22 Mayıs 2019 Çarşamba

SELANİK KAYALAR'A BAĞLI KÖYLER ve SİVASLI KUZMAN USTA


Sivas'da eski bir konak
Kuzman usta Sivas Şaryeri doğumlu  yaşamış bir karakterdir. Efsane gibi anlatılan bir taş ustasıdır. Sivas'ın Suşehri ilçesindeki tarihi hamamı onun yaptığı söylenir. Zarif bir yapıdır. Kuzman ustanın torunu 2008 yazında dedesinin köyü olan Şaryeri' ni ziyaret etmiş ve dedesinin yaptığı hamamın fotoğraflarını çekmiştir. Zamanında tamamı Rum olan Şaryeri köyü, Rumların Ebeşinde dağları dediği Kösedağ'ın eteklerindedir. Bir zamanlar yakınında simli kurşun madeninin de olduğu ilginç bir köydür.

                                                                              UÇANA



DEBRE
Kuzman ustanın anası Ersaia ana köyün uluanasıydı, bilge kadınıydı.Herkes ondan çekinirdi. Sözüne güvenilir, saygıda kimse ona kusur etmezdi.
Doğanın gizini bilirdi Ersaia Ana...çiçeklerin dilinden en iyi o anlardı. Ebeşinde dağlarının kendilerine armağan ettiği otları, türlü çiçekleri hastaları iyileştirmede kullanılırdı.Civardaki Ermeni köyleriyle, Müslümanlar ona gelir şifa arardı.
............


Ersaia ana Ebeşinde'nin eteklerindeki Evliyaoğlu yaylasına her çıktığında çeşit çeşit şifalı otlar toplardı. Nadir bulunan Tutya çiçeği Evliyaoğlu yaylasının yanındaki "gemalmaz" denen otlaklarda çok olurdu.Her derde deva idi tutya çiçeği.....Ersaia Ana tutya çiçeğini karabaşla, limon otuyla ve dahasını söylemediği  birçok bitkiyle bazı otlarla karıştırır, ölüyü diriltecek iksirler yapardı.
............ tutya çiçeğini daha tazeyken koparıp, gözlerinin üstüne sürer, öylece bir müddet gözleri kapalı kalır, gelmişi geçmişi düşünürdü.

AŞAĞI YUKARI KAYLAR MERKEZ YANI


Kuzman Ersaia ananın biricik evladıydı. Dünya ahiret İlya'sını biricik emanetiydi. Ersaia ana İlya'sını kaybettikten sonra bir daha evlenmemişti. Akçalıyandon köyüneki sahipsiz mezarı sıkça düşünür, evinin içinde tütsüler yakar, uzun uzun ağlardı İlya için......
......tanışmalarını düşünürdü bazı bazı daha ilk gördüğünde tutya demeti vermişti ona İlya....kıpkırmızı olmuştu ama utana sıkıla o taç yapraklı, hoş kokulu çiçekleri almıştı İlya'nın elinden...geldikleri Akçalıyandon köyünde tutya çiçeği çok olurdu. Oradaki Akçadağ'ın daha da ulusuydu Ebeşinde .....ahh bir kerecik bir tutya çiçeği verecek kadar karşısına geçseydi ya İlya'sı belki sımsıkı sarılır, bırakmazdı onu gitsin başka diyarlara.......
Gümüşhane'de köylerinin yakınındaki maden ocağında çalışan İlya'yı çok kötü bir kaza sonucu yitirmişti Ersaia.......kazadan sonra aynı kazada eşlerini kaybeden aileler ile birlikte oturdukları Akçalıyandon'dan kalkıp bu köye gelmişlerdi. Güya madenden, o lanet olası madenden kaçmışlardı hep birlikte ama Şaryeri'nin biraz ilerisinde de bir simli kurşun madeni vardı. Kuzman'ı o madene göndermeyeceğine kendi kendine söz verdi. Ne iş yaparsa yapsındı oğlu, ama kocasından sonra tutuğu tek dalı madene gömmemeye kararlıydı.

SULPOVA

Ersaia ana Şaryeri'ne geldikten sonra uzun yıllar evini kendi çekti çevirdi. Adına "düzen" dedikleri ağaçtan yapılma küçük bir dokuma tezgahı edindi. O düzende yıllarca çok güzel çoraplar,peşkirler dokudu. Heybeler yaptı. Evliyaoğlu yaylasındaki bitki köklerinden çıkardığı boyalarla renklendirdi. Çaput kilimler yaptı,yerlere yaygı olsun diye...el emeği göz nuru yaptığı bütün işler kasabada, Endires pazarında oğlu Kuzman tarafından satıldı.....
Kuzman bir taraftan anasının ürettiklerini sattı, bir yandan da Çakır usta adlı bir Ermeni ustanın yanında duvarcı çıraklığına başladı. Kendisini işe öyle verdi ki Kuzman, tez zamanda kalfalığa geçti. Çakır usta titiz adamdı, öyle yapılan her işi beğenmezdi. Ama bu yetim Kuzman öyle gayretli bir çocuktu ki, adeta kendini kaybediyordu çalışırken....Çakır usta'ya göre işini gönül rahatlığı ile miras bırakacağı kişi artık Kuzman'dı.
Çakır ustayla,Kuzman birlikte çok yapılar kurdular. Endires hamamını birlikte yaptılar. Yaptıkları işler her yerde duyuldu, övüldü.İş yetiştiremez oldular.
...............


ÇALCILAR

Avlulu ve genellikle iki katlı evler çatıyorlardı.Muhakkak sofalı olurdu yaptıkları evler.....sokağa penceresi olmazdı evlerin...ama avluya bakan pencereleri sıkça koyarlardı.Evlerin sırtını kuzeye sağır yaparlardı, avlu ne kadar güneş alırsa o kadar iyiydi.Onların yaptığı ev düzeninde evin içinden ahşap bir merdivenle yukarı çıkılırdı.Evin alt katını depo,mutfak gibi kullanılacak tarzda yaparlardı. Odaların genişliğini sofanın durumuna göre ayarlanırdı.Genellikle sofanın yan tarafında ikişer oda yer alırdı ve binanın arka tarafına yapışmış olurdu bu odalar....tuvaleti merdiven altına koyarlardı, bahçeye yakın olsun diye....
....





HASANKÖY


KATRANSA


Kuzman'ın hayatı  köy ve kasaba arasında anasının istediği gibi maden ocağının olabildiğince uzağında geçti. Ana-oğulun canını sıkan tek şey uzaktan uzağa gürültüsünü duydukları savaştı. Barut kokuları her ne kadar Endires'e ulaşmamışsa da insanların tedirginlikleri günden güne artıyordu. Yollarda göçünü almış giden kalabalıklar görüyordu.
Tebaası oldukları Osmanlı, doğu cephesinde yenilmiş, ordu merkezi Endires yakınlarına taşınmıştı. Kuzman artık çok daha fazla asker görüyor, ovadaki Ermeni köylerinin etrafında daha sıkı tertibat alındığını görüyordu. Müşeknis ve Pürk köylerindeki bazı Ermenilerin huzursuzluk çıkardığını hatta Karahisar-ı Şarki'de ki isyana yardıma gittiklerini söylüyorlardı. Doğru muydu? Yalan mıydı? düşünüyordu, ama gerçek olan birşey vardı artık insanlar birbirlerine güvenmez olmuşlardı.
........ birgün kalkıp baktılar ki Çakır ustalar gitmiş.Ermeniler gidecek demişlerdi, epeydir duyuyorlardı bu sözleri.....bir sabah baktılar ki kimse yok.....
Savaşın iyiyi kötüyü suçluyu suçsuzu ayırmadığını herkesin gittiğini gördü Kuzman o gidişte..yapılar bozuldu birden, ahşap merdivenler çöktü, yüzünü güneşe dönük yaptıkları sofalar karardı. Taştan havuzların suyu çekildi. Güneşler odaların içini, avlular yüzünü aydınlatmaz oldu.
Diğer bir sabahta Kuzman usta, Ersaia Ana ve Şaryerliler denklerini yüklediler.Ersania Ana bu topraklarda bıraktığı İlya'sını düşündü, kadınlar mezarlarını düşündüler. Güzdü, savaş bitmişti ama gideceklerdi. Ferman böyle söylüyordu. Ersaia Ana bir Ebeşinde'ye, bir önünde bağrışan kadınlara bakıyordu. Onca yılın Uluanası ne diyeceğini bilemez olmuştu gayrı.....
Birden elini havaya kaldırıp "Kadınlar!" diye sertçe ünledi."Dinleyin beni hele...yapacak birşey yok, bağrışıp çocukları azdırmayın. Kendi kendimize bir ferman yazabilseydik, başka türlü yazacaktık ama yazımızı yazanlar,çizenler bize git dediler. Gideceğiz....bize soran olmadı.Ama size deyeceğim o ki; Ebeşinde'yi unutmayın. Gemin deresinde çimdiğimizi, çamaşır yuduğumuzu, dereye çocukladığımızı unutmayın"
Kuzman şose yoldan köyün altındaki ana yola inelerken yaptığı yapılara baktı.Binalar sanki ağaçlar gibi devrilip devrilip kalkıyordu. Anasına dayandı.Başı iyice ağırlaşmıştı. Biraz uzaktaki Tülüdere'den tuhaf sesler geliyordu.İyice kararmış bir sonbahar bulutu köyü iyice ıslattı. Durdular, bürümcüklerin ardındaki köyü seyrettiler, maden ocağına baktılar. Ana yolun kıyısından Gemin deresinin çağıltıları içinde Sarıca'ya doğru kaybolup gittiler........yağmur dindi.......

Yukarıda yazdığım hikaye İhsan Tevfik Kırca'ya ait..Lozan Mübadilleri Vakfının düzenlediği "Mübadelenin 85.yılı Öykü Yarışmasından"
Ayrıca Kayalar köylerine ait fotoğraflar için Sevgili Nikos'a çok teşekkürler.....
Ayrıca Kayalar'a bağlı Çor köyü fotoğraflarını görmek isterseniz aşağıda linkini verdiğim yayınıma bakabilirsiniz. 


Link burada ----ÇOR KÖYÜ

                                                                        Sevgilerimle




KAYALAR'A BAĞLI KÖYLER
Yukarı Kayalar köyü
Katranca
Otuzlar
Koçana
Kolarca
Hacılar Çiftliği köyü
Cuma köy
Cami
Komana
Trepeşte
Linga
Kayalar köyü
İneoba
Salpova
Garamık
Çalcılar
Haydarlı
Albanköy
Kanof
Arine
Cumalı
Gramatik
Celelli
Solope
Evcane
Lenife
Konuk
Köseler
Kırımça
Bayraklı
Ögelemez
Voyvodina
Yapraklı
Moralar
İğneli
Karapınar
Şeyh
Langa
Kırımşah
Karmişe
Erdoğmuş
Ayranlı
Palihor
Durgutlar
Hacılar
Debre
Çor
Keçeler
Kozlu
Pazarköy
Üsküpler ?
Anburye
Nalbant
Çukuranbar ?
Hasanköy
Karaağaç
Hayderaki
Arnebe
Sarayçeşme
Rodnik
Hasanoba
Karamık
Küçükmatlı ?
İspançe
Gavriçko
Nolyan-ı Zir
Frankoca
Balhor
Matla
İğne
Hamit
Sararlar
MAHALLELER

Emirhan
Çakır
Kepçe
Şeyh
Urfa
Orta
Saray
Aşağı
Bala
Hüdaverdi
Pazar
Camlı
Yukarı
Yala


4 yıllık emeğimin sonucu olan kitabımı 2018 yılında yayınladım. Vefa örneği olmasını istediğim için ; doğduğu toprakları bir daha göremeyen buğulu,elâ gözlü tüm mübadillere ithâf ettim. 
Umarım birçok mübadile faydası olur. Kitapta Kozana'ya bağlı 61 köyde yaşayan 5140 Türk-Müslüman-Erkek nüfusa ait bilgiler bulunmaktadır. Kitabı almak isterseniz eğer sertaccihan@hotmail.com adresinden veya 05386748294 nolu whatsapp hattından  ulaşmanız  yeterlidir. 

11 Mayıs 2019 Cumartesi

SAKIZ ADASI SAKİNLERİ -18-

TASFİYE TALEPNAMELERİ

Selam
Sakız adasından gelenlerin tasfiye talepnamelerini uzun zamandır paylaşmıyordum, fotoğraflarına bakmayı özlemişim.
 Sakız adasında düzenlenen tasfiye talepnamelerinin bir kısmının özelliği,  belgelerin fotoğraflı  olmasıdır. Bu durum tasfiye talepnamelerini incelediğim başka hiçbir bölgede karşıma çıkmadı. O zamanların giyim anlayışını  belirtmesi açısından çok önemli.....bir kere insanlar çok bakımlı ve  şık..... erkeklerde kasket de , fes de, fötr şapka da var. Kadınlarda aynı..... kapalı olan çarşaflı kadınlarda var, modern şapkalı kadınlarda.....


1928 tarihli  belge Sakız livasından gelip, İzmir ili Foça ilçesine yerleştirilen Ekrem çocukları Mehmet ve Zerrin'e ait.....

Sevgilerimle......




28 Nisan 2019 Pazar

YANYA KÖY, MAHALLE, ÇİFTLİK ADLARI ve AH VRE YANYA.....





Yanya fotoğrafları, Lozan Mübadilleri Vakfı sayfasında 2015 yılı Yanya gezisi izlenimlerini paylaşan Sayın Aydın Ataberk'e aittir.





"Uygur bey ;Yanya'nın zengin ve tanınmış ailelerinden birinin oğluydu. Uzun boylu, güçlü kuvvetli, yakışıklıydı. Gür saçları,kara kaşları,kara gözleri uçları hafif yukarı kalkık bıyıkları ile girdiği her ortamda hemen fark edilirdi. Üzerindeki yağmurluk ince kaliteli, koku yapmayan deridendi. Ceketi, pantolonu en güzel İngiliz kumaşından Yanya'nın en iyi terzisi Sarkis efendinin elinden çıkmaydı.
Yanya çarşısında gümüş işlemeciliği yapan büyükçe bir dükkanı vardı Uygur beyin....yanında 3 usta çalıştırıyor, üç katlı büyükçe bir konağı rahatça geçindirebilecek kadar para kazanıyordu. Ancak içinde hiç dinmeyen bir sızı vardı geçmişi ile ilgili....bin bir hevesle Harp Okuluna  girmiş, başarılı bir subay olarak çıkmıştı.1897 Osmanlı-Yunan harbine katılmıştı teğmen olarak..
"Süvari teğmeniydi" Kılıcını bir mücevher gibi taşırdı belinde....
Ne yazık ki kaderin başka sürprizleri vardı genç Uygur için....askerleri ile talimden döndüğü buz gibi bir kışın sabahında annesinden aldığı bir telgrafla bütün hayatı alt üst olmuştu. Babasının ölümünden sonra Ata bildiği biricik abisi, yengesi ve üç yeğeni bir Rum çetesinin pususuna düşmüş ve katledilmişlerdi. Anası "dön gel oğul" diyordu."Başımızda ol"
Haklıydı anası...evde anası,ablası ve küçük kız kardeşi yalnız kalmışlardı. Başlarında onlara sahip çıkacak biri lazımdı. Çok sevdiği askerlik mesleğinden ayrılmak zorunda kalmak yüreğini paramparça etse de razı olmuştu kaderine........

Şimdilik razı olmuştu kaderine,  o zaman bilmiyordu ki; bir süre sonra yaşadığı şehri ve halkını korumak için askerlerin başına geçeceğini.....




"09.Kasım 1912'de Selanik şehrini teslim alan Veliaht prens Konstantin, 19 Ocak 1913'de iki güçlü tümenle Yanya bölgesine geldi. İki ayrı tümeni daha bölgeye getirtti.Prens Konstantin Alman akademisinde birlikte okuduğu arkadaşı Esat Paşa'ya gücünü göstermek istiyordu. Aralıksız bir gün süren çok yoğun bir topçu ateşi başlattı. Topçu ateşi o kadar yoğundu ki; Osmanlı topçu subay ve erlerinin bir çoğu öğlen olmadan ya yaralanmıştı ya da şehit düşmüştü.
Osmanlı birlikleri çok zayiat vermişlerdi. Mermileri tükenme noktasına gelmişti. Mevzilerin önünde ve içinde amansız bir mücadele yaşanmıştı. Esat paşa,  gece karanlığından yararlanarak kaleye doğru çekilmelerini emretmişti birliklerine......bundan sonra savunmaya müstahdem mevkii de devam edeceklerdi.
Bu sırada Grebena'ya bir alay kadar düşmanın saldırdığını öğrendiler. Grebena'da bırakılan 100'e yakın gönüllünün böylesine güçlü bir düşmana karşı savunması mümkün değildi. Yanya bölgesinde savaşın yeniden şiddetlenmesi ve birliklerin kale civarına çekilmesi üzerine Esat paşa, Uygur bey'e "Yanya'ya dön" emrini verdi.
Bu  iki haber ortalığa yayılınca köylüler arasında korku ve  telaş başladı. Çekilirlerse onları kim koruyacaktı? Canlarını kurtarmak için onlarda kendilerini Yanya'ya atmak zorundaydı.
Çınarlı köylüleri bir karar vermek üzere toplandılar. İki saat kadar tartıştılar ve sabaha karşı yola çıkmaya karar verdiler. Köyde bir koşuşturma bir telaş yaşanıyordu ki tarifi mümkün değil...... mezarlıkta yatan büyükleri ve sevdikleriyle vedalaşanlar, atını arabasını hazırlamaya çalışanlar, çeteler almasın diye toprağa gömdükleri altınlarını bulmaya çalışanlar, acele ile çocuklarının karnını doyurmaya çalışanlar......aynı telaş komşu köylerde de vardı. Müslüman köylerde göç hazırlığı başlamıştı. 
Sabah olur olmaz kağnılar, atlar, arabalar yollara dizildi. Birer tas çorba içip, ağıtlar ve gözyaşlarıyla yola çıktılar. Çocuklar, yaşlılar ve hastalar hariç herkes yürüyordu. İki saat sonra Meçova yol kavşağına geldiler. Yunan askeri yolu kesmişti. Önce bir korku sardı yüreklerini..... ne yapacaklarını bilemediler. Askerler köylüleri durdurdu, bir şeyler söylediler ve elleri ile dağ yolunu gösterdiler. Köylüler bilirdi o yolu.......yokuşları dik, kar bol olurdu. İtiraz ettiler. Kar dediler, yokuş dediler, arabalar yüklü dediler, çoluk-çocuk, yaşlı-hasta dediler olmadı, dinletemediler.....düşman askerlerinin umurunda değildi hiçbiri.....köylüler biraz daha ısrar edince silahlarıyla havaya ateş açtılar, sonra silahları köylülere çevirdiler. Köylüler bir dağlara, bir de tüfeklere baktılar...atlarının öküzlerinin yönünü dağlara doğru çevirdiler.
Köylülerin yola düştükleri düşman askerleri tarafından dağ yoluna sürüldükleri haberi Uygur bey'e, bir gün sonra ancak ulaştı. Uygur bey endişe ile gökyüzünün simsiyah bulutlarına ve dağlara baktı. Kar yüksek yerlerde daha şiddetli yağar, rüzgar daha sert eserdi. Köylüleri kim bilir neler bekliyordu o karlı dağlarda........"


Yukarıdaki anlatım Sayın Nevzat Kutlu'nun 138 gün süren Yanya direnişini anlattığı "Ah Vre Yanya" adlı kitabından.....




Tasfiye talepnamelerinde belirtilen Yanya'da ki meslek grupları şöyle;
Doktor,polis,yüzbaşı,reji memuru,kol ağası,arabacı,katip,müezzin,müderris,zeytinci,hakim muavini, eczacı,baklavacı,yün boyacısı

Yerleştirildikleri yerler ise;
Kütahya,Kars,Trabzon,Samsun
İstanbul,Pendik,Üsküdar,Beyoğlu,Aksaray,Vefa
İzmir,Karşıyaka
Manisa, Karamanlı,Tevfikiye
Bursa,Gemlik
Ankara,Hacı Bayram İmaret mahallesi
Zonguldak
Balıkesir,Ayvalık





Tasfiye talepnamelerine göre Mübadillerin Yanya'da yaşadıklarını yerlerin adları ise aşağıdaki listede belirtilmiştir.

                                                                                Sevgilerimle



YANYA KÖY ADLARI
MAHALLELERİ
Kalbaki
Espatar
Zevaidiye
Arslanpaşa
Koska
Razoşov
Kanlıçeşme
Behrampaşa
Çerkovişte
Gazdibek
Dede Oruç
Loca Yusuf ağa
Fethiye
Çukurköy
Şemsettin
Namazgâh
Asbat
Dirsela
Loça
Kaleiçi
Banyar
Emirlen
Yusuf ağa
Emirler
Dırağaz
Boroş
Sultan Süleyman
Aydonat
Meraz
Karapınar
Celal paşa
Petre
ÇİFTLİKLER
Osman çavuş
Loca Osman çavuş
Çodila Çiftliği
İbrahim paşa
Mehmet ağa
Militonoş Çiftliği
Celal Ali paşa
Menzil


Ali paşa
Celali paşa


Sultan Beyazıt
Çarşı


Kale
Dede Ruhi mah.


Bucu Yusuf mah.
Kaleiçi Halil paşa mah.


Turabiye mah.
Saray


Kanlarço mah.

BU BİR MÜBADELE HİKAYESİNİN ANLATILDIĞI RADYO HİKAYESİ

KOZANA HATIRALARI......

Selam Mübadil insanların fotoğraflarıyla birlikte bir mübadele hikayesi anlatımı burada....Bakalım kimlerle ortak hikayelerimiz var?...