3 Aralık 2018 Pazartesi

KÜÇÜKTEKELER YENİ ADI ANATOLİ FOTOĞRAFLARI İLE ANADOLU'DAN BİR MÜBADELE HİKAYESİ




Kemal Yalçın'ın ödüllü kitabı Emanet Çeyiz'den bir bölüm ile Küçüktekeler köyü fotoğrafları  aşağıda....Küçüktekeler köyünün şimdi ki adı Anatoli yani Anadolu.......
Küçüktekeler köyüne ait  42 isimden oluşan seçmen listesi kitabımda var. Hatta ilk isim olarak kayıtlara geçen 1889 doğumlu Aris oğlu Abdi'nin lâkabı Min abi....... 

Aşağıdaki hikâye ile bağlantısı var mı? yok mu? bilemem ama pek çok şey  ortak......

...................

"Verilen adreste Denizlili Minoğlu soyundan Yanni Minoğlu ile eşi Stelya'yı yapı malzemeleri satan dükkanlarında bulduk. Birkaç kelime dışında Türkçe bilmiyorlardı.
Aleko amca beni tanıttı.Nereden, niçin geldiğimi kendilerini nasıl bulduğumu anlattım. Yanni kalkıp sarıldı boynuma!
"Demek sen bizi aradın! Demek sen Minoğlu'nu aradın?" diyor, bir yüzüme bakıyor, bir boynuma sarılıyordu.
Dedesi Denizli'den gelmiş.Soyadının Rumcaya çevrilmesi istememiş. "Ben Denizlili Minoğlu olarak geldi, Denizlili Minoğlu olarak gideceğim!" demiş.
Yanni'nin soyadı böylece Türkçe kalmış. "Ben Türkçe bilmiyorum, ama soyadım Türkçe!" deyip güldü.
Honazlı Minoğlu soyundan insanları tanıyıp tanımadığını sordum.
"Honaz'da akrabalarımız varmış. Dedem, babam anlattılar. Yollarda gelirken çoğu ölmüş. Honazlı Minoğlu'nun karısı ve Sofya isminde bir kızı Volos'a gelmiş. Birbirimize gider gelirdik. Hepsi ölüp gittiler! Kalanlar oraya buraya dağıldılar.Sadece Sofiya'nın kızının kızı burada yaşıyor. Akşam bize  çağırırım. Buyrun hem yemek yeriz, hemde konuşuruz......"
Davetini kabul ettim Anna sevinçten uçuyordu. Aleko amcanın gözlerinden mutluluk saçılıyordu.
"Ben dedim sana, merak etme buluruz....Çeyizler elinde mi kalacaktı? Babanın kemikleri sızlardı sonra!" diye sevincime sevinç kattı.
Anna "Akşam bende gelmek istiyorum" dedi.
Minoğlu'nun kızlarının çeyiz bohçasını hazırladım. Anna ve Aleko amcayla birlikte hava kararmadan Yanni Minoğlu'nun evine gittik. Yanni'nin kızları Vasiliya, Angela, Nikoleta ve damatları...hepsi şömineli konuk odasında toplanmışlardı.
Yanni:
"işte aradığın Honazlı Minoğlu soyundan Sofiya'nın kızının kızı İrini!" dedi.
"Bende Minoğlu'nun bahçe komşusu Gacaroğlu Mehmet Kemal'in oğlunun oğlu Kemal!"
İrini ile sarıldık birbirimize...deniz mavisi gözlerinden akan damlalar ağaçların özsuyu gibi saf ve berraktı.
Sofiya'yı bulmuşcasına sevindim. Kulaklarımda babamın sözleri çınlıyordu.....
"Senin annanen Sofiya, babamı Karakörpü Savağında suya batırmış.Babam bunu hiç unutmamış.
"Bulursan Sofiya'ya söyle bunu!" demişti ölmeden önce..
Size söylüyorum İrini, babam Safiye'yi yani Sofiya'yı ölünceye kadar hiç unutmamıştı!"
Yemekte İrini ile yanyana oturduk. Anna karşımızda, can kulağı ile bir beni, bir çevirmenliğimizi yapan Aleko amcayı dinliyordu.
İrini'ye Sofiya'yı, Minoğlu'nu sordum:
"Ben Sofiya'nın kızı Stella'nın kızıyım. Savaşlardan sonra doğmuşum.Adımı İrini koymuşlar, yani barış....Sofiya ninem 1980'de 70 yaşında öldü. Annem Stella 1988'de vefat etti. 53 yaşındaydı. çaresiz hastalıktan kurtulamadı. İki kardeşiz. Ağabeyim Hristo Atina'da yaşıyor. Ben tarih öğretmeniyim. Ninem, annem çocukluğumda başlarından geçenleri anlatırlardı. Dedemiz Minoğlu dönememiş buralara! yıllar geçti unuttum duyduklarımın çoğunu...unutmak istedim. İki çocuğum var, anlatmıyorum duyduğum kötü olayları...kinle beslemek istemiyorum çocuklarımı! Sofiya ninem kötü olaylardan çok güzellikleri iyi insanları anlatırdı. Bak aklımda ne kalmış. Kiraz bahçeleri varmış...sular akarmış her yerden...bizim oranın kirazları! bizim oaranın meyveleri!der dururdu.Çok görmek istiyordu memleketini...anneme "Ben gidemem,sen git gör!"derdi. Ne ninem, ne de annem göremeden ölüp gittiler!"
.........
Yemekten sonra oturma odasına geçtik. babam ve annemle birlikte yerleştirdiğimiz çeyizleri bir bir bohçadan çıkardım. Masanın üstüne koydum.Öyküsünü anlattım:
"Annem şitare ipekli yorganı Fatma isminde Yunanistan'dan Honaz'a gelen yoksul bir muhacir kızına çeyiz olarak vermiş. Bazıları da erimiş. Dedem "Dönüp gelirler bir gün! Emanet çeyiz kimseye verilmez! Ahlı çeyiz hiçbir kızın yüzünü güldürmez! diye saklatmış. Dedemin babama, babamında bana vasiyetiydi. Sizler dönüp gelemediniz....ben geldim. Buyurun emanetinizi! Buyurun Minoğlu'nun kızlarının çeyizini......."
İrini birini koyup, birini alıyor, kokluyor,yüzüne sürüyordu.....
"Demek ki bunlar Sofiya ninemin çeyizleri! Tanrım! Bu nasıl bir güzellik, nasıl bir insanlık böyle!"
Yanni bir eline güvüllü ipek göyneği, öbürüne ipekli gelin başlığını almış, gönlünün çok derinlerinden gelen sözcüklerle konuşuyordu.
"Bir mendil bile getirseydin, altından kıymetli olurdu bizim için! Sen çeyizleri getirdin, kalbimizin tamamını götürüyorsun!"


MEMLEKETTEN VATANA SESSİZLERİN HİKAYESİ
4 yıllık emeğimin sonucu olan kitabımı 2018 yılında yayınladım. Vefa örneği olmasını istediğim için ; doğduğu toprakları bir daha göremeyen buğulu,elâ gözlü tüm mübadillere ithâf ettim. 
Umarım birçok mübadile faydası olur. Kitapta Kozana'ya bağlı 61 köyde yaşayan 5140 Türk-Müslüman-Erkek nüfusa ait bilgiler bulunmaktadır. Kitabı almak isterseniz eğer sertaccihan@hotmail.com adresinden veya 05386748294 nolu whatsapp hattından bana  ulaşmanız  yeterlidir. 

                                                            Sevgilerimle



29 Kasım 2018 Perşembe

MURSALLI VE DUVRUNİŞTA HİKÂYELERİ İLE ŞAHİNLER-ŞAHİNLER BUCAK YENİ ADI AMİGDALYA'YA AİT FOTOĞRAFLAR



MÜBADELE ÖYKÜLERİ

Yukardaki fotoğraf  kaderdaşlığın, göçler yüzünden acı çeken insanları nasıl birbirine yakınlaştırdığının belgesidir.   




Sayın İskender Özsoy'un "Selanik'te Sela Sesi" adlı kitabından bir röportajı daha aşağıda.......

YÜREĞİNDE HASRET VAR
"Aydın'ın Mursallı beldesindeki birinci kuşak mübadillerin en yaşlısı 1909 yılında Grebene'nin Duvrunişta (Klimataki) köyünde doğan Saliha Gültoplar ........
Ana dili Rumca olan Gültoplar, hemen hemen hiç Türkçe bilmiyordu. Kendisi ile torunu Özmen Gültoplar ve akrabası Safiye Akçanal'ın yardımıyla konuştum.


"Köyümüz Türk ve Rum karışık bir köydü. Mahallelerimiz ayrı ayrıydı. Bakkallar Rumdu köyde....onlardan alışveriş yapıyorduk. Buraya gelene kadar herkes kendi âleminde yaşadı. Amcamla evlerimiz yan yanaydı. Küçüktüm annem Hasibe öldü. O günlerde çok ağladım. 


Arkadaşlarım
-"Ağlama helva yiyeceğiz" diyerek beni teselli etmeye çalışıyorlardı. Anam ölünce, babam analığım Zekiye ile evlendi. Babamın analığımdan da bir çocuğu oldu. Babam Yunus'u civar köylerden gelen çeteci Rumlar öldürdü. Bir gün köyün erkeklerini camiye toplamıştı o Rumlar.....işkence ettiler.Babamda o işkenceye dayanamayarak öldü.


 Çevre köylerde akrabalarımız vardı. O köylere giderdik ailecek....Arada bir festival olurdu, o zaman şenlenirdi ortalık.....Komşu köy Çurhli'den köyümüze Rumlar gelirdi. Fistan giyerdi, ponponlu ayakkabı giyerdi Rum erkekleri...Ayrıca zil takar,oynarlardı. Türk erkekleri pantolon ve ceket giyerdi. Önceleri fesliydiler, sonradan şapka taktılar. Kadınlarda ferace takardı. Düğünler şenlikli olurdu köyde....Atlarla gelin almaya gidilirdi...Bir hafta sürerdi düğünler....Davullar çalınır, ziyafetler verilirdi. Kadınlar, kızlar yüzlerine pudra sürer, kaşlarını kömürle boyarlardı.Gelinler tellerle süslenirdi. Geline kına da yakılırdı. Kına yakılırken memlekette türkülerde söylenirdi. Kına yakmaya sadece kadınlar katılır, damat giremezdi gelinin yanına.Damat gelini ancak gerdekte görürdü.


 Memleketten ayrılacağımız vakit Türkiye'den Rumlar geldi.Akrabaların evinde toplandık hep....Evlerimizi onlara verdik. Türkiye'den gelenler Türkçe'de biliyordu. Ama onlarla konuşamadık, komşuluk yapamadık.Anlaşamıyorduk.Pek iyi insanlar değildi.Yola çıkarken Duvrunişta'nın yerli Rumları arkamızdan:
-Bizi bırakıp nereye gidiyorsunuz, bu pis insanlarla biz nasıl anlaşacağız. diyerek ağladılar.
Ana yok,baba yok.Analığım Zekiye ve kardeşimle düştük yollara...kafileyle Yangov'a gittik. Bizi bir ahıra koydular.Koyunların keçilerin arasında bir hafta bekledik. Sonra Türkiye'ye geldik. Ama nasıl geldik, hangi yolla geldik bak şimdi hatırlayamıyorum.


Türkiye'ye geldik bir sene Isparta Eğirdir'de bir handa oturduk. Oradan Gönen'e geçtik. Gönen'de bir sene oturduktan sonra tekrar Isparta'ya döndük. Isparta'da herkesi dağıttılar. Benim Mursallı'ya gelişim şöyle oldu: Burada dayım vardı.Hastalanınca ona bakmak için yanına çağırdılar. Bir daha Isparta'ya dönmedim.Köyümden çok şey hatırlıyorum. Yüreğimde hasreti de var. Ama artık Türkiye'deyim" diyerek röportajı bitiriyor.



Koçana Türküsü ile bitirmek istiyorum.

Düğünde toplandılar
Meşvereti kurdular
Kara da kaşlı Hasibe'yi
Sokağında vurdular
Tüfekçi kızı ah etme de bu nazı
Duvardan atladılar
Kapuları kırdılar
Tüfekçi'nin Hasibe'yi
Kan içinde boğdular
Tüfekçi kızı etme bu nazı.......




4 yıllık emeğimin sonucu olan kitabımı 2018 yılında yayınladım. Vefa örneği olmasını istediğim için ; doğduğu toprakları bir daha göremeyen buğulu,elâ gözlü tüm mübadillere ithâf ettim. 
Umarım birçok mübadile faydası olur. Kitapta Kozana'ya bağlı 61 köyde yaşayan 5140 Türk-Müslüman-Erkek nüfusa ait bilgiler bulunmaktadır. Kitabı almak isterseniz eğer sertaccihan@hotmail.com adresinden veya 05386748294 nolu whatsapp hattından bana  ulaşmanız  yeterlidir. 



























27 Kasım 2018 Salı

SUVERMEZ ve AKSAKLI KÖYÜ HİKÂYELERİ İLE FOTOĞRAFLARI


MÜBADELE FOTOĞRAFLARI

Yannis İspiroğlu sol başta..anne, baba ve kardeşleriyle beraber...yıl 1936


Selam
Uzunca bir aradan sonra tekrar burada olmak çok güzel..... Kitap işlerim yolunda gidiyor. Şekli, şemali, kağıdın kalitesi, kapağın tasarımı, fotoğrafların kalitesi  tam istediğim gibi oldu. Faydalanan ve beğenen bir sürü insan var. Bu da ayrıca benim için övünülecek bir durum....tekrar tekrar söylemek istiyorum iyi ki yayınlamışım.....
Blogda yeni bir projeye başlamak istiyorum. Türklere ait mübadele köyleri ile  Rumlara ait mübadele köylerinin fotoğrafları eşliğinde  o köye ait  gelenlerin ya da gidenlerin anısının olduğu  bir yazı paylaşacağım.
Paylaşacağım köylerde yaşayanlara  ait isim listeleri, lâkapları  "Memleketten vatana sessizlerin hikâyesi" adlı mübadele kitabımda mevcut...
İlk paylaşacağım köy; eski adı Aksaklı yeni adı Lefkara olan, o zamanlar büyük bir merkez olduğu için 7 mahalleden oluşan köye ait günümüz  fotoğrafları ile  Suvermez köyünden gönderilen, Sayın İskender Özsoy'un "Selanik'te sela sesi" adlı romanında  röportajını yayınladığı Yannis İspiroğlu'nun memleketine yani Suvermez'e ait hatıraları ile başlayacağım. 

Birbirlerinden kilometrelerce uzakta olan bu iki köyün  bağlantısını şöyle açıklayayım:
Yunanistan Aksaklı'dan mübadele ile getirilen  Dedem Haydar, Nevşehir Suvermez köyüne yerleştirilirken, Yannis'in ataları Suvermez köyünden mübadele ile gönderilip orada yerleştirildikleri köye "Nea Flotia" yani "Yeni Suvermez" adını vererek yaşamlarını devam ettirmeye çalışmışlar.
Birinin  Aksaklı-Lefkara köyü yüreğinde kalmış
ötekinin Suvermez köyü.....
Aşağıda Sayın Thanasis Papanikolau'nun objektifinden Aksaklı köyüne ait günümüz  fotoğrafları eşliğinde,  Sayın İskender Özsoy'un röportajını okuyacaksınız.
Her ikisine de çok teşekkürler....


"Onlar, Türkiye özlemlerini hâlâ diri tutan komşularımızdı komşularımızın çocuklarıydı.
Onlar, bir zamanlar anneleri,babaları,nine ve dedeleriyle ortak sevinçlerimiz hüzünlerimiz olan komşularımızdı.
Onlar, aile büyüklerinin Türkiye hakkında anlattıklarıyla büyüdüler.
O yüzden onlar da Türkiye'yi düşünür ve sever oldular.


Yannis İspiroğlu; Nevşehir Suvermez (Floria) köyünden Yunanistan'a gitmek zorunda bırakılan bir ailenin 2.kuşak temsilcisi....
1931 yılında Drama'nın Kato Nevrokopi (Yukarı Nevrekop) köyünde doğan İspiroğlu, Selanik'teki Suvermezlilerin kurduğu derneğin başkanı....Ailesinin memleketteki lâkaplarını soyadı olarak alan babası Spiros gibi o da soyadını gururla taşıyor, soyadını anne ve babasının hiçbir zaman unutamadıkları Suvermez'den bir iz olarak geleceğe bırakıyor.
..........
KİMSEYE SORULMADAN
"Kapadokya bölgesinde yaşayan Rumların savaştan haberleri yoktu. Bütün Kapadokya'da olduğu gibi Suvermez'de de hayat problemsiz devam ediyordu. Ama 1924 yılında hiçkimseye birşey sorulmadan topraklarımızdan....Yunanistan diye bir yere kaldırıldık. Türkler Rumlar kardeşçe yaşıyordu Suvermez'de .....Annem Katina ev kadını, babam Spiros hem çiftçi hemde yağhaneciydi.....haşhaş yağı basıyordu. Dedem Vasilios da yağhaneciydi....


Mübadele olacağı duyulunca birden telaşa düşmüş köy ahalisi...
-Bu da nereden çıktı? 
-Nedir bu mübadele, nereye gideceğiz? diye dövünmeye başlamışlar.
Türkler'de bizi bırakmayın diye ağlamış.


1924'ün Ağustos ayında yola çıkmışlar. O yılın Kasım ayında Pire limanına varılmış.Ailem de diğer aileler gibi ağlayarak ayrılmış Suvermez'den.....köyden ayrılırken Türkler çok yardım etmiş.Araba vermiş, hayvan vermiş,eşyalarını taşımalarında yardımcı olmuş. Rumlar Türkler tarafından hırsızlara soygunculara karşı korunarak Mersin limanına kadar götürülmüş. Suvermez'den çıkılınca Derinkuyu'ya gidilmiş. Orada 15 gün kalınmış.Oradan Niğde'ye ardından Ulukışla'ya ve sonra Mersin Limanı......ve yerleştirildikleri yere Yeni Suvermez demişler. (Nea Flotia)



SUVERMEZ ÜZÜMÜ
Nevşehir'de ki köylerinden kalkıp, adını bile duymadıkları Yunanistan'a ayak bastıklarında yeni gelenleri kabullenememe sorunu İspiroğlu ailesinin de karşısına çıkmış.


"Yunan ahalisi bizi hiç istememiş, kabullenmemiş.Türk-Rum aynıydı memlekette...herkes huzur içinde yaşıyor, kimse birbirinin dinine ibadetine karışmıyormuş.Buraya gelince çok kötü muamele görmüş büyüklerimiz...en hafif hakaret olarak "Türk Dölü"demişler.Hatta daha da ileri gidip kadınlarımıza, kızlarımıza kötü kadın gözüyle bakmışlar. Beş sefer gittim anamın babamın köyüne...dedemin evini buldum. Şimdi o evde Gülbaş ailesi oturuyor. Her gidişimde Suvermezliler kolumdan çekiştirirler:
-Bize gel, bizde kal bu gece...diye...
Hep dostluk görürüm babamın köyünde. İki kadın, iki erkek evlilik dolayısıyla Suvermez'de kalmış mübadele günlerinde...köye gittiğimde onların çocuklarını,torunlarını aradım ama bulamadım.


Suvermez'e bir gidişimde büyüklerimiz istediği için asma çubukları getirmiştim. Onları diktim. Şimdi Yeni Flotia'da anamın babamın köyü Suvermez'de yetişen üzümlerinden yiyoruz. Yaşlılarımız o üzümlere "memleket üzümü" adını taktı.Anam babam için ölene kadar vatan hep Suvermez'di. Orayı çok özlüyorlardı. Ama göremediler. Büyüklerimiz bir de Saydali dağını hiç unutamadılar. Dillerinde hep onun adı vardı. Bugün geçmişe baktığımda daha iyi anlıyorum. Mübadele çok kötü....Allah düşmanıma göstermesin"

"Acının dili, dini, milliyeti, etnik kökeni yoktur. 
Acı acıdır."
Tekrar yaşanmasın.


MEMLEKETTEN VATANA SESSİZLERİN HİKAYESİ

4 yıllık emeğimin sonucu olan kitabımı 2018 yılında yayınladım. Vefa örneği olmasını istediğim için ; doğduğu toprakları bir daha göremeyen buğulu,elâ gözlü tüm mübadillere ithâf ettim. 
Umarım birçok mübadile faydası olur. Kitapta Kozana'ya bağlı 61 köyde yaşayan 5140 Türk-Müslüman-Erkek nüfusa ait bilgiler bulunmaktadır. Kitabı almak isterseniz eğer sertaccihan@hotmail.com adresinden veya 05386748294 nolu whatsapp hattından bana  ulaşmanız  yeterlidir. 

                                                                         Sevgilerimle 

















BU BİR MÜBADELE HİKAYESİNİN ANLATILDIĞI RADYO HİKAYESİ

KOZANA HATIRALARI......

Selam Mübadil insanların fotoğraflarıyla birlikte bir mübadele hikayesi anlatımı burada....Bakalım kimlerle ortak hikayelerimiz var?...