MÜBADİL etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
MÜBADİL etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

27 Ocak 2023 Cuma

KİREÇ KOKULU BEYAZ EVLER


 Karaferye doğumlu Ekrem'in nüfus cüzdanının fotoğrafını kullanmama izin veren  Tülay Urgancı hanımefendiye sevgilerimle 
Atalarımızın nüfus cüzdanları kendi kişisel aile tarihlerimiz için çok önemli kayıtlardır.

MİSS GİBİ KİREÇ BADANALI EVLER

Rahmetli Annanem, yılda 2 ya da 3 kez tüm evinin içini ve dışını çalı süpürgesiyle kireçle boyardı. Mis gibi kokardı. Kireç kokusunu temizlik kokusu olarak algılamam sanırım bu sebepten.......

.................

Düz dam yerine üçgen damlar, kireçle badanalar



Mübadele yoluyla marangoz, duvar ustası ve boyacı birçok meslek grubuna mensup kişi Anadolu'ya göç etmiştir.Bu meslek grıplarının mensupları göç ettikleri yerlerde öğrendşkleri ve uyguladıkları birçok tekniği geldikleri Anadolu coğrafyasındaki halkla paylaşmışlardır. Bunlardan birisi evlerin damları ve duvarlarının kirece boyanması geleneğidir. Muhacirler,yeni yerleştikleri Anadolu köy ve kasabalarındaki nüfusa evlerinin damlarını düz dam yerine, üçgen dam kullanmayı öğretmişlerdir. Ayrıca evleri kirec ile badana etmek geleneği de muhacirlerle Anadolu'ya gelmiş başka bir uygulamadır. Cumhuriyetin kurulduğu ilk yıllarda  duvar yapımında coğrafi bölgenin karakteristik özelliğine göre taş ve kerpiç gibi yapı malzemeleri kullanılmaktaydı. Özellikle kerpiç Batı Anadolu'nun değişmez yapı malzemesiydi. Özel olarak hazırlanmış ıslatılmış sarı toprak ve üzerine dökülen samanın karıştırılması ve bu karışımın belli büyüklüklerde tabakalanması ile oluşturulan malzeme ile duvarlar,evler inşa edilmekteydi. İnşa edilen duvar ve evler tekrar toprak ve samandan oluşan malzemeyle sıvanması sonucu düzlük kazanıp göze güzel görünür hale getirilmiştir. Bu sayede ev sahipleri yeni bir tarz badana tekniğini öğrenmiş ve kirece boyanan evler beyaz tertemiz bir görünüm kazandılar.

Erdal İNCE
 Uluslararası Mübadele Sempozyumundan

 

16 Aralık 2022 Cuma

SELANİK HAMİDİYE CAMİİ ŞERİFİ ve MASALSI KAHRAMAN KÖROĞLU






Selanik Hamidiye Camii Şerifine ait fotoğraflar Devlet Arşivleri kayıtlarında bulunan  fotoğraflardır.



Selam

Makedonya'da söylenen türküler arasında eşkiya konusuna girebilecek örneklerden biri de Köroğlu'na ait olanlardır.
Batı Türkleri'nin Dede Korkut Destanından sonra ikinci büyük destanı Köroğlu Destanıdır. Bu destan şimdi en canlı bir biçimde İran, Azerbaycan, Özbekistan, Türkmenistan gibi Türk toplulukları arasında yaşamaktadır. Köroğlu Destanı hakkında Türkiye'de ve Türkiye dışında oldukça yazı yazılmış ve araştırma yapılmıştır. Makedonya'da bildiğimiz kadarıyla Kocacık köyünden derlenip Nimetullah Hafız tarafından hazırlanan Makedonya Türk Halk Edebiyatı  adlı kitapta yayımlanan bir şiirle Sevim Piliçkova ve bu araştırmanın yazarı tarafından yapılan birer çalışma dışında hemen hemen hiçbir araştırma yapılmamıştır. Piliçkova Köroğlu'nun Makedonya Türklerinin masallarındaki izlerine değindiği yazısında Köroğlu ile ilgili bir şiire de yer vermiştir. Genelde diyologlarda kullanılan ve kahramanlık konuları işleyen diğer Köroğlu şiirlerinden farklı olarak Piliçkova'nın tesbit  ettiği türkü Köroğlu'nun evliliğini dile getiren lirik bir özellik taşımaktadır.



Çamlıbel'den kalktım geldim
Pembe anım ben sana geldim.
 Kalk gidelim Pembe hanım
Çamlıbal'e bizim yerlere
Hikayelerinde büyük bir kabadayı, katı kalpli ve acımasız bir yiğit olan Köroğlu, yakınları ve hanımına karşı duygularını yansıttığı bu türküde yumuşak duygulu bir asilzade olarak karşımıza çıkmaktadır.



Kocacık köyünde derlenen ikinci türküde ise hamasi bir konu işlenmektedir.

Yetiş Köroğlu yetiş
Gitti ya namımız
Tuna seli gibi
Aktı ya kanımız




dizeleriyle başlayan bu metin çok küçük bir anıştırma şeklinde bile olsa bize Pertev N.Boratav'ın Köroğlu ile ilgili Kars bölgesinde derleyip, 1946'da Halk Hikayeleri ve Hikayeciliği adlı kitabında yayımladığı bir efsaneyi hatırlatmaktadır. Boratav'ın yayınladığı hikayede Sırplar karşısında güç duruma düşen Osmanlı dövüşçüleri, Padişah'tan izin alıp tebdil-i kıyafet savaş meydanına çıkan Köroğlu'nun sayesinde başarıya ulaşır. Söz konusu efsanede Boratav. Sırpların 19.yüzyılın başında 1801-1817 arasındaki ayaklanmaları ve Osmanlı Devletini uğraştırmalarının yankısını bulmaktadır. Bizim "Yetiş Köroğlu" türküsünden aktardığımız yukarıdaki dizelerde öyle sanıyoruz ki aynı olayları yansıtmakta ve Boratav'ın bu konudaki varsayımını pekiştirmektedir.



Prof.Dr. Hamdi Hasan'ın Makedonya Türklerince söylenen türküler adlı kitabından









14 Aralık 2022 Çarşamba

LANGAZA KÖMENİÇ-GÖMENİÇ KÖYÜNDEN GELEN MÜBADİLLERİN İSİM LİSTESİ







Bir muhacir kızıyım, intikam yıldızıyım.
Acı benim halime, yüreklere sızıyım

Atma beni efendim,ben de senin gibiyim
Gül bahçeli evimde,gonca gelin gibiydim.

Darağacı kuruldu,ne arandı soruldu
Anam, babam, gardaşım hep bir günde boğuldu

Kul et beni evine,öksüz gönlüm sevine
Kovma beni kapından,su dökeyim eline

Doğrusunu söylerim ne arz kaldı, ne yerim
Bir lokmayı acıma yüreğimi ben yerim

Dört tarafı karanlık bu mu acep insanlık
Her bir kapı kapalı hani eski ayanlık

Ne ışık var, ne sâdâ, ne merhamet, ne vefa
Söyle bana yarabbi bu ne âlem, ne dünya ...... 

