27 Aralık 2020 Pazar

SEN MUHACİRSİN!!!!!!! NERAYDA ALİ AKMONA BARAJ GÖLÜ FOTOĞRAFLARI EŞLİĞİNDE


Merhaba  

Kırımşah'lı Arap Demiroğlu'nun kaleminden  ailesine ait hikaye aşağıda...herkesin ailesinden bir parça gibi........ fotoğraflar Kozana'ya bağlı Ali Akmona baraj gölüne ve köyüne ait......



Evimizin arkasındaki okul yeni açılmış bende birinci sınıfa kayıt olmuştum. Siyah önlük, kolalı yaka ile mahalle arkadaşlarımla okul yolunu sevinç ile tutmuştuk. Sınıfımız belli oldu öğretmenimizin eşliğinde sınıfımıza geldik. Sınıfta arkadaşlarla kaynaşmaya başlamıştık. Bir çocuk evimizi sordu, evimizi sınıfın penceresinden gösterdim bana ;


- sen muhacirsin o zaman deyince ben cevap veremedim.

Aksamı dört gözle bekledim, babam dükkânımızı kapatıp az geç gelirdi. Anneme muhacir sözcüğünün ne demek olduğunu sormadım, çünkü onun okuması yazması yoktu, bilemez diye düşündüm. Babam nihayet geldi ben karşısına dikilip yüzüne bakarak;


- Baba biz muhacir miyiz?

- Evet, oğlum biz muhaciriz.

- Muhacir ne demek baba?

- Babam ; otur bakalım şöyle karşıma dedi anlatmaya başladı. Oğlum bizler Sungurlu'ya Selanik’ten geldik, onun için biz muhacir olduk.

- Baba neden Selanik’ten buraya geldik peki?



- Oğlum bizler 600 yıl Osmanlı Devleti bayrağı altında Selanik’i idare ettik. Sonra Selanik Yunanların eline geçti 12 yılda Yunanlıların idaresi altında kaldık. Bizim bu muhacirliğimiz ikinci defa: ben doğmadan balkan savaşı olunca biz bölgece bir tarafa göçmüşüz, sonra oradan yeniden köyümüze dönmüşüz. İşte o günlerde Yunanlıların emrine girmişiz. Atatürk kurtuluş savaşını kazanınca bizleri oradan Yunan egemenliğinden kurtarmak için Anadolu yaşayan Rumlarla bizleri mübadele yaptı. İyi hatırlıyorum oğlum; köydeyken bizim köye 300 hane Rum geldi onlarla dört ay beraber yaşadık. Sonra Selanik’e geldik. Üç ay orada çadırlar içinde bekledik, gemi gelmesini. Bir gün gemiye bizi doldurdular sizler Anadolu’ya gidiyorsunuz dediler gemi hareket ederken kimi insanlar sakladıkları silahları çıkartarak Selanik’e doğru ateş etti. Vapur yolculuğumuz böylece başladı vapurda küçük kardeşim Kasım öldü. Onun ölüsünü denize attılar. Bir gün İstanbul’a geldik. İstanbul’da zenginin birisi; gemideki insanlara sıcak ekmek helva dağıttı, günlerce sıcak yemek yememiştik. Bir hafta yolculuktan sonra Samsun'a çıktık. O gün yaylılarla Ordu'ya doğru hareket ettik. Ordu’da iki ay kaldık. Orada sıtmadan insanlar ölmeye başlamıştı, biz yeniden göçe başladık. Çorum’un Mecitözü ilçesinin Karaca öğren köyüne yerleştik. Bu köyde altı ay kaldık. Dedenin abisi Sungurlu'ya gelmişti. Abisinin yanına gelmek istedi bizde buraya yerleşmiş olduk.

- Peki baba komşularımız diğer insanlar onlarda mı muhacir?

- Evet oğlum onlarda muhacir.. kimisi bizim köyden Kırımşalı, kimisi Cumalı, kimi gelinlerimiz ise başka köylü yani Uçanalı, Katransa, Gırametikli, Kölemezli ama ağırlıklı olarak bizim köylü ile Cumalı burda.

- Peki baba oradaki mallarımız ne oldu ?

- Onların hepsini orada bıraktık yedi yüz koyunumuz, beş yüz dönüm arazimiz vardı hep orda kaldı orda zengin iken, burada fakir durumuna düştük.

- Baba biz Selanik’e nereden gitmişiz.?

- Oğlum biz oraya Konya’dan göçmüşüz. Bizler Yahya Bey Yörüklerindeniz.

derdi rahmetli o günkü çocukluğumla muhacirliğimi anlamış muhacir oluşumdan da her zaman gurur duymuşumdur.

Arap Demiroğlu

İkinci kuşak mübadil

Aile tarihine ait hikayeyi bizimle paylaşan Arap bey'e teşekkürler                                                                                     Sevgilerimle




21 Aralık 2020 Pazartesi

SELANİK KAYALAR'DAN SİVAS ZARA'YA DURGUTLAR KÖYÜ HİKAYESİ



Kuzey Yunanistan'da şu dağların yamaçlarına sıralanmış Türk köyleri........

Biraz  İskender Özsoy'dan, biraz İhsan Tevfik'ten

  Durgutlar köyünde doğan Adil Turgut'un, 2006 yılında köyüne yaptığı geziyi ve Sayın İskender Özsoy'a  anılarını anlattığı  satırlar aşağıda..... 

Adil Turgut, 1912 yılında Kayalar'ın Durutlar köyünde doğmuş, aile Hocaoğulları diye anılıyor. Adil Turgut, Hocaoğullarından Süleyman beyin oğlu..İskender Özsoy'a verdiği röportajında; 

"Durutlar'da doğmuşum ama daha çok Kayalar'da oturan dedem Hüseyin'in yanında kalırdık. Çünkü babam Rum çetecilerle girdiği bir çatışmadan sonra sık sık ölüm tehditleri almaya başlayınca Amerika'ya kaçmış, bizi dedeme emanet etmişti. Kaçmadan önce onun Selanik'te Beyaz Kule'de hapis yattığını hatırlıyorum. Beyaz Kuleye bizimle helalleşip gitmişti. Onun için çocukluğumun büyük bölümünü Kayalar'da geçirdim. Doğduğum köy Durutlar Türk ve Bulgarların yaşadığı bir köydü. 30 hane Türk, 30 tane Bulgar vardı. Ama mahallemiz ayrı ayrıydı. Durutlar Kayalar'a yakındı. Yolumuzun üstünde çayırlık vardı. Çayırlığı geçtin mi köye gelirdin. Köyde Karaaliş adında Bulgar çocuğu vardı. Onunla arkadaşlık ederdim daha çok. Çocuklarla aşık oyunu oynardık. Bulgarlarla münasebetlerimiz fena değildi. Aramızda kavga dövüş olmazdı. Köyün zenginlerinden olan babam, hapisten çıktıktan sonra beraber iş yaptığı Miço Bilaro tarafından kaçırıldı. Hollanda ve İngiltere üzerinden Amerika'ya gitti. Babamın Türkiye'ye geldikten sonra bir ara Miço'yla mektuplaştığını hatırlıyorum.....




"Köyün adı Osmanlıca harflerle tam olarak " Durgutlar" diye okunuyor. "Turgutlar" diye söyleniyor. Muhacirlerde kısaltma eğilimi olduğu için köyün adının Durutlar şeklinde söylendiğini düşünüyorum" diyor İhsan Tevfik Mübadele adlı kitabında

Peki Adil amca doğduğu  köy Durutlar'ı  gördüğü zaman ne hissetmişti.

".........Kayalar'dan sonra çayırlığı geçip Durutlar'ı uzaktan gördüğümde neler hissettim bir bilseniz. Anlatamam. Kavuşmuştum çocukluğuma....rüya gibiydi köyümde geçirdiğim saatler..doğduğum köyün havasını soludum, suyunu içtim,20 yıl gençleştim. Doğduğum yeri dünya gözüyle bir kere daha görmüştüm şükürler olsun"

Durutlar'dan Sivas- Zara'ya ortak kader

Doğduğun yer midir, yoksa bir ömür boyu yaşadığın yer midir memleket? Neresi ağır basar terazide tartsan? Rumeli'de ki 12 pırıl pırıl çocukluk yılı mı? Zara ve İstanbul'da geçirilen 84 yılın getirdiği ağırlık mı? Durutlar mı? Zara mı?

.........

Zara'nın yetiştirdiği büyük halk ozanı Zaralı Halil o güzelim türküde demişti ki

"Kösedağ dediğin ulu bir manzara

Bir yanı Suşehri bir yanı Zara"

Sanırım Adil amca o türküyü şöyle yorumlardı;

"Kösedağ dediğin ulu bir manzara

Bir yanı Durutlar bir yanı Zara"

 Nereden ayrılırsan ayrıl, ister Durutlar ister Zara olsun, şair doğru söylemiş

"Evet doğru ama gitmek biraz değil, hayli ölmektir şairim!"

Durutlar  ile ilgili Osmanlı arşivlerinde rastladığımız en eski belge 1671 tarihli Durali dede adlı bir zatın yaptırmış olduğu caminin Cuma müezzinliğini görevini tevcihiyle ilgili bir belge.1671 yılında Cuma namazı için müezzin tahsis edildiğine göre orada mescit değil, cuma namazı kılınabilen büyük bir cami var demektir ve bu durum Durgutlar'ın daha o yıllarda büyük bir köy olduğunu gösterir denilebilir.

Vakıf eseri olarak Durgutlar camii; Cumapazarı kazasına tabi Durgutlar karyesinde Durali dedenin bina eylediği camidir. 1673'den önce yapılmıştır. 


Kaleden bir  Selanik fotoğrafı bırakayım buraya.....

Durgutlar köyünden gelenlere ait tasfiye talepnameleri aşağıda..nereye iskân edildikleri çoğu mübadilin belgelerinde  yazılmamış ama Mübadele adlı kitapta okuduğumuz anılardan da anlaşılan yerleştirildikleri yerler Sivas ve köyleridir.
                                                                                      Sevgilerimle

1-Manastır vilayeti Kozana livası Kayalar kazası Durgutlar köyünden gelen çiftçi Hocazade Zennun oğlu Mehmet

2-Manastır vilayeti Kozana livası Kayalar kazası Durgutlar köyünden gelen çiftçi Yusuf oğlu Mahmut

3- Durgutlar köyünden gelen çiftçi Ali Behzat oğlu Mürüvvet

4-Durgutlar köyünden gelen çiftçi İbrahim oğlu Seyfettin

5-Durgutlar köyünden gelen çiftçi Veli oğlu Abdurrahman

6-Durgutlar köyünden gelen çiftçi Bayram oğlu Kerim

7-Durgutlar köyünden gelen çiftçi Yahya oğlu Osman

8-Durgutlar köyünden gelen çiftçi Yahya oğlu Mustafa

9-Durgutlar köyünden gelen çiftçi Abdül oğlu Mustafa

10-Durgutlar köyünden gelen çiftçi Mustafa oğlu Hasan

11-Durgutlar köyünden gelen çiftçi Mürüvvet oğlu Süleyman

12-Durgutlar köyünden gelen çiftçi İbrahim oğlu Abidin

13-Durgutlar köyünden gelen çiftçi İsmail oğlu Kazım

14-Durgutlar köyünden gelen çiftçi Halil oğlu Süleyman

15-Durgutlar köyünden gelen imam Bayram oğlu Saldin

16-Durgutlar köyünden gelen çiftçi Halim oğlu Bekir

17-Durgutlar köyünden gelen çiftçi Bekir oğlu Salim

18-Durgutlar köyünden gelen çiftçi Salih oğlu Hayrettin

19-Durgutlar köyünden gelen çiftçi Bayram oğlu Hasan Ali

20-Durgutlar köyünden gelen çiftçi Abdurrahman oğlu Salim

21-Durgutlar köyünden gelen çiftçi Salih oğlu Abdurrahman

22-Durgutlar köyünden gelen çiftçi İbrahim oğlu Necip

23-Durgutlar köyünden gelen çiftçi Cemal oğlu Zekman

24-Durgutlar köyünden gelen çiftçi Abdullah oğlu Hacı Hüseyin

25-Durgutlar köyünden gelen çiftçi Hacı Hüseyin oğlu Hayrettin

26-Durgutlar köyünden gelen çiftçi Hacı Hüseyin oğlu İdris

27-Durgutlar köyünden gelen çiftçi İbrahim oğlu Nurettin

28-Durgutlar köyünden gelen çiftçi Salih oğlu Bayram

29-Durgutlar köyünden gelen çiftçi Salih oğlu Mahmut

30-Durgutlar köyünden gelen İsmail oğlu Muslih

31-Durgutlar köyünden gelen çiftçi Abdullah oğlu Sadullah

32-Durgutlar köyünden gelen çiftçi Zekeriya oğlu Demir

33-Durgutlar köyünden gelen çiftçi Abdurrahman oğlu Kasım

34-Durgutlar köyünden gelen çiftçi Salih oğlu Şahin

35-Durgutlar köyünden gelen çiftçi Veli oğlu Mustafa

36-Durgutlar köyünden gelen çiftçi Mustafa oğlu Süleyman'a ait tasfiye talepnamesi.

37-Durgutlar köyünden gelip, Sivas ili Tenos (Şarkışla) kazası Lisanlı köyünde iskan edilen çiftçi Muhtaroğullarından Cemal oğlu Zekman

38-Durgutlar köyünden gelip, Sivas ili Hafik kazası Çimenyenice köyünde iskan edilen Bayram oğlu Emin

39-Durgutlar köyünden gelip, Sivas ili Hafik kazası Çimenyenice köyünde iskan edilen Zeki oğlu Salih

40-Durgutlar köyünden gelip, Sivas ili Hafik kazası Tuzhisar köyünde iskan edilen Elizoğullarından Süleyman oğlu Yusuf

16 Aralık 2020 Çarşamba

SELANİK KOZANA KIRMIZIKÖY'ÜN GÜNÜMÜZ FOTOĞRAFLARI EŞLİĞİNDE BİR TÜRKÜNÜN HİKAYESİ


Selam
Aynı toprakların insanlarının dili de, acısı da, sevinci de, müziği de, kültürü de aynı....değişken olan milliyetleri, adları ve dinleri  

Aşağıda yazı Mehmet Söylemez'in "Yitik Vatanın Türküleri" adlı kitabından

................


"Müzikolog Mahmut Ragıp Gazimihal  Orta Anadolu kökenli bir Rum olan Bay Pavlaki'den duyduğu türküyü notaya alarak  derleme yapmıştır.  "Minarenin alemi" adlı türkü, ilk defa Orta Anadolu kökenli bir Rumdan derlenen türkü ünvanını taşımaktadır. 

Gazimihal, türkünün derlenme hikayesini şöyle aktarmaktadır;

"Bay Pavlaki bu türküyü,  Melitopulos'da  öğretmenlik yaparken, 1890'da Ürgüp'te bulunduğu sırada oranın Hırıstiyanlarından öğrenmiş. Türküyü yakanlar oralı Farazoğlu Mihail  veya onun kızları imiş. Farazoğlu Mihail kırnatacı idi, düğünlerde şenliklerde o civar İslâm ve Hırıstiyan köylerine çalgıcılarla birlikte giderek para kazanırdı"


Bu sözlerin arkasından bu müzisyen ve ailesinin Eğriboz (şimdiki adı Halkida) adasında mübadil olabileceğini belirtmiştir. Bugün adı geçen bölgede çok yoğun bir Ürgüplü nüfus bulunmaktadır. Ada üzerinde yaşadıkları en önemli merkezlerden birisinin adı Prokopi olan yerdir. Bu isim Ürgüp adının Rumlar tarafından telaffuzudur. Buradaki Türkçe konuşan Anadolu kökenli Rumlarla iletişime geçilmiş ve Farazoğlu ailesinden birilerine ulaşılmaya çalışılmışsa da başarılı olunamamıştır. Türküye ait sözler aşağıdadır.

Minarenin alemi
Kara kaşın kalemi

Kalem alıp gaşlarını yazdırayım aman
Gerdanına liraları dizdireyim aman
Seni alıp diyar diyar gezdireyim aman

Minare ince ince
Ölürüm görmeyince

Kalem alıp gaşlarını yazdırayım aman
Gerdanına liraları dizdireyim aman
Seni alıp diyar diyar gezdireyim aman



Buna benzer bir örnekte Pertev Naili Boratav tarafından verilmiştir. 1986 yılında basılan Ahmet Şükrü Esen derlemelerinin ikinci kitabı olan "Anadolu Türküleri" kitabının özsözünde Boratav; 
İç Anadolu bölgesinde sıklıkla varyantlarıyla karşılaşılabilen "Gesi Bağları" türküsü için şu notu düşmüştür.
"Bu kitap içinde oldukça zengin çeşitlemeleriyle yer alan "Gesi Bağları" türküsünün bendeki en eski izlenimi Birinci Dünya Savaşı'nın ilk yıllarına çıkar. Arapsun (şimdiki adı Gülşehri) da hanımların meclisine bilmem hangi sebepten Kayseri'den sürgün edilmiş genç bir Rum kadını da katılırdı ve başka türküler arasında bu türküyü dertli dertli söyler, dinleyenleri duygulandırırdı" diyor.



Ahmet Şükrü Esen'in derlemelerinde bu türkünün altı farklı varyantının sözlerini kayıt etmiştir. Bu türkü ve ileride değinilecek olan bunun gibi birkaç türkünün varyantları günümüzde İç Anadolu bölgesinde yaşayan Müslümanlar ve Yunanistan'da yaşayan mübadil Rumlar arasında hala söylenmekte ve  bilinmektedir"



***Farazoğlu Mihail hakkında ise; bölgede yaşayan Despina Bougukmanou, Farazoğlu ailesinin adının bazı insanlar tarafından bilindiğini ama aile bireylerine dair bir bilgi olmadığını belirtmiştir. Görüşülen diğer Rumlar'da ailenin soyadını değiştirmiş olma ihtimali ya da başka ülkeye göç etmiş olabileceğini belirtmişlerdir.














Kırmızıköy'den Anadolu'ya sadece 16 hane gelmiş. Tasfiye talepnamelerinin kimlere ait olduğu aşağıda listeledim. Mübadiller  Niğde ve civarına yerleştirilmiş. Kırmızıköy'ün sanırım adını toprağının kızıllığından almış.

                                                                                  Sevgilerimle



1- Manastır vilayeti Kozana livası Kırmızıköy'den gelen çiftçi Hurşit oğlu Abidin'e ait tasfiye talepnamesi
2-Çiftçi Cafer oğlu Ömer
3-Çiftçi Rahman oğlu Dizar
4-Çiftçi Rahman oğlu Hüseyin
5-Çiftçi Rahman oğlu Saadet
6-Çiftçi Hurşit oğlu Hayrettin
7-Çiftçi Emin oğlu Salih
8- Çiftçi Rahman oğlu Celalettin
9-Çiftçi Hamit oğlu Ömer
10-Çiftçi Rahman oğlu Şehabettin
11-Çiftçi Şehabettin oğlu Ramazan
12- Sait oğulları Hüseyin, Halil ve Selim
13-Çiftçi Hurşit oğlu Yakup
14-Çiftçi Hurşit oğlu Hasan
15-Çiftçi Süleyman oğlu Salih
16-Çiftçi Süleyman oğlu Şahin
17-Manastır vilayeti Kozana livası Kırmızıköy evkafına ait tasfiye talepnamesi
     

       
            
 





13 Aralık 2020 Pazar

JERVENİ MÜBADİLLERİ, SİNESON VE CEMİL KÖYÜNDE


"Saire-i Şahanede küşad edilen Kesriye Merkez Hastahanesi bahçesinde Heyet-i Sıhhıye ile beraber aldırılan fotoğrafıdır."
Rumi 10 Şubat 1319
Hicri 6 Zilhicce 1321
Miladi 23 Şubat 1904 

Tercüme için Kadir Canlı beyefendiye teşekkürler



Kesriye Hastahanesi Heyet-i Sıhhiyesi ile hastalarının fotoğrafı. a.g.tt(H-29-12-1321)

                          Sevgili hocam Yrd.Doç.Dr Leyla Kaplan'a sevgilerimle




JERVENİ MÜBADİLLERİ SİNESON VE CEMİL KÖYÜNDE
30 Ocak 1923 tarihinde Türkiye ve Yunanistan tarafından Lozan Barış Antlaşması görüşmeleri sırasında imzalanan”TÜRK VE RUM AHALİ MÜBADELE SÖZLEŞMESİ”dini inanç esasına dayandırılan nüfus değişimini temel almış. Bu antlaşma ile Anadolu’da yaşayan Ortodoks HIrıstıyanlarla -Yunanistan’da yaşayan Müslümanların yaşadıkları topraklardan zorunlu  göçe tabi tutularak yeni yerleşim yerlerine gönderilmeleri gerekliydi. Mayıs 1923 tarihinden itibaren, Türk arazisinde mütemekkin Rum Ortodoks dininde bulunan Türk teb’ası ile Yunan arazisinde mütemekkin Müslüman dininde bulunan Yunan teb’asının mecburi mübadelesi icra edilecektir. Bu eşhasdan hiçbirisi mezkur hükümetlerin müsadesi olmadıkça ne Türkiye, ne de Yunanistan’da tekrar ihtiyarı ikamet edemeyecektir” Antlaşma şartlarını uygulayan her iki hükümet, isteğe bağlı olmayan mübadelede, mübadil kişilerin o zamana kadar yaşadıkları yerlerde sahip bulundukları mal ve mülklerin gidilen ülkede karşılığı olarak dağıtım yapılacak mal ve mülklerden faydalandırılmasını da kararlaştırmıştı.               Düzenlenen” Mal Tasfiye Talepnameleri ”sonrasında toplulukların değişimi gerçekleştirilmiştir..

Jerveni köyüne ait talepnamelerde 165 hane olarak kayıtlara geçmiştir. Bunun nedeni; evlerin mübadele sırasında evli ve bekar kişileri temel alarak ,akrabalar arasında yaşanılan oda sayısına göre paylaşmalarıydı. Muhtelit Mübadele Komisyonu tarafından yapılan incelemede bu şekilde yazılması uygun bulunmuş, köylülerin Yunan hükümeti tarafından ve Anadolu Rum muhacirleri tarafından el konulan malları mümkün olduğunca dikkate alınmıştır.  
Kayıtlarda “MANASTIR VİLAYETİ FLORİNA LİVASI KESRİYE KAZASI JERVENİ KÖYÜ” olarak geçen Jerveni köyü sakinleri; Kendilerini Anadolu Selçuklu Devleti sonrasında, Karamanoğulları ve Aydın oğulları mirasçısı olarak görmektedir. Rumeli’nde Osmanlı’nın dayanak noktalarını oluşturan bir konumda yerleştirilen öncü topluluklardan biri olma özelliğine sahiptir...Yine muhtemeldir ki; Osmanlı kendisine boyun eğmeyecek isyancı Karaman beyliği ve diğer beyliklere mensup ve destekçisi topluluklarla birlikte gönderdiği topluluklara mensupturlar.. Konya-Karaman civarındaki halkın arasında Kayseri-Kırşehir-Konya-Antalya-Bolu vd. yerler ile  Ürgüp civarında yaşayan  Türk,boy ve oymaklarıyla bağlantılı olan gruplara dahil olan ve feth edilen yerlere( Kesriye çevresine) yerleştirilen  Jerveni köylülerinin ataları, ihmal edilen Türk topluluklarından biri olmalarına rağmen asimile olmadan kimliklerini koruyarak Rumeli’de varlıklarını sürdürmüşlerdir. Jerveni Köyünde bulunan Pomak Türkü Hristiyan köylülerle birlikte  uzun yıllar beraber yaşamış ve Osmanlı Devletine sadakatle hizmet etmişlerdir.. Yerleştikleri köylerin konumu itibariyle Kesriye kazası yollarının üzerinde, bu yolları ve Osmanlı askeri birliklerinin güvenli geçişini sağlayan, koruyucu  bir köy olması önemlidir.
 Dedelerimiz tarafından bize nakledilen gidiş hatıraları yok denecek kadar azdır. Osmanlı feth ettiği yerlere Anadolu’dan nüfus nakletmektedir. Köyleri dolaşan davetçiler(çığırtkan) aklı başında, eli silah tutan, cesur, zanaatkâr, adaletli kişilerin gönderileceğini duyurmaktadır. Bu çağrıya uyan ve gönüllü olarak feth edilen yerlere gitmek için yola çıkanlar önce Kesriye ve civarına yerleştirilir. Giden topluluğun başında Mehmet Hoca adlı bir kişi bulunmaktadır .Mehmet Hoca Kesriye’ye yerleştirilenler arasındadır ve liderlik ettiği cemaatine vaazlar vermektedir. Vaazlarında; 
"Gün gelecek gemiler havada yüzecek ,arabalar at, öküz  olmadan  yol alacak, bir aynadan bütün dünyayı görmek mümkün olacak ve insanlar birbirini görmeden konuşup anlaşacak ve gün gelecek babalar anneler çocuklarını tanımayacaklar  herkes birbirine karışacak, Kuran’da bunlar haber veriliyor" şeklinde konuşmalar yapmakta vaazlar vermektedir. Cemaatler onun anlattıklarından duyduğu rahatsızlığı şikayet konusu yapar. Bunun üzerine Mehmet Hoca yargılanır ve söylediklerini inkar etmesi istenir. Bu teklifi kabul etmeyen Mehmet Hocayı aklı melekelerini yitirmiştir diyerek Dersadete (Constantinopolis) akıl hastanesine gönderirler. Burada 6 veya 7 yıl tedaviye mecbur edilen Mehmet Hoca daha sonra af edilerek (muhtemel iyileşti denilmiş veya Padişah değiştiği için serbest bırakılmıştır) Kesriye’ye döner. Kesriye’de ki eşyalarını bir at arabasına yükleyen hocaya Kesriye’de kalması için rica edenler vardır. Bunlara cevap olarak rüyasında gördüğü yeri aramaya gittiğini söyleyen Mehmet Hoca orayı bulduğumda Kesriye bana gelecek cevabını verir. Bu sırada çocuğu konuşamayan ve yürüyemeyen bir kadın;
-Hocam kerametini göster diyerek çocuğunu verir. Çocuğu yanına alan Mehmet Hoca gider. Aradan geçen süre zarfında haber alınamayan hocanın daha sonra  Jerveni’nin kurulacağı yeri görünce benim rüyamda gördüğüm dere ve ağaçlar buradadır diyerek oraya yerleştiği duyulur .
Jerveni; Kuman-Kıpçak-Oğuncınır-Pomak Türklerinin sığındığı küçük bir köydür. Hıristıyan olmalarına rağmen Gök Tanrı inancını çeşitli ritüellerinde devam ettirmektedirler. Köye yerleşen Mehmet hocanın, zaman zaman malzeme almak için Kesriye’ye geldiği, fakat Kesriye’nin kapısından içeri girmeyip yaptığı listeyi ve bir miktar parayı içeri girenlere vererek alışveriş yaptığı anlatılmaktadır. Bu şekilde evini , çiftini kuran Mehmet Hocayı ziyarete giden cemaat mensupları hocadan haber getirip götürür. Günlerden bir gün Mehmet Hocanın şöhretini arttıran bir haber duyulur bu da hasta çocuğun iyileşip Kesriye’deki annesini görmeye geldiği şeklindeki haberdir. Hasta çocuğun iyileştiğini duyan pek çok kişi hastasını Jerveni’ye Mehmet Hocaya götürmeye başlar. Zamanla iyileşen hastalar ve aileleri Jerveni’ye yerleşmeye başlar. Osmanlı Devleti’nin idarecilerinin dikkatini çeken bu gelişme Jerveni’ye nüfus nakline sebep olacak ve buraya aileler yerleştirilecektir.
Köyde giderek artan Müslüman sayısından rahatsız olan hıristiyanlardan bazıları köyü terk ederek çevredeki köylere gideceklerdir. Köy kısa sürede gelişecek ve Osmanlı Devleti’nin üs olarak kullandığı köylerden biri haline gelecektir. Köyün çevresindeki diğer köyler Hıristiyan nüfus çoğunluğuna sahip köyler olduğu için Jerveni köyü burada Müslüman nüfusun çoğunlukta olduğu tek Türk köyü olarak  dönemin kaynaklarında yer alacaktır.

 Jerveni köylüleri, hayvancılık, çiftçilik ve ormanlık bir alanda olduğu için odunculuk yaparak  500 yılı aşan bir süre  burada hayatlarını sürdürmüşlerdi. Irk olarak bozulmamaları için Osmanlı’nın Jerveni köyüne gayrimüslimlerle  evlenmelerine müsaade etmediği bilinmektedir. Sadece Jerveni deresinin karşısında bulunan birkaç Müslüman  köyünden evlilik yapmalarına müsaade edilen köylülere, şehit kızlarıyla yaptıkları evliliklerde devlet tarafından "çeyiz tedarik etme" adı altında yardım edilmektedir. Evde erkek sayısı az ise; örneğin bir erkek evlat varsa oğlu ise bu kişi askerden muaf tutulmaktadır.. Ordunun istihbaratına yardım etmek, geçeceği yolların emniyetini sağlamak  ve kılavuzluk görevlerini  yapmakla  görevli olan Jerveni’lilerin meşe ağacının meyvesi palamut toplamaktadır. Meşe palamutunun  unu, boya ve derilerin tabaklanmasında ham madde olarak kullanılmasından dolayı bu ağaçlara bakmak ve çoğaltmak başlıca uğraşları olmuştur. Derenin bir tarafında yeni Jerveni köyü bulunurken terk edilen diğer yakada eski Jerveni köyünden sadece eski mezarlık kalıntısı  bulunmaktadır.


BU BİR MÜBADELE HİKAYESİNİN ANLATILDIĞI RADYO HİKAYESİ

KOZANA HATIRALARI......

Selam Mübadil insanların fotoğraflarıyla birlikte bir mübadele hikayesi anlatımı burada....Bakalım kimlerle ortak hikayelerimiz var?...