NECATİ CUMALI etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
NECATİ CUMALI etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

9 Aralık 2018 Pazar

ÇOBANLI KÖYÜ- VOSKOHORİ FOTOĞRAFLARI EŞLİĞİNDE BİR FLORİNA HİKÂYESİ

Selam
Cuma köylü Necati Cumalı'nın "Makedonya 1900" adlı romanından bir bölüm okuyacaksınız aşağıda......
Hikâyenin sonunda vapura İbrahim dedeyi zorla bindirdiler....yaa bindiremedikleri.......

Hikâyenin birinde Yunanistan'da ki köylerinden ayrılacakları gün, 90 yaşındaki Ayşe nine o zorlu yola çıkamayacağını söyleyip çocuklarına onu köyde bırakmalarını söylemiş. "Olmaz!" demişler ama onu ikna edememişler. Bütün köy toplanıp yola çıkmışlar.Küçük torunu son kez nenesine  baktığında, ağlayarak kapısının önünde  oturduğu minderin üzerindeki iplikleri yolarken görmüş. Torunun ömrü boyunca o son kare gözlerinin önünden gitmemiş.......

Evet.....şimdi "Makedonya 1900" .......

"Daha sonraki yıllar, dağlardaki kavgalar arttı. O da götürmez oldu harmanlara beni. Ama ben harmanlarda geçirdiğimiz o geceleri sonradan büyüdükce sık sık anımsadım. Andıkça da yaşarken duymadığım korkuyu duydum. Hemen her gece bir adam, bir müslüman vurulan o dağlarda, yedi yaşında bir çocuğu niye yanında taşırdı? Mavzerini tabancasını hiç göstermezdi bana.Silahı var mıydı? Nerede saklardı? Silah taşımazsa nesine güvenirdi de öyle korkusuz otururdu o yaktığı ateşlerin başında?



Açık açık çözemesem de, çok sonra Rumeli'den ayrılacağımız günler gelince bir yoruma bağlar gibi oldum onun bu davranışını....zaten babamı birlikte olduğumuz yıllarda değil, hep yaşadıkça, onun yaşına geldikçe anladım. 



Kurtuluş Savaşının haberlerini hep Kuran okuyarak, dua ederek izledi. Savaşın kazanılmasından neler beklediğini hiçbir zaman açık açık söylemedi. Fakat Florina'nın, Selanik'in bütün o camili, bağdadi evli, Müslüman Makedonya topraklarının Osmanlılardan kopması çok değil, daha on yıllık hikâyeydi. Balkan Savaşı, İkinci Balkan Savaşı, Birinci Dünya Savaşı, Kurtuluş Savaşı birbirlerini izleyen savaşlardı onun gözünde.


 Yunanlıların eline geçmiş bile olsa Florina'yı Osmanlı kasabası olarak görüyordu hâlâ. Tam kendi bildiğinden başka doğru tanımayan, dik kafalı Rumelililerdendi o..Yenilgiyi hiçbir zaman kabullenmemişti.


 Bana öyle geliyordu ki, çocukluğumda, kendini sahibi efendisi bildiği topraklar üzerinde, başkalarından korkmayı yediremediği için beni yanında sürüklüyordu dağ başlarındaki o ıssız harman yerlerine! Komitacıların kendisine bir zarar vermeyecekleri kanısında olmalıydı. Kasabada sevilen bir adamdı. Nişancı taburunun en gözde subayları arkadaşlarıydı. Kendisine bir şey olursa, subay arkadaşlarının komitacılara  Florina'nın dağını taşını haram edeceklerine inanabileceğini sonraları çok düşündüm.


Lozan Antlaşması imzalanıp da, Batı Trakya Türkleri olarak bizlerin, Batı Anadolu Rumları ile  yer değiştireceğimiz duyunca inanmak istemedi."Olmaz öyle şey!" diyordu. Haber kesinlik kazanınca-
"Ben Florina'dan ayrılmam!" diye tutturdu. "Bre Baba, bre İbrahim efendi, yapma, etme, geçti o günler, unuttun mu üç yıldır çektiklerimizi, Yunanlılar Anadolu'dayken? Ordumuz nerede, hükümetimiz nerede, biz orada.Bize orası yakışır..."  dedik.
Ben söyledim, dostları söyledi, dinletemedik.
Bir yandan yol hazırlıklarımız ilerledi. Bir gün evimizi Bursa'nın yakın bir köyünden gelen görmüş geçirmiş bir Rum ailesine teslim ettik. Yola çıktık.

Babam Selanik'e kadar ağzını açmadı. Trenin penceresinde Makedonya topraklarına dağlara taşlara baktı durdu. Meşe ağacında yüksek arkalıklı bir koltuğu vardı. Selanik'te vapura bineceğimiz gün, yolculukla ilgili işlemleri tamamlarken, yorulmasın diye gümrüğün rıhtıma inen merdivenleri önünde koltuğuna oturtmuştuk onu...koltuğunda yine öyle dalgın, tek söz etmeden bekliyordu. Vapura geçeceğimiz sırada birden iki eliyle kavradı rıhtım merdiveninin parmaklıklarını.....Doksan üç yaşındaydı. Hâlâ güçlü kuvvetliydi. Ben Fehim çavuş, Salih bey ellerini çözemedik bir türlü parmaklıklardan......
"Benim yerim Florina" diyordu. "Ölülerimi kimsesiz bırakamam! Toprağımı bırakamam! Siz gidin, bindirin beni trene, Florina'ya geri döneyim! Florina'da öleyim!"


Vapur kalktı kalkacak, söz anlamıyordu. Zorlukla üç kişi koltuğu yerden havalandırdık, ayırdık ellerini parmaklıklardan.....ayırdık ama ayaklarına felç inmişti. Vapura koltuğunda elden ayaktan kesilmiş olarak bindi. Aklı yerindeydi. Eskisi gibi rahat konuşuyordu. Göçmen olarak Urla'ya yerleştik. Urla'da üç yıl yatağında sılasını yaşadı. Arada kendini tutamadığı sıralarda;
"Ahh! Florina'yı bırakmayacaktım, Florina'da ölecektim!" dedikçe artık gölgelenmeye başlayan bakışlarında cins atlar gibi geniş sağrılı dik omuzlu dağların izdüşümleriyle Makedonya göklerinin ışığı yansır, yüzü bulutlardan sıyrılmış gibi aydınlanırdı......"
                                           Necati Cumalı
                                            Makedonya-1900 adlı romanından......


GÖÇ KİTAPLARI


4 yıllık emeğimin sonucu olan kitabımı 2018 yılında yayınladım. Vefa örneği olmasını istediğim için ; doğduğu toprakları bir daha göremeyen buğulu,elâ gözlü tüm mübadillere ithâf ettim. 
Umarım birçok mübadile faydası olur. Kitapta Kozana'ya bağlı 61 köyde yaşayan 5140 Türk-Müslüman-Erkek nüfusa ait bilgiler bulunmaktadır. Kitabı almak isterseniz eğer sertaccihan@hotmail.com adresinden veya 05386748294 nolu whatsapp hattından bana  ulaşmanız  yeterlidir. 


                                                                            Sevgilerimle













17 Mart 2015 Salı

PİLİÇ YAHNİSİ

Selam
Rumelili ailelerin özellikle misafirleri geleceği zaman pişirdiği özel yemek,  piliç yahnisinin tarifini vermek istiyorum. 
Bu Piliç yahnisi öyle bir yemek ki; romanlara bile konu olmuş. Halen okuduğum Necati Cumalı'nın  "Viran Dağlar" da ki roman kahramanı Zülfikar Bey'in  en çok sevdiği yemek..
Viran Dağlar'da ise piliç yahnisinin verdiği gücü, kuvveti bakın hangi cümlelerle anlatıyor.




"..........halasının pişirdiği, sevdiği, bol soğanlı, domatesli, biberli piliç yahnisi yiyordu. Öbür tabak tepeleme, halasının elinden çıkmış tadına doyulmaz hurma tatlısıyla doluydu. İyimserliğine çabuk kavuşmuştu. Karnı böylesine sevdiği yemeklerle dolunca iki kez artacaktı kendisini odasından Efi'nin taraçasına uçuracak kuvveti."
(hapisten kaçıyor)



MÜBADİL YEMEKLERİ

Malzemeler
* 2 tavuk budu (4 parçaya ayrılmış)
*2 adet acı yeşil sivri biber
*1 adet kırmızı biber
*1 büyük baş kuru soğan
*1 adet domates
*1 kahve fincanı pirinç 

MÜBADİL YEMEKLERİ

Yapılışı
Tavuk parçalarımızı güzelce yıkayıp 2 yemek kaşığı  tereyağ ile 2 yemek kaşığı zeytinyağ konulmuş tenceremize koyalım. Orta ateşte arkalı önlü güzelce kızartalım. Kızarmış tavuk parçalarını bir tabağın içine alıp kenara koyalım.


MÜBADİL YEMEKLERİ

Aynı tencerenin içine yemeklik doğradığımız kuru soğanımızı ekleyelim. Soğanlarımız hafif pembeleşince, içine iri doğranmış biberlerimizi, domateslerimizi ekleyelim. Hep beraber 1-2 dakika kavuralım.


PİLİÇ YAHNİSİ

Ardından kızarmış tavuk parçalarımızı tenceremize ekleyelim. 1,5 litre kaynamış suyumuzu, tuzumuzu tenceremize ekleyelim.

MÜBADİL YEMEKLERİ


MÜBADİL YEMEKLERİ

Bir kahve fincanı pirinci ayıklayıp, iyice yıkayalım. Tenceremizin içine ekleyelim. Ocağın altını kısalım. Pirinçlerimiz hafifçe pişince (pirinçleri ekledikten sonra çok pişirmeyin yoksa lapa olur) yani 5 dakika sonra ocağın altını kapatalım.
Afiyet olsun..
                                                                                       Sevgiler  
PİRİNÇ YAHNİSİ
                                                            
Tarif Annem Nurten Gürkan Öztepe'ye aittir.          


BU BİR MÜBADELE HİKAYESİNİN ANLATILDIĞI RADYO HİKAYESİ

KOZANA HATIRALARI......

Selam Mübadil insanların fotoğraflarıyla birlikte bir mübadele hikayesi anlatımı burada....Bakalım kimlerle ortak hikayelerimiz var?...