımsatıcı
yerleri yurt edinmeleri, geri dönme isteği, eski memleketin daha huzurlu, eski
toprakların daha verimli, eski insanların daha iyi olduklarıdır. Ayrılırken yanlarına
aldıkları, sembolik değerleri çok yüksek olan küçük nesnelerle, bu özlemlerini
gidermeye çalışırlar:
-Annemin Girit’ten gelirken sandığında Girit sabunu vardı. Ömrü müddetince o
Girit sabununu korudu. Öldükten sonra o sabunla yıkandı.
Göçmenlerin uyum ve üretime geçiş aşamalarında, geri dönme umutlarından önceki
bölümlerde bahsedilmişti. Bu geri dönme umudu körelip, yeni vatanı “sahiplenme”
safhasında bile özlem asla dinmemiştir. Fakat yaşanan acılar ve göç esnasında çekilen
çile, geri dönüş isteğinde azalmalara da sebebiyet vermişti.
(Nasibimiz böyleydi) derdi annem. İlkin olmadılar, ama sonra sonra memnun
oldular. Buram buram memleket hasreti, her zaman geri dönme isteği vardı. (Şimdi
kargaşalık var; düzelecek, geri döneceğiz) derlerdi. Buradan kaçan Rumlarda da
aynı… Hâlbuki yok ama öyle benimsemişler. Gelince hep toprakları yaladılar,
ceviz getirdiler buradan. (On altı, on sekiz yıl bu memlekette büyüdüm; bugün olsa
gelirim) diyorlar. Tabii toprak, toprak… Doğum yeri… İnsan yetmiş seksen sene
geçirmiş memlekette, özlemez mi orasını?
Geri dönme hayalleri hepsinin vardı. (Biz gideceğiz köyümüze) derlerdi. Bazıları,
Yunanistan’dan getirdikleri paraları sandıklarda sakladılar; oraya dönünce
kullanmak için. Ama paralar tedavülden kalktı, battal oldu. Bazıları (Köye
gideceğiz) dediklerinde babam, (Ben köye gitmem; bu tarafa kaçarım) derdi.
Nedenini sorduklarında ise, (Orası harp sahası, burada ebediyen kalırsın) derdi.
Millet gitmek isterdi; orada malları var elbette. Ama benim babamın malı yoktu ki..... Orada koşu atları olan kişi, burada bir araba samana muhtaç oldu. O kişi elbette
geri dönmek isterdi. Babam gibi olanlar istemezdi. Pek fazla memleketi özlemiyorum; annem de özlemezdi. Ne de olsa korkuyor
insan. Mübadillerde sıkça rastlanan bir durum vardır ki, o da eski vatana dair her şeyin
daha güzel olduğudur :
Babam ölünceye kadar (Girit’in üzümü, zeytini başkaydı) dedi. Bizim evde Girit’ten gelen 10 kg. zeytinyağı saklıdır; sırf Girit’ten geldiği için.
Girit’ten gelen kuru üzüm de saklı durur. Hâlbuki Türkiye’deki daha güzel... Girit’in adı her zaman Güzel Girit’ti (Omorfi Kiriti). ‘Kız gibi Girit’ anlamında ‘İ
Kriti’ derlerdi. Ballandırarak anlatırlardı. Bir abartma vardı. Mesela, oranın zeytini
her zaman buradakinden iyiydi; balı, pekmezi, şurubu… Girit’i kaybedilmiş, koparılmış ve bir yerlerde kalmış bir uzuv gibi anlatırlardı. Anlatılacak gibi değil.
Ancak, birebir konuşurken özlemlerini anlardınız. Girit’ten bahsederlerken şaşırıp
Giritlice devam ederlerdi.
Mübadillerin eski memleketlerine duydukları özlem, göçün üzerinden hayli vakit
geçmesine karşın, onları eski topraklarına götürmekteki en başlı sebep olmuştur.
Günümüzde gerçekleşen Türk-Yunan dostluk örgütleri, mübadil dernekleri bunların bir
sonucudur. Özlem, göçmenlerin kimlik inşasında da etkili olmuş, atalarının eski
memleketlerine gittikçe, “göçmenlik aidiyeti” hissi yerleşmiştir.