Aka Gündüz tarafından 15 Mayıs 1913'de yayınlanan  "Halka Doğru" adlı dergisinin "Milli Türküler" baskısında  yazılan bir göçmen türküsü..... muhacirlerin yaşadığı sefalet ve acıları dile getirmektedir.

Bursa'ya yerleşen bir Selanik muhacirinin: "Bizim evlerimizde duranlar evimize iyi baksınlar.Temiz tutsunlar.Çiçeğimiz çok olurdu.Çiçeklerimizi sık sık sulasınlar. Kurutmasınlar!" ifadeleri göçlerin sebep olduğu sosyal ve psikolojik travmanın izlerini taşır.1980'li yıllarda Bulgar Başbakanının "çadırlarıyla geldilet, çadırlarıyla gidecekler" ifadesi hala kulaklarımızda çınlarken, Selanik Drama bölgesinde yaşayıp, mübadele ile gelen ve çoğu tarım hayvancılıkla uğraşan göçmenler sınıra yakın oldukları için hayvan sürüleriyle geliyorlardı. Hatta köpeğini arkasında bırakmayan muhacirler vardı. Göçmenlerin yaşadıkları bu travmalar hafızalarımıza mahkum edilmiştir.
Rumeli'den ölülerini bile getirenler vardı.Onlar gavur toprağında kalmasınlar,burada yatsın diyorlardı. 
Rum ve Ermenilerden oluşan önemli bir kalifiye nüfusun tasfiye edilmesiyle boşalan yerleri Balkanlardan ve özellikle Yunanistan'dan gelen göçmenler bir nebze de olsa kapatmışlar diyebiliriz. Çünkü sürekli savaşlarla boşalan köyler ve yüksek kalitede tarım ve ziraatın yapılmadığı bozkır topraklar Balkanların verimli ovalarından gelen soydaşlarımızın maharet ve kabiliyetleriyle üretime dönüştürülmüştür. Anadolu'ya kuşbakışı bakıldığında en yeşil köyler,en ağaçlı ve bahçelik beldelerde "macurlar"oturmaktadır.Hububat tarımının ağırlıkta olduğu çorak bir yerli köyünyanı başında yeşil bahçeleri ve gür ağaçlarıyla bir muhacir köyü kolaylıkla ayırt edilmektedir.
.......
"Mübadele ile birlikte Anadolu'nun her köşesine yayılan mübadil ve muhacirler sayesinde sosyal ve kültürel anlamda toplumsal bir değişim ve dönüşüm yaşanmıştır. Uzun bir sürece yayılan bu göçler sırasında yaşadıkları onca eziyet ve haksızlıklara rağmen sosyal hayatın her alanında, yaşadıkları bölgenin her köşesinde canlı ve renkli yaşamlarından taviz vermemişler, yerleştikleri topraklara neşe ve hayat aşılamışlardır. Hayata sımsıkı tutkun ve yaşama sevinci ile dolu dolu olan bu insanlar; eğlenceleri,folkloru,esnek ve hoşgörüyü elden bırakmayan İslami anlayışlarıyla Anadolu'ya bir renk ve kültürel zenginlik getirmişlerdir. Düğünleri eksiksiz bir eğlence, sevinçleri coşkun ve toplu bir ayin gibi, matem ve yasları ise Orta Asya'da ki yuğ törenlerinden farksız,ziyafetlerin eksik olmadığı, taziye de bulunanların şükran ve memnuniyet hisleriyle dolduğu kutsal bir atmosferi yaşatır."

cümleleriyle anlatıyor Uluslararası Mübadele Sempozyumunda Prof.Dr Selahattin Döğüş ve Merve Atasoy..... 

Mübadiller hakkında  yukarıdaki kurdukları cümle şahane bir analiz....

Aşağıdaki listeler Mübadele de Langaza'nın Kömeniç-Gömeniç köyünden gelen 30 Türk-Müslüman aileye ait  aile reislerinin adına doldurulan tasfiye talepnamelerinin Devlet Arşivlerinden derlenmesi sonucu oluşturulmuştur.  



Sevgilerimle



1-Selanik vilayeti Langaza kazası Kömeniç köyünden gelip, Balıkesir ili Ayvalık köyünde iskan edilen Halil çocukları Naciye ve Şadiye

2-Selanik vilayeti Langaza kazası Gömeniç köyünden gelip, İzmir ili Foça kazası Geren köyünde iskan edilen Murtaza Halil kızı Pamuş

3-İstanbul ilinde iskan edilen Hüseyin Hüsnü oğlu İbrahim Namık

4- Balıkesir ili Ayvalık ilçesinde iskan edilen İskender oğlu İbrahim ve ortağı Hasan ve Amuş

5- Selim eşi Nimetullah ile kızları Fatma, Ayşe ve varislerinden Şeyh Mustafa oğlu Eşref Muhittin

6- Hüseyin eşi Hatice ile çocukları İbrahim ve Hayriye

7- çiftçi Süleyman Ago oğlu Rasim

8- çiftçi Yakup kızı Hatice

9- çiftçi İskender kızı Emine

10- çiftçi Hasan oğlu Yunus

11- çiftçi Yakup kızı Kamile

12- çiftçi Kurt Ali oğlu Halil

13- çiftçi Demir oğlu İbrahim

14- çiftçi Cafer oğlu Recep

15- çiftçi Hasan oğlu Seyfettin

16- çiftçi İbrahim oğlu Süleyman

17-Çiftçi İbrahim oğlu Hüseyin

18-Çiftçi Salih oğlu Aliman

19- çiftçi Sefer oğlu Ramazan

20- çiftçi Safer oğlu Osman

21- çiftçi Mehmet oğlu İskender

22- demirci İsmail oğlu Ali

23- çiftçi İbrahim oğlu Demir

24-Balıkesir ili Ayvalık kazasında iskan edilen çiftçi İskender oğlu İbrahim

25- makinist Mustafa oğlu İzzet

26- çiftçi Ali Rüştü oğlu Hasan Ekrem

27- çiftçi Mehmet oğlu Aliman

28- çiftçi Murtaza oğlu Hüseyin

29- çiftçi İskender oğlu Mustafa

30-Selanik vilayeti Langaza kazası Gömeniç köyünden gelen imam Mehmet oğlu İskender

31- Balıkesir ili Ayvalık ilçesi Hayrettin Paşa Mahallesinde iskan edilen İbrahim İskender oğlu Mustafa

12 Aralık 2022 Pazartesi

TÜRKLER GİTTİĞİNDEN BERİ O TATLI BÜLBÜLLER HİÇ ÖTMEDİ.......



Mübadelede Serez'den ve  Serezlilerin yaşadıklarından  bir kesit

.........

