7 Mart 2016 Pazartesi

SELANİK LANGAZA iSTAFENYA KÖYÜ MÜBADİLİ MUHİTTİN KOZALI'NIN AİLE HİKAYESİ

           
LANGAZA İSTAFENYA


Osmanlı Devletinin Selanik  Vilayeti Langaza kazası İstafenya köyü ahalisi çiftçilik ve hayvancılık yaparak hayatlarını sürdüren yörüklerin yaşadığı Osmanlı köyüdür. Tahminen 1840  yıllarda köyde yaşayan  delikanlılardan Mümin ile Ayşe  ailelerinin rızasıyla evlendirilirler.
Bu evlilikten 1868 tarihinde Aziz  adını verdikleri oğulları dünyaya gelir. Aziz 4-5 yaşlarındayken annesi vefat eder öksüz kalan Aziz,  babaannesinin  himayesinde çocukluk yıllarını geçirir. Dul kalan babası akrabaları tarafından evlendirilir; bu evlilikten Ahmet adında bir çocukları dünyaya gelir.
      Aziz ve kardeşi Ahmet, çocukluk ve ilk gençlik yıllarını ailesi ve akrabalarıyla çiftçilik ve hayvancılık işlerine yardım ederek mutlu bir şekilde geçirirler.
    Aziz delikanlılık yıllarında uzun boylu, iri yarı yakışıklı bir genç olarak her Rumelili  delikanlı gibi yağlı güreşe ilgi duyar güreş mevsiminde köyünde ve civar köylerdeki düğünlerde, panayırlarda yağlı güreş tutar; bu merakı nedeniyle zembilini alıp, günlerce güreş yapılan köyleri gezer, güreşlerde kazandığı koyun, keçi ve diğer ödüllerle köyüne döner. Güreşe olan bu ilgisi evlendikten sonra dahi bir süre devam eder.
       Azizin akrabaları ve köyün büyükleri köyde yaşayan geniş bir yörük ailesinin kızı Hanife hanım(DT 1874) ile Aziz'i evlendirir.
Hanife hanım; annesi Fatma, babası Yusuf, kız kardeşleri Ati, Ayşe, Duduş ve erkek kardeşi Ümmet ve diğer akrabaları ile köyün ileri gelen hatırı sayılan bir ailesinin kızıdır. Babası Yusuf Ağanın köye gelen misafirleri ağırladığı bütün masraflarını karşıladığı köy odası ile anıldığı ifade edilmektedir.
     Aziz ve Hanife’nin evliklerinden 1912 yılında Mümin, 1919 yılının başlarında Mahmut, 1919 yılında sonlarına doğru ise Nazire isimli çocukları dünyaya gelir.
        Bu yıllarda Rumeli ve Balkanlarda Osmanlı toprak kaybetmeye başlamış, devlet otoritesi kalmamış,çetecilik ve eşkiyalık almış yürümüş. Köy basmalar, köy yakmalar, adam kaçırma, soygun ve katliamlar artmış, Selanik Yunanistan'ın eline geçmiştir. Rumeli'deki bütün köylerde canını ve malını koruma endişesi artmıştır.
  Balkan Harbi ve öncesi Aziz, bütün Türkler gibi gönüllü olarak uzun yıllar askerlik yapmış, Milis kuvveti olan yörük ocaklarında çetelerle mücadele etmiş, bu sancılı yıllarda köyünden ve akrabalarından çok kişiyi kaybetmiştir.
      Bu yıllarda Anadolu'da  Milli  Mücadele kazanılmış, Anadolu'dan kaçan Rumlar ise akın akın Yunanistan'a gelmeye başlamış bu gelenler Türk köylerine yerleştirilmeleriyle Türklerin mallarına ve evlerine  saldırıları artarak, gerginlik had safhaya ulaşmış.
  Mübadele haberleri köyde duyulunca belirsizlik ve endişeli bekleyişin ardından mübadele hazırlıkları başlamış, tasfiye komisyonlarınca beyana ve belgeye dayanan tasfiye senetleri düzenlenerek bütün köy halkı Selanik limanından gemilere bindirilmek üzere yola çıkmaya başlamış.
Selanik Limanında günlerce çadırlarda zor şartlarda gemi beklemişler. Gelen bir gemiyle günler süren zor şartlarda yolculuk yaparak Tekirdağ limanına indirilmişler.Buradaki kayıt ve sağlık kontrollerinin ardından Kırklareli- Ahmetbey Köyüne gönderilmişler.Ancak akrabalarından uzak  kalmak istemediler ve akrabalarının yanına Babaeski ilçesine iskan edilmişler.Burada yerleştikten sonra  ilk yılları çok zor geçmiş.Sonraki yıllarda  çiftçilik ve hayvancılıkla hayatlarını sürdürmüşler.Bu arada yaşları ilerlemiş olsa da Aziz ve Hanife çiftinin  1928 yılında Ayşe,1930 yılında Bahriye adında kızları dünyaya geldi..Oğullarını ve kızları Nazireyi evlendirdiler.
  Hayvancılık  ve çiftçilikte işlerini geliştirdiler. Yanlarında çoban bile çalıştırdılar. Yıllar geçti ve zor hayat şartları,  yılların yorgunlukları, hastalıkları da beraberinde getirdi. Aziz ağa 1934 yılında vefat etti. Evin idaresi Hanife hanıma kaldı ama onunda sağlığı da  iyi değildi. Hastalığı bir türlü iyileşmiyordu. Çocukları onu İstanbul'a  tedavisi için Büyük çekmece de iskan olan Ahmet amcalarının yanına gönderdi.Ancak ecel onu orada Kaynı Ahmet ve dayısının  kızı olan karısı Meryem'in evinde buldu.

 Günümüzde; Aziz  ve Hanife hanımın soyu erkek çocuklarından Mümin ve Mahmut kardeşlerden Kanalan soyadıyla, Kızları Nazire'den Rafadan,Ayşe'den Kozalı, Bahriye'den Güdücü soy adıyla Babaeski de devam etmektedir. Aziz Ağanın Kardeşi Ahmet’in soyu Oğlu Mümin üzerinden Varol, Kızı Fatma'nın Pamuk,Kızı Nazirenin ise Kızılbay soyadıyla sürmüştür.
    Aziz ağanın eşi Hanife hanımın soyu, bu sayılanların yanı sıra kız kardeşleri Ati ve Ayşe,  erkek kardeşi Ümmet soyundan  Kırklareli, İstanbul, Silivri, Büyükçekmece, Ankara, Bursa gibi şehirlerde yüzlerle ifade edilebilecek sayıda akrabalarıyla sürmektedir.
  Ebediyete intikal eden anne tarafından Dedem Aziz ve Ninem Hanife ve onların büyüklerine Babam tarafından dedeme ve babaanneme, Anneme Babama dayılarıma teyzelerime Allahtan rahmet diliyorum.
                           Muhittin Kozalı(3.Kuşak Mübadil)

         Benden de herkese sevgiler

MÜBADİL AİLE FOTOĞRAFLARI


2 Mart 2016 Çarşamba

KOZANA KAYLABOSU'LU ARİZE SARIKAYA'NIN AİLE HİKAYESİ.....





İsmail'in oğlu Molla Hüseyin
Buhara'dan Anadolu'ya gelmişler .Konya'ya yerleşmişler.Konya'da yaklaşık 100-150 yıl kaldıktan sonra Rumeli'nin fethedilmesi ile birlikte çalışkan ve becerikli oldukları için Fatih Sultan Mehmet tarafından  Balkanları Türk ve Müslüman hale getirmek üzere  Selaniğe gönderilirler. O zaman ki adı ile Kaylabosu'na yerleştirilirler. Büyük dede İsmail'in, 600 koyunu, 40 merkebi, 3 tane evi olan geniş arazisinde tarımla uğraşan Kaylabosu'nun sayılı ailelerinden biri... Balkan savaşlarının kaybedilmesinin ardından Yunanistan'da yaşayan Müslüman Türkler, mübadeleye kadar köylerinde tam bir esir hayatı yaşamaya başlarlar. Çeteler tarafından sürekli tehdit edilmektedirler. Çetelere karşı köyün erkekleri gece-gündüz köylerini korumak için nöbet tutarlarmış. İsmail Dede, Yunan çeteler köylerine geldikleri zaman ailesini ve köyünü korumak için onlara bir koyun vererek köyden uzaklaşmalarını sağlarmış. Bir gün İsmail dedenin kardeşi Seyfullah hocanın  oğlu  Eyüp,  çetecilere karşı gelir.Çeteciler onu yanlarına alıp götürürler. Eyüp'ü demir çubuklarla döverler ve üç gün sonra getirip evin önüne atarlar.Eyüp dayı daha fazla dayanamaz, sabaha karşı ölür. Eyüp dayı öldürüldüğünde evli ve 2 çocuk babasıymış....Oğlunun acısı yüreğine düşen  Esma annanne aşağıdaki dizeleri söyler, ölene kadar dilinden düşmez...

Ankara'dan indirdiler 
Kanlı gömlek giydirdiler
Anneme söylemeyin
Oğlunu öldürdüler
Aslanlıyız, Osmanlıyız
Yunanlının esiriyiz.



Fatma babanne Porturazlı, evlendiğinde 13 yaşındaymış.
İsmail dedenin  oğlu Molla Hüseyin ile Fatma'nın 7 çocuğu olur. 

Asne evli
Arize 18 yaşında
Hatice 16 yaşında
Sait 12 yaşında
Sabit 10 yaşında
Saniye 10 yaşında
Eşref 8 yaşında

Molla Hüseyin'in oğlu Sait'i dadısı, üç yaşında Sarıgöl'e düşürmüş ve söylememiş. Uzun süre ıslak kalan Sait, 75 yaşında vefat edene kadar hep hasta olarak yaşar. 6 ay çalışır, 6 ay yatmış.

Fatma babanne mübadele kararı çıktığında altınlarını yeleğinin içine diker.Fakat yolculukları o kadar uzun ve meşakatlidir ki altın, para, pul, akçe hiçbir şey kalmaz ellerinde..... Selanik'ten  Türkiye'ye vapurla 12 günde geliyorlar. Vapurda Şevket amcanın 2 yaşında erkek bebeği ölür. Annesinin kucağından alınan bebek inzibatlar tarafından denize atılır.  Urla'ya getirilirler. Bir gömlekle karantinaya sokulup, ilaçlanırlar... 

Yazarın notu... Urla'da ki karantina adasında karantinaya alınmak birçok mübadil aile  için utanç verici bir durum olarak anlatılır. Yolculuklarının her anı çok acı olsa da, gururlu Rumeli insanlarını rencide etmişti.


Ömür dediğin dalda bir yaprak
Bin sene de yaşasan
Sonu kara toprak.....

 Molla Hüseyin ile Fatma'nın büyük kızları Asne, Türkiye'ye geldiğinde evli ve bir de erkek çocuğu varmış. Asne ve ailesi Çorum'a yerleştirilirken, anne ve babası, diğer kardeşleri ile birlikte Aksaray'a yerleştirilir. Yani aileler dağılır.

 Çok zor ve uzun süren bu yolculuktan sonra Aksaray'a geldiklerinde bir karış toprak verilmediği gibi altında ahır olan tek odalı güneş görmeyen bir eve yerleştirilirler. Toprakları yoktur ki ekip diksinler, karınlarını doyursunlar......

Aksaray'a geldikten birkaç ay sonra yokluktan Arize, Hatice ve Sabit arka arkaya veremden ölür. O kadar fakirlerdiler ki; Fatma babanne ölen çocuklarını kendi yıkar.Dört yıl sonra kocası Molla Hüseyin'de ölür. Fatma babanne üç çocuğu ile kalakalır.

Can bedenden ayrılınca
Ten toprak olunca
Kader seni kime şikayet edeyim.........

 Fatma, Selanik Kaylosundan gelen ve Çorum'a yerleştirilen büyük kızı Asne'yi 40 yıl göremez. Tamamen  tesadüf eseri birbirlerinin yaşadıklarını öğrenirler. Fatma babanneyi kızının yanına Çorum'a götürürler. Kızını görür ama artık zayıflayan kalbi bu mutluluğu kaldıramaz ve 4 gün sonra kızının evinde yatağında ruhunu teslim eder.

Sevgi sevmektir.
Aşk yanmaktır.
Onu bilmek marifettir.
Arize Sarıkaya Selanik'te....

 Sait ölen ablası Arize'yi çok severdi bu yüzden doğan kız bebeğine ölen ablasının ismini verir. Arize Sarıkaya......İşte böyle Arize Sarıkaya'nın dedesinin hikayesi......

"Şiirler" hikayesini bana anlatan, ölen halasının ismi verilen, şu anda 84 yaşında ama içindeki yaşama tutunma arzusuyla 18 yaşında hissettiren  Arize Sarıkaya'ya ait.....
                                                                                      Sevgiler


BU BİR MÜBADELE HİKAYESİNİN ANLATILDIĞI RADYO HİKAYESİ

KOZANA HATIRALARI......

Selam Mübadil insanların fotoğraflarıyla birlikte bir mübadele hikayesi anlatımı burada....Bakalım kimlerle ortak hikayelerimiz var?...