Eski memlekete yıllar sonra geri dönmek, en azından ziyarette bulunmak, tüm
göçmenlerin ortak arzusudur. Mübadiller de Yunanistan ve Türkiye arasında politik kriz
olmadığı devirlerde serbest biçimde eski şehirlerine, kasabalarına, köylerine turistik
amaçlı gezi düzenleyebiliyorlar. Aile içi anlatımlardan etkilenen ikinci ve üçüncü kuşak
göçmenler de ata memleketlerini gezerken büyük heyecan duyuyorlar. Bugün, turizm
geliri olmayan, Anadolu’nun en ücra köşesinde bile Yunanistan, ABD gibi ülkelerin
uyruğunda insanlar görmek bu yüzden olasıdır.
"Hatıraları yaşamak, doğduğum toprakları tekrar görmek için on beş yıl önce bir kez
gittik. Her şeyimizi bulabileceğimizden emindik. Ablam on dört yaşında ayrılmıştı; Girit’in her yanını biliyordu. Gidince evimizi, dükkânımızı bulduk. Çok samimi
karşıladılar, çok duygulandık. Yıllarca birlikte yaşamış gibi sarıldık. Onlar da biz
de ağladık. Girit’e gitmek içlerinde uhde idi. Babam (biz gidemedik, siz gidin) derdi. Biz
gittik. Babamın köyünü, evini bulduk. Anlatınca dünyalar onun oldu. Annem, evini
anlattığımda günlerce unutamadı, günlerce sevinçten ağladı. Sevinç gözyaşları
döktü. (Allah bana da gösterse o günleri) dedi. (Ah, ayaklarım biraz sağlam olsa,
beni de götür oğlum diyeceğim ama ayaklar sağlam değil) dedi; isyan etti. Babam
Girit doğumlu olduğundan hak vermediler. Orada doğana hiçbir Rum konsolosluğu
vize vermiyordu. Bana da Rum Konsolosluğu’nda (Ne amaçla gidiyorsun?) diye
sordular. Korkuları, orada doğanlar bir şey sakladılarsa alıp getirmesin.
Zihniyet işte… Gaziemir’e (Rumlar) daha evvel gelirlerdi. Buranın kendine göre bir güzelliği
vardı. Şimdi hâlâ (gel) desen, bırakıp gelecek. Ölene kadar Girit türküleri dillerinden düşmedi. Bizim evimizden Girit sözü hiç
eksik olmazdı. Biz oraya gittiğimizde, anlatılanlardan, çok yeri ezbere biliyoruz
diye gittik. Evlerinin önündeki çiçeklere kadar anlatıyorlardı. Beyaz kireç badanalı
sokaklar, duvarların üstündeki çiçekler… Hepsini de gördük. Ben, rüya mı
anlatıyorlar diye düşündüklerimin hakikatini gördüm. Memleket özlemi çoktu; kor
ateş içinde kalır ya, sönmez; sönmedi. Biz orda doğup büyümedik. On kez gittim,
ömrüm vefa eder de ekonomik durumum yerinde olursa on kez daha giderim.
Çocuklarımı da götürürüm. 2000 yılında ben gittim Girit’e, buldum Fortessa’yı. İsmini değiştirmemişler. Fakat
köy, Iraklion’un bir mahallesi olmuş. Knassos harabelerinin hemen karşısındaki
yoldan 600 metre yukarıda. Köye, Alaçatı ve Karaburun’dan gidenleri
yerleştirmişler. Yetmiş yaşlarında birine rastladım. Oturuyordu dükkânının önünde.
O da İzmir Alaçatı’dan oraya gidenlerdenmiş; Girit’te doğmuş. Giritlice konuştuk
onunla. Dedi ki;
-Otuz sene evvel gelseydin senin bütün sülaleni bilenler olurdu"
Zeki Adalı-Bilal Türkoğlu-Hasan Seyran röportajları Tuncay Ercan Sepetçioğlu- Adnan Menderes Üniversitesi Tarih Ana Bilim Dalı 2007/ Yüksek lisans tezi- Cumhuriyetin ilk yıllarında Girit'ten Söke'ye mübadele öyküleri
Göç en çok aşıkları etkiledi aslında..... yazımı Miti ile Hurşit'in aşk hikayesini yazarak bitirmek istiyorum.
