27 Nisan 2015 Pazartesi

MÜBADİL ŞEHİRLER-NİĞDE GEZİSİ 2.GÜN

Niğde gezisi 2.günden herkese merhaba......
Kahvaltıdan sonra Niğde kalesine doğru yola çıktık. Kaleye gelmeden sol tarafta  Sungurbey camii bütün ihtişamıyla bizleri karşıladı.... 




Sungurbey Camii İlhanlılar devrinde Niğde Valiliği yapan Seyfettin Sungur Ağa tarafından 1335 yılında yaptırılmış.



Ardından kaleye çıktık. Sol tarafta Alaaddin Camii ve muhteşem kapısı var. Kapının üzerinde gülümseyen taç başlıklı bir kadın yüzü vardı. İşlemelere hayran hayran bakarak kaleye doğru uzaklaştık. Dönüşte  öyle bir gölge ile karşılaştık ki hayran kaldık. Başı önünde bir Türkmen kızı gölgesi bizi uğurluyordu. Camii 1223 yılında yaptırılmış. Tek kelime ile büyülendik.. Akıllarına emeklerine sağlık. Nur içinde yatsınlar...Yüzyıllardır devam eden bir gösteri var bu camii de.....Görmeden ölmeyin demek istiyorum.... :)))
O ka yani.....:))


Alaadin Camii'nde tanık olduğumuz resmi bakın Ressam Bahtiyar GÜLSOY nasıl anlatıyor....
"Bu caminin üzerindeki bu resmin taşları yukarıdan aşağı sıraya doğru başlama sırasına göre çok müthiş derecede simetrik bir planı var. Bu simetriden de anlaşılmaktadır ki, bu iş bir mimar işidir. Herhangi bir taş ustasının yapabileceği bir şey değil. Bunun yanı sıra taşları saydığımızda tam 40 adet taş kullanılarak yapılmış bir eser.
Bu eser bana göre dünyada eşine rastlanamayacak bir eserdir. Buradaki olay tamamen gölge ışık oyunudur.
 Bu gölge ve ışık, günün belirli saatlerinde 09.30 ile 11.00’da meydana gelir. Bu saatlerde güneş ışınlarının buraya yansıması ile o desenlere düşen gölge izlenimleri bu resmi ortaya çıkarıyor."
Ben diyorum ki, bu eseri ortaya koyabilmek için günlerce çizim yapılmalı, geometriyi çok iyi bilmeli. Yani kısacası bir taş ustasının bu resmi çizmesine imkân yok. Benim tahminime göre, bu resimler mimari çizimlerdir. Yani bu tamamen statik hesaplara dayalı bir eserdir."

Niğde çan kulesi karşısı



Kaleden Niğde genel görünüm



Yıllar sonra aynı evde, aynı poz bir farkla...:))))
25 yıl sonra Günay ailesinin kızları, çocukları, torunları annane ve dedelerinin  evinde.......






55 yıl sonra gelin çıktıkları evdeler....



Niğde Rum mahallesi
Umarım bir an önce restore edilir ve turizme kazandırılır.


Niğde'de bir Rum evinin üzerinde ki kitabe aynen duruyor....tarih 1852....

Niğde'den ayrılıp Bor'a doğru yola çıktık....Daha Yeşilburç'a helva şenliğine yetişmemiz lazım....
Yeşil Bor'da (çünkü şimdiye kadar gezdiğimiz çoğu köyden daha yeşil...yeşil ve su insanı cezbediyor. Hayat veriyor.)  Aziz George (Doktorların piri) ya da Aya Yorgi kilisesinin önünde bizleri Sayın Necmi PİŞKİN, Emin SELAMOĞLU, Asım ÖZKAN, Erkan ÖZKAN, Erkan BAYSAL,Orhan PIRLAK karşıladı.

 

Kilise ile bilgileri; Araştırmacı-Yazar Emin SELAMOĞLU anlattı. Kilise diğerlerine göre nisbeten daha iyi, korunmuş durumda....Anladığım kadarıyla diğer kiliselerden daha iyi olmasının sebebi kurumlardan dolayı değil, Bor'un bilinçli insanlarından dolayı.....
 

Hayat ağacı


 
Bebek yüzlü melek tasviri...Burada hiç belli değil ama....Çok güzel....Bir an önce restore edilse ne güzel olur...
Kilise ziyaretimizden sonra bizleri yemyeşil bir parka götürdüler ve dört tepsi lezzetli mi lezzetli Rumeli börekleri ile diğer sevgili BOR'lu hemşehrilerimiz bizleri karşıladı.
 
 
 


Derneğimizin flamasını ve diğer hediyelerimizi Bor Balkan Türkleri Başkanı Sayın Abdullah ÖZDAMAR  ile  Türkiye Gazeteciler Federasyonu Onur Kurulu Üyesi  Sayın  Necmi PİŞKİN'e sunduk. Bizleri böyle içten karşıladıkları ve canla başla ağırladıkları için buradan  tekrar Sayın Emin Selamoğlu'na, Rıza Özkan, Abdullah Özdamar ve eşine, Pembe Aslan'a, Münevver Özkan'a, güzel  bir sofra duası yaptıran Nurten Pişkin'e  çok teşekkür ederiz.

 
Ardından toplu fotoğraf....Bor'dan hep beraber kalktık ve Yeşilburç'a doğru hareket ettik.


Gördüğünüz üzere Yeşilburç'a vardığımızda helva tenceresinin dibi gözükmüştü.....:))))
 

Yeşilburç köyü yemyeşil bir köy...Niğde ile neredeyse birleşmiş durumda...Mübadele de Yunanistan'ın Krifçe köyünden gelmişler. Kırmızı elmanın peşinde, yetiştiği yeri bulup yerleşmek için,  yürüye yürüye Yeşilburç'a kadar gelip yerleşmişler.  Geçen hafta Ezgi Sertel ile Lezzet Haritası'na konuk oldular ve mübadil yemeklerini tanıttılar. Çokk çalışkanlar...Köylerini tanıtmak için ellerinden geleni yapıyorlar.
 
 
 
 
 

Toplu resim çektirmezsek olmazzz...Grup üyelerimizde alışmışlardı ama...hemen toplanı veriyorduk...:)))
Bu arada Yeşilburç'a geldiğimizde  sevgili Hasaköylü akrabalarım bizi karşıladılar. Umarım böyle organizasyonlar mübadil yerleşim yerleri arasında kaynaşmayı da arttıracak.
 
 
Yeşilburç'un eski kilisesi, şimdi ki camisi uçurumun kenarında...Uçurumun bittiği yerde bir dere var aheste aheste akıyor.



 
Yeşilburç köyünün çalışkan muhtarı Sayın Aydın KOYUNCU'ya hediyelerimiz sunduk. Ankara'ya dönmek üzere yola çıktık. Grubumuzdan birkaç fotoğraf ile sizlere hoşçakalın diyorum.....Başka gezilerde buluşmak üzere...
                                                       Sevgilerimle




24 Nisan 2015 Cuma

MÜBADİL ŞEHİRLER-NİĞDE GEZİSİ

Selam
18-19 Nisan  tarihleri arasında dernekle birlikte Niğde ve köyleri gezimizi düzenledik ve şahane anılarla geri döndük. İlk durağımız Dedemin ve babaannemin  köyü Hasaköy (Αξός) idi. Köyün sakinleri ve akrabalarım bizi köy kahvesinde karşıladılar. Kısa bir selamlaşma, kucaklaşmanın ardından getirilen çaylar, pideler ve ayranlarla bizi ağırladılar. Gönlü zengin Anadolu insanları,  tüm misafirperverlikleri ile 40 kişiyi yedirip içirip gönderdiler.
 
 
 Bizde onlara şükranlarımızı belirtip, dostluğumuz pekişmesi için  Derneğimizin flamasını, lokum ve takvimimizi hediye ettik. Emeği geçen tüm Hasaköylülere , ileri yaşlarına rağmen hoşgeldiniz demeye kadar gelen babamın amcasının çocukları Mecit ÖZTEPE, Kerim ÖZTEPE'ye  2.derece kuzenim Erdal ÖZTEPE ile Ertuğrul YILMAZ, Kenan DEMİR, Bayram YILMAZ, Orhan SÜZER, Ali AKSU ve Sinan ARPAT'a çokk teşekkür ederiz. 



Hasaköy  (Αξός) Ruhban okulu
 
Eskiden Hasaköy ve  Konaklı merkez köymüş....Ruhban okulundan-Azize Makrina Kilisesine oradan da  Konaklı kilisesinin altına kadar yer altı kenti varmış..

 
Azize Makrina Kilisesi
 

2013 yılında Fener Rum Patriği Bartholomeos geleneksel bahar ayinleri çerçevesinde,  90 yıl önce atalarının göç ettiği topraklara gelerek  Hasaköy'de bulunan Azize Makrina kilisesinde ayin yönetmiş. 
 
Umarım bizim gösterdiğimiz hoşgörüyü  ve hassasiyeti Yunan hükümeti de gösterir ve Yunanistan'da bulunan camilerimizi ibadete açar.
 
 

Kilisenin içinde ayrı bir odada bulunan Azize Makrina'nın mezarı....
 
 
 
 
 
Burası da babaannemin gelin geldiği Rum evi nam-ı diğer kemerli ev.....İçi buz gibi...Şu anda soğuk hava depolu kiler olarak kullanılıyor. Patatesler, elmalar orada saklanıyormuş. Bu evlerden  kimler geldi kimler geçti :((((
 
 
 
Öyle güzel kültürel varlıklarımız var ki.... bakımsız olmasına rağmen hala dimdik ayaktalar..
Son olarak Azize Makrina kilisesi önünde, sarı çiçeklerin içinde kameralara gülümsedik ve Niğde gazozlarımızı içe içe Hasaköy'e veda ettik...
 
 
Ardından Konaklı kasabasına diğer adıyla Misli'ye geçtik. Çünkü bizi orada Yunanistan Dedeağaç'tan gelen mübadil arkadaşlar bekliyordu.  Onlarla birlikte Hazreti İdris'in mezarının ve ibadethanesinin olduğu düşünülen yerde buluşmamızı ölümsüzleştirdik. Karşılıklı hediyelerimizi sunduk... İyi dileklerle vedalaştık.

 
 
 
 

Konaklı (Misli) Aziz Vasilius  kilisesinin dışarıdan görünüşü.... dışı, içinden iyi durumda.. Restorasyon çalışmaları başlamış ama biraz ağır gidiyor gibi....







 Kilisenin içi çok büyük ve Hasaköy Azize Makrina kilisesine göre daha korunmuş durumda.... duvar resimleri, aziz ve melek tasvirleri belirgin... Misli-Konaklı kilisesi turizme kazandırıldığı taktirde çok fazla turist çeker diye düşünüyorum... 
Çünkü gelecek turizm de :))))
 

Konaklı-Misli'yi ardımızda bırakıp, müze  kapanmadan yetişebilmek için  Gümüşler kasabasına doğru yola çıktık.




 Gümüşler Manastırı'nın yapım tarihi kesin olarak bilinmemekle beraber; 8-12 yüzyılda yapıldığı sanılmaktaymış. Çok büyük bir yapı....Hatta Kapadokya bölgesinde günümüze iyi korunarak gelmiş en büyük manastırlardan biriymiş. Uçsuz bucaksız yer altı şehirleri var...Daracık koridorlardan sadece 1-2 metre inebildik. Buralarda yapılar o kadar ilginç ki ;evler, kiliseler her yer birbirlerine yer altı şehirleri ile bağlantılı.... Biz sadece manastırın orta avlusunu ve kilisesini  gezdik.
 

 
 Orta Avlu...Burada mezarlar ve erzak depoları var.

 
 
 
 Sol kapı yeraltı şehrine gidiyor.Yer altı şehrinden yeryüzüne ulaşan havalandırma sistemi ve megafon şeklinde haberleşme sistemi var.
 
 



 
 Duvar resimleri 1960 lı yıllarda İngiliz Arkeolog-restoratör Michel Gough tarafından tamir edilmiş.


 
Gülen yüzlü Meryem ve Hazreti İsa tasviri
 
 
Yukarıda Andaval'ın eski kilisesi yeni camii....
 
 
Artık yavaş yavaş ilk gün biterken, eski ismi ile Andaval yeni ismi Aktaş'a geldik... Camisinin içini görmek istedik köyün imamı koşa koşa geldi bize camii gezdirdi. Rum evi görmek istedik ,Hemşehrimiz Salim TARIM bize  evini açtı, gezdirdi. Mübadele de b İshaklı ya da Ağsaklı'dan gelmişler. Yani Haydar dedemin köyü...Annem hepsini babasına yani Haydar dedeme benzetti....En çok Andaval'ı sevdi...
 
Bu arada "Andavallımısın" hikayesini de yerinde; Dernek Bşk.Yrd.Osman Bey'den dinleyerek öğrenmiş olduk.. Andaval halk arasında "aldatılabilen,saf" anlamında kullanılıyor. TDK sözlüğünde bile argo diye geçiyor. Haksızlık bu orada yaşayan insanlara.... Aslında hikayesi o kadar masum ki.....
 
Köy halkı çok misafirvermiş. Bu köyün misafirperverliğini duyan gelmiş. Yazın kendi köylerinde çalışıp paraları biriktirir, kışın Andaval'a geçerlermiş. Andaval'lılar ise gelenlere tanrı misafiri diyerek ev ev o misafirleri paylaşır, uyanık misafirlerini rahat ettirmek için ellerinden geleni yaparlarmış. Artık o kadar ki ; ağıllarda ki hayvanlar bile kesilir, yedirilirmiş. Misafirler bahara kadar türlü bahanelerle bir türlü gitmezlermiş. Bu durum böyle yedi sene devam etmiş.
O kadar çok gelen olmuş ki; Andavallıların ambarları boşalmış. Bu sefer de uyanık misafirler "borç verelim size, ödeyemezseniz sulak arazileri verirsiniz anlaşırız" demişler. Gariban köylüler kabul etmişler. Borç aldıkları para ile yine ambarlar, mutfaklar dolmuş birlikte güle oynaya yemişler. Borç ödeme vakti gelince Andavallı gariban tarlasını, evini gelen pek muhterem ! misafirine devredip, tası tarağı toplayıp köylerini, beş parasız terketmişler.
 
İşte böyle.....Acıklı bir hikaye....ama Anadolu ile bir şekilde bağlantısı olan her insan böyle değil mi?  
 
 
Aktaş'lı - Andavallı hemşehrilerimiz bizi yolcu etti.. Buradan Niğde'ye otelimize  geçtik..Odalarımıza yerleştik. Yarım saat sonra lobi de buluştuk. Hepimizin yüzünde yorgun fakat mutlu ifadelerle akşam yemeğine geçtik.
 
İlk gün işte böyle geçti......İkinci gün anlatımları ve resimleri yarın....
 
                                                                      Sevgilerimle  
 








16 Nisan 2015 Perşembe

İSTİRİDYE MANTARINDAN YALANCI İŞKEMBE ÇORBASI

                           
Selam 
Blog işlerine başlamadan  önce EV CİNİ adlı  siteyi  takip etmekten  keyif alırdım. Yemek tarifleri, yazıları, sitesinin tasarımını çok beğenirdim. Uzunca bir süredir yazmıyor.. Sebepsiz gitti..:(( Hala arada bir girip yazdı mı diye bakmaktan kendimi alamam. Rica ediyorum arkadaşlar okuyucularınızı da düşünün de  eğer gidiyorsanız bir küçücük açıklama yazıverin..

Şimdi tarifini vereceğim bu çorba da birrrrr EV CİNİ tarifi....Aynı işkembe çorbası....Çok lezzetli .....
Artık marketlerin sebze reyonlarında istiridye mantarı bulmak mümkün...Çorbasını yapmadığım zamanlarda iri iri doğrayıp tereyağında kavururum...



MALZEMELER
  • 2 yemek kaşığı tepeleme un
  • 1 fincan sıvı yağ ( Ben zeytin yağ kullanıyorum) 
  • 1 paket istiridye mantarı
  • 2 diş sarımsak
  • 1 fincan sirke
  • 1 tatlı kaşığı toz kırmızı biber
  • 2 yemek kaşığı tereyağı
  • 1,5 litre su (et suyunuz varsa ekleyin daha da lezzetli oluyor)
TARİFİ
  • İstiridye mantarlarının güzelce yıkayıp, küçük küpler halinde doğrayalım.(Sapları sert oluyor.İsterseniz atabilirsiniz)


 Çorba tenceresine sıvı yağı koyalım, kızınca unu ekleyelim ve hafif rengini değiştirip kokusu çıkana kadar kavuralım.


Suyumuzu tenceremize ekleyelim.Meyanesinin eriyip, suyumuzun içine karışıncaya kadar karıştıralım.Suyumuz  kaynayınca doğradığınız mantarları ekleyelim ve yumuşayana kadar haşlayalım.


 Tavada tereyağını iyice kızdıralım ve kırmızı biberi ekleyip, ocaktan alalım..

Sarımsakları bir miktar tuzla ezelim ve sirkeyle karıştıralım.

Çorbamızı  tabaklara koyalım. Üzerine kırmızı biberli yağı gezdirin. En son olarak sarımsaklı sostan arzu ettiğiniz miktarda ekleyin.
                                                                                 Afiyet olsun...


Dernekle birlikte ben, bu hafta sonu Niğde ve köylerini gezmeye gidiyorum.Ayrıca pazar günü de Yunanistan'dan beri devam ettikleri helva şenliklerine katılmak üzere Yeşil burç köyüne uğrayacağız. Herkese güzel geçen bol gezmeli hafta sonu diliyorum.Sevgiler

                                                                           




30 Mart 2015 Pazartesi

HEP BERABER ANILARIMIZI YAZALIM....YOKSA BAŞKALARI YAZACAK...


Herkese Günaydın
Cuma günü sizlere Haydar Dedemin hikayesini anlatmıştım. Bu hikayeyi yazmamım sebebi; Turkish Forum sayesinde tanıştığım Lale Hanım ve arkadaşlarının,  Ermenilerin yaptığı 100.yıl "sözde" soykırım propagandasına karşılık olarak şimdiye kadar acılarından hiç bahsedilmeyen Türk ve Müslümanların asıl nasıl bir soykırıma uğradıklarının anılarla belgelenmesini içeren bir projedir.
Proje metni aşağıdadır. Yazının her satırına katılmamak mümkün değil....Özellikle aşağıda yazacağım paragraf gerçekten beni çok üzdü. Aynen yayınlıyorum....Bize kim sahip çıkmalı acaba? 

"En üzücü olanı ise, bu propaganda silahının, hedeflediği kitlelerden Türkiye Cumhuriyeti aydınlarını adeta 'efsunlamış' olması, onları da bu yalanı savunur hale getirmesi ve aksinin savunulmasının, 'milliyetçilik, faşizm' olarak adlandırılabilmesidir."

Bizde o zaman birbirimize sarılırız. Türkiye'de ki her ailede mutlaka bu acılar vardır.Yaşadıklarımız var, büyüklerimizin anıları var...Hiçbiriniz sormadınız ailelerinize bunu tahmin edebiliyorum. Çünkü  toplumumuzda böyle  bir farkındalık oluşturulmamış...İzin verilmemiş...Çok acı hikayeler olduğu için konuşmamayı, unutmaya çalışmayı istemiş büyüklerimiz.....

Aile büyüklerim; geçmişi hatırlasam bana ne kazandıracak güzel birşey yok ki, anlatsam sana ne kazandıracak kinlenmenden başka.......... derlerdi. İkna edene kadar akla-karayı seçerdim... anlatmaları için yeminler ederdim - kinlenmeyeceğime- dair.....(Bizimkilere göre kinlenmek berbat birşeydir...Ölsen daha iyi yani) 

Eğer katılmak isterseniz çok zorlanacağınızı tahmin edebiliyorum. Sizden ricam Cumhuriyet Kadınları Derneği'ne ait  bu projeyi sayfalarınızda paylaşarak olabildiğince çok insana duyurmamız ve  Osmanlı Türk ve Müslümanlarının 1.Dünya Savaşı'nda birden çok cephede saldırıya uğraması  ile yalnızca Doğu Anadolu'da yaşayanların anıları ile sınırlı olmaması, tüm Anadolu, Balkanlar, Ortadoğu ve kuzey Afrika'da yaşayan Türk ve Müslümanların anılarını da içerecek olması nedeniyle aile büyüklerinize ait anıları metnin sonunda belirtilen formatta yazarak 

laleolcay@hotmail.com adresine en kısa sürede ulaştırmanız....

                                       Hepinizi çokkk seviyorum...Sevgiler....





















26 Mart 2015 Perşembe

SELANİK AKSAKLI KÖYÜNDEN GELEN HAYDAR DEDEM

Ermeni soykırımı iddialarına karşılık olarak bende ailemin anılarını yazmaya karar verdim...
Bu ülkede acı çeken sadece "şımarık davranan" ve "bağıran"kesim değildir..........



Annemin babası Haydar Dedem
01.07.1912  Yunanistan Kozana Aksaklı'nın Davarlı mahallesi doğumlu. Baba adı Mustafa, anne adı Ayşe....Köyün isminin  birçok söyleniş şekli var. İsaklı, Ağsaklı, Aksakallı.....Şimdiki Yunanca ismi ise Lefkara....Haydar Dedemin babası Mustafa; Balkanlarda huzursuzluk başlamadan önce bir katlı, iki odalı, iki ara hayatı, dört ara saman hanesi, iki ara ahırı olan, ahırında 2 merkepi, 3 keçisi, 1 koyunu olan, 34 dönüm arazisi, 4 dönüm bağında her nevi mahsulatı ve her çeşit üzümü yetiştiren bir çiftçi......
 Vatanları Rumeli'yi terk etmeyi hiçbir zaman düşünmemişler. Taa ki yüzyıllardır birlikte yaşadıkları Osmanlı tebaası  Yunan-Bulgar-Arnavut çeteler onları öldürmeye başlayana kadar...Kendilerini ve ailelerini korumak için ( saldırmak için değil savunmak için) Balkan savaşları ile başlayan huzursuzluklarda; Haydar Dedemin babası Mustafa dağlara çıkıyor. Yıllarca dağlarda çetelere karşı savaşıyor. Bir gece, karısı Ayşe'yi ve oğlu Haydar'ı görmek için köye indiği sırada tuzağa düşürülüp alnının ortasından vurularak öldürülüyor. Bu olaydan birkaç yıl sonra Annesi Ayşe'de ölüyor.   

Bu kargaşa durumu, 1912 Balkan savaşları ile başlayıp, 1923 yılında imzalanan Lozan Barış Antlaşmasına kadar sürmüş. Ondan sonra da sancılı yıllar 
Büyük göç mübadele...... 
Haydar hem öksüz, hem yetim olarak tek başına kalakalıyor. Bu sırada 24.Temmuz.1923 tarihinde Lozan Barış Antlaşması imzalanıyor ve Din esaslı olarak yapılan mübadele anlaşma kurallarına göre;  Batı Trakya hariç Yunanistan sınırları içerisinde kalan Müslüman Türklerle, İstanbul hariç Anadolu'da yaşayan Ortodoks Rumların yer değiştirmesine karar veriliyor. Mayıs 1924'de tasfiye talepnameleri, kişilerin beyanlarına göre köy heyetinin önünde dolduruluyor. Temmuz 1924'de  Mübadele başlıyor. Mübadelenin ne olduğu bile bilmeden, geri döneceklerini düşünerek "Gazi Paşa çağırmış" diyerek yola çıkıyorlar. Yaklaşık 1 ay Selanik'te Beyaz (Kanlı) Kulenin çevresinde kendilerini Anadolu'ya götürecek gemiyi beklemişler. 10 gün süren gemi yolculuğundan sonra  Temmuz 1924'de Haydar Dedem, Aliye ile beraber Samsun'a ayak basıyor. 
Mübadele başladığında Haydar dedem 12 yaşında...Kimsesiz....O zamanlar Kimsesiz çocukları aynı veya yakın köyden yalnız bir kadının yanına vererek Türkiye'ye göndermişler. Haydar Dedemi de 01.07.1874 doğumlu Aliye adında bir hanımla birlikte Türkiye'ye göndermişler. Burada Nevşehir Derinkuyu Suvermez köyüne yerleştirmişler. Daha sonra Haydar Dedem Adana'ya sonra da Ceyhan'a gidiyor. 17 yaşında askere alınıyor 3 kez askere çağrılıyor ve toplamda 7 yıl askerlik yapıyor. Bu arada  Annanem Fatma ile evleniyor.4 çocukları oluyor. Biri de benim annem......Yıllarca yokluk içinde, göç yollarında yaşama tutunmaya çalışmışlar. Tam işler yoluna girdiğinde Dedem Haydar ortağı tarafından sırtından bıçaklanarak öldürülmüş.. Bundan sonrası ise ; 4 çocukla kalan annanem için  tam bir felaket..1945 yılında dul kalan genç bir kadın... kadınların çalışmasını ayıplayan bir zihniyet, başında durulması gereken (ama durulamayan) bir otel, bu yüzden ellerinden kayıp giden malları, sahte altınlarla ellerinden alınan mübadil tapuları...ve arkasından gelen fakirlik..... 




Küçük oğlu Bayram Gürkan'ın cümleleriyle.....

Babam 2.Dünya Savaşı sırasında askere alınmış, bu fotoğraf 1944 yılında 3 yıllık askerken çekilmiş ve Adana'da akrabası bizlerin Emin amca dediğimiz Emin amcaya yollanmış. Arkasında hala okunabilen kendi el yazısı ile bakın sitem dolu neler yazmış.
"Bay Emin size futografımı hatıra olarak gönderiyorum resmimi...beni unuttunuz ise hatırlayın beni...belki hatırınıza geldiği zaman belki bir mektup yazarsınız" demiş. Ruhu şadolsun doyamadığımız babamız.....











Yunanistan'da doldurulan Tasfiye Talepnamesinin ilk sayfası....Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğünden alınmıştır. Tasfiye talepnameleri 4 suret olarak doldurulmuş.
Suretler Yunanistan'a, Türkiye'ye, Mübadele komisyonuna (büyük ihtimal Lozan'da) ve mübadillere verilmiş.





Bu belgelerde Tasfiye Talepnamesinin Türkçe tercümeleri
.Tasfiye talepnameleri ile Haydar dedeme ait birçok gizli kalmış bilgiyi aldık. Mübadillerin torunları için gerçekten çok önemli tasfiye talepnameleri....Karanlıkta kalan geçmişimizin belgeleri.......
















Son sayfa Vekaletname
Reşit olmadığı için doldurulduğunu düşünüyorum.
İşte böyle....Benim Annemin babası Büyükdedem Haydar'ın hikayesi.....
                                             Herkese sevgiler


                                                                                                                   











4 yıllık emeğimin sonucu olan kitabımı 2018 yılında yayınladım. Vefa örneği olmasını istediğim için ; doğduğu toprakları bir daha göremeyen buğulu,elâ gözlü tüm mübadillere ithâf ettim. 
Umarım birçok mübadile faydası olur. Kitapta Kozana'ya bağlı 61 köyde yaşayan 5140 Türk-Müslüman-Erkek nüfusa ait bilgiler bulunmaktadır. Kitabı almak isterseniz eğer sertaccihan@hotmail.com adresinden veya 05386748294 nolu whatsapp hattından bana  ulaşmanız  yeterlidir. 

                                                            Sevgilerimle

GÜNCELLEME


4 yıllık emeğimin sonucu olan kitabımı 2018 yılında yayınladım. Vefa örneği olmasını istediğim için ; doğduğu toprakları bir daha göremeyen buğulu,elâ gözlü tüm mübadillere ithâf ettim. 
Umarım birçok mübadile faydası olur. Kitapta Kozana'ya bağlı 61 köyde yaşayan 5140 Türk-Müslüman-Erkek nüfusa ait bilgiler bulunmaktadır. Kitabı almak isterseniz eğer sertaccihan@hotmail.com adresinden veya 05386748294 nolu whatsapp hattından bana  ulaşmanız  yeterlidir. 

                                                            Sevgilerimle


BU BİR MÜBADELE HİKAYESİNİN ANLATILDIĞI RADYO HİKAYESİ

KOZANA HATIRALARI......

Selam Mübadil insanların fotoğraflarıyla birlikte bir mübadele hikayesi anlatımı burada....Bakalım kimlerle ortak hikayelerimiz var?...