DERİNKUYU etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
DERİNKUYU etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

12 Haziran 2019 Çarşamba

SELANİK AKSAKLI'DAN - NEVŞEHİR SUVERMEZ KÖYÜNE.....



Suvermez köyünde iki minare ......

Bir gün bana; hatırlamıyorum ki babamı hiç dedi ......sever miydi beni acaba? Ne diye hitap ederdi? Kızım yavrum diye seslenir miydi? Kucağına alıp sevdi mi?

hayali bile yok aklımda, getirmeye çalışırım yüzünü bazen aklıma, yok olmaz, ne gördüm ki ne hatırlayayım!

 O fotoğrafı var ya; duvarda asılı olan... babamın yüzü odur işte! gülüşü, hüznü... mimikleri yoktur babamın...
 Tek bir bakışı vardır hafızamda, utangaç bir gülüşle verilen bir poz....fişekli ceket sırtında başında kalpak....işte bu kadar duvardaki bir fotoğraf benim babam........
Ama diye ekledi sonra uzaklara dalarak;
-Yunanistan'a gittiğimizde yıkıntılar arasındaki köyden çıkıp otobüse bindiğimizde, babasının elinden tutup otobüse doğru koşan,  kısa pantolonlu, başında küçücük fesi olan bir çocuk gördüm. Dedi.
-Babası iri yarıydı, dimdikti. İzzet dedemdi işte o..ilk defa o gün gördüm onu...... elinden tuttuğu, yamalı kısa pantolonlu küçük çocuk ise, babam Haydar'dı dedi bana.
-bakın işte oradalar! diye seslendi bize..
 Islak gözlerle baktık, ne  gördük, ne de  hayal edebildik...ama annemin gördüğünü hiç birimiz görmedik. 5-6  yıl geçti hâlâ anlatır. 
-orada gördüm ben onları, otobüsün yanına  geldiler, bize el salladılar, yolcu ettiler diye.......

O sene Yunanistan'a gittiğimizde yani annem tam 75 yaşında gördü babasının doğduğu evi....hepimizin duyguları çok karışıktı.....inanamıyorduk yaşadıklarımıza.... yüreğimizin yarısı orada kaldı ve memleketten-vatana döndük.

O zaman bilmiyorduk ama yeni başlamıştık aslında.... Selanik İsaklı/Aksaklı'da başlayan hikâye, Nevşehir Suvermez köyünde devam edecekti.




Bizde  bu bayramda kök saldığımız topraklara kalktık gittik.




İki taraflı ağaçlı bir yolun ardından köye girdik. Asfalt yolun biitiği yerden, taş döşeli cadde bizi karşıladı.Biraz ilerledikten sonra köy meydanına vardık. Kahvenin önünde durduk, meraklı gözlerle bize bakan köylülere muhtarı sorduk. Muhtar bugün yok ama dedi bir bey ben size yardımcı olayım adım Mimar Kara..

Kısa bir tanışma faslından sonra 
-Dedem, Selanik'ten gelip, bu köye iskan edilmiş. O yüzden muhtar kayıt defterlerini görmek istiyorum mümkün mü dedim? --hay hay dediler gelin muhtarlığa geçelim size o defterleri gösterelim. 
Hep beraber muhtarlığa geçtik, muhtarlık eski belediye binası.....hani bir kanun çıkartıp tüm belediyeleri merkez belediyeye bağlayıp, köyleri de mahalle haline getirdiler ya, işte o kanunla belediye kapatılıp muhtarlığa dönüştürülmüş.

Oturduk çaylar geldi, sohbete başladık. O sırada Mimar bey defterleri verdi, Gürkan soyadını aramaya başladık. Defterlerdeki sıralama alfabetik olmadığından defterlere sayfa sayfa bakmak gerekiyordu. Hepimiz birer defter aldık, başladık aramaya....biraz sonra Mustafa buldum dedi "Gürkanlar" burada......

NEVŞEHİR





Telaşla geldim defterin başına baktım bizimkilerin adlarını görünce gözyaşlarıma hâkim olamadım tabii, aktı gitti yanaklarımdan.....
(Ben yaş aldıkça bana bir haller oluyor, bir duygusallık, sürekli bir ağlama durumları....burada da beni buldu, televizyonda haber seyredemiyorum.Gözümün yaşı dinmez oldu vallahi.....)

Hem deftere baktım, hem ağladım, hem anlattım....bütün duygular ortada......ardından sağolsun Mimar bey, köy okulunun yetkilisini çağırdı, okulu açtırdı. Defterden fotokopi çekmek  üzere okula doğru yola çıktık.




Okul biraz ilerdeydi. Bahçesinde eski okul ile yeni okul karşı karşıyaydı. 4 derslikli   taş okulda ana sınıfları için sınıflar oluşturulmuştu.Zeka sınıfı, teknoloji sınıfı vardı. Sınıflar rengarenkti. Öğretmenlerini tebrik ediyorum buradan....sınıfların herşeyi düşünülmüştü. Çoğu büyükşehirde olmayan bu ana sınıflarını Suvermez köyünde görünce inanın şaşırdım. Zeka sınıfındaki masayı da öğretmenleri  yapmış. Emeği geçen herkesi tebrik ediyorum. Bu ülkenin tuttuğunu koparan idealist öğretmenlere ihtiyacı var.



Taş mektebin arka kapısı......


Taş mektebin girişi.....


Fotokopi işimiz bitince köyün sokaklarını gezmeye başladık. Buram buram tarih kokuyordu sokakları...eski düz çatılı süslü Rum evleri mübadelede gelen Türklere verilmişti.




Evlerin bazıları çok iyi korunmuş ama bazıları da yıkık döküktü. Aynı yukarıdaki kemerli ev gibi.....













Suvermez sokakları arka mahalle, kiliseye doğru giderken 






köşk tipi eski minare


Eski minarenin  kapısının üzerindeki süslerin her birinin ayrı anlamı var. Ayrıca birlikte kullanılmasının da anlamları varmış. Yukarıda kapı üzerindeki semboller  dini mimarilerde kullanılan sembollermiş. Deniz Gümüş-Gamze Uray-Kudret Safa Gümüş tarafından hazırlanan ve 
Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisinde yer alan sosyo-ekonomik kalkınmada sanat eserleri: Aksaray ili Güzelyurt (Gelveri) ilçesinde mimari yapılarda görülen bitkisel figürlü taş bezemeler ve anlamları adlı makalede; 





 Çarkıfelek- Papatya Tekeri 
Kapının üzerinde sağ ve sol en baş çarkıfelek, sağdan üçüncü sembol papatya tekeri, 
ile ortadaki kırmızı güneş haçı sembolü sol taraf üçüncü sembol ise gelveri gelini sembolü


Gamze Uray'ın hazırladığı  "Mimari Yapılarda Görülen Taş Kabartma Süslemelerin Din ve
Sanat İlişkisi Açısından Değerlendirilmesi" (Aksaray İli
Güzelyurt Örneği) makalesinde 

"Güzelyurt’ta çarkıfelek ya da çiçek motifi olarak bilinen daha çok sivil ve dini mimari yapılarda karşımıza çıkan figür, Hıristiyan inancında sıklıkla kullanılan “Papatya Tekeri” figürüdür. “Papatya Tekeri” Hristiyan inancında, cadı işareti, altıgen pusula, apotropik (kötülüğe karşı koruyucu) bir sembol olduğu bilinmektedir (Uray ve Gümüş, 2017, s. 216-220). Güneşi temsil etmesinden dolayı bazı tarihçiler ve din adamları arasında kötülüğe karşı koruyucu ve engelleyici olduğu da düşünülmektedir. Genellikle savunmasız olduğu düşünülen kapı girişlerinde görülen bu sembol, kötülüğe karşı bir savunma olarak görülmektedir" (Emerson, 2014, s. 161).




 Gelveri Gelini -Tanrıça Tanit 

Tanrıça Tanit, Batı Akdeniz’den Malta’ya hatta Helenistik dönemlere kadar ibadet edilen bir tanrıçadır (Smith ve Gal, 2014, s. 338). Güneş, ay ve yıldıza hâkim olduğu düşünülen ve “Gökyüzü Tanrıçası” olarak isimlendirilen Tanit tasvirinin doğurganlığı temsil ettiği söylenmektedir (Cintas, 1948, s. 234
Vücut üçgen şeklinde olup pile görünümü verilmiş bir elbiseyi andırmaktadır. Kollar iki yana doğru uzanan, içe doğru kıvrılmış spiral şekilde tasvir edilmiştir (Uray ve Gümüş, 2017, s. 525)
Güzelyurt’ta yaşayan Alman araştırmacı-yazar Udo Hirsc ile yapılan görüşmede, bu figürün koruyucu bir tanrıça figürü olduğunu, doğum yapan kadınların bebeklerini kötülüklerden korumak için evlerinin giriş kapısına ya da pencere üstlerine bu figürü yaptırdıklarını belirtmiştir. Ayrıca hasta doğan bebeklerin ya da hastalanan çocukların şifa bulmasını isteyen ailelerin tanrıça figürünün şifa veren ve koruyucu bir gücü olduğuna inandıklarını söylemiştir (Udo Hirsc ile 02.01.2017 tarihinde yapılan görüşmeden, Güzelyurt)

Aşağıdaki piliseli pencere süsleri yukarıdaki tanıma uyduğu için sanırım "gelveri gelini" sembolleri


SU VERMEZ



Genellikle savunmasız olduğu düşünülen kapı girişlerinde görülen bu sembol, kötülüğe karşı bir savunma olarak görülmektedir (Pritchard, 1967:64-67).   















Suvermez köyünü görmekle köklerime yolculuk yaptım.İlk defa gördüğüm yerler olmasına rağmen hiç yabancılık çekmedim. Bilim son zamanlarda bu hasret, özlemin göçü yaşamayan nesillerde neden bu  kadar yoğun yaşandığını araştırıyormuş. Bence genlerle aktarılan bir durum....Çünkü neden bu kadar içselleştirdiğimi  bazen ben bile anlayamıyorum.
Sevgilerimle



4 yıllık emeğimin sonucu olan kitabımı 2018 yılında yayınladım. Vefa örneği olmasını istediğim için ; doğduğu toprakları bir daha göremeyen buğulu,elâ gözlü tüm mübadillere ithâf ettim. 
Umarım birçok mübadile faydası olur. Kitapta Kozana'ya bağlı 61 köyde yaşayan 5140 Türk-Müslüman-Erkek nüfusa ait bilgiler bulunmaktadır. Kitabımın içindeki köylerden biri de Aksaklı'dır. Kitabı almak isterseniz eğer sertaccihan@hotmail.com adresinden veya 05386748294 nolu whatsapp hattından  ulaşmanız  yeterlidir. 


4 Şubat 2019 Pazartesi

MASUM DEĞİLDİNİZ SİZİN İHANETİNİZİN CEZASINI BİZE KESTİLER!!!!!!



Selam
Her insan, bir hikâye..bu hikâyeleri dinlemeyi, yazmayı ve yazılanları size aktarmayı  çok seviyorum. Kim olursa olsun yaşanmışlıkları, aile hikâyeleri beni çok etkiliyor. Anadolu ve Rumeli yüzyıllarca birçok halkın birlikte yaşadığı topraklar....ve Anadolulu olmak öyle birşey ki genlerine işliyor insanların....hiç görmeseler de Anadolulu olmakla gurur duyuyorlar. Sanırım nesilden nesile aktarılan  bir tür  kodlama yapılıyor. Topraklarımız çok kıymetli, keşke kıymetini daha çok bilsek, karış karış gezip, hafızalarımıza kaydedebilsek.....

Anadolu'da yaşayan halkların kaderinde hep bir entrika, etkilenme var. Sonrasında kışkırtılan  halklar birbirlerine düşman kesilir. Ardından  gelen ayaklanmalar, ihanetler, berbat kaderler, ağıtlar eşliğinde gözyaşı,kan,acı...

Acının dini, dili,milliyeti,etnik kökeni yoktur. Acı acıdır.


Aşağıdaki hikâye Sevgili Leyla Kaplan'ın kaleminden  çocukluğu.


30 Ocak 1923 tarihli Türkiye-Yunanistan arasında yapılan Mübadele(Ahali değişimi) antlaşması ile 1924 Ağustos yılı sonlarında, köydeki Türk Ortodokslar Yunanistan’a gönderilmiş.Yerlerine Yunanistan’dan gelen Müslümanlar yerleştirilmişlerdir. 
Bu köye yerleştirilenler, Manastır Vilayeti Florina Livası Kesriye Kazası Jerveni Köyü ile Zabereni(Zabordin) köylüleridir.
Mübadele ile Kesriye’nin(Kastorya) kazası - Jerveni köyünden Cemil Köyü’ne getirilerek yerleştirilenler arasında Babam Mustafa Kaplan’ın babası Şevki ve oğlu Mevlüt ve kızı Nevruze(KAPLAN), annemin(Münevver Kaplan Pişkin) babası(Mümin ve annesi(Selime) Pişkin’le diğer akrabalarım bulunmaktadır.



Yerleştirildikleri ev iki katlı olup, evin dışı ve odaları taş oymacılığının güzel süslemelerine sahipti. Odalar kemerli oda ve kaya odaları olarak yapılmıştı. Evin dışında taşların oyulması ile yapılmış bir sıra süsleme bulunmaktaydı. Evin üstünde lale motifi içinde Karamanlıca “Maşallah” ve 1853 yazısı bulunmaktaydı.

 Eski ev sahibinin İstanbul’da çiçekçi olduğu söylenmekteydi.






1964 yılı ya da sonrası olabilir.Cemil köyündeki evimize Yunanistan’a giden eski sahiplerinden iki kişinin geleceği haberi geldi.
 Bir kadın ve bir erkek yanlarında birkaç kişi ile geldiler.Hayatta (Avluda) komşular karşılamak üzere bekliyorlardı. Gelen mübadil misafirlerin çekinerek girdiği evin avlusunda sohbet başladı. (Kadının adını unuttuk! oğlundan bahsetmişti ve oğlunun adının Yanaki olduğundan bahsetmişti(anlatan:Cemil Kaplan) 
onun için Yanaki’nin annesi olarak kaldı ismi hafızalarda....




Gelenler gayet güzel  Türkçe  konuşmaktaydı.
Yanaki’nin annesi hüzünlü bir sesle anlatmaya başladı.

-Burası babamın evi....Ben bu evde doğdum, büyüdüm, bu evden aşağı mahalleye gelin oldum. dedi. Avluda  bulunanlar merakla bakıyor ve dinliyorlardı konuşmaları.... O durmadan anlatıyordu ailesiyle geçirdiği günleri.....

 Tayyör giymiş, saçını eşarpla bağlamıştı. Yanındaki erkeğin (Ağabeyim dediği söylendi) kıyafeti gayet güzeldi ve şapkasını elinde tutarak konuşmaktaydı.

Avluda  bulunan kadınlar, Yanaki’nin annesinin kıyafetini beğenmişlerdi. Kendi aralarında;
 "Kadın ne giymiş, daha önce görmedik, bacağındaki çorapsa nasıl bir çorap? parlıyor" diye konuşuyorlardı.
Merak ettim, kadının yanına gittim, eğildim ve iki parmağımla tutup çorabı çektim. Bunun üzerine bana dönerek;
-buna ince çorap diyorlar, yeni çıktı. Çok çekme kaçar. dedi.

Oradakilerden bunu yaptığım için iyi de  bir azar işittim. “Azarlamayın merak etmiş çocuk” dedi . 

Çantasını açıp içinden küçücük kutular çıkardı. Güzel süslü mika bu kutucuklardan bir tane bana ve bir tane ağabeyime (Turgut Kaplan) uzattı. Alıp almama arasında tereddüt ederken
-alın, alın daha var dedi....
 Orada bulunan çocuklara da dağıttı. Bu kutuların içinde dörder tane badem şekeri vardı..Sevindik …Yıllarca sakladık plastik süslü kutuları...
Evi gezmek istedi, avlunun alt kısımdan başladı gezmeye..... Aşağıdaki kemerli odayı gezdi, hüzünlü hüzünlü başını sallayarak..Merdiven boşluğundaki ambarçe dediğimiz un,nohut,bulgur vs koyduğumuz, dört bölümlü aşağı kısımlarında yukarı çekilen kapaklardan oluşan ahşap dolap ve su testisi koyulan içi oyuk yere baktı ve “Bizde testimizi buraya koyardık" diyerek, dört gözlü ahşap ambarçeye yöneldi. 
Eğilip kapaklardan birini yukarı çekti 
 -Siz un koymuşsunuz buraya.... 
Diğer gözleri açarak tek tek baktı.
- Buraya biz bakla koyardık, siz bulgur koymuşsunuz...dedi. 

 Merdivenlere yöneldi, merdivenlerden yukarıya çıktık ..Büyük odaya girdi, etrafa baktı.Gaz lambasını koyduğumuz duvardaki oyuk yere doğru yürüdü
 -bizde buraya koyardık lambamızı dedi. Odadaki diğer eşyalara dolaplara tek tek dolaşıp göz gezdirdi. İki ahşap kapıyla örtülü dolap tarzında yıkanma yeri ve annemin üzeri kuş motifleriyle süslü çeyiz sandığına, üzerindeki yüklüğü baktı.

"Çok güzel sandık....bizde çeyizimizi sandıkta saklardık”dedi. Oda ve çardak tandır ile ısıtılmaktaydı.. 
-Bunu hala kullanıyor musunuz ? Orada yok bundan... dedikten sonra odadan çıktı. Çardakta kara kovanlarımız vardı.
 -Biz burayı yazın yemek ve sohbet için kullanıyorduk geleni giden görürdük deyince, bizimkilerde; 
-bizde aynı şekilde kullanıyoruz arı kovanlarının zararı yok dediler..
Aşağıya inerken merdivene oturdu, ağlamaya başladı ve evde yaşadığı günleri anlatan"Türkçe" bir ağıt söylemeye başladı ...

"Ben burada doğdum,büyüdüm. Bu hayatta koştum,düştüm kalktım, oyun oynadım
Merdivenlerden koşarak indim. Gelenlere kapıyı ben açtım, soframızda yemek yedik.
Baba evimden, buradan gelin oldum. Bir rüzgar esti, fırtına oldu savrulduk.
Gidiyorsunuz haydi hazırlanın emri verildi. Ne yapacağımızı nereye gideceğimizi şaşırdık..
Kalmak istedik izin vermediler.Yola düzüldük hepimiz.. Çok eziyet çektik yolda, vapurda, iskelelerde..
Gittik doğmadığımız doymadığımız yerlere, doğduğumuz büyüdüğümüz topraklardan
Memleketsiz kaldık. Evsiz, aşşız susuz kaldık. Yağmurda çamurda kaldık. Memleketi özledik.
Ağladık günler, gecelerce derdimize derman aradık bulamadık..Kötü sözler dediler…
Attılar bizi dört bir yana....suçumuz ne idi anlamadık..
Mustafa Kemal – Venizelos karar kıldılar, sürüldük…
Sürdüler bizi…."

Herkes üzgün dinliyor ve gözyaşlarıyla"bizde bizde eziyet çektik" diyerek söylenenlere katılıyorlardı. (Türkçesi kıt olan yaşlılara, gençler konuşulanları Makedonca anlatıyorlardı .. )
Ağıt devam ederken üzgün, öfkeli bir ses; 
-suçunuz yok mu? doğduğunuz doyduğunuz topraklara, devletinize, komşularınıza ihanet ettiniz. Rahat durmadınız, kimseye huzur vermediniz. Siz bu cezayı hak ettiniz. Ama bizim suçumuz yoktu. Biz sizin yaptığınızı yapmadık.
Sizin yaptıklarınızın cezasını biz çektik. Niye şimdi ağlıyorsun.Sus artık....dedi.
Bunu söyleyen Mümin (Pişkin)dedemdi..
Onun da gözleri yaşlarla doluydu. Avludakiler "bırak Mümin söylesin yüreği yanıyor kadıncağızın”diye itiraz ettiler.
Dedemi kızdıran çektikleri acıyı tek taraflı anlatan sözleriydi. Devam etti dedem.....
"Bizim yüreğimiz daha çok yanıyor..Onların suçunu biz ödüyoruz. Biz sizden fazlasını çektik”dedi.
Bunun üzerine Yanaki’nin annesi;
"Karışanlar var idi..Ama biz karışmamış idik. Karışmayanı bıraksalar, karışanları gönderseler iyiydi"dedi ve sustu. Daha sonra konuşmalar çekilen eziyetlerin anlatılması şeklinde devam etti. Yaşadıkları zorlukları, kötü davranışlarla karşılaştıklarını, Türkçe konuştukları için hor görüldüklerini, Yunancayı hâlâ öğrenemediğini..... Evlerinde ve sokakta karşılaştıkları Anadolu’dan gidenlerle hemen Türkçe konuşmaya başladıklarından bahsederek
-Yine gelmek isteriz buraya, memlekete, büyüsün oğlumu da getireceğim dedi. 
Ayrılırken, kalın burada, misafir edelim sizi teklifi yapıldı ama; 

-Ablamlarla Kayseri’ye geldik. Ablamların köyünde kalacağız, biz evimizi görmeye  buraya geldik, şimdi Kayseri'ye  gideceğiz. Sonra da gönderildiğimiz yere, Yunanistan’a döneceğiz diyerek ayrıldılar..(Yıllar sonra oğlu ile gelip evi tekrar gezmiş)





YILLARA NOT
Bir ajanın belgeli hikâyesi

Yıllar önce arşiv kataloğunda ( O zamanlar daktilo sayfalı defterlerdi ) ”Cemil köyüne, aynı köyden Yovan oğlu Lazari’nin Selanik'ten gönderdiği mektup ile ilgili kaydı bulmuştum. Bu mektubun köy hasretini dile getiren bir mektup olduğunu düşünerek, mektubun peşine düştüm. Bir türlü mektuba ulaşmak mümkün olmadı..Nihayet iki yıl önce ulaştım. Düşündüğüm gibi değildi..


Emniyet Genel Müdürlüğü İkinci Şube (İstanbul) tarafından el konulmuş olan bu mektup”Karışanlar var idi” sözünü haklı çıkarmaktaydı..Daha doğrusu ön yüzünde "Yunan Efzun Alayının” askerinin resminin bulunduğu, arkada tarafında da Yunanca yazıların yer aldığı bir kartpostal ve soruşturma dosyası idi.
Selanik'ten, Ürgüp'ün Cemil köyüne gönderilen Rumca mektubun, aynı köy ahalisinden Yovan oğlu Lazari tarafından gönderildiği ve bu husustaki tahkikat evrakının takdimi. Emniyet-i Umumiye Dördüncü Şube Müdürü Doktor Ahmed Fuad Bey adına gelecek mektupların açılmadan gönderilmesi hususunun Sansür Müfettişliği'ne bildirilmesi.(3)Osmanlı.A.-DH.EUM.2.Şb-15-47-0-H-13-02-1334/21 Aralık 1915).(Selanik’ten Roştan imzasıyla Ürgüp’ün Cemil karyesi ahalisinden Pavlus Grafopulos adresiyle gönderilmiş kartpostal)




Niğde’nin Bakiz Roşnun imzasıyla Konya Vilayeti’nin Ürgüp kazasına mülhak Cemil karyesinde "Pavlus Grafopolos" namlı şahsa gönderilen merbut mektup da; Bakiz, Yunan
askerlerinden birinin resmi musavver bir kart mevcud olub, mezkur kartta yazılanların etbaı tercümesidir. Gönderilen kartın ön yüzünde Yunan Efzun askerinin resmi...



Kartpostalın arka yüzünde ise şu satırlar bulunmaktadır.

"Gönderdiğin adam buraya geldi. Eşkiya çeteleriyle görüştü. Sen hazırol…….Bizim eşkıya çeteleri Cemil karyesine doğru hareket edeceklerdir. Sen yalnız onların maişetini temini sarf edeceksin. Sana vaad ettiğimiz olacaktır. Yani Konya Valisi sen olacaksın. Sakın kimseye söyleme ve On bin drahmi de sende olacak. Osmanlı Balkan Muharebesinde yapmış oldukları
hizmetten dolayı size çok teşekkür ederiz. Gönderdiğiniz malumat ile Osmanlı ordusunun hallerini öğrendik. Demek ki perişan bir haldedir.”..




Osmanlı Arşivi: DH.EUM.2.Şb 15 47 H-13-02-1334

Ahmed Fuad Bey tarafından tercüme edilen ve ilgili makamlara yazdığı suret......
Yapılan soruşturma üzerine ifadeleri alınan şahıslar ise;
Papaz oğlu Yuvan ve oğulları Vasil ve Lazari’dir. Mektubun Selanik’ten köyün ahalisinden “Yuvan Grafopulos Pavlus”adresiyle gönderildiği, bu kişinin Selanik’e gittiğini, 60 yaşında öldüğü, İstanbul’da At pazarında ve Havyarcıda çalışan oğullarının bundan haberi olmadığı,Cemil köyünden bir ay önce Selanik’e Vasiliki adında bir kadın tarafından bir mektup gönderildiği, ayrıca başka birisi tarafından 3 lira bir paranın geldiği bununla çeşitli eşyalar alındığı. Diğer mektuptan haberlerinin olmadığı şeklinde cevapların verildiği ifade tutanağı yer almaktadır. 

Evrak dosyasında diğer bir yazı ise;

(1)Rafet METİN, XVI. YÜZYILDA NİĞDE SANCAĞINDA DEMOGRAFİK YAPI ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME AN EVALUATION ON THE DEMOGRAPHIC STRUCTURE OF NIGDE PROVINCE IN XVI CENTURY, The Journal of Academic Social Science Studies International Journal of Social Science Doi number:http://dx.doi.org/10.9761/JASSS3402 Number: 45 , p. 35-52, Spring III .
(2)Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Osmanlı.A.İ..ŞD..-117-7032-0-H-23-09-1309
(3)Osmanlı.A.-DH.EUM.2.Şb-15-47-0-H-13-02-1334/21 Aralı


GÜNCELLEME

GÖÇ KİTAPLARI


4 yıllık emeğimin sonucu olan kitabımı 2018 yılında yayınladım. Vefa örneği olmasını istediğim için ; doğduğu toprakları bir daha göremeyen buğulu,elâ gözlü tüm mübadillere ithâf ettim. 
Umarım birçok mübadile faydası olur. Kitapta Kozana'ya bağlı 61 köyde yaşayan 5140 Türk-Müslüman-Erkek nüfusa ait bilgiler bulunmaktadır. Kitabı almak isterseniz eğer sertaccihan@hotmail.com adresinden bana mail atmanız yeterlidir. 


Aşağıdaki fotoğraflar Cemil köy eski Türk mezarları






KAYNAKÇA


-Konya Vilayeti - Niğde sancağı-Ürgüp kazasına bağlı Cemil köyünün eski adları:Zelil,Zalela(Τζαλέλα,Tzalela)-(Zeyl-i-islam;1871(1288)- 1872(1289) ve 1873 (1290)tarihli Konya Vilayet Salnamelerinde Zeyl-i islam) Cemal ve Cemil Köyü olarak yazılıdır.
Köyün adının Cemil olarak değiştirilmesi isteğinin köylüler tarafından teklif edildiğine dair yazı "Konya'nın Zelil köyünün isminin ahali tarafından değiştirilmesinin" talep edildiği (Osmanlı arşivleri -DH.MKT.-1903-66-0-H-18-05-1309) defterde 20 Aralık 1891 tarihli olarak kayıtlıdır.
Köyün adının değiştirilmesi hakkındaki diğer yazılar ise  -Niğde sancağına bağlı Zelil isimli köy adının Cemal olarak tebdil edildiği ile ilgili kayıt (Osmanlı.A.-H-18-08-1309/18 Mart 1892 )
ile
 Niğde sancağına bağlı Zelil adlı karyenin isminin köy ahalisinin talebi üzerine Cemil olarak değiştirilmesi...
( Osmanlı DH.MKT.-1948-37-0-H-14-10-1309/12 Mayıs 1892) 
Niğde sancağı muzafatından Zelil karyesinin Cemil namıyla yad olunması. (Dersaadet 12) (Osmanlı.A.ŞD.- 2592-27-0-H-08-09-1309/7 Şubat 1892)-Niğde sancağında Zelil karyesinin isminin Cemil namına tahvili.( Osmanlı.A.İ..ŞD..-117-7032-0-H-23-09-1309/21 Nisan 1892)-


Yazışmalar sonrası 1892 tarihinde köyün adı Cemil Köyü olarak yazılmıştır.
Anlaşılan yazışmalar 2 yıl boyunca sürmüş.


Türk Ortodoks ve Müslümanların birlikte yaşadığı köyün (1584) Niğde Sancağında : Ürgüp, Zelil karyesi :Müslim nefer:92- Gayrimüslim nefer:75 Tımar kaydı bulunmaktadır.

BU BİR MÜBADELE HİKAYESİNİN ANLATILDIĞI RADYO HİKAYESİ

KOZANA HATIRALARI......

Selam Mübadil insanların fotoğraflarıyla birlikte bir mübadele hikayesi anlatımı burada....Bakalım kimlerle ortak hikayelerimiz var?...