"Mübadele yılları çok zordu onlar için. Bir
yanda aileniz, tüm akrabalarınız, diğer yanda sevdiğiniz… 16 yaşındaki güzel Rum kızı Miti ile gözleri çakmak çakmak Türk delikanlısı
Hurşit birbirine sevdalanmıştı. Niğde’de Sulucaova’da yaşıyorlardı, 1923 yılıydı. Bir
yanda annesi, babası, kardeşleri vardı, diğer yanda sevdiği Hurşit. Miti’nin ailesi
Yunanistan’a gitmeye hazırlandı. Eşyalar toplanıp arabaya yüklendiğinde Miti çoktan
kararını vermişti.
Miti, Sulucaova’da kaldı, Hurşit’le evlendi. Din değiştirip Müslüman oldu, Miti
ismi oldu Nimet.... Üç oğlan, üç kızları oldu. Kocası Hurşit, kızlarını başka köylere vermek
istemedi. ‘Sen gariplik çektin, ana baba garipliği çektin, bir de evlat hasretliği çekme’dedi. Çok tatlı bir hayat yaşadılar.
Geçen uzun yıllar içinde akrabaları Miti’yi görmeye Sulucaova’ya gittiler. Ama o,
parasızlıktan ve diğer imkânsızlıklar yüzünden hiç gidemedi. Kırık dökük, acılı birkaç
mektupla yıllar geçti. Miti ailesinden kimseyi göremeden öldü.
Miti ile Hurşit Sulucaova’da mutlulukla yaşadılar. Bütün köy onlardan sevgiyle
bahsetti. Miti’nin serüveni, bir kopuşa karşı direnen bir insanın öyküsüydü.
Mübadelenin ayıramadığı sevgilileri ölüm bile ayıramadı. Şimdi yan yana Niğde Sulucaova'da birlikte
yatıyorlar.
Bu hikâye “Doğduğum Topraklar - ‘Mübadele’, Bölüm 1, TRT, 2004” programından alınmıştır.
Tuncay Ercan Sepetçioğlu- Adnan Menderes Üniversitesi Tarih Ana Bilim Dalı 2007/ Yüksek lisans tezi- Cumhuriyetin ilk yıllarında Girit'ten Söke'ye mübadele öyküleri
Aşağıda Girit'ten gelen ailelerin yerleştirildiği yerler bulunmakta...Listelerin tamamı Devlet Arşivleri kayıtlarından oluşturulmuştur. Giritten gelen ailelerin meslekleri
Gemi kaptanı, işportacı, kahveci,rençber,sabuncu,kayıkçı,toprakçı,eczacı,poğacacı,nalbant,sigaracı,kuyumcu, saatçi,balıkçı,fırıncı,makinist,arabacı,dülger,şekerci,gemi işçisi, derici,çizmeci,seracı,kunduracı,bıçakcı,mobilyacı,kırık-çıkıkçı, bezzaz,sinemacı,semerci,madrabaz,terzi
Libya da ve İskenderiye de ikâmet edenler var.
Mesleği sabuınculuk olan birçok aile mevcut
Balıkesir-Ayvalık-Alibeyköyü-Peliköyü
Gonutaki (Bornova)
İzmir-Karşıyaka-Soğukkuyu mah-Karataş-Alsancak-Aşıklar köyü- Göztepe- Narlıdere-Bornova-Pınarbaşı-Kasımpaşa-Basmane-Eşrefpaşa-Karşıyaka-Buca-Urla
Ankara-Adana-Antalya-Edirne-İçel-Balıkesir-Samsun-Manisa-Turgutlu, Erdek,Kasaba,Horos,Edremit
İstanbul-Pendik-Büyükada-Beyoğlu-Beşiktaş-Laleli-Kumkapı-Beyazıt-Cihangir-Nuru Osmaniye
Manisa-Soma, Turgutlu, Pomaçaki köyü, Horosköy, Muradiye, Karaali, Recai mah., Alaybey
Kastamonu-Araç, Trabzon, Maraş, Aydın-Germencik-Umurlu
Gaziantep, Hatay- Dörtyol, Kütahya- Kurşunlu camii,Çanakkale-Ayvacık, Kocaeli-Darıca
Aşağıdaki tabloda Girit'ten bulunan kazalar, köyler, mahalleler, çiftlikler yer alıyor.
Girit'te ki köyler içerisinde en önemlisi Voni Dedeler köyü olarak da geçer. Girit'te ilk Bektaşiliğin kurulduğu 1647 yılında Horosani Derviş Ali Dede tarafından kurulan ilk Bektaşi köyüdür ve günümüzde de hâlâ Alaçatlılar derneği olarak hizmet vermektedir. Ayrıca Girit tarihinde önemli rol oynayan köylerden biri de Arhanes'di.