    Serezli muhacirler tren yolu kullanılamaz halde olduğu için Selanik'e arabalarla gitmiştir. Yaklaşık 90 km'lik mesafe olduğu için iki gün sürmüştür. Yolda olumsuz bir olayla karşılaştıklarına dair  bir bilgi yok. Selanik'e Vardar kapısından giriyorlar. Burada Serez ve civar köylerden gelenler kolera nedeniyle Yeni Kapı'da ki Mevlevihane'de karantinaya alınıyorlardı.Karantina uygulaması Selanik'te de muhacirler arasında kolera görülmesi üzerine alınıyor ve kentte salgının olduğu bölgelerden gelenler karantinaya alınıyordu.

Serezli ailesi Yeni Türküye Oteline yerleşiyor. Bir hafta vapur bekliyor, daha sonra posta vapuruna biniyorlar. Vapur yola çıktıktan sonra şöyle not düşüyor: 
"Mübarek vatan ve oradaki mukaddesatı gözyaşları içinde bıraktık. Selanik karanlıklara gömülünceye kadar güverteden ayrılmadık. Yolcuların neredeyse hepsi Müslüman muhacirlerden oluşuyordu"

 Serezli ailesinin ekonomik  durumu iyi olduğu için kentte muhacirlerin yaşadıkları sorunlardan etkilenmiyor ve kısa sürede vapurla ayrılma imkanına kavuşuyor. Halbuki diğer muhacirler sokaklarda kalıyor, yiyecek içecek sıkıntısı çekiyor, aylarca vapur sırası bekliyor. Serezli'nin ifadelerinden Selanik Müftüsünün aileye önemli yardımları olduğu anlaşılıyor.

Çanakkale Boğazı'na ulaşınca vapur, herkes heyecan içinde alkışlıyor.Sevinç çığlıkları ve silah atılıyor. İki gün sürüyor yolculuk ve İstanbul Sirkeci iskelesine iniyorlar. İskele çok kalabalık ve göçmenlerle dolu.Yere iner inmez toprağı öpüyorlar. Daha sonra Babıali caddesindeki Meserret Oteline yerleşiyorlar. Bu arada diğer Serezli hemşehrilerle görüşüyorlar, iş ve ev bakmaya başlıyorlar. Kısa sürede ilişkileri yardımıyla iş ve ev bulup İstanbul'a yerleşiyorlar.


Anıların sonunda Balkanların elden çıkışı şöyle değerlendiriliyor: 

    "Bu aziz yurdun idaresizlik, fırkacılık yüzünden birkaç gün içinde savaşsız ve savunmasız olarak düşman eline düştüğünü, bütün mukaddesatın düşman ayakları altında çiğnendiğini görmek ne kadar acı! Hicret'ten sonra İstanbul'da mal,mülk ve mevki sahibi oldum.Her yerde hürmet gördüm. Ama memleket acısıyla yüreğim daima yaralı,sarsıntılı ve kendimi sonradan gelme yurt sahibi olarak görüyorum"

Türkler ayrıldığından beri o sizin bildiğiniz parlak ve bereketli güneş eski şaşasıyla kendini onlara birgün bile göstermedi, o güzel kokulu bahar çiçekleri oralarda uçuşmadı, o tatlı bülbüller hiç ötmedi diyor 

Mehmet Esat Serezli Memleket Hatıraları adlı kitabında.....

ve

Doç.Dr. H.Veli Aydın 2017 yılında gerçekleşen Uluslararası Mübadele Sempozyumu sunumunda....

23 Kasım 2022 Çarşamba

SEN HİÇ ÇİÇEKLE,YAPRAKLA,İBRİŞİMLE MEKTUP YAZDIN MI?

MENLİKLİ BİR AİLE HİKAYESİ... 





Bu beceri, bu incelik, bu bilgelik, bu romantizm sadece Rumeli’ye  özgü sanırım.....  Aşağıda okuyacağınız bir Rumeli hikayesidir.


......Dedemin, pek aklı başında,terbiyeli,edepli Ahmet isminde bir çubukçubaşısı varmış. Bu genç Ahmet bir iftiraya uğramış ve kurtuluşu Mısır'a kaçmakta bulmuş.Gel zaman git zaman Mısır'da Ahmet zengin olmuş, mevki sahibi olmuş ve oğlu Celal'i eski efendisi Rıfat beye Menlik'e göndermiş. Onu Mısır'a davet etmek üzere "Mısır'a teşrif etsinler, çok büyük mevki sahibi olurlar" demiş.

Dedem gider mi? Osmanlı azameti, Rumeli beyi kibri teşekkür etmiş ve gitmemiş. Zira Mısır'a beyler hiç gitmemiş, gidenler başı bozuk, işsiz güçsüz bir grup.......

Dedemi bilebildiğim kadar yazmaya ve anlatmaya çalıştım. Ya Babannem? Çok kibar, çok zarif Esma Hanımefendi? Ne biliyordum ben onun hakkında? Babannem hakkında çok birşey bilmiyordum. Bilebildiğim kadarıyla genç denecek bir yaşta vefat ettiğini, babamın da annesine ömür boyu sonsuz bir sevgi ve sonsuz bir hasret duyduğudur.Yetiştirdiği 5 oğuldan sonra pek halsiz ve pek solgun kalan Esma Hanımefendi hemen hemen Menlik'te Konaktan dışarıya hiçbir yere çıkmazmış. Yaza doğru yaz hazırlıkları, kışa doğru kış hazırlıkları kilerler ambarlar dolup dolup boşalırmış. Konakta sabun ve mum da yapılırmış. Şunu da belirteyim ki Rumeli hanımları emsalsiz "ev hanımıdırlar" Bu meşguliyetlerinden başka hanımlar arasında bir mektuplaşma faslı da varmış. Evet mektuplar gider, mektuplar gelirmiş.Peki mektuplar nasıl yazılırmış? Haremde okuma yazma bilen yok.Çiçeklerle,yapraklarla ve ibrişim ile....her çiçeğin, her yaprağın manaları başka başka....."seni çok seviyorum" bir çiçek, "seni göreceğim geldi" başka bir çiçek, "hastayım çok üzülüyorum" da bambaşka bir çiçek..bunları ifade etmek için rengarenk çiçek, yaprak ve ibrişim.Bu rumuzlarla pek güzel mektuplaşılırmış, bu mektuplaşmaları Esma hanımefendi pek severmiş.

Kendilerinin yazdıkları mektuplarda ayrı bir telaş ve heyecan, gelen cevabi mektuplar açılırken yine büyük bir merak ve heyecan. Bu çiçeklerle mektuplaşma Konağın en büyük heyecanı imiş. Hele Serez'e yazdığı mektuplar ve Serez'den yakın akrabalarından aldığı çiçekli mektuplarkendisini o kadar bahtiyar edermiş ki......Evet yukarıda ifade ettiğim gibi çok kibar, çok zarif; fakat çok yorgun ve çok solgun Esma Hanımefendi daha yaşlanmadan Allahına kavuşmuş.

Diğer oğullarını bilemem ama benim babam Tayyar beyin kalbinde  öyle derin bir sevgi ve öyle derin bir hasret bırakmıştı ki, bu sevgi ve hasret babamda bütün bir ömür boyu sürmüştü. Babam çok sevdiği ve  çocuk yaşında  kaybedeceği güzel kızına anasının adını takmış, Melek haslet ablamın adı da Esma Nail idi. Bu iki Esmalarla çok sevdiği anası Esma, çok sevdiği kızı Esma ile babam bütün hayatı boyunca birlikte yaşamıştı.

(Münevver Ayaşlı Rumeli ve Muhteşem İstanbul kitabından)

10 Ekim 2022 Pazartesi

MUSTAFA NECATİ'NİN MÜBADİLLERLE İLGİLİ GENELGESİ "DERDİNİ SORMAYACAKSIN, YÜZÜNE BAKIP ANLAYACAKSIN!"


Selam 
 Sayın Prof.Dr. Kemal Arı hocamızın tarihin tozlu sayfalarından çıkardığı, bize kazandırdığı genelge'de,  Mustafa Necati; emirlerini,  o kadar içten ve duygu dolu cümlelerle yazmış ki, duygulanmamak elde değil. Tam bir devlet adamı mantığıyla hareket ederek " Derdini sormayacaksın, yüzüne bakıp anlayacaksın" diyor. 



"1. Kış başlamıştır. Teşkilatımızın hazırlık döneminde, göçmen taşıma işlerine önemli ölçüde el atılmıştır. Bu zorunlu durumdan dolayı, bölge müdürlerinin göçmenleri indirme iskelelerinden uzaklaşamadıklarını ve çalışma alanlarını oluşturan vilayet ve kazalarla tam anlamıyla ilgilenmeye zaman bulamadıklarını görüyorum. İndirme iskelelerinde bulunan bölge müdürleri, her halde bölgelerinin en uzak noktalarına kadar gidip etki ederek, göçmenlerin küçük ve gizli yaralarına çare bulmayı en önemli görev saymalıdırlar. Bunun için de bölge emrine verilen memurları bölge içindeki vilayet ve kazalara göndererek, işlerin içinde bulunmaları gerekir. Buna dikkat etmenizi tavsiye ederim.
2.Bölge müdürleri, örgütleri hakkında kapsamlı bilgi vermiş değillerdir. Onun için bölge müdürleri emrinde bulunan memurlar oraya gönderilmiş ya da gönderilmesi kararlaştırılmış bulunan göçmenlerin yerleşme, beslenme ve rahatlarını sağlamaya yeterli midir? Bunu belirleyerek bildirmelidirler. Gereksinim oranında memur göndereceğimden, bölge müdürleri memur gereksinimlerini bana anlatmalı ve bu konuda beni ikna etmelidir. Her bölge müdürü emrindeki memurlardan dolayı sorumludur. Atanan ve seçilen gerek maaşlı ve gerek gündelik ücretli memurlardan yararlanma olanağı olmayanlar, derhal işten çıkarılmak üzere bakanlığa bildirilmelidir… Görevini namusu kadar sevmeyen memurlar, imar ve iskan işlerinde çalıştırılamazlar. Çünkü imar ve iskan işi, kardeşlerimizin yaşamı, memleketimizin huzur ve mutluluğu işidir. Çalıştırılamayanları çalışır duruma getirmek, çalışma yeteneği olmayan ve bu işe büyük bir aşkla sarılarak çalışmayanları memurlarımın arasında görmek istemiyorum. Bunu önemle ilginize sunarım…
3.. Herhangi bir muhacir kardeşimin özen ve ilgiyle bakılmamasından dolayı uğrayacağı akıbet, vicdanım üzerinde acı ve elemli etkiler yapar. Sizde de aynı etkiyi yapacağından eminim. Bu nedenle Hilal-i Ahmer dispanserleri, Hilal-i Ahmer örgütü yerleştirilen göçmenlerin sağlığını tam anlamıyla sağlayamıyorsa, bunları güçlendirmeye çalışmakla birlikte, doğrudan doğruya bölgeniz emrinde bulunmak üzere doktor atayabilirsiniz. Aynı zamanda, gelen kardeşlerimizi üretici duruma koyabilmek için bunlara gönderdiğim genelgede vurguladığım gibi, tohum, araç-gereç vermek yetkisine sahipsiniz. Dolayısıyla, bu tohumlar ekilmiş midir? Gerekli yerlere verilmiş midir? Bütün bunları incelemek gereklidir. Bunun için de tarım uzmanına gereksinim varsa, atarsınız. Yalnız gerek doktorlar, gerek tarım uzmanları atak, kötü hava koşullarından yılmaz, gezmekten usanmaz, incelemelerinde etkili olmalıdır. Köylere, kazalara, şehirlere yerleştirilen göçmenlerin kesin olarak memurlarımızın şefkatli ilgi ve özenli bakımdan uzak bulunmamalıdırlar.. Örgütte bu noktaya önem veriniz. Ne kadar arazi ekildiğini, ne kadar hasta, ölüm ve doğum gerçekleştiğini her on beş günde bir raporla bildirmek gereklidir. Gerekli malzeme ve sağlık araç-gereci bulundurmaya dikkat etmelisiniz. Ölenlerin ölüm nedenlerini doktor raporuyla birlikte merkeze göndermeniz gerekir. Doğumlar da önemle izlenmelidir. Doğan çocuklar gözbebeğimizdir. Bunların yaşaması için çalışmak gereklidir. Bunlara gerekli yardımı yapacağımdan, doğum gerçekleştiğinde bana günü gününe haber verilmelidir.
4.. Şimdiye kadar gönderdiğim genelge ve emirlerde sözü edilen görevlerin yapılışı gerçekleşmiş olmasına karşın, aşağıdaki noktaya da çok önem veriniz:
1.. Göçmenlerin köylerdeki genel durumları nasıldır? Onlarla temas eden memurlarımız yüzlerine baksa, biraz dertleşse herşeyi keşfedebilirler.Çehrelerin, ifadelerin ayrı ayrı anlamları vardır. Bir bakışımızla, yerleşimini sağladığınız göçmenlerin refah içinde ya da sıkıntıda olduğunu anlayabiliriz. Bundan dolayıdır ki, memurlar göçmen kardeşlerimizle sık sık temas etmeye ve onlarla dertleşmeye mecburdurlar. Camı kırık, kapısı sökük hiç bir göçmen evi istemem. Bütün göçmenlerin yerleştirildikleri evlerin camları, kapıları düzenli değilse, dikkat etmek gereklidir. Bölgelerde bu malzemeyi sağlayarak, kesin olarak her evin soğuktan korunmasını güvence altına alınız. Şayet bölgenizde bu malzemeyi bulamazsanız, telgrafla istemelisiniz.
2.. Yataksız yorgansız hiç bir göçmen kalmamalıdır. Paltosu, ayakkabısı olmayanlar var mıdır? Kundaksız yavruların olması olasılığını bile düşünüyorum. Hilal-i Ahmet Teşkilatı şimdiye kadar bize büyük oranda yardım etmiştir. Genel Merkeze yazdığım telgraflara verilen cevaplarda, her bölgede bu gibi malzemelerin bulunduğunu bildirmişlerdir. Bunları Hilal-i Ahmer memurlarından isteyerek sağlamak gerekir. Şayet sağlanamazsa, telgrafla bakanlıktan istek, gerçek görevlerimizdendir.
3.. Göçmenlerin oturdukları evler, sürdükleri tarlalar geçici değildir. Mübadele işleri son bulunca, kendilerine kesin olarak verilmiş olacaklardır. Göçmenlerin bu konuyu bilmeleri gereklidir. Dolayısıyla ev ve arazinin kendi malları olduğunu kulaklarına sokmalısınız. Oturduğu evin kendi malı olduğunu bilen bir adam, onu korumaya ve onarmaya çalışır. Aksi takdirde, gelişigüzel bırakır ve sonuç olarak da baştan başa düşman eliyle yakılıp yıkılan ülkede yeni viraneler meydana gelir. Her göçmene evine sarılmasına ve onu onarması görevinini anlatmalısınız.
4.. a- Onarım işlerine önem vermek, en önemli görevlerdendir. Terkedilen malların harap olanlarını bundan önce verdiğimiz emir gereğince onarmak gereklidir. İlkbahar’da her bölgede yapılması gerekli köyler için de şimdiden bilgi edinmeye çalışmalı ve mevsim gelince derhal işe başlattırılmalıdır. Buna ait ne gibi girişiminiz varsa, raporla bakanlığı haberdar etmelisiniz…
b- Gelen göçmenler kardeşlerimizdir. Göçün acılarına uğramış vatandaşlarımızdır. Bölgenizde özellikle yerlilik, yabancılık gibi bir zihniyetin ortaya çıkmasına engel olmak için halkı aydınlatmak gereklidir. Bir Türk göçmeni kardeşi gibi bağrına basmayanlar, asalet ve faziletin dünyada mümessili olan büyük atalarımızın çocukları sayılamazlar. Fazilet ve büyüklük, yoksullara yardım, göçmen kardeşlere samimi ve gülümseyen, iltifat eden bir yüz takınmakla gerçekleşmiş ve sağlanmış olur.
Bütün bu yazdıklarımdan amacım, sizleri en küçük davamıza kadar duruma egemen, makamınızın manevi etkisinden güç ve esin alan, işlerinizde etkili, göçmenlere baba, yavrularına ana şefkat ve saygısıyla bakarak, kardeşlerimize öksüzlük ve gariplik çektirmeden, bolluk içinde ve üretici konuma getirmiş biçimde yaşatarak bu kutsal göreviniz başarmaktır…"
Mübadele İmar Ve İskan Vekili Mustafa Necati



4 yıllık emeğimin sonucu olan kitabımı 2018 yılında yayınladım. Vefa örneği olmasını istediğim için ; doğduğu toprakları bir daha göremeyen buğulu,elâ gözlü tüm mübadillere ithâf ettim. 
Umarım birçok mübadile faydası olur. Kitapta Kozana'ya bağlı 61 köyde yaşayan 5140 Türk-Müslüman-Erkek nüfusa ait bilgiler bulunmaktadır. Kitabı almak isterseniz eğer sertaccihan@hotmail.com adresinden veya 05386748294 nolu whatsapp hattından bana  ulaşmanız  yeterlidir. 

7 Eylül 2022 Çarşamba

ADALAR DENİZİNDE YER ALAN LİMNİ - ILIMLI ADADA BULUNAN TÜRK KÖYLERİNİN ve MAHALLELERİN ADLARI




                                                                                                                      Alıntıdır.

Selam
Limni adası, Osmanlı zamanındaki ismi ile Ilımlı ada.....Ege Denizinde, Türkiye sınırlarına 50 km uzaklıkta, Gökçeada'nın güneybatısında bulunan volkanik adadır.
 Bir zamanlar Osmanlı idaresinde olan Limni adasının bir başka önemli özelliği ise şudur.  1.Dünya Savaşında, Osmanlı Devleti başarı göstermesine rağmen, birlikte savaşa girdiği devletler yenildiği için yenik sayılır. Mondros Ateşkes Antlaşmasını imzalayarak, savaştan ağır şartlar ile çekilmek zorunda kalır.    İşte Mondros Ateşkes Antlaşması, bu adanın Mondros Limanında imzalanmıştır. 
Antlaşmanın bazı maddeleri şöyledir.
* Çanakkale ve İstanbul boğazları İtilaf Devletlerine açılacak
*Osmanlı Ordusu dağıtılacak.
*Bütün demir yollarını ve haberleşme araçları İtilaf Devletlerinin kontrolü altına girecek.

Antlaşmanın en ağır maddeleri ise;
*7. maddesine göre galip devletler güvenliklerini tehlikede gördükleri stratejik yerleri işgal edeceklerdi. 
*24.maddesine göre ise; Doğu Anadolu bölgesinde, Van-Bitlis-Elazığ-Erzurum-Sivas-Diyarbakır'da bir karışıklık çıkarsa buralar işgal güçlerince mazeret gösterilmeksizin işgal edilebilecektir.
Bu antlaşma ile birlikte Osmanlı Devleti bağımsızlığını tümüyle kaybeder ve İtilaf Devletleri (İngiltere-Fransa-Yunanistan-İtalya) vatanımızı işgal etmeye başlar.

Bu antlaşmaya göre 
İngilizler, Antep,Urfa, Maraş ve Musul'u
Fransızlar, Hatay, Adana'yı (Dörtyol)
Yunanlılar, İzmir, Manisa, Muğla ve Aydın'ı
İtalyanlar, Antalya ve Konya'yı  işgal eder. Yıl 1918'dir.
                                                                

Atatürk; Mondros Ateşkes Antlaşması imzalandığı sırada 37 yaşındadır ve 7.Ordu Komutanıdır. Antlaşmanın maddelerine itiraz eder. İstanbul'a telgraf çeker, ama İstanbul'da ki Osmanlı yönetimi, işgale karşı savunma yapmamasını ister. Karşı çıkar. Bunun sonucunda görev başında olduğu 7.Ordu ve Yıldırım Orduları Grup Komutanlığı görevine son verilir. Mustafa Kemal İstanbul'a döner. Boğazda demirlemiş İtilaf donanmasını gördüğünde ağzından şu sözler dökülür.
"GELDİKLERİ GİBİ GİDERLER!"






Gelelim tekrar Limni Adasına

1912-1913 yılları arasında  kaybettiğimiz Balkan Savaşları sonrası yüzölçümü iki kat artan Yunanistan Devleti, Balkanlardan pek çok toprağı sınırlarına dahi ederken, Girit Adasını da alır. 1919-1922 yılları arası Batı Trakya ve Ege Adalarını da işgal eder. İtalya'nın işgalindeki 12 ada hariç, kalan tüm Ege adaları Ekim 1912- Mart 1913 tarihleri arasında Yunanlılar tarafından işgal edilir. Avrupa Devletleri 14 Şubat 1914'de İmroz, Bozcaada ve Meis'i Türkiye'ye bırakırken, Taşoz Semadirek, Limni, Midilli, Sakız ve Sisam'ı Yunanistan'a verdiklerini ilan ederler. Ancak bu adaların gerek Türkiye'ye ve gerekse kendilerine karşı tahkim edilmemesi şartını koşmuşlardı. Osmanlı Devleti bu kararı tanımaz ve bu şekilde Birinci Dünya Savaşına girilir.

Sonuç olarak yönetime, eğitim-öğretime, maliyeye ve savunmaya ilişkin gerekli önlemleri zamanında alamayan, siyasi gelişmelerin içeriğine nüfuz etmeksizin, umudunu dost olarak vasıflandırdığı büyük devletlerin aralarındaki dengeye bağlayan ve etkin bir siyaset izlemek yerine, uysal davranmayı tercih eden Osmanlı, milletlerarası bir soruna dönüşen bu uzun süreli mücadelede kaybeden taraf olur.*

*Şerafettin Turan- "Geçmişten günümüze Ege Adaları sorunu, boyutlar,taraflar"
111.Askeri Tarih Semineri, Türk Yunan ilişkileri, Ankara-1986




Gazeteci  Bülent Günal' ın tamamını burada okuyabileceğiniz  Osmanlı tarihi üzerine dersler veren, kitaplar yayınlayan tarihçi Health Lowry ile yaptığı röportajında ;


1456'da Limni Adasından, İstanbul'a bir heyet gelir. Fatih'e adayı kendi istekleri ile Osmanlı'ya vermek istediklerini söylerler. Fatih kabul eder. Adaya çoğu Rum kökenli 19 yeniçeri atanır. Bir yıl sonra adayı Papa'ya ait güçler işgal eder ama ada halkı tekrar Osmanlı İdaresi altına girmeyi ister. Üç yıl içinde Osmanlı güçleri adanın yönetimini tekrar ele geçirir. Birkaç yıl sonra Venedikliler adayı ele geçirir. Fakat halkın tavrı yine değişmez, halk yine tavrını Osmanlı'dan yana koyar. 1479 yılında Venediklilerle yapılan antlaşma sonucu Limni tamamen Osmanlı İdaresine geçer. Fatih'in Limni adasına karşı olan ilgisi ne adanın stratejik önemi, ne de vergi ile açıklandığını belirtiyor Lowry.......Ardından ekliyor;
Fatih aslında  Limni Adasında ki "Tıyn-ı Mahtûm " için savaştı

476 km'lik volkanik bir adada Fatih'in vazgeçemediği Tıyn-ı Mahtûm  neydi peki........

“Tıyn” çamur, “mahtûm” ise mühürlenmiş anlamına gelmektedir.*


 *Ferit Devellioğlu, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat, Ankara 1978

Sadece Limni Adasında bulunan "Tıyn-ı Mahtûm" yani "mühürlü toprak" la ilgili çok eskilere dayanan bir inanç vardır. Başlangıçta bu özel toprağın yılan sokması ve zehirlenmelere karşı şifa olduğu düşünülüyormuş. 15. yüzyıla gelindiğinde ise başta veba olmak üzere salgın hastalıklara karşı da önleyici bir etkisinin  olduğu düşünülmeye başlanılmış. O dönemlerde Fatih'in en büyük düşmanı veba..... 1455 ve 1467'de İstanbul'da iki büyük veba salgını olur. On binlerce insan ölür. Fatih Sultan Mehmed o tarihlerde İstanbul'a  Balkanlardan adam yolluyormuş salgının geçip geçmediğini öğrenmek için....Geçmediğini öğrenince Balkanlarda dolaşmaya devam ediyormuş.

Bu arada Limni adasından çıkan bu toprağın vebaya karşı kullanıldığı haberini alır. Adada vebaya karşı  bu toprak hap gibi yutuluyormuş. Mühürlü toprak  yani Tıyn-ı Mahtûm yılın sadece bir günü yani Hz. İsa'nın dirildiği gün olduğuna inanılan 6 Ağustos'ta Limni Adasında bir tepecikten çıkarılıyor. O toprağın kullanım hakkı şu anda bir Hırıstiyan ailenin sorumluluğunda... Tepenin hemen yanında bir çeşme yapılmış. Her 6 Ağustos'ta dini törenle tepede 2-3 metrelik kazı gerçekleşiyor ve bir miktar rengi kızıla çalan mühürlü toprak çıkarılıyor. Çıkarılan toprak önce çeşmede yıkanıyor, sonra bezlere sarılıp ağaçlara asılıyor. Ardından mühürlenip, İstanbul'a saraya gönderiliyormuş. Satılması kesinlikle yasak olan bu toprağı kaçak olarak çıkarmaya çalışanların ise kellesi vurulurmuş.
Fatih Sultan Mehmet bu topraktan bardaklar yaptırır. Halen Topkapı Sarayında bu bardaklardan birkaç tane var. Fatih'e sunulan içecekler önce bu bardağa konuluyor, ardından şaşaalı bir kadehe konularak Padişaha sunuluyormuş. Eğer içecekte zehir varsa Tıyn-ı Mahtûm'dan yapılan bardak çatlıyormuş! Eğer bardak çatlamazsa içinde zehir yok demekmiş. O yüzden mühürlü toprak çok değerli....Diğer ülkelerin elçileri Padişaha değerli hediyeler kürkler, mücevherler getirdiklerinde, Padişahın onlara verdiği hediyelerin içinde mutlaka  Tıyn-ı Mahtûm'dan yapılma bardaklarda bulunmaktaymış.*







 Fatih’in adanın kesin olarak fethedilmesinin hemen ardından, Limni’ye tıyn-ı mahtûm ile alâkalı bilgi toplamaları için bir heyet gönderdiği bilinmektedir. Bu yalnızca Osmanlı padişahlarının toprağa hassasiyetle yaklaştıklarının bir örneğini teşkil etmektedir. Bunun dışında çıkarılan toprağın çok önemli bir kısmının saraya gönderilmesi, Osmanlı padişahları için esas önemli olanın toprak üzerinden ticarî gelir elde etmek olmadığını düşündürmektedir. Buna rağmen toprağın ticarî bir emtia değeri taşıdığı anlaşılmaktadır. Bu hususta Naîmâ oldukça ilgi çekici bilgiler aktarmaktadır. Tarihçi bilhassa nispeten zengin bir kesimin, tıyn-ı mahtûma rağbet ettiğini, yahut edebildiğini bildirmekte, dolayısıyla ticarî bir değeri olduğuna dikkat çekmektedir. Ayrıca Hoca Saadeddin Efendi de tıyn-ı mahtûmun devlet hazinesine önemli katkı sağladığını ifade etmektedir.
Toprağın ne denli kıymetli olduğu, İstanbul’un ağırladığı üst düzey misafirlere hediye olarak sunulmasında da açık bir biçimde görülmektedir. Bu noktada Stephan Gerlach’ın tanıklığına müracaat edilebilir. Gerlach, elçiye sunulan en kıymetli armağanlar arasında zaman zaman tıyn-ı mahtûmun da bulunduğuna işaret etmektedir.*

Yasemin Demircan'ın Acta Turcica Türkoloji dergisinde yayınlanan    AKDENİZ DÜNYASININ MUCİZE TOPRAĞI  adlı makalesinden.....



                                                   ALINTIDIR




 Limni adasının mübadele ile gelen  eski sakinlerinin çoğunluğu İzmir-Foça'ya yerleştirilmiş. Diğer bir kısmı ise; 
İZMİR
Ödemiş, Çeşme, Alsancak, Bergama, Halkapınar köyü, Karşıyaka'ya
BALIKESİR
Edremit, Havran, Erdek, Altınoluk, Ayvalık'a
ÇANAKKALE
Lapseki, Bayramiç, Yukarı çarşı mahallesi, Ezine, Musaköy, Ayvacık'a
İSTANBUL
Çatalca Kabakça mah., Arnavutköy, Kadıköy'e
Ordu-Ünye'ye
Aydın-Karapınar köyü'ne ve  Nazilli'ye yerleştirilmiştir.


Ilımlı yani Limni adasında bulunan köyler ve mahalle isimleri aşağıdadır.

KÖYLER
MAHALLE
Kornoz
Kadı Ahmet
İsterati
Kale Altı
Portyanoz
Çarşı
Kuzulu
Camii Cedid
Lera
Halil bey
Şiyordiya
Kayacık
Kroni
Meydan
Penaya
Varoz
Kondiye
Camii Atik
Kortuz
Komi
Filya
Firgide
Bozcaada (Tenedos)
Kapıska
Orispol
Çamandarya
Ayopat
Karpaş
Açkı
Livadimor
Kondopol
Tanoz
Mondoros
Kondoraki
Paşa Limanı
Plaka
İmroz kazası
Angaryanoz
Kapya
Orminoz
Yerlice
Candır



İşte böyle bir zamanlar bizim olup, kaybettiğimiz vatan topraklarından birinin daha ilginç hikayesi......
                                                                         Sevgilerimle







31 Ağustos 2022 Çarşamba

SELANİK KOZANA SARMUSALAR-PTELiA KÖYÜ 1915 YILI SEÇMEN KAYITLARI ve MÜBADİLLERİN YANINDA GETİRDİKLERİ BELGELER



MÜBADELE

Selam
Uzun bir aradan sonra tekrar burada olmak ufacıkta olsa,  tarihe not düşmeye çalışmak çok güzel.Bugün ki köyümüz Kozana'ya bağlı eski adı Sarmusalar yeni adı Ptelia köyü.. Köy 78 erkekten oluşan, diğer Türk köyleri gibi çiftçilik yapan bir köy...1915 seçim kayıtlarında Kozana şehir merkezine şöyle bir göz gezdirdim.Hepsi zanaatkar....şekerci,sobacı,eşekçi,kasap,terzi.....uzayıp gidiyor.Bizimkilerin neredeyse tamamı toprak ağası, çiftçi...
Sarmusalar Sarı Musalar topluluğunun bir koludur. 
Şimdiki ismi olan Ptelea (Ftelya) ise  karaağaç anlamına gelmektedir.

Prof.Dr.Kemal Arı  "Türk Ticaret-i Bahriyesi ve Mübadele Gemileri" adlı eserinde Mübadillere ait belgeleri şöyle anlatır:

"Yunanistan'dan gelen göçmen ailenin elindeki belgeler genellikle şunlardı:
1-Aile kimlik belgesi : Bu belgede, ailenin Yunanistan'dan ayrılacağı limanın adı, aile reisi olan erkeğin ve diğer yetişkin erkeklerin adları, kadın ve çocukların sayısı, ailenin toplam nüfusu, kimliğin düzenlendiği tarih, düzenleyen karma komisyonun resmi mühürle onayı, yolculuğun ücretli olup olmadığına ilişkin karma komisyonun notu yer almaktaydı.

2- Aşı belgesi : Göçmen ailesindeki hangi bireye, hangi aşıların uygulandığına ilişkin sağlık kuruluşlarının kaydı yer almaktaydı.

3- Tasfiye talepnamesi : Göçmen ailesinin Yunanistan'da ki mal varlığının miktarını ve paraca değerini ayrıntılarıyla gösteren ve Muhtelit Mübadele Komisyonuna sunulması gereken belgenin bir kopyası.Bu belgeler göçmenin kendisi tarafından doldurulmuş, yerel ihtiyar heyetince imzalanmış ve karma komisyon tarafından onaylanmıştı. Göçmen ailesinin talepnamede  gösterdiği mal varlığının sonradan yapılacak incelemesinde doğruluğu saptandığında Türkiye'de ki terk edilmiş mallardan hakkını alması öngörülüyordu.

4- Göçmen Yunanistan'dayken Yunan makamlarınca müsadere edilen mallarına karşılık verilmiş makbuz ve resmi tutanak.
Ayrıca göçmen ailesi vapurdan inince ilgili iskân mıntıka müdürlüğünce aşı durumunu ve iaşe edildiklerini gösteren başka bir kimlik daha veriliyordu." 

Aşağıda Sarmusalar köyünün listeleri var..Umarım faydası olur.
                                                                                   Sevgilerimle





4 yıllık emeğimin sonucu olan kitabımı 2018 yılında yayınladım. Vefa örneği olmasını istediğim için ; doğduğu toprakları bir daha göremeyen buğulu,elâ gözlü tüm mübadillere ithâf ettim. 
Umarım birçok mübadile faydası olur. Kitapta Kozana'ya bağlı 61 köyde yaşayan 5140 Türk-Müslüman-Erkek nüfusa ait bilgiler bulunmaktadır. O köylerden biri de Sarmusalar.......Kitabı almak isterseniz eğer sertaccihan@hotmail.com adresinden veya 05386748294 nolu whatsapp hattından bana  ulaşmanız  yeterlidir. 



Memleketten-Vatana Sessizlerin Hikâyesi
1915 Yunanistan Kozana seçmen kayıtlarında Türk ve müslüman nüfusa ait bilgiler ve mübadele
adlı kitabımın arka kapak yazısıdır.

"Kimlik arayışına girdiğimde karşıma çıkan mübadele ve mübadillik idi. Konuyu araştırmaya başladıkça "mübadele bağlamında" tarihin sunulma ve anlaşılma biçimindeki yanlışlığı görmeye başladım. Çoğu mübadil torunu atalarının isimlerini bilmedikleri gibi, nereden geldiklerini, niçin geldiklerini de bilmiyorlar. Bu durum çocuklarımıza kültür aktarımı yapamadığımızın çok net bir kanıtı olarak karşımızda duruyor.
Bir toplumun mensubu olmak, o toplumun oluşma sürecinde ortaya çıkan kültürünü taşımak yükümlülüğünü de beraberinde getirir. Bireyler arasındaki zincir koptukça kültürsüz toplumlar ve kültürsüzleşme ortaya çıkmaktadır.
Bu kitapta kaybedilen Balkan savaşlarından sonra Yunanistan devleti sınırları içinde kaldığı için Yunan vatandaşı sayılan ve bu nedenle 1915 yılında yapılan Yunanistan genel seçimlerinde oy kullanan, Selanik Kozana eyaletine bağlı 61 köyde yaşayan 16 yaş üstü toplam 5140 Türk-erkek-müslüman nüfusa ait bilgiler ve lâkapları bulunmaktadır. Birçok Türk ailenin soyadlarının kaynağı bu lâkaplardır.

24 Temmuz 1923 tarihinde imzalanan Lozan Barış Antlaşması kapsamında 30 Ocak 1923 tarihinde imzalanan "Yunan ve Türk Halklarının Mübadelesine ilişkin sözleşme ve protokol" gereği Rumeli'den Anadolu'ya gelen Türkiye'nin Yunanistan doğumlu yeni vatandaşları ülkelerinin ekonomik,siyasi ve kültürel biçimlendirilmesinde kilit taşı oldular"





       


SARMUSALAR-PTELİA
SIRA NO ADI LAKABI BABA ADI DOĞUM TARİHİ İŞİ
5774 Alil Hıdır Oğları Osman 1858 Çiftçi
5775 Usein Hıdır Oğları Cezer 1861 Çiftçi
5776 Arun Sufalarlı Arif 1875 Çiftçi
5777 Ali Osman Sufalarlı Besim 1892 Çiftçi
5778 Ahmet Karamaçı Oğları Arslan 1855 Çiftçi
5779 Adem Karamaçı Oğları Arslan 1857 Çiftçi
5780 Alil Karamaçı Oğları Latif 1875 Çiftçi
5781 Ahmet İslâm Oğları Zulfikar 1863 Çiftçi
5782 Abdul Sule Oğları Sulüman 1873 Çiftçi
5783 Alim Veli Oğları İsmail 1885 Çiftçi
5784 Ali Karamaçı Oğları Uzeir 1857 Çiftçi
5785 Asan Sullük Oğları Idır 1889 Çiftçi
5786 Ali Yeni Obası İsmail 1889 Çiftçi
5787 Ali Raza Karamaçı Oğları Abas 1889 Çiftçi
5788 Alil Salih Oğları Resul 1893 Çiftçi
5789 Veli Salih Oğları Suliman 1882 Çiftçi
5790 Yasim Taranacı Oğlu Ahmet 1889 Çiftçi
5791 Yunus Kilenesi Oğlu Ali 1860 Çiftçi
5792 Yusuf İsem Oğları Zulfikar 1860 Çiftçi
5793 Esref Taranacı Oğlu Adem 1872 Öğretmen
5794 Ese Hıtır Oğları Cafer 1879 Çiftçi
5795 Zekirya Hıdır 1885 Çiftçi
5796 Zulfikar İslam Oğlu Amet 1892 Sığır çobanı
5797 Zekirya İslam Oğlu Arif 1884 Çiftçi
5798 İsmail Yeni Komsu Oğlu Ali 1857 Çiftçi
5799 İder Solük Oğlu Asan 1865 Çiftçi
5800 İbraim Seip 1889 Çiftçi
5801 İzet Koca Veli  Omer 1884 Çiftçi
5802 İzet Hıdır Oğları Alpedin 1885 Çiftçi
5803 İskender Taranaci Oğlu Yusuf 1878 Çiftçi
5804 Kadir Taranaci Oğlu Uzeir 1854
5805 Kadir Koca Veli Oğlu Elmas 1872 Çiftçi
5806 Mimi Kuru Oğları Suliman 1844 Hoca
5807 Memetali İslam Oğları Zulfikar 1876 Çiftçi
5808 Memet  Taranaci Oğları Ali 1875 Çiftçi
5809 Mimin Zuber 1859 Çiftçi
5810 Mimin Taranaci Oğlu İbraim 1889 Çiftçi
5811 Mustafa Taranaci Oğlu Yusuf 1865 Çiftçi
5812 Mamut Sufularlı Mimin 1892 Çiftçi
5813 Memetali Sufularlı Rusen 1875 Çiftçi
5814 Maksut Hıdır Oğlu Abedin 1889 Çiftçi
5815 Memet Hıdır Oğlu Osman 1874 Çiftçi
5816 Necip Sufularlı Arif 1871 Çiftçi
5817 Nasif Taranaci Oğlu Uzeir 1861 Çiftçi
5818 Davit Sali 1893 Çiftçi
5819 Necip İsmail 1884 Katip
5820 Oruci Hıtır Oğlu Cafer 1863 Çiftçi
5821 Uzeir Taranacı Oğlu Nasif 1893 Sığır çobanı
5822 Pesim Sufularlı Oğlu Rusen 1865 Çiftçi
5823 Pekir Taranacı Oğlu Atipas 1883 Çiftçi
5824 Rusit İslam Oğlu Suliman 1881 Çiftçi
5825 Raim Veli Oğları İsmail 1889 Çiftçi
5826 Recep Kara Zuber Oğlu Mumin 1881 Çiftçi
5827 Rıza Koca Veli Oğlu Dalip 1884 Çiftçi
5828 Resul Soluk Oğlu Asan 1871 Çiftçi
5829 Rustem Koca Veli Oğlu Yakup 1874 Çiftçi
5830 Resul Soluk Oğlu Asan 1891 Çiftçi
5831 Rıza Koca Veli Oğlu Dalip 1884 Jandarma
5832 Sefik Hıdır Oğlu Memet 1881 Çiftçi
5833 Sali Hıdır Oğlu Hıdır 1881 Çiftçi
5834 Sali Sufularlı Arif 1873 Öğretmen
5835 Sadula Sufularlı Ahmet 1851 Çiftçi
5836 Sinan Taranacı Oğlu İskenter 1889 Çiftçi
5837 Sulüman Kelanci Oğlu Idır 1890 Çiftçi
5838 Salim Hıdır Oğlu Veli 1875 Çiftçi
5839 Sulüman İslam Oğlu Zulfikar 1885 Çiftçi
5840 Sebedin İslam Oğlu Suliman 1881 Çoban
5841 Serfidin Taranacı Oğlu İbraim 1877 İşçi
5842 Seban Taranacı Oğlu Abas 1891 Çiftçi
5843 Sulüman Kuru Oğlu Mimin 1877 Çiftçi
5844 Seip Kalanci Oğlu Bairam 1867 Çiftçi
5845 Seban Hıdır Oğlu Cafer 1874 Çiftçi
5846 Sali Kalanci Oğlu Mimin 1878 Çoban
5847 Tafil Sufularlı Oğlu Elmas 1879 Çiftçi
5848 Tair Taranacı Oğlu Celil 1883 Çiftçi
5849 Celelidin Konce Veli Oğlu Dalip 1869 Çiftçi
5850 Ferat Yeni Komsu Oğlu Temursa 1868 İşçi
5851 Fatil *** 1883 Çiftçi
5852 Hıdır Osman 1858 Çiftçi

BU BİR MÜBADELE HİKAYESİNİN ANLATILDIĞI RADYO HİKAYESİ

KOZANA HATIRALARI......

Selam Mübadil insanların fotoğraflarıyla birlikte bir mübadele hikayesi anlatımı burada....Bakalım kimlerle ortak hikayelerimiz var?...