Sevgili Zafer Begakis'e teşekkürlerimle
Sevgilerimle
GİRİT KÖYLERİ
|
KAZALARI
|
|||||
Pabuçcu
|
Ezele
|
İşbil
|
Amarya
|
Ayvasil
|
||
Arfos
|
Paço
|
Draço
|
Kıdonya
|
Hanya
|
||
Alifa
|
Palolotra
|
Ayataryaza
|
Resmo
|
Milos
|
||
Matoşa
|
Mastaba
|
Pervolya
|
Pirasa
|
Açyopolo
|
||
Pervolpa
|
Doyana
|
Kiryaki
|
Seline (Kadano)
|
|||
Ballimo
|
Soytores
|
Aya-Anderya
|
ÇİFTLİK
|
|||
Marola
|
Prolya
|
Galo
|
Kırmızı Çiftlik
|
|||
Aziziye
|
Kaserhorya
|
Yalı
|
||||
Mısırya
|
Erfos
|
Ayaforya
|
MAHALLE
|
|||
Varsamona
|
Hortaca
|
Armenos
|
Gazi Hüseyin paşa
|
|||
Aya
|
Paletano
|
Amenato
|
Kumkapı
|
|||
Plankanya
|
Ayvasil
|
Milopoto
|
Ortakapı
|
|||
Ayaandirya
|
Kalides
|
Amnatu
|
Ağa Cami
|
|||
Murüne
|
Saytora
|
Perine
|
Hanya Hünkar
|
|||
Giryana
|
Milopotamu
|
Volyones
|
Hanya Kastel
|
|||
Kaziyana
|
Morniyes
|
Kayziyana
|
||||
Marolak
|
Katovarsamonero
|
Kalisizi
|
KÖYLER
|
|||
Kara
|
Ayandre
|
Dabakarya
|
Ayalaki
|
|||
Vartamonara
|
Acıpazes
|
Anbilaki
|
Moryines
|
|||
Ayandire
|
Forforyano
|
Marola
|
Koru Manastır
|
|||
Ayairini
|
Haromanastırı
|
Kapezyana
|
Masriya
|
|||
Mastaba
|
Kapazyana
|
Abaderbiyaza
|
Edanaso
|
|||
Acıpazes
|
Paleimno
|
Krasona
|
Kızyana
|
|||
Lako
|
Somato
|
Morzaki
|
Asteri
|
|||
Bahçelik
|
Ayaderyaza
|
Bağçelik
|
Mevna
|
|||
Aynefiş Metohi
|
Lareni
|
Homari
|
Babakopolo
|
|||
Milos
|
Yanozi
|
Teronos
|
Metohi
|
|||
Kaseporyo
|
Asteri
|
Lutra
|
Perekari
|
|||
Perine
|
Marolo
|
Perniyo
|
Diblohori
|
|||
Azele
|
Yeniköy
|
Platana
|
Çıkollaryo
|
|||
Angelena
|
Andabaşo
|
Dalyonos
|
Kayziyana
|
|||
Eskulufya
|
Kokara
|
Baletino
|
Rosospiti
|
|||
Kilisirli
|
Yano
|
Panozi
|
Kaçogariza
|
|||
Damavalos
|
Arhos
|
Edanaso
|
Halpa
|
|||
Yena
|
Koksara
|
Katovar
|
Sifyana
|
|||
Kara
|
Amari
|
Çalpa
|
||||
Piskopi
|
Aplatano
|
O kadar güzeldi ki hiç bitmesin istedim çok teşekkür ederim :)
YanıtlaSil:))) Çok teşekkürler
SilEllerinize sağlık. Keyifle okudum.
YanıtlaSilÇok teşekkürler anlatmasam olmazdı bende yazarken o kadar keyif aldım ki, kesmek istemedim.Ben teşekkür ederim.
SilBende baba ve anne tarafından giritliyim ayrıca inkılap şehidi kubilayin babam yeğeni olur harika anlatmışsınız inşallah birgün bende gitmek istiyorum teşekkürler vorolun
YanıtlaSilMerhaba şehit Teğmen Kubilay bizim de akrabamız. Kubilay soyadı yasaklanınca Anneannemler Kuday soyadını almışlar.
